Buradasınız
Örgütlüysek Her Şeyiz, Örgütsüzsek Hiçbir Şey!
İstanbul’dan bir matbaa işçisi

Geçtiğimiz hafta sonu, UİD-DER Bostancı temsilciliğinin düzenlediği “Matbaa İşçilerinin Sorunları” konulu bir seminere katıldım. Seminere, çeşitli matbaa fabrikalarından ve basın-yayın işkoluna giren çeşitli işyerlerinden 60 kadar işçi gelmişti. Seminerin birinci bölümünde, işkolundan sendikacılar ve bir matbaa işçisi tarafından yapılan sunumda, hem son dönemde işçi sınıfına yapılan ortak saldırılardan hem de özelde matbaa işçilerinin sorunlarından bahsedildi. İster matbaa işçisi olsun isterse bir başka sektörde çalışsın, tüm işçilerin sorunlarının ortak olduğu vurgulandı ve çözüm yolunun örgütlenmekten geçtiği anlatıldı. İyi hazırlanmış görüntüler eşliğinde yapılan sunum oldukça etkileyiciydi. Ama bir matbaa işçisi olarak beni en çok heyecanlandıran, ikinci bölümde bizzat matbaa işçilerinin yaptıkları konuşmalar ve sorunlarını tartışırken söyledikleri oldu.
İşçi sınıfının genelinin ve matbaa işçilerinin sorunlarına ilişkin kimsenin bir diyeceği yoktu, herkes sorunlarımızın neler olduğunu az çok biliyor ve zaten yaşıyordu. Ama bu sorunları nasıl aşacağımız konusunda tamamen bilinçsiz durumdaydık. İşte sunumu yapan arkadaşların yönlendirmesiyle kendi aramızda yürüttüğümüz tartışma, tam da bu soruya cevap vermeye dönük olduğundan son derece önemliydi. İşçi arkadaşların hemen hepsi de çözümün örgütlenmekten ve sendikalılaşmaktan geçtiğine inanıyorlardı, ki bu bence önemli bir adımdı. Çünkü çalıştığım fabrikadaki işçi arkadaşlarımın büyük bir kısmı maalesef bu bilinç düzeyine gelebilmiş değiller. Ücretlerimiz düşük, çalışma saatlerimiz uzun olmasına, sık sık ücret kesme cezaları almamıza ve fazla mesailerimizin ücreti eksik ödenmesine rağmen çoğu arkadaşımız mücadele etmekten kaçınıyor. Ya iş değiştirmeyi ya da ses çıkarmadan beklemeyi ve hallerine şükretmeyi tercih ediyorlar. Bir araya gelip patrona karşı taleplerimiz için mücadele etmemiz gerektiğini söylediğimde ise ya işten atılma korkusuyla ya da “ne yaparsak yapalım bir şey değişmeyecek” düşüncesiyle benden uzaklaşıyorlar.
Oysa seminerde yapılan konuşmalar ve diğer işçi arkadaşların söyledikleri tam da bu açıdan son derece zihin açıcıydı. Daha önceden örgütsüz olan ve yaklaşık 1 yıl süren zorlu bir mücadeleden sonra sendikalı olmayı ve taleplerini patrona kabul ettirmeyi başaran bir fabrikadan gelen arkadaşlar şunları söylediler: “Bizler de sizden farklı değildik, her koyun kendi bacağından asılır misali, herkesin kendi başının çaresine bakması gerektiğini, bireysel kurtuluşun mümkün olduğunu zannediyorduk. Örgütlenmenin gerekli olduğunu fark ettiğimiz durumda bile, birbirimize güvenmediğimizden, yanı başımızdaki sınıf kardeşimizle birlikte hareket edebileceğimize inanmadığımızdan, sendikalı olmanın asla gerçekleşmeyecek bir hayal olduğuna inanmıştık. Ama öyle bir an geldi ki, artık kaybedecek bir şeyimiz olmadığını ve denemekten korkmamamız gerektiğini fark ettik. Önyargılarımızı kırmamız ve güven ilişkisini oluşturmamız kolay olmadı elbet, ama yılmadık ve patronun tüm engellemelerine rağmen başardık.”
Örgütlenerek mücadele etmiş ve taleplerini patrona kabul ettirmeyi başarmış kardeşlerimin bu konuşması beni oldukça etkiledi. Çünkü bu işin mümkün olduğunun en canlı kanıtıydılar ve deneyimlerini bizlere aktarmak için, bize yardım edip yol göstermek için bu toplantıya gelmişlerdi. Örgütlenme sürecinin kolay olmadığını, uzunca bir süre sabırla ve patrondan gizli bir şekilde çalıştıklarını, en büyük zorluğu da diğer işçi arkadaşlarının güvenini ve inancını kazanmak noktasında çektiklerini söylediler. İşçilerin çoğu, sendikaların işe yaramaz örgütler olduklarını ve sendikacıların hiçbir iş yapmadığını düşünüyorlardı. Ama onlar kararlı bir şekilde çalışmış, sendikaların işçilerin örgütü olduğunu, kötü örneklerin bizi yanıltmaması gerektiğini, sendikanın işçiler demek olduğunu kardeşlerine anlatmış ve sonunda onları bir araya getirmeyi başarmışlardı. Anlattıkları sanki benim hikâyemdi. Bu yüzden bir an önce fabrikadaki işçi arkadaşlarımın yanına dönmek ve onlara da öğrendiklerimi anlatmak için sabırsızlanıyordum.
Zaten tartışma bölümünde, farklı işyerlerinden gelmiş olan sınıf kardeşlerimin hemen hepsi de benimle aynı düşünce ve duyguları paylaşıyorlardı. Hepsi de biraz çekinerek ve belki çok da bir şey çıkmayacağını düşünerek katılmışlardı bu seminere. Ama kısa sürede kaynaştık ve aynı sınıfın evlatları olduğumuzu hissetmeye başladık. Semineri organize eden dernek üyesi arkadaşların da hepsi işçiydi ve bu bile işçi sınıfının istediğinde nasıl da her işin üstesinden gelebildiğinin bir göstergesiydi. Birçok arkadaşımız, önlerindeki en büyük engelin işçiler arasındaki güvensizlik olduğunu ifade ettiler. İşçiler ne kendilerine ne de sınıf kardeşlerine güveniyordu. Ayrıca da korkuyorlardı. İşlerini kaybetmekten ve işsiz kalmaktan korkuyorlardı. Sendikalı bir işçi arkadaş, kısa ama güzel bir hikâyeyle korkularımızın ne kadar anlamsız olduğunu bize anlattı. Önce toplantıya gelenlere “kurt mu daha hızlı koşar yoksa koyun mu?” diye sordu. Biz soruyu tam anlamadığımızdan “kurt daha hızlı koşar herhalde” diye cevap verdik. O ise şöyle devam etti, “aslında koyun daha hızlı koşar ama korkusundan donup kalır ve kurda yem olur.” Yani patronun bizim korkularımızdan faydalanarak bizi yönettiğini anlatmak istiyordu. Hepimiz güldük ve korkularımızın ne kadar anlamsız olduğunu düşündük. Üstelik neredeyse hepimiz asgari ücretle çalıştığımızdan, “kaybedecek neyiniz var, işten atılsanız bile gideceğiniz her yerde asgari ücreti zaten alırsınız” diye konuşması da anlamlıydı. Gerçekten de korkularımız boş ve aslında zincirlerimizden başka kaybedecek bir şeyimiz yok.
Söylenenler, anlatılanlar ve öğrendiklerimiz hepimizin kafasına örgütlenmek düşüncesini iyice yerleştirmişti. Fakat bu kez de bunun nasıl olacağı sorusunu sormaya başladık. Sendikacılar ve diğer deneyimli işçiler, bu konuda da tecrübelerini bize aktarmaya çalıştılar. Ama tek bir toplantıda bu işi halletmek mümkün değildi. İşçi sınıfının nice mücadele deneyimi, öğrenilmek üzere bizi bekliyordu. Bir arkadaşımız, “peki şu andan sonra ne yapmamız lazım?” diye sordu. Mühim bir soruydu, çünkü hepimizin kafasında oluşmuştu. Buna da yine kendimiz, bir araya gelmeye devam etmeli ve hem sorunlarımızı hem de çözüm yollarını tartışmalı, deneyimlerimizi paylaşmalı, yani örgütlenmeliyiz yanıtını verdik. Zaten meselenin özü de buydu, örgütlenmek ve mücadeleye atılmak.
Açıkçası, böyle bir toplantıya katılmış olmaktan son derece mutluyum. İçinde bulunduğumuz karamsar duruma rağmen umudumu yitirmemem gerektiğinin ve bir şeyler yapmak için harekete geçmem gerektiğinin bir kez daha farkına vardım. En önemlisi de bunda yalnız olmadığımı öğrendim. Bu açıdan önce UİD-DER’li işçilere teşekkür etmek istiyorum, böylesine anlamlı çalışmalar yaptıkları için. İşçi sınıfının uluslararası birliğini ve dayanışmasını sağlamak için mücadele ediyorlar ve bu hepimizin omuz vermesi gereken bir çaba. Yapmamız gereken tek şey korkularımızdan kurtulmak, birbirimize güvenmek ve örgütlenerek mücadeleye atılmak. Gerisi kolay.
Birleşen işçiler asla yenilmezler!
Yaşasın örgütlü mücadelemiz!
UİD-DER’de Basın İşçileri Semineri
Deri İşçilerinin Sorunları
- UİD-DER 1 Mayıs’a Hazırlanıyor: Umut Örgütlü Mücadelede!
- Birlik ve Dayanışmamızı Büyütmeye Devam Edeceğiz
- Çatalca’da “Polonez İşçileri Diyor ki: Birlik ve Dayanışmamızı Büyütelim!” Etkinliği
- UİD-DER’de “İşçi Sınıfının Mücadelesi Durdurulamaz” Etkinlikleri Devam Ediyor
- “Orta Doğu’da İşçiler ve Sendikal Hareket” Kitabı Üzerine Söyleşi
- UİD-DER Mersin’de 1 Mayıs Etkinliği Düzenledi
- UİD-DER’de “Sermayenin ve İktidarın Saldırılarına Karşı 1 Mayıs Ruhuyla Mücadeleye!” Etkinlikleri
- UİD-DER’de Bir Kez Daha 8 Mart Coşkusu
- UİD-DER’de 8 Mart Etkinlikleri: Geçmişten Geleceğe Yaşasın 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü!
- Ukrayna Savaşının 2. Yıldönümü: “Emperyalist Savaşa Karşı Mücadeleye!”
- “Ben Rosa Luxemburg” Oyunu İşçilerle Buluştu
- UİD-DER’in Coşkulu 1 Mayıs Etkinlikleri Devam Ediyor
- UİD-DER’den Coşkulu Etkinlik: 1 Mayıs’ta ve 14 Mayıs’ta Değişim İrademizi Gösterelim!
- Rosa Luxemburg: İnsanlığın Büyük Davasına Adanmış Bir Ömür, Yaşam Dolu Cesur Bir Yürek!
- Bu Heyecan Farklı Bir Heyecan
- Heyecan ve Duygu Dolu Bir Film Şeridiydi
- İşçi Sınıfının Aktarma Kayışı UİD-DER’e Teşekkürler
- Gerçeğin Işığını Taşıyanlara Selam Olsun!
- Ekim’in İzinde: Yeni Bir Dünyaya Mecburuz
- The Strike/Grev Resmi Bana Üniversitedeki Eğitim Seviyesini Hatırlattı
Son Eklenenler
- Siyasi iktidarın “aile yılı” ilan ettiği 2025’te nice ailenin ocağına ateş düştü, düşmeye de devam ediyor. Ocak ayında meydana gelen ve 78 kişinin hayatını kaybettiği Kartalkaya’daki otel yangını felaketiyle başladı yeni yıl. Ama bu felaket ne ilkti...
- Bombalarla yerle bir edilen Gazze’de artık ne sokak kaldı ne okul ne hastane… Ölüm çok, açlık derin… Açlığın ne olduğunu bilenler, “Allah kimseyi açlıkla terbiye etmesin” der. Çünkü açlık, insanın canının yavaş yavaş çekilmesidir, gözünün gördüğüne...
- İzmir Gaziemir Serbest Bölgede üretim yapan Digel Tekstil fabrikasında, sendikalı çalışmak istedikleri için işten atılan 15 işçinin direnişi devam ediyor. 14 Ağustosta TEKSİF Ege Bölge Temsilciliğinde, direnişçi işçiler ve sendika temsilcileri bir...
- İsrail devleti, Filistin halkına yönelik saldırılarını sürdürerek savaşın alevlerini büyütmeye devam ediyor. Dünyanın dört bir yanındaki işçi ve emekçiler ise emperyalist savaşa karşı öfkelerini dile getiriyor, savaşın ortasında kalan sınıf...
- Toplumun ezici çoğunluğunu oluşturan, üreten, hizmet sağlayan, zenginlikleri var eden biz değil miyiz? Aynı sorunlarla boğuşan biz değil miyiz? Çürümeden, yozlaşmadan kurtulmak, nefes almak isteyen biz değil miyiz? Birbirimize ihtiyaç duyan biz...
- KESK, Ağustos ayının ilk haftasında alternatif TİS masası kurarak 2026-2027 Toplu Sözleşmesinde kamu emekçilerinin taleplerini duyurdu. İktidarın ilk zam teklifini açıkladığı gün Çalışma Bakanlığı önünde açıklama yaparak teklifi protesto etti. 13...
- İsrail devleti Filistin halkına yönelik saldırılarını her geçen gün arttırıyor. Filistin halkı yalnızca bombalarla, kurşunlarla değil abluka nedeniyle açlıkla da mücadele ediyor. Bölgede gıdaya erişim neredeyse imkânsız hale geldi. Ancak İsrail...
- Sırbistan’da geçtiğimiz yıl Kasım ayında Novi Sad şehrindeki bir tren istasyonunda meydana gelen çökme sonucu 16 kişi hayatını kaybetmişti. Yolsuzluk ve ihmalin yol açtığı bu felaketin üzerinden 9 ay geçti, ancak öğrenciler ve işçilerin öfkesi...
- Geçtiğimiz ay Emekçi Kadın köşemizde, 1840’lı yıllarda Ignaz Semmelweis adlı genç bir doktorun annelerin hayatını kurtaran mücadelesine yer vermiştik. Zorluklara, engellere, baskılara rağmen doğru bildiği yolda yürüyerek kadınların ve bebeklerin...
- Bundan 1162 yıl önce, 863’te köleler Abbasi İmparatorluğuna isyan ettiler ve bataklığın ortasında bir şehir kurdular. Bu şehrin adı El-Muhtare idi, yani “Özgürlük Kenti”… Bu bölge, Dicle ve Fırat nehirlerinin Basra Körfezine dökülmeden önce...
- 4 milyon kamu emekçisini ve 2,5 milyon emekliyi kapsayan toplu sözleşme sürecinde iktidarın ilk zam teklifi 2026 yılının ilk 6 ayı için yüzde 10, ikinci 6 ayı için yüzde 6; 2027’nin ilk 6 ayı için yüzde 4, ikinci 6 ayı için yüzde 4 olmuştu. İkinci...
- Kamu emekçilerinin 2026–27 yıllarını kapsayacak toplu iş sözleşmesi görüşmeleri başladı. Yaklaşık 6 milyon kamu emekçisi var ve aileleri ile birlikte düşünüldüğünde 20 milyon insanı ilgilendiren bir süreç başladı. Kamu işvereni yani devlet, 2026’nın...
- İşçi Dayanışması’nın sayfalarında dünyadan işçi mücadelelerine, yüz milyonlarca işçinin katıldığı grevlere, farklı millet ve inançlardan yüz binlerce emekçinin bir araya geldiği Filistin’le dayanışma eylemlerine, ülkeden ülkeye yayılan emekçi...