Buradasınız
Hayır mı Şer mi?
Facebook’un kurucusu Mark Zuckerberg, Microsoft’un sahibi Bill Gates, dünyanın en iyi yatırımcısı olarak tanınan Warren Buffet ve diğer sayılı zenginler… Dünyanın en zenginlerinden olan bu isimler zenginliklerinin yanı sıra “hayırseverlikleriyle” de biliniyor. Büyük çoğunluğu ABD’li olan bu ultra zenginlerin “bağışladıkları” milyar dolarlar burjuva medyanın dilinden düşmüyor. Bu hayırseverler yerlere göklere sığdırılamıyor. Gelir eşitsizliğinin ve servet uçurumunun en yoğun yaşandığı ABD ile de sınırlı kalmayan hayırsever zenginlerin bu “jest”leri, dünyanın dört bir yanında insanların gönlünü fethediyor. Peki, medyada sürekli pazarlanan bu haberleri, servetlerini bağışlayan zenginlerin “hayırseverlikleri”ni hayra mı yormalı şerre mi?
Gazetelerin manşetlerini süsleyen milyon dolarlık bağışlar, “yoksullukla mücadele”, “açlık ve kuraklığa çözüm”, “erişilebilir bir toplum”, “yaşanabilir bir dünya” gibi afili cümlelerle servis ediliyor. Ama milyar dolarları bulan ve rekor üstüne rekor kıran bağışlar her ne hikmetse ne yoksulluğu azaltıyor ne çevre felaketlerini önlüyor ne de dünyayı daha yaşanabilir hale getiriyor. “Hayırseverlik dünyayı değiştirebilir!” gibi süslü cümlelerle bağışlarını duyuran bu ultra zenginler, aynı zamanda doğanın talanı ve milyonların sömürüsü üzerine kurulu bu düzen sahiplerdir. Nasıl olur da bu ikiyüzlüler dünyayı kurtarabilir? Örneğin geçtiğimiz günlerde dünyanın en zengin insanı, Amazon’un kurucusu ve CEO’su olan Jeff Bezos, iklim değişikliğiyle mücadele için 10 milyar dolar bağışladığını açıklamıştı. Ağır çalışma koşullarıyla bilinen Amazon’da çalışan işçiler ise, yakın bir zaman önce iklim felaketine doğrudan katkıda bulunan şirketin iklim krizindeki rolüne dikkat çekmişlerdi. Amazon yönetimi, işçileri yıldırmaya, korkutmaya çalıştı ve işten atmakla tehdit etti. Ne insanlık ne de onların eliyle yok edilen doğa Bezos’un ve diğer zenginlerin umurundadır! Peki, allanıp pullanarak sunulan milyar dolarlık bağışlar nereye gidiyor, neye hizmet ediyor?
Dünyanın her yanında benzer uygulamalar içeren vergi kanunları, özellikle ABD’de bağışçılara ve vakıflara teşvikler, hatırı sayılır vergi indirimleri sağlıyor. Emekçiye cehennemi zengine cenneti tattıran vergi sistemi, bu ultra zenginleri hayır işlemek için birbirleriyle yarış yapar hale getiriyor. Öyle ki ABD İç Gelirler İdaresi (IRS) tarafından onaylanan yardım kuruluşlarına yapılan bağışlar, hem gelir vergisinden muaf tutuluyor hem de yüzde 40’a yakın vergi indirimi sağlıyor. Vergi sisteminin kendilerine sağladığı avantajı sonuna kadar kullanan zenginler, hayır adı altında yaptıkları milyar dolarlık bağışları yine kendilerinin kurdukları vakıflara, şirketlere yapıyor.
Örneğin Bill Gates servetinin büyük kısmını Bill ve Melinda Gates Vakfı’na, Jeff Bezos iklim kriziyle mücadele adı altında açıkladığı bağışı kendi kurduğu Bezos Dünya Fonuna, yine en hayırsever zenginlerimizden olan Michael Dell milyarlarca dolarını Michael ve Susan Dell Vakfı’na bağışlamıştı. Mark Zuckerberg ise sahip olduğu Facebook hisselerinin yüzde 99’unu hayır amacıyla bağışladığını duyurmuş, tüm dünyada cömertlik abidesi olarak sergilenmişti. Oysa Zuckerberg servetini Chan Zuckerberg Girişimi adı altındaki sınırlı sorumlu şirkete aktarmıştı. Zuckerberg, vakıf gibi hayır kurumlarından farklı olarak bu şirket aracılığıyla kâr amaçlı yatırımlar yapabilecek, siyasi kurumlara yine vergi matrahından düşerek bağışta bulunabilecek ya da bu sermayeyi farklı politik çıkarlar uğruna kullanabilecek. Böylelikle kendi kontrolleri altında olan bu şirket veya vakıflar aracılığıyla para zenginlerin sağ cebinden çıkıp sol cebine giriyor. Bu yolla hayırsever zenginler milyonların gözünde şirin görünürken sırtlarındaki vergi yükü de ciddi miktarlarda azalıyor. Bir taşla birçok kuş!
Vergi kanunlarının sağladığı avantajlardan faydalanmak yetmezmiş gibi kanunların etrafından dolanarak vergi kaçıran-vergiden kaçınan tepedeki zenginlerimiz vergi matrahlarını düşürecek bin bir yolla neredeyse vergi ödemez hale geliyor. Gerçek vergi yükü ise dünyanın her yanında işçinin, emekçinin sırtına biniyor. Kapitalistler, kendi yarattıkları sorunların kendi pazarladıkları “iyilikler” ya da “hayırlar” ile çözüleceği aldatmacasına sarılırken yapılan “bağışlar”ın miktarı arttıkça dünyadaki gelir eşitsizliğinin boyutu artıyor, zengin ile fakir arasındaki uçurum derinleşiyor. İnsanlığa hayrı değil şerri dokunan kapitalist sistem, dünya işçi sınıfı tarafından uçurumun kenarında alaşağı edilmeyi bekliyor!
- “İş Barışı” mı Hak Arayışı mı?
- Dünden Bugüne Barış ve Adalet Özlemimiz İçin
- Yoksulluk Azaldı mı?
- Sermayenin Saldırılarına Karşı Birliğimizi Örgütleyelim!
- İşçi Dayanışması 191. Sayı Çıktı!
- Bir Ana ile Tanışmak…
- Sağlığımızı Mucizelerle Değil Birliğimizle Koruyabiliriz
- Koca Yusuf’tan Köroğlu’na, Onlardan Bize Kalan
- MESS Sözleşmesinden Çıkardığımız Bir Ders Var
- Patron Haklı mı?
- Unutma, Örgütlen, Hesap Sor!
- Bölünenler mi Birleşenler mi Kazanır?
- Örgütlülük İşçi Sınıfının Gücü, Toplumun Umududur!
- İşçi Dayanışması 190. Sayı Çıktı!
- Asıl Düşman Olan Kim?
- “Dejavu” Sarmalını Kırmak İçin
- Derby’den Özak’a Sendikalı Olma, Sendika Seçme Hakkı
- Boyun Eğmek mi Birlikte Karşı Durmak mı?
- Barış İstemenin Suç Olduğu Yerde İnsanca Yaşam Olur mu?
- Saldırılara Karşı Durmanın Yolu Birlik ve Dayanışmadır
Son Eklenenler
- Siyasi iktidar ve sermaye sınıfı yasa kural tanımadan işçilerin haklarını gasp ediyor. Bu saldırılara işçilerin cevabı ise mücadele etmek, boyun eğmemek oluyor. 7 Martta greve çıkan Lezita işçileri, 17 Martta Manisa Turgutlu’da yürüyüş ve basın...
- İşçilerin mücadele örgütü UİD-DER’in, “Geçmişten Geleceğe Yaşasın 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü” şiarıyla düzenlediği etkinlikler dizisi İstanbul Avrupa Yakası ve Mersin’deki etkinliklerle son buldu.
- Kocaeli İSİG Meclisi ve Eğitim-Sen 1 No’lu Şube, MESEM aracılığıyla öğrencilerin sermaye için çocuk işçi yapılmasına karşı 16 Martta basın açıklaması düzenledi.
- Patronlar iş barışını “patronla işçi arasında uyum, saygı ve güven ortamı” olarak tanımlıyorlar. Peki, patronun işçiyi sömürmesi üzerine kurulu bir sistemde saygıdan, barıştan söz edebilir miyiz? İş barışı söylemini dillerinden düşürmeyen patronlar...
- Malum, Şubat ayını geride bırakıp baharın gelişini müjdeleyen Mart ayına girdik. Fakat içimiz bahar sevinciyle dolmak bir yana daha da kararıyor. Ama bunun tek nedeni hava değil. Atalarımız “Mart kapıdan baktırır, kazma kürek yaktırır” demişler....
- Ücretlerimizin yükseltilmesini talep ettiğimiz her dönemde, biz işçilere “açgözlü”, “nankör” yaftası yapıştırılır. İktidar sahiplerinden tutun da, daha fazla kâr etmek için hayatlarımızı cehenneme çeviren patronlara kadar sermaye sınıfının zihniyeti...
- İşçilerin pek çok sektörde hak gasplarına karşı verdikleri mücadeleler sürüyor. Antep’te bulunan Sayın Tekstil fabrikasında 200’ü aşkın işçinin ek zam talebiyle 9 Martta başlattığı iş bırakma eylemi devam ediyor. 14 Martta sendikaları BİRTEK-SEN’le...
- Toplumun ezenler ve ezilenler olarak ikiye bölündüğü bir sistemde gerçek adalet ve barış olamaz. Ama gerçek adaleti ve barışı isteyenler olur ve onlar ezilen sınıflardır, kadın erkek işçiler ve emekçilerdir. Dünden bugüne Fransa’dan Türkiye’ye...
- Hepimizin bildiği üzere kısa bir süre önce 2023-2025 MESS Grup Toplu İş Sözleşmesi grev aşamasında son buldu. Birden çok fabrikada MESS’e bağlı olsun veya olmasın hareketli süreçler yaşandı. Çünkü alınacak ücret başka fabrikadaki işçilerin alacağı...
- Pek çok işçi kardeşimiz grev ve direnişlerde “biz ekmeğimizin peşindeyiz” derler. Bununla ekmeklerini korumak dışında bir amaçları olmadığını anlatmaya çalışırlar. Fakat kısa zamanda ekmeklerini koruyabilmek için sendikaya üye olma, grev, gösteri,...
- TÜİK’e göre Türkiye’de göreli yoksullaşma da azalıyormuş! Ülkedeki ortalama gelirin yüzde 50’si yoksulluk sınırı olarak kabul edildiğinde 2013 yılında göreli yoksulluk oranı yüzde 15 iken 2023 yılında yüzde 13,9’a düşmüş. Pek çok uzman Cumhuriyet...
- Erzincan İliç’te bulunan siyanürlü altın madeninde meydana gelen faciada 9 madenci kardeşimiz hâlâ göçük altında. Siyanürlü liç yığınının çökmesinin ardından siyanürün yanı sıra çeşitli ağır metaller de suya ve toprağa karıştı. Madenin sahibi yerli-...
- Çalıştığım işyerinde Tuncay isimli bir arkadaşımız var. Tuncay eşinden ayrılmış, çok şeker bir oğlu var, hayatta belki de tek tutunacağı dal o kalmış. Gözlerinde “şişe dibi” diye tabir edilen bir gözlük, ayağının biri topal, iki kulağında da işitme...