Buradasınız
Kurtuluş Ellerimizde, Örgütlü Gücümüzde!

Sıcakların bastırdığı ama henüz çok bunaltıcı olmadığı Haziran günlerindeyiz. Ama soluduğumuz toplumsal atmosfer son derece bunaltıcı, boğucu. Üstelik bu boğucu, zehirli atmosfer kesifleşmeye devam ediyor. Türkiye’de ve dünyada şahit olduğumuz ekonomik ve siyasi gelişmeler, biz işçi ve emekçiler için yaşamın daha da zorlaşacağını ortaya koyuyor.
Türkiye’den başlayalım: Net asgari ücret 22 bin lira civarındayken açlık sınırı 25 bin lirayı aştı. Yoksulluk sınırı 82 bin liraya dayandı. Fakat siyasi iktidar, Temmuz ayında asgari ücrete zam yapılıp yapılmayacağı konusuna değinme zahmetinde bile bulunmuyor. İşçilerin, sendikaların bu konudaki taleplerini duymazlıktan geliyor. On milyonlarca insanın yaşadığı zorluklar, sorunları, talepleri iktidarın zerre kadar umurunda değil. Ekonominin başında bulunan Mehmet Şimşek, daha önce asgari ücrete yapılan zammın enflasyonu tetiklediği yalanını tekrar edip duruyordu. Bugün de televizyon programlarında, “rahatlıkla şunu söyleyebilirim” diyerek gerçekten de büyük bir rahatlık ve pervasızlıkla şu yalanları sıralıyor: Ekonomi programı iyi gidiyor. Perakendeciler etiketleri artık üç ayda bir değiştiriyorlar. Vatandaşımızın alım gücü artacak. Elde ettiği kazancın bir anlamı olacak. Refah artışı daha iyi hissedilecek. Fiyatlar çok yavaş artacak. Enflasyon giderek düşecek, gelecek sene 10’lu rakam olacak, bir sonraki sene tek haneli rakam olacak… Bakanın kendisi de dâhil olmak üzere bu sözlere inanan var mı, bilinmez. Fakat iktidar sahiplerinin yalanları ekonomideki gidişatla sınırlı değil.
ABD ve İsrail Ortadoğu’yu kendi çıkarları temelinde şekillendirmek üzere korkunç bir savaş yürütüyor, bu emperyalist savaş yeni halkalarla büyümeye devam ediyor. Erdoğan kimsenin Türkiye’ye efelenmemesi için Türkiye’nin güçlü olması gerektiğinden bahsediyor. “Bunun şartı siyasi istikrar, ekonomimizi güçlü tutmak, sosyal barışı tahkim etmek, diplomatik ilişkilerimizi geliştirmekten geçiyor” diyor. Oysa bugün ülkede derin siyasi, ekonomik ve toplumsal krizlerle karşı karşıyayız. Çünkü iktidar sahiplerinin siyasi istikrardan anladığı tüm yetkilerin kendi ellerinde toplanmasıdır, her ne pahasına olursa olsun iktidarlarının devam etmesidir. Ekonominin güçlü olmasından anladıkları, işçi ve emekçilerin açlığı pahasına ülkenin tüm kaynaklarının kendilerine, sermaye sınıfına, bombalara, tanklara, İHA’lara, SİHA’lara akıtılmasıdır. Sosyal barıştan anladıkları, işçi ve emekçilerin birlik ve dayanışmasının ezilmesi, birbirine düşürülüp kutuplaştırılması, toplumdan en küçük bir muhalif ses yükselmemesi, en küçük bir tepkinin açığa çıkmamasıdır. Kuşkusuz böyle bir iktidarın olduğu bir ülkede işçi ve emekçilerin nefes alması, gün yüzü görmesi mümkün değildir. Nitekim eğitim sisteminden adalet sistemine, ne yana baksak her şeyin çivisinin çıktığını, bunun faturasının ise işçi ve emekçilere kesildiğini görüyoruz.
ABD-İsrail ikilisinin Gazze ve Lübnan’dan sonra İran’ı hedef alması karşısında Erdoğan, “Zulümle abad olunmaz. Zulmün sonu derin bir pişmanlıktır” diyor. Peki, bu iktidar neyle abad olmaya çalışıyor? İşçi ve emekçileri, emeklileri derin bir yoksulluğa sürüklemek, yok saymak, gençlerin gelecek ümidini elinden almak zulüm değilse nedir? Ülkenin hali karşısında eleştirisini, tepkisini ortaya koymak isteyeni, gazeteciyi, halkın seçtiği muhalif politikacıyı cezaevlerine kapatmak zulüm değil midir? Muhaliflere yer açmak için kadın katillerini, uyuşturucu çetelerinin liderlerini, hırsızları serbest bırakmak zulüm değil midir? İşçinin grevini yasaklamak, direnişine saldırmak, Kürt halkının taleplerine kulak tıkamak, Suriye’de, Irak’ta, Libya’da savaşa dâhil olarak emekçilerin acılarını arttırmak, Gazze’yi yıkan İsrail’le ticareti sürdürmek zulüm değil midir? Bu liste böyle uzayıp gidiyor ve bu nedenle toplumda iktidara karşı tepki büyüyor. Fakat iktidar kendisine yönelen her tepkiyi en sert biçimde bastırmaya, ezmeye çalışıyor. Türkiye’nin karşı karşıya olduğu tehlikelerden, dış mihraklardan, beka sorunundan bahsederek yaptığı her şeye sessizce boyun eğmemizi istiyor.
Gelgelelim Türkiye, özgünlüklerine rağmen bir istisna değildir. Kapitalizmin içinde bulunduğumuz tarihsel tıkanıklık ve çürüme çağı tam da böyle iktidarların dönemidir. Bugünün Trump, Putin, Netanyahu, Milei gibi faşist, zorba liderlerine bakalım. Elon Musklardan Mehmet Cengizlere dünyayı oyun alanları, babalarının çiftliği olarak gören sermaye sahiplerine bakalım. Çok açık ki bugün dünyayı adeta bir zenginler kulübü yönetiyor. Tüm zenginliği, tüm gücü elinde toplayan bir avuç insan, geri kalan milyarların kaderine karar veriyor. Tarihsel tıkanıklık ve çürüme çağındaki kapitalizm kendi suretinde liderler, kendi suretinde iktidarlar, kendi suretinde bir dünya yaratıyor. Peki, dünyanın bu hali bize ne anlatır, insanlık için bir çıkış olmadığını mı? Hayır, tam tersine! İnsanlığın kapitalizmden kurtulması mümkündür, hatta artık bir zorunluluktur.
Biliyoruz ki tarih insanların önüne çözebileceği sorunları koyar. Bugün tarihin önümüze koyduğu sorunun çözümü her zamankinden daha fazla mümkündür. İnsanlık için çıkış yolu, işçi sınıfının uluslararası düzeyde örgütlenmesi, kendisinin sömürülmesi üzerine kurulu bu düzeni yıkması, yeni bir toplumsal düzenin kapılarını açmasıdır. Bilinç ve örgütlülük düzeyinin son derece geri olmasından hareketle işçi sınıfının bu görevini yerine getiremeyeceğini düşünmek büyük bir yanılgıdır. Önemli olan değişime inanmaktır, toplumun bağrında mayalanan değişimin farkında olmaktır. Önemli olan bu gerçeklerin farkında olan işçilerin ileri çıkması, örgütlenmesi, işçi kardeşlerine kılavuz olması, öncülük etmesidir.
Sınıf bilinci taşıyan, sınıfına güvenen öncü işçiler için umutsuzluğa da karamsarlığa da yer yoktur. Umut veren gerçekleri görmek için bakmamız gereken yer bellidir. Marifet İsrail İran’a saldırdığında bitcoin borsasını merak eden işçiye bakıp moral bozmak değil, sayısı artan grevlere, direnişlere bakarak Türkiye işçi sınıfının mücadeleden geri durmadığını görmektir. Dünyada yüz milyonlarca işçi ve emekçinin kapitalist kötülüğe, sömürüye, emperyalist savaşa tepkisini ortaya koyduğunu yok saymamaktır. ABD’de, İngiltere’de sokağa dökülen milyonları görmektir. Toplumsal yaşamda olumlu yönde değişim yaratanların toplumun örgütlü, çalışkan, fedakâr azınlığı olduğunu kavramaktır. Bunun verdiği güvenle doğrudan, haklıdan, eşitlik ve özgürlük mücadelesinden yana tutum alanların safında yer almaktır. Kurtuluşun ellerimizde, işçi sınıfının örgütlü gücünde olduğu bilinciyle hedefe doğru yürümeye devam etmektir.
- Kurtuluş Ellerimizde, Örgütlü Gücümüzde!
- İşçi Dayanışması 206. Sayı Çıktı!
- Sabırla, İnatla, İnançla: Sıra Bize de Gelecek!
- Tarihin Tekerleğini Geriye Çevirmek İsteyenler
- Kasırgalar Kimleri Vuruyor?
- ABD’den Türkiye’ye Ülkeyi Şirket Gibi Yönetenler
- Gençliğe Çağrı: Bize Kılavuz Gerek!
- Anna’nın Annesi ve Anneler Günü
- Baskılara, Zorbalığa, Sömürüye, Emperyalist Savaşa Karşı Umut Örgütlü Mücadelede!
- İşçi Dayanışması 205. Sayı Çıktı!
- “Kıyamet Sığınakları” ve Bizim Sığınağımız
- Bu Kadar Çok Parayı Nereden Buluyorlar?
- “Çingene Kızı” ve İşçi Sınıfının Birliği
- Nefes Almak İçin…
- Sadeleştirince Açığa Çıkanlar…
- Kurtuluş Yok Tek Başına, Ya Hep Beraber Ya Hiçbirimiz!
- 1 Mayıs: Gün Gelir Zorbalar Kalmaz Gider!
- İşçi Dayanışması 204. Sayı Çıktı!
- Uçurumun Kenarından Özgürlüğün Dünyasına
- Fitre Asgari Ücretliye, Emekliye Veriliyorsa…
Son Eklenenler
- Kamu Çerçeve Protokolünde siyasi iktidarın sefalet zammı dayatmasına karşı Dev Sağlık-İş Ankara’da Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı önünde eylem gerçekleştirdi. Çeşitli illerden gelen sendika temsilci ve üyelerinin katılımıyla 18 Haziranda...
- Kültür Radyo Televizyon (KRT) işçileri, aylardır maaşlarını ve yemek ücretlerini alamamalarına, düşük ücret dayatmasına, keyfi işten çıkarmalara ve artan baskılara karşı sürdürdükleri direnişlerinin 15’inci günü olan 18 Haziranda Beşiktaş Meydanında...
- Sıcakların bastırdığı ama henüz çok bunaltıcı olmadığı Haziran günlerindeyiz. Ama soluduğumuz toplumsal atmosfer son derece bunaltıcı, boğucu. Üstelik bu boğucu, zehirli atmosfer kesifleşmeye devam ediyor. Türkiye’de ve dünyada şahit olduğumuz...
- Rejimin 19 Mart saldırılarını protesto eylemlerine katılan İzmir Genel-İş 8 No’lu Şube Başkanı Deniz Şahin Gümüştekin ve 3 No’lu Şube Kadın Komisyonu Başkanı Mine Bilir, 17 Haziranda “Cumhurbaşkanına hakaret” suçlamasıyla tutuklandı. Bu...
- İnsanlık için çıkış yolu, işçi sınıfının uluslararası düzeyde örgütlenmesi, kendisinin sömürülmesi üzerine kurulu bu düzeni yıkması, yeni bir toplumsal düzenin kapılarını açmasıdır. Bilinç ve örgütlülük düzeyinin son derece geri olmasından hareketle...
- Kamuda çalışan 600 bin işçinin 2025–2027 yılları arasındaki ücret zammı ve sosyal haklarının belirleneceği Kamu Çerçeve Protokolü Çerçeve Sözleşmesi için Türk-İş ve Hak-İş Konfederasyonları ilk teklifi 27 Şubatta vermişti. Kamu işverenleri adına...
- Rus yazar Maksim Gorki 18 Haziran 1936’da hayatını kaybetti. Gorki, hayatı boyunca safını işçi sınıfından yana belirledi, işçi sınıfının sömürüden kurtuluşu mücadelesinin içinde yer aldı. Emekçilerin zorlu yaşamını ve mücadelesini konu edinen...
- Bana okumayı sevgili ustam öğretmişti. Derilerin köşesine “1, 2” diye yazarak başlamış, zamanla harfleri, kelimeleri, okumayı da öğretmişti. Ama itiraf edeyim ki, okumayı söker sökmez okuduklarımı, okumanın kıymetini anladım sanmayın. Okuduklarımdan...
- Sağlık emekçileri, Aile Sağlığı Merkezlerine 6 ay gelmemiş hastalar bahane edilerek ASM çalışanlarının ücretlerinden kesinti yapılmasına karşı 16 Haziranda İstanbul İl Sağlık Müdürlüğü önünde basın açıklaması yaptı. Emekçiler “Eziyet Yönetmeliği”...
- DİSK, 15-16 Haziran Büyük İşçi Direnişi’nin 55’inci yılında anma etkinlikleri düzenledi. İstanbul’da Kadıköy Yoğurtçu Parkı’nda gerçekleştirilen basın açıklamasının yanı sıra DİSK Bölge Temsilciliklerinin olduğu Mersin, Eskişehir, Edirne, Samsun,...
- Ekim 2023’ten bu yana Filistin halkına yönelik katliamını sürdüren İsrail devleti, şimdi de İran’a saldırarak savaşı yeni cephelerle büyütüyor. Batılı egemenlerin desteğiyle yürütülen bu savaş şimdiye kadar on binlerce masum insanın canını aldı,...
- Engellilerin Haklarına Erişim Platformu ve Türkiye Körler Federasyonu, 14 Haziranda Ankara’da “Büyük Engelli Buluşması” düzenledi. Platform ve federasyon üyesi yüzlerce engelli emekçinin bir araya geldiği eylemde engelliler, haklarının ellerinden...
- Sabahın ilk anlarına değin usulünce bekledikleri güneşin, en uzun huzmeleri mahallerinden içeri girdiğinde onlar çoktan bulut gibi yüklenmişlerdi. Öyle üstünkörü değil, öyle aniden değil, yarım yamalak değil; biriktirmiş de planlamış da gelmişlerdi...