Buradasınız
Mata Direnişi ve Sermayenin Fıtratı

İstanbul/Tuzla Serbest Bölgede bulunan Mata Otomotiv fabrikasında çalışan 1200 işçi, işçi sağlığı ve güvenliği önlemlerinin alınması, baskı ve mobbingin sona ermesi, ücretlerine yüzde 20 ek zam yapılması talebiyle 27 Şubatta üretimi durdurdu. İş güvenliği kurallarına zaten yasal olarak uyulması gerekiyordu. Ancak işveren, o güne kadar en basit önlemleri bile almaktan imtina etmiş, işçilerin taleplerini görmezden gelmişti. Mata’da işçilerin büyük bir kısmı sosyal haklarla birlikte 10 bin lira civarında ücret alıyor. Çıplak ücretleri ise 7600 lira. Yıllık cirosu 650 milyon dolar olan bir şirket için yüzde 20’lik ek zam devede kulak bile değil! Ancak Mata patronu, işçilerin haklı ve meşru talepler etrafında birlik olmasına, haklarını aramasına tahammül edemedi. Adeta işçilere savaş açtı ve direnişin ilerleyen günlerinde 650 işçiyi tazminatsız işten attı.
Mata’da gerek direniş sürecinde gerekse de öncesinde yaşananlar tek bir işverenin tutumu olarak değil, sermaye sınıfının tutumu olarak görülmelidir. Bugüne kadar işçilerin tokadını yememiş olan sermaye kesimlerinin işçilerin örgütlülüğüne tahammülsüzlüğü ve sendika düşmanlığı Mata patronunda cisimleşmiştir. Keza işçi sınıfının tarih sahnesine çıkışından bugüne dek verdiği insanlaşma mücadelesinin bir örneğini de Mata işçileri vermiştir.
Mata Otomotiv’de 2016 yılında işçiler Birleşik Metal-İş Sendikasında örgütlendiklerinde fabrikada çalışan işçi sayısı 400 civarındaydı. Fabrikanın üretim kapasitesi bugünkünün yarısı bile değildi. İşverenin işten atma saldırılarına fabrika işgaliyle yanıt veren işçiler, sonunda sendikayı kabul ettirdiler. Çalışma koşulları ve ücretler görece iyileşti. Ne var ki patronun sendika düşmanlığı ve işçileri sindirip örgütsüzleştirme çabaları hiç bitmedi. Patronun sermayesi büyüdükçe saldırıları da arttı. Öyle ki sendika itibarsızlaştırıldı, işçilerin birbirlerine ve sendikalarına güvenmemesi için her şey yapıldı. Sesini çıkaran, hak talep eden işçiler tutanaklarla, işten atılma tehdidiyle susturuldu. Sendikalaştıktan sonra görece düzelen çalışma koşulları tekrar kötüleşti, ücretler enflasyonun da etkisiyle daha da düştü.
Bu süreci, tek adam rejiminin iktidarda olduğu ve işçi düşmanı politikaların sınırsızca hayata geçirildiği dönemle birlikte düşünmemiz gerekiyor. Sermayenin kural tanımayan sömürüsünün önünü açan, grevleri yasaklayan, işçilerin hak mücadelesinin önünü sert müdahalelerle kesen tek adam rejimi, belli ki Mata patronunu da cesaretlendirmişti. Keza iktidarın yapay kutuplaştırma siyasetinin her yerde olduğu gibi Mata’da da işçilerin ortak sorunlar etrafında birleşmelerini engelleyen bir rol oynadığını söyleyebiliriz. Ancak sermayenin fıtratında sömürü, işçi düşmanlığı, işçilerin örgütlülüğüne tahammülsüzlük varsa; işçi sınıfının fıtratında da örgütlenme isteği, hak mücadelesi vardır. Nitekim Mata işçileri atomize edilmenin, örgütsüzleştirilmenin ağır tahribatını yaşamalarına rağmen silkinip ayağa kalkma iradesini gösterdiler.
Üç vardiya çalışan işçiler, her şeyden önce insan gibi muamele görmek istediler. Yönetim ve amirler tarafından hor görülmeye, aşağılanmaya, baskı altında tutulmaya karşı çıktılar. Karbon tozu yutmak, zehir solumak, kışın soğukta titreyerek çalışmak istemediler. Yükselen enflasyon karşısında hızla düşen ücretlerini bir nebze arttırmak istediler. Fabrikanın üretim kapasitesi hızla artarken, milyon dolarlık yeni makineler alınırken, kendilerinin bu büyümeden pay alamadıklarının, zerre değer görmediklerinin farkındaydılar. İlk örgütlü tepkiyi yaklaşık 1,5 yıl önce işveren temsilcisi gibi hareket eden temsilcileri değiştirerek verdiler, böylece değişimin önünü açtılar. Bunun basit bir değişim olmadığının, işçilerin yeniden örgütlenmesinin önünü açma “tehlikesinin” ortaya çıktığının farkında olan işveren saldırılarının dozunu arttırdı. İşçiler arasına nifak sokma çabalarına devam etti.
Örneğin havalandırma, ısıtma gibi talepleri sadece maliyet olarak gördüğü için değil temsilcileri değersizleştirmek için görmezden geldi. Amirler ve “yalakalar” üzerinden kirli bir yalan ve karalama kampanyası yürüttü. Egemenlerin toplumları yönetmek için en etkili yöntemi olan “böl-parçala-yönet” politikasını işyerinde uyguladı. Tüm bu yöntemler işveren açısından işe yarıyor gibi görünse de işçilerin içinde biriken öfke nihayet patlama noktasına geldi. Bugün direnişte olan işçilerin neredeyse tamamının “bizim mücadelemiz ücret mücadelesi olmaktan çoktan çıktı, biz insan muamelesi görmek istiyoruz” demesinin nedeni işte bu birikimdir. 1800’lerde 16 saatlik sürelerle kölelik koşullarında çalışan işçiler, nasıl ki insan olduklarını duyumsamak ve bir nebze olsun nefes alabilmek için mücadele ettilerse, bugün de Mata işçileri aslında aynı duygularla ve aynı taleplerle mücadele ediyorlar.
Mata yönetimi, işçilerin “yasa dışı” grev yaptığını iddia ederek haklı ve meşru bir mücadeleyi karaladı, işçileri korkutup bölmeye çalıştı. Oysa her türlü yasa dışı uygulamaya başvuran ve bunu yaparken iktidardan destek alan Mata yönetiminden başkası değildir. Patronlara gelince yasa/hukuk engeli tanımayanlar, işçilere gelince hukuk uzmanı kesiliyorlar. İşçi sınıfının tarihi, hakları için ayağa kalkan işçilerin verdiği mücadele örnekleriyle doludur. Bu mücadeleler olmasaydı işçi sınıfı bugünkü yasal haklarına da sahip olamazdı. İş saatlerinin kısaltılması, iş güvenliği önlemlerinin alınması, sendikalaşma hakkı gibi pek çok hak işçilerin o andaki yasal engelleri aşarak verdiği mücadeleler sayesinde kazanılmıştır. Mesela 1963’te Kavel işçileri, yürürlükte bir grev yasası olmamasına rağmen üretimi durdurdular. Kavel grevi sayesinde dönemin hükümeti geri adım atmak zorunda kaldı ve grev hakkı yasalaştı. 15-16 Haziran 1970’te on binlerce işçi iki gün boyunca üretimi durdurarak sokağa çıkmış ve DİSK’in kapatılmasının önüne geçmişti. Asıl belirleyici olan şey, işçilerin haklı ve meşru taleplerle bir mücadele veriyor olmasıdır. Bu yüzden odaklanılması gerek nokta burasıdır.
Direniş başladığından bu yana Mata patronu milyonlarca lira kaybetti. Çünkü işçinin alın teri yoksa üretim de yoktur, kâr da. Fakat bu kayba rağmen işçi düşmanı tutumunu değiştirmedi, işçileri tehdit etmeye ve sendikayı kötülemeye devam etti. Bu, Mata patronunun kişisel değil sınıfsal bir tutum aldığını gösteriyor. Patron, işçileri yeniden işe almak ve üretimini sürdürmek istiyor ama bir koşulla: Yenilmiş, “burnu sürtülmüş”, boynu bükük işçiler olarak geri dönmelerini istiyor. Taviz verdiğinde, işçilerin taleplerini karşıladığında işçilerin “direndik ve kazandık” duygusuyla içeri gireceğini pekâlâ biliyor. Böyle olunca işçileri eskisi gibi yönetemeyeceğini, taleplerini görmezden gelemeyeceğini de biliyor. Bu nedenle de işçilerin zafer duygusuyla içeri girmemesi için milyonlarca lira kaybetmeyi göze alıyor.
Mata direnişi, işçi sınıfının sermayeye boyun eğmediğini, işçilerin eninde sonunda ayağa kalktığını gösteren önemli bir deneyimdir. Bu direniş işçi sınıfının birlik ve dayanışma ruhunun yok edilemeyeceğini göstermiştir. Direnişte yer alan öncü işçilerden birinin söyledikleri işçilerin ortak duygusunu yansıtmaktadır: “Biz bu direnişte birbirimizi kazandık. Mata’da bugüne kadar çok sorun yaşadık ama ilk kez neredeyse fabrikanın tamamına yakını ayağa kalktı ve direniş dört haftayı kırılma olmadan tamamladı. Üstelik ülkemizde baskıcı bir iktidar varken biz bunu yaptık.”
- Sağlıktan Petrokimyaya İşçiler Hak Gasplarına Karşı Mücadele Ediyor
- Çiğli Belediyesinde İşten Atılan Kadın İşçiler Mücadelede Kararlı
- Toros Tarım ve DYO Boya İşçileri Grevde
- Hakkını İsteyen İşçilere Dayanışma İşçilerden Gelir
- Temel Conta İşçileri Basın Açıklaması Yaptı
- Queen Tarım İşçilerinden Dayanışma Çağrısı
- TPI Compozit’te Grev Başladı
- İzmir’den Kocaeli’ye İşçiler Grev Diyor
- İzmir Narlıdere Belediyesi İşçileri Greve Çıktı
- İşçilerin Düşük Ücret Dayatmasına Karşı Mücadelesi Sürüyor
- Erlau Metal, ATR Yapı, TÜPRAŞ İşçileri Hakları İçin Mücadele Ediyor
- Sakarya Şehir Hastanesi İşçileri Direnişte
- Belediyelerde Grev Sesleri Yükseliyor
- Oryantal Tütün Grevcilerinin Anlattıkları
- Manisa’da Mercan Makina’da Direniş Başladı
- Tütün ve Maden İşçileri Aileleriyle Grevde, Eylemde!
- Tütün, Tekstil, Maden İşçileri Mücadeleye Devam Ediyor
- İzmir’de Sunel Tütün İşçileri Greve Çıktı
- Temel Conta İşçilerinin Grevi Devam Ediyor
- Urfa’dan Trabzon’a, İnşaattan Enerjiye İşçiler Mücadele Ediyor
- ABD’den Türkiye’ye Ülkeyi Şirket Gibi Yönetenler
- Gençliğe Çağrı: Bize Kılavuz Gerek!
- Anna’nın Annesi ve Anneler Günü
- Baskılara, Zorbalığa, Sömürüye, Emperyalist Savaşa Karşı Umut Örgütlü Mücadelede!
- İşçi Dayanışması 205. Sayı Çıktı!
- “Kıyamet Sığınakları” ve Bizim Sığınağımız
- Bu Kadar Çok Parayı Nereden Buluyorlar?
- “Çingene Kızı” ve İşçi Sınıfının Birliği
- Nefes Almak İçin…
- Sadeleştirince Açığa Çıkanlar…
- Kurtuluş Yok Tek Başına, Ya Hep Beraber Ya Hiçbirimiz!
- 1 Mayıs: Gün Gelir Zorbalar Kalmaz Gider!
- İşçi Dayanışması 204. Sayı Çıktı!
- Uçurumun Kenarından Özgürlüğün Dünyasına
- Fitre Asgari Ücretliye, Emekliye Veriliyorsa…
- Fiyonklu Kazıklar Çoğalırken
- Doğru Tarafta, Bizim Safta Olabilmek…
- Arenalardan TikTok’a Uyuşturma Araçları
- Özlemini Çektiğimiz Güzel Günler İçin Birleşelim!
- İşçi Dayanışması 203. Sayı Çıktı!
Son Eklenenler
- ABD’de yaşıyor olsaydık, muhtemelen Türkiye’de olduğu gibi, en çok konuşacağımız konuların başında gelecekti ekonomi. Son yıllarda ABD’den Türkiye’ye işçi ve emekçiler düşük ücretlerden kamu hizmetlerinin kısıtlanmasına benzer sorunlarla...
- Kısa bir zaman öncesine kadar direnişte olan, direniş boyunca pek çok kez polis saldırılarıyla yüz yüze gelen bir işçi kardeşimizle 19 Mart’tan sonra yaşanan protestolarla ilgili haberleri izliyor, sohbet ediyorduk. Bir anda öfkeyle, “şunlara bak,...
- Siyasi iktidar yoksullaştırma politikalarını sürdürüyor. Enflasyon balyozunu işçi ücretlerine, emekli aylıklarına, kamu çalışanlarının maaşlarına indiriyor, ücretleri tuzla buz ediyor. İşçilerin, kamu emekçilerinin, emeklilerin cebinden çalınan...
- TPI Kompozit işçileri grevlerinin 19. gününde İzmir Çiğli Kasaplar Meydanında buluşma gerçekleştirdi. İstanbul Şişli Belediyesinde çalışan Genel-İş Sendikası İstanbul Avrupa Yakası 3 No’lu Şube’de örgütlü işçiler, ödenmeyen alacakları için 30...
- Sevgili işçi kardeşlerim, Tavşan korktuğu için kaçmaz, kaçtığı için korkar. Patronlar ve onların devleti de işçi sınıfının örgütlü gücünden ölümüne korktukları için saldırıyorlar. Örgütlü değilken bile bu kadar korkuyorlarsa, bir de işçi sınıfı...
- İngiltere’de işçi ve emekçiler, İsrail’in Gazze’de yürüttüğü soykırıma karşı her Cumartesi günü yüz binler olup meydanlara çıkıyorlar. Ulusal Demiryolu, Denizcilik ve Ulaştırma İşçileri Sendikası (RMT), bu eylemlere geniş katılım sağlıyor. UİD-DER,...
- Otobüs yolculuğunda 81 yaşında Menemenli bir Yörük amca ile tanıştım. O yaşında hâlâ kâğıt toplayarak geçimini sağlamaya çalıştığını anlattı. Çocukları olmamış. Eşinin küçük tarlalarının işlerinin dışında çalışmasına karşı çıkmış. “Benim kazandığım...
- 31 Mart 2024’te yapılan yerel seçimler sonrası CHP yönetimindeki İzmir Çiğli Belediyesi, bütçe yok diyerek 146 işçiyi işten attı. Verilen kararlı mücadelenin sonucunda 50 işçinin işe iadesi yapıldı. Yaklaşık 1 yıldır mücadele eden ve verilen sözlere...
- KESK Ankara Şubeler Platformu basın açıklaması yaparak Sayıştay’ın giyim yardımı ücretinin çalışanlardan geriye dönük olarak talep edilmesini protesto etti. Tüm Emeklilerin Sendikası, Türkiye genelinde düzenlediği eylemlerle düşük ücretlerle...
- İspanya’nın başkenti Madrid’de 25 Mayıs Pazar günü on binlerce emekçi sağlıktaki özelleştirme politikalarına karşı sokakları doldurdu. Kamu sağlık hizmetlerinin yıllardır sistematik olarak ortadan kaldırıldığını belirten sağlık işçileri ve emekçiler...
- Tren yolculuğumda, karşı koltukta cam kenarında oturan bir kadın dikkatimi çekti. Yüz çizgileri 50 yaşında gibiydi ama yaşı 38’miş. Eşini Soma’daki katliamda kaybetmiş bir madenci eşiydi. Manisa’da bir gıda fabrikasında çalışıyor, Soma’da çocukları...
- İnsanın gençlik dönemleri heyecan doludur, coşkuludur, dinamizm yüklüdür. Gençliğin bu hali var olanı sorgulayan, ezber bozan, sınırları zorlayan, değişim isteyen düşünce yapısının da temelini oluşturur. Bundan birkaç ay önce bu ifadelerle Türkiye...
- 1 Mayıs’ta da taleplerimizi haykırmak için meydanlardaydık. Sağlık ve eğitim başta olmak üzere her alanda kamu harcamalarının giderek daha çok kısıldığı, sağlık ve eğitim sisteminin çöktüğü, hizmetlerin daha niteliksiz ama daha pahalı hale geldiği...