Buradasınız
Metrobüslerden İnsan Manzaraları
Sefaköy’den bir set işçisi
İstanbul’a metrobüsün gelişi ilk anda sevinç yarattı. Daha sonra bu sevinç özellikle iş giriş-çıkış saatlerinde hüsrana döndü. İnsanlar mı çoğaldı, metrobüs mü azaldı bilinmez ama ilk durakta yolcu alan bir metrobüs, sonraki duraklarda bekleyen insanları bile alamaz hale gelebiliyor. Hıncahınç dolan araçta ayakta gidebilmek bile neredeyse imkânsız hale geldi.
Metrobüs geldiği anda, metrobüsün dört kapısının önünde saflar sıklaşır. Sanki oradan biri bağırır “safları sıklaştırın, geliyoor!” Saflar sıklaştığı anda kapı önü dışındaki yerlerde bölüm bölüm boşluklar oluşmaya başlar. Metrobüs geldiğinde birdenbire sertleşen, gerilen kapı önü grupları, hurra binmeye çalışırlar. Ardından yavaş yavaş gevşemeler başlar. İnsanlar yeniden boşlukları doldurur. Gelecek olan yeni metrobüs için konumlar ve stratejiler belirlenir.
Malûm, burada önemli olan metrobüste oturabilmek ama “en iyi yere” oturabilmektir. Ama dikkat edilmesi gereken bazı durumlar da vardır. Öne yakın, orta kapıdan ya da ön kapıdan biniyor bir işçi. Düşünsenize, göz önünde, koridor tarafında olan koltuklarda oturanların nasıl bir risk aldığını: O koltuklara oturabilmeyi başarmak her şey garantilenmiş demek değildir. Çok göz önünde olan koltuklara oturan kişiler, sonraki duraklarda bir yaşlıya ya da hamile bir kadına yer vermek zorunda kalabilir. Eğer o kişi birazcık vicdan sahibiyse ya da onları görmemek için gözünü yere, dışarıya çevirmemişse, gelen kişiye yer vermek durumunda kalır. Bu yüzden kimileri için arka kapı en garantili yerdir. Ama burada da şu problem var: Zaten bir fabrikada sabahtan akşama kadar makine sesleri içinde çalışan bir işçi için, burada da aynı gürültü çekilmez. Baştan üçüncü kapı daha garanti gibi görünüyor ama koridor boşluğu çok küçüktür. Kişinin acele eve yetişmesi gerekiyorsa ve şayet oturabilmeyi başaramamışsa, hiç değilse koridor boşluğundaki engelli tutacaklarına yaslanıp bir nebze olsun “rahat” edebilir.
İkinci kapının koridoru en stratejik noktadır aslında. Neden diye sorulacak olursa; birincisi, burası en geniş koridora sahiptir. Engelli tutacağı iki buçuk metreden başlayıp koridor kısmına doğru 1 metre kadar bükülür. Bu bükülen tarafta bir köşe oluşur. Köşeye belini yasladı mı insan, ondan sonra ineceğin durağa kadar değme keyfine! Kimse onu rahatsız da etmez. Köşenin tadı her insanın içinde gizlidir. “Şu yaşlıya köşeyi vereyim de biraz rahatlasın” diye düşünülmez zaten. İkincisi, buradan içeriye hücum edildi mi sağlı sollu oturmak için seçenekler fazladır. Dışarıdayken, içeride hangi yöne doğru kaykılacağını kafasında hazırlar aslında insan. Birinci kapıdan binmek geçiş noktaları açısından çok dar kalır. Orta kısma da bir bariyer demiri konulmuştur ki bu demir boru, itiş kakışlarda insanın kalçasını incitebilir. Buradaki arbedede ciddi tartışmalar yaşanabilir.
Bir gün saflar tekrar sıklaştı, gerildi. Mıknatısların zıt kutupları gibi insanlar birbirini itmek zorunda kaldı. Sağlı sollu her iki tarafta, o bir buçuk metrelik orta kapının girişine insanlar bedenlerini denk getirmeye çalışıyorlardı. Bu insanların yüzlerini görenler, o bir saniyelik anda yüzlerdeki her bir ifadenin dehşetinden ürkebilir. Tek bir sözcük çıkmıyordu ağızlarından.O yüzler insanların kendi içlerinde kendileriyle yaptıkları konuşmaları yansıtıyordu: “Burada en uzun yolculuğu sen çekeceksin, evet en güzel yeri sen hak ediyorsun.” Biri sitem ederek, “haydi orta kapı, gel beri ama şu adam çok iri gözüküyor, hücum sırasında seni diskalifiye edebilir; eğilip omuz altından savrulmalı içeriye.” Yaşlı bir amca, “ben zaten yaşlıyım, bana mutlaka yer verirler.” Sakat bir abi, “Ulan bu koltuk değnekleriyle bizi ezecek değiller ya.” Genç bir işçi, “Şu adamın sakalı ne kadar da yer kaplıyor, at yelesi gibi be!” Sakallı adam, “Yahu taarruz sırasında mübarek sakalımızı taktırmayalım sağa sola!” Başka biri, “Şu adamı biraz daha sağa itersem cam tarafı benimdir.”
Metrobüs geldi ve ikinci kapı tam isabetli yerde durdu. Kapı açıldı ve büyük taarruz başladı. İki-üç saniye insanlar kapıda sıkışıp kaldılar. Ne ileri ne de geri gidebiliyorlardı. Sesler yükselmeye başladı; “bıraksana be adam”, “asıl sen çekilsene önümden”, “terbiyesiz…” derken kapı önünde kilitlenen insanlar çözülmeye başladı ve metrobüsün ön, arka tarafına koşuşturanlar koltuk kapmaya başladı. Bu sırada havada bir şeyler uçuştu. Koltuk değnekli adamın sol değneği, koşuşturan insanların ardından sürüklendi gitti.
Başka biri elini uzatıp koltuğun yanındaki dikey demir borudan destek alıp koltuğa oturmak isterken, elini biraz önünde bulunan geniş sakala geçirdi. Zavallı adam can havliyle bağırdı: “Bıraksana ulan sakalımı, ahh!” Genç adam sakaldan elini kurtarıp “pardon” diyemeden, yaşlı adamın sakalının altından görülmeye değer çeviklikle bir kadın geçmek istedi. Kendisi geçti gitti ama ardında bir şey bıraktı. Sanki kadının kafasından başka bir kafa çıktı. O da ne, kadının peruğu sakala eklendi. Orta yaşlarda olan kadın, peruğuna iri bir toka takmıştı. Tokanın çelik yayları yaşlı adamın sakalına takılınca, peruk öylece asılı kaldı sakalın üzerinde. Peruğun sahibi, bir an için gittiği yoldan döndü geri ve insanların gülüşleri, sakallı adamın şaşkınlığı arasında ani bir hareketle peruğunu aldı. Sakallı adamda son bir şaşkınlık ve “aahh” sesi duyuldu. Kadın insanların yüzlerine bakamadığı için, sonraki araca binmek üzere perukla birlikte kendini dışarı attı.
Oturamamanın yenilgisini yaşayanlar ve ayakta kalmak için bile iyi bir konum elde edememiş olanlar, derin hüzünleriyle yavaş yavaş inmeye koyuldular. İkinci bir taarruz hareketi için önde olacakları için daha şanslı durumdaydılar. Oturmayı başaranlar, hemen kafalarını öne eğdiler ya da dışarı çevirdiler, aracın kalkmasını beklediler. Sanki uzun zamandır metrobüs burada bekliyormuş gibi gözlerini kapattılar ve yorgunluktan uykuya daldılar. Kimisi de kitabını okumaya koyuldu. Bu tür çözümler sonraki duraklarda binecek olan yaşlılar, çocuklu aileler ve sakatları görmezden gelmek için çözüm olabilirdi. Şimdiden iki genç, sakat ve yaşlı olanlara yer vermek zorunda kaldı. Boşu boşuna mücadele etmişlerdi ve şimdi ayaktaydılar. Sonraki durakta metrobüs daha da tıklım tıklım oldu. Kapı önü, adeta yüksek bir insan basıncı altındaydı. Bir yolcu, “hadi kardeşim ilerleyin artık, bizim de binmemiz gerekiyor” dedi. Başka biri, alaylı cevap verdi: “Ya, öyle mi! Yahu kardeşim birbirimizin üzerine mi çıkalım, nereye gidelim, yer mi var sanki?” Diğeri: “Bak ben buradan görüyorum orda boşluk var işte!” Yaşlı bir adam kendi kendine kızıyor: “Tövbe yarabbi, fesuphanallah!” Metrobüs hareket ediyor ve insanlar geriye doğru savruluyor. Bir sonraki durakta şoför biraz sert fren yapıyor. Bir kadın çığlık atıyor: “Kaburgalarııım!” İnsanlar düşmemek için birbirini tutuyor. Üçüncü kapıdan binmiş olan bir kadın bağırıyor: “Hayatım nerdesin göremiyorum seni!” Kısa boylu adam diğer taraftan ağzı kulaklarında sesleniyor: “Buradayım ama göremezsin ki beni!” Sonraki durakta yine yolcular binmek istiyor. Maçtan yeni çıkmış taraftarlar adeta içerdekileri ezmek için içeri girmeye çalışıyorlar. O sırada arka kapıdan inmeye çalışan bir yolcu içeriye hücum eden kalabalığın girdabına takılıyor. Kollarını havaya dikmiş, gerisin geriye doğru giden cılız adam “ben incem, ben incem” feryatlarını yükseltirken daha fazla direnç gösteremeyeceğini anladı ve serseme uğramış bir şekilde ancak şunu söyleyebildi: “Ben inecektim.” Zavallı adam iki durak sonra inebildi.
Metrobüse binmeye çalışan cüsseli bir adam ise dışarıda bulunan onca kalabalığı yararak kapıya doğru koşmaya başladı. Tam o sırada kapı kapandı. Kendini frenleyemeyen adamın cama yapışan, suratı dümdüzleş görünüyordu. Metrobüs hareket ederken oradaki insanları bir gülme aldı. Çaresiz, adam da gülmeye başladı haline.
Yaşadıklarımız aslında ağlanacak hallerimizdir. Binlerce köprü, yol, otoban yapan devlet, işçilerin emekçilerin ulaşım sorununa çare bulmayı dert etmiyor.
Urfa’da 13 Mahkûm Yanarak Can Verdi
- Neden Bu Kadar Stresliyiz?
- “Beni Bırak, Gözünü Bebekten Ayırma Sakın”
- Huzurlu Bir Yaşam İçin Mücadeleye…
- “Bizim Hayallerimizi, Sizin Geleceğinizi Çaldılar”
- Bizim Mahallenin Gençleri
- Kişisel Gelişim Zırvasına Kanma, Sınıf Mücadelesine Sarıl
- Sömürü Düzenini Uçurumdan Atmak İçin Örgütlenelim
- Hindistan’da 250 Milyon Dolarlık Düğün ve Yoksulluk
- Emek Sömürüsü Kapitalizmin Fıtratında Var
- Sahip Olduğunuz Servet Bizden Çaldıklarınızdır!
- “Sayende Sigortalı Çalıştım, Emekliliğime Az Kaldı”
- Bayramları Bayram Gibi Yaşamak İçin!
- Dünya Üzerinde Yaşayan Herkesin Evi Olmalı
- Onlar Yok Ediyor, Biz Yenisini Yapacağız!
- Suyun Lüksü Olur mu Hiç?
- “Senin Yolundan Gideceğim Amca”
- Her Günü Doğa ve İnsanlık Günü İlan Etmek İçin…
- “Kıpır Kıpırsın, Heyecanın Ne Güzel Ey Yolcu”
- “Bence, Sevgi Emektir”
- Ah, Cemal Ah!
Son Eklenenler
- İşçi Dayanışması yayınlandığı ilk günden bu güne biz işçilere kocaman bir sınıf olduğumuzu, yaşamlarımızın, sorunlarımızın ve çözüm yollarının ne kadar yakın olduğunu anlatmaya devam ediyor. Yazıların kaleme alınmasından görsellerin hazırlanmasına,...
- İstanbul Planlama Ajansının (İPA) Ekim ayı araştırmasına göre, İstanbul’da ortalama stres seviyesi 10 üzerinden 6,9 çıktı. Aslında bu veri sadece İstanbul’u yansıtmıyor. Mersin olsun, İstanbul olsun hiç fark etmiyor: Stres seviyemiz artıyor,...
- Sevgili işçi kardeşlerim, başlıktaki sözlere gelmeden meramımın tamamını anlatmak için 6 ay geriye gitmem gerekiyor. Mayıs ayının son haftasında iki azı dişime kanal tedavisi için Dokuz Eylül Üniversitesi diş bölümüne randevu alarak gitmiştim. İki...
- “Zeytinyağlı yiyemem aman/ basma da fistan giyemem aman…” Kütahya ya da Bursa yöresine ait olduğu düşünülen bu türkü düğünlerde, keyifli eş dost toplantılarında hep bir ağızdan söylenir. Hatta eğlenceli ritmi karşılıklı oynamaya da teşvik eder....
- Hayat pahalılığı, geçim sıkıntısı korkunç boyutlara ulaştı. Emekçiler olarak temel ihtiyaçlarımız olan barınma, beslenme gibi ihtiyaçlarımızı karşılamakta zorlanıyoruz. Aldığımız maaşlarla kirayı mı ödeyelim, karnımızı mı doyuralım diye kara kara...
- Kapitalist sistemde yaşıyoruz ve bu sistemin yol açtığı büyük-küçük pek çok sorunla boğuşuyoruz. Peki sorunlarımızı çözmek için ne yapıyoruz? Örneğin pek çoğumuzun ailesinde çocuk, hasta, yaşlı ya da engelli olduğu için bakıma muhtaç yakınlarımız...
- İşçi Dayanışması çıktığında her birimiz ilk görüşte etkilendiğimiz yazıyı seçiyoruz. Neden etkilendiğimizi, yazının bizi nasıl etkilediğini, neyi düşünmemizi sağladığını anlatıyoruz birbirimize. Bu yazıyı herhangi bir arkadaşımıza nasıl ve neden...
- Mutsuzluk ve umutsuzluk gençler arasında adeta bir salgın gibi yayılıyor. Etrafımıza, arkadaşlarımıza bakıyoruz, yaşamdan tat alamadığını söyleyenlerin sayısı her geçen gün artıyor. “Her günüm bir öncekiyle aynı”, “yarından bir beklentim yok”, “bana...
- Biz işçiler haftanın her günü vardiyalı bir şekilde 24 saat çalışırız. Yeri gelir Pazar mesai yaparız. Dinlenmeye, ailemize vakit ayırmaya zaman bulamayız. Sanki biz işçiler için hayat sadece çalışmaktan ibaretmiş gibi. Fabrikada mühendis bir...
- Eskiden her sorunun beni bulduğunu, bu sorunları yaşayan tek kişinin ben olduğumu düşünüyordum. Sonra UİD-DER ile tanıştım ve İşçi Dayanışması’nı düzenli olarak okumaya başladım. Bir genç olarak, gençlik yazılarını okudukça bu sorunları yalnızca...
- Ben büyük bir tekstil fabrikasında çalışıyorum. Başta Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek olmak üzere siyasi iktidar sözcülerinin, asgari ücret zammının hedeflenen enflasyon oranına göre yapılacağını her fırsatta söylemelerine rağmen asgari ücrete...
- Son günlerde sohbet edebildiğim her insana Türkiye’deki Suriyeliler hakkında ne düşündüklerini soruyorum. Devamındaysa nerede dünyaya geldiklerini, neden göçüp büyük kentlere geldiklerini soruyorum. Son olarak aile büyüklerinin nerelerden göçerek...
- Sevgili işçi kardeşlerim, 8 yaşına kadar babasız, 8 yaşından sonraysa hem anasız hem de babasız büyümüş sayılırım. 12-13 yaşıma kadar mahallede ve çalıştığım fabrikada anası-babası yanında olan arkadaşlarıma imrenmiş, onları kıskanmışımdır. O halimi...