Buradasınız
Kara Kutunun Loş Işıkları!
Gazi Mahallesi’nden bir işçi
Akşamları karanlık sokaklardan ilerlerken usul usul, bir şeyi fark ettim. Bir binanın bütün oturma odalarında ışıklar sönmüş ve çeşitli renklerdeki loş bir ışık perdenin izin verdiği kadar dışarıya sızıyordu. Dışarısı çok soğuktu. Akşamın erken saatleri olmasına rağmen neredeyse kimsecikler yoktu sokaklarda, çöplerden kâğıt toplayan insanlardan başka. Dikkatimi çeken bu durum yaklaşık bir saatlik bir yürüyüş yapmamı sağladı. Önünden geçtiğim bütün binaları neredeyse tek tek inceledim. Birçok binanın mutfağının ışıkları yanıyor ve diğer odalarında ise tek tük ışık var. Mutfaktaki ışığın sebebi belli; akşam yemekleri yendikten sonra bulaşıklar yıkanıyor yorgun ellerle. Diğer odalarda ise loş ışık eşliğinde kararan gelecek.
Baygın ışıklı odalarda ne olup bittiğini tahmin edebiliyorum. Tahminlerimde yanılıp yanılmadığımı anlamak için tanıdıklarımı ziyarete karar verdim. Birkaç gün aradan sonra bir tanıdığımın evine doğru yola koyuluyor ve bir taraftan da binaları incelemeye devam ediyorum. Önceki günlerdeki tablo aynen duruyor. Gideceğim binanın önünde durup aşağıdan yukarıya doğru şöyle bir süzüyorum. Ziyaret edeceğim evin oturma odasında ışık neredeyse perdeyi yırtacak şekilde cama vuruyor. Merdivenlerden çıkarken düşünüyorum, acaba evdeki televizyon mu bozuk. Zile basıp kapının açılmasını beklerken sabırsızlığım yüzünden bir kez daha zile bastığımın farkında bile değildim. İçeriden bir ses: “Patlama geldim!” Kapı açılıyor ve mahcup bir biçimde beni karşılayan kişi, “kardeşim zannetmiştim, kusura bakma, buyur içeri” diyor. Bir taraftan da “nerden çıktın” der gibi bir tavır takınıyor.
Odaya girdiğimde bütün aile pür dikkat bozuk olduğunu düşündüğüm kara kutuya kilitlenmiş. Demek ki bozuk değilmiş! Birkaç kişi yarım ağız hoş geldin dedikten sonra gözler neredeyse hiç kırpılmadan aynı noktaya bakmaya devam ediyor. Ben de mecburen bu yolculuğa katılıyorum. Neyse ki reklâmlar imdadıma yetişiyor. Tekrar bir selamlaşmanın ve “ya nerelerdesin, hiç görünmüyorsun, gelip gitmiyorsun” şeklindeki laflaşmaların ardından dizi başlıyor ve oyuncuların beğendiğimiz yönlerinde yolculuğa kaldığımız yerden devam ediyoruz. Dizi bittikten sonra aile bireylerinden biri hemen kanal değiştirmesini söyleyerek güzel bir sinema filmi olduğunun duyurusunu yapıyor. Ben de merak konusu olduğu için soruyorum: “Televizyon seyrederken neden ışığı kapatmıyorsunuz?” Işık kapalıyken televizyonun ışığı gözleri daha kötü etkiliyor, o yüzden de ışığı söndürmüyoruz diyorlar. Biraz oturduktan sonra iyi akşamlar diyerek evden ayrılıyorum.
Ziyaret ettiğim birkaç evde de durum üç aşağı beş yukarı aynıydı. Hatta beni çok özlediğini söyleyen annem ve babamın yanına gittiğimde de benzer bir durum yaşandı. Bir tek reklâm aralarında konuşabiliyorduk. Annemin dizisi bitip babamın dizisi başlıyordu. Sonra da uykuya yenik düşen bedenler aramızdaki diyalogun oluşmasını engelliyordu.
Tüm bu incelemelerimin ardından vardığım sonuç ise korkunç. Televizyon hayatımızın çok önemli bir parçası olmuş durumda. Her yaş grubuna hitap eden, çeşitli programlarlarla insanları kendine bağlayan bu lanet kutu geleceğimizi karartıyor. Aynı evde yaşadığımız halde birbirimizle konuşmayan, sıkıntılarımızı paylaşmayan insanlar haline geliyoruz. Her gün biraz daha kendi içimize gömülerek yabancılaşıyoruz. İzlediğimiz programlardaki olaylarla hem kendimize hem de etrafımızdaki insanlara karşı kuşku duyarak güvenimizi yitiriyoruz. Mahalledeki ve işyerlerimizdeki sorunlarımız birbirimize güvenmediğimiz için artarak devam ediyor.
Televizyon kanalları reyting yapmak için tonlarca para harcayarak sürekli değişik programlar yapıyorlar. Kim izliyor bu programları? Tabii ki işçiler ve emekçiler. Peki, iş yasalarından ve işçi haklarından bahseden programlar yapsalar, o zaman da reytingler tavan yapmaz mı? Bence yapar. Çünkü işçilerin önemli bir çoğunluğu iş yasalarından habersiz yaşıyor. Ama böyle bir program yapmazlar, çünkü bu kanalların sahipleri de patronlar. Onlar bizim kafamızı karıştırmak için varlar. Onların istediği gibi düşünmemiz ve onların istediği gibi asla gerçekleşmeyecek hayaller peşinden koşmamız için varlar. Var olma sebepleri insani ilişkileri yok ederek ve bütün olana bitene seyirci kalmamızı sağlayarak bizleri daha kolay sömürebilmektir. Televizyon patronların en güçlü saldırı silahı ve geleceğimize düşen en büyük karanlıktır. Onu tanıyalım! Tanıyalım ki, çevremizdeki haksızlıklara seyirci kalmayalım!
Üniversite Sınavı Yaklaşırken
Dünyanın Tüm Emekçi Kadınları Birleşin!
- Her Yer Bizim Düzenimiz Olsun Diye
- Neden Bu Kadar Stresliyiz?
- “Beni Bırak, Gözünü Bebekten Ayırma Sakın”
- Huzurlu Bir Yaşam İçin Mücadeleye…
- “Bizim Hayallerimizi, Sizin Geleceğinizi Çaldılar”
- Bizim Mahallenin Gençleri
- Kişisel Gelişim Zırvasına Kanma, Sınıf Mücadelesine Sarıl
- Sömürü Düzenini Uçurumdan Atmak İçin Örgütlenelim
- Hindistan’da 250 Milyon Dolarlık Düğün ve Yoksulluk
- Emek Sömürüsü Kapitalizmin Fıtratında Var
- Sahip Olduğunuz Servet Bizden Çaldıklarınızdır!
- “Sayende Sigortalı Çalıştım, Emekliliğime Az Kaldı”
- Bayramları Bayram Gibi Yaşamak İçin!
- Dünya Üzerinde Yaşayan Herkesin Evi Olmalı
- Onlar Yok Ediyor, Biz Yenisini Yapacağız!
- Suyun Lüksü Olur mu Hiç?
- “Senin Yolundan Gideceğim Amca”
- Her Günü Doğa ve İnsanlık Günü İlan Etmek İçin…
- “Kıpır Kıpırsın, Heyecanın Ne Güzel Ey Yolcu”
- “Bence, Sevgi Emektir”
Son Eklenenler
- Yeni bir yılın, 2025’in ilk günlerini yaşıyoruz. Ama işçi ve emekçilerin yüreğinde “yeni” olanın getirdiği heyecan ve umut yerine büyüyen endişeler ve kasvet var. Takvim yaprakları hariç hayatımızda değişen tek şey yaratılan ekonomik yıkımın...
- Her Aralık ayında izlediğimiz asgari ücret tiyatrosu bu yıl çok daha trajik bir şekilde sonuçlandı. Resmi enflasyonun, TÜİK’in uydurma rakamlarıyla bile yüzde 47 olduğu, ENAG’a göre yüzde 87 olduğu bir süreçte asgari ücrete sadece yüzde 30 zam...
- DİSK’e bağlı Birleşik Metal-İş Sendikası ile Türkiye Metal Sanayicileri Sendikası (MESS) arasında 2024-2026 dönemi için yürütülen TİS görüşmelerinde MESS’in yüzde 40 oranında zam dayatması üzerine Schneider Elektrik’in Manisa ve Kocaeli...
- İzmir Büyükşehir Belediyesi bünyesinde, İZENERJİ, İZELMAN, Ege Şehir Planlama, İZFAŞ şirketlerinde çalışan DİSK/Genel-İş Sendikasında örgütlü işçiler maaş, yılsonu ikramiye ve eğitim alacakları ödemelerinin geç ve eksik yapılmasını protesto etmek...
- UİD-DER’li emekçi kadınlar olarak, bir grup Polonez direnişçisi kadın kardeşimizle güzel bir sohbet gerçekleştirdik. Direnişçi bir ablamız “bize hep ‘aman kurulu düzenimiz bozulmasın’ düşüncesini bellettiler” dedi. Bu söz üzerine uzunca sohbet ettik...
- Polonez işçileri 173 gün süren mücadelelerinin kazanımla sonuçlanmasının ardından fabrika önünde kurdukları direniş çadırını halaylarla, sloganlarla kaldırdılar. 7 Ocakta direniş alanında zaferlerini kutlayan işçiler, davul zurna eşliğinde halaylar...
- İktidar ve sermaye sınıfının saldırıları böylesine ağırken işçilerin birlik olamayacağını düşünmek kime yarar sağlar? Bu düşünce doğru bir akıl yürütme yöntemi olabilir mi? Karşımızdaki yıkım tablosu, işçilerin birleşmek dışında bir çıkış yolu...
- İstanbul Çatalca’da bulunan Polonez fabrikasında işçiler Tekgıda-İş Sendikası’nda örgütlendikten sonra gerekli şartları sağlamalarının ardından yetki başvurusunda bulunmuş ve hemen ardından 146 işçi işten atılmıştı. İşten çıkarmaların ardından...
- Aile Sağlığı Merkezi (ASM) çalışanları, 1 Kasımda yürürlüğe giren Aile Hekimliği Sözleşme ve Ödeme Yönetmeliği’ni protesto etmek için 6-10 Ocak günlerinde Türkiye genelinde iş bırakıyor. ASM çalışanları “Eziyet Yönetmeliği” olarak nitelendirdikleri...
- Vivident, Mentos gibi sakız ve şekerleme markalarının üreticisi olan Perfetti Van Melle’nin İstanbul/Kıraç’ta bulunan fabrikasında çalışan işçiler Tekgıda-İş Sendikasında örgütlenmiş, şirket yönetiminin sendika düşmanı tutum ve baskılarıyla...
- Sevgili işçi kardeşlerim, Rus yazar Tolstoy “acı duyabiliyorsan canlısın, başkasının acısını duyuyorsan insansın” der. Tolstoy’un bu ifadeleri özü itibariyle insanlaşmayı anlatır. İşçi sınıfı olarak, sömürücü efendilerden insanlık için insanlaşma...
- İşçilerin mücadele örgütü UİD-DER, sözünü İşçi Dayanışması’yla söylüyor. Kapitalist sömürüye, zorbalığa, ayrımcılığa, haksız savaşlara karşı işçi sınıfına sesleniyor ve diyor ki kurtuluş ellerinizde, birliğinizdedir.
- İşçi ve emekçiler pek çok ülkede 2024 yılını mücadeleyle kapattı, 2025’i mücadeleyle karşıladı. Kapitalist sömürü düzeninin yol açtığı sorunlar büyürken, buna karşı işçilerin mücadelesi ve dayanışması da güçleniyor. Emperyalist savaşın yayıldığı,...