Buradasınız
Bayramlar ve Yoksullar
diğer yazarlar
Geride bıraktığımız iki bayram ve dini duyguların alabildiğine sömürüldüğü iki ay boyunca, sermaye sınıfının sömürüde sınır tanımayan azgınlığına tanık olmaya devam ettik. Bayramlarla avunan yoksul kitlelerse sorunlarının bayramlar vesilesiyle bir nebze de olsa çözümleneceğini sandılar. Daha doğrusu burjuvazinin bu yöndeki masallarıyla avunmaya razı oldular. Bayramlar yabancılaşmayı sonlandıracak, yardımlaşmayı, dayanışmayı sağlayacak, hatta bayramlar savaşları bitirecekti. Oysa sosyal ilişkileri geliştirmek için birer fırsat olduğu söylenen bayramlarda, bayramlaşma, artık cep telefonu mesajlarındaki iyi dileklerle sınırlandırılmış durumda. İyi dileklerin özü olan açlığın, yoksulluğun, savaşların ve her türlü acıların bitmesi temennisi ise bu uğurda mücadele edenlere havale edilmiş. Yıldan yıla giderek artan bu dilek ve temenniler, yaşanan bir gerçekliğin; artan açlık, yoksulluk, işsizlik ve birçok sorun karşısındaki rahatsızlığın da işaretleri aslında.
Ağızda sakız haline gelmiş olan “bayramların, sosyal dayanışmanın ve yardımlaşmanın vesilesi olduğu” iddiası aslında temel bir çelişkiyi ifade eder. Dayanışma ve yardımlaşma ihtiyacının kendisi, var olan nesnelliği ifade eden bir durumdur zaten. Dayanışmaya ve yardımlaşmaya muhtaç olan geniş bir kesimin var olduğunu anlatır. Bu kesimin ihtiyaçlarını sadakalarla karşılamaya çalışmak sorunları ortadan kaldırmaz, sadece vicdan rahatlatmaya yardımcı olur. İnsanın insana yabancılaştığı, nefretin yeşerdiği, güvensizlik tohumlarının fidan verdiği, sınıf dayanışmasının ve gerçek insani değerlerin yok edilmeye çalışıldığı bir ortamda, üç günlük, dört günlük zorunlu “yardımlaşma” ve “dayanışma”yla sorunlar ortadan kaldırılmıyor. Aksine böyle dönemlerde üzeri kapatılmaya çalışılan ayıp ortaya çıkmakta, ama burjuvazi bu ayıbı cilâlayıp tekrar pazarlamaktan geri kalmamaktadır.
Bu yıl, burjuvazinin uyutma ve uyuşturma araçları olan “yardım” kuruluşları, Kurban Bayramında 1,5 milyon aileye et dağıttıklarını, hayatlarında ilk kez et yiyenlere rastladıklarını ve onları etle tanıştırmış olmaktan büyük mutluluk duyduklarını anlatıp kendi reklâmlarını yaparken, aynı zamanda kapitalist sistemin gerçek yüzünü de sergilemiş oluyorlardı. Kapitalizmin had safhada derinleşen çelişkilerini, hiçbir iyi niyet yumuşatamayacağı gibi, işin aslı, sözde iyi niyetli her türlü çaba bu eşitsizlikler sisteminin daha fazla devam etmesine yaramaktadır. Yoksullukla mücadele kampanyaları yürütürken, koca bir yıl boyunca açlıkla boğuşanların sadece birkaç günlük yiyeceğini sağlamak, onları aldatmaktan başka bir şey değildir.
Burjuvazi ikiyüzlülüğünü kitlelerden saklamayı öylesine başarıyor ki, sorumlusu kendisi değilmiş gibi, artık ayyuka çıkan yoksulluk, açlık manzaralarını bilboardlarda kullanmaktan çekinmiyor. Zaten kıt-kanaat geçinen kitlelerin duygularını sömürmekten geri kalmıyor, toplanan yardımların büyük bir kısmıyla da yine onları boğazlayacak planlar yapıyor. 2007 yılının ilk üç gününü kapsayan Kurban Bayramında çeşitli kurumlara internet yoluyla 110 bin bağış yapılmış. Bu kurumlardan biri olan TSK, topladığı bağışları Kürtlere karşı yürütülen savaş için kullanmaktadır. Yine TSK, son birkaç yılda 1 milyon civarında deri topladı. Tuzlanmış koyun derisinin 5-10 YTL ve büyükbaş hayvan derisinin 30 YTL civarında olduğu düşünülürse ne kadar rant sağlandığını varın siz hesap edin. Bu yıl bayramda 2 milyon küçükbaş, 600 bin büyükbaş hayvanın kurban edileceği tahmin ediliyordu. Bu hesapla yaklaşık 40 milyon YTL’yi bulan kurban derisi gelirleri, hiç kimseye kaptırılmamaya çalışılan muazzam bir ekonomik rant kaynağı oluşturmaktadır.
Yoksulluk oranının giderek düştüğüne dair açıklamaların ne denli yalan olduğu apaçık ortadadır. Hele bayramlar söz konusu olduğunda gerçekleri saklamak daha da zorlaşıyor burjuvazi için. Bayram günleri ciğer kavgası yapan kediler gibi şeker için kapışan çocuklar, Ramazanda her mahallede kurulan ve yüzlerce kişinin saatlerce kuyrukta beklediği iftar çadırı manzaraları, özellikle bayramlarda artan dilenciler, bu durumu anlatmak için sıralayabileceğimiz pek çok örnekten birkaçı sadece.
Bayram arifesinde bazı işyerlerinde dağıtılan gıda yardımlarıysa yoksulluğun ve patronların sahtekârlığının başka bir göstergesidir. Ne var ki, patronlar, çekilen ezaların, cefaların nedeninin mukadderat olduğuna ikna edilmiş işçi sınıfına, tırnaklarının ucuyla verdiklerini iki elleriyle geri almaktadırlar. Ramazan ve Kurban bayramı dönemlerinde bir yandan gıda fiyatları şişirilirken, öte yandan utanmazca, bu gıdaları alamayacak olanlara “yardım eli” uzatılmaktadır. İşçileri sadakaya muhtaç hale getiren, sadakayı büyük bir lütuf gibi gösteren patronlar, sıra ücretlerdeki kalıcı kazanımlara geldiğindeyse saldırıda sınır tanımıyorlar. İşçilerin her türlü haklarını kırpmaktan geri durmayıp, yaşam standartlarını yıldan yıla düşürüyorlar. Her yıl sendikalar tarafından belirlenen açlık ve yoksulluk sınırının işçilerin aldığı ücretlerin çok üstünde olması, tüm çalışanların giderek yoksulluğun kucağına atıldığını gösteriyor.
İçinde yaşadığımız sömürü sistemi, yani kapitalizm, zenginler ve yoksullar arasındaki uçurumu derinleştirdikçe derinleştiriyor. Yaşam tarzları arasında da farklı gezegenlerdeymiş gibi bir fark yaratıyor. Bayramlar bir avuç azınlık konumundaki burjuva sınıf için bolluğun ve zenginliğin devam ettiği, çoğunluğu oluşturan işçi ve emekçi sınıflar içinse yokluğun paylaşıldığı günlerdir. Bazıları için de koca bir yıl boyunca karınlarının belki ilk kez doyacağı ve belki de hayatları boyunca ilk kez et yiyebilecekleri bir gündür. Burjuvazi bayramları, festivalleri, özel günleri heyecanla bekler, çünkü giyimden gıdaya, ev dekorasyonundan her türlü takı ve süsleme malzemesine, kozmetikten turizme akla gelebilecek her türlü tüketim malzemesini daha fazla satabileceği bir dönemdir. Evet, yoksullar içinse bayram çocuklara şeker dahi alınamayan, olası misafirlere bir çay bile ikram edilemeyen, utançla karşılanan, birileri yardım getirir diye umutsuzca beklenilen bir gündür. Yılın sadece birkaç günü doyma ümidiyle beklenen bayramlar yoksul insanı, utanç altında giderek ezen, hem de bu duruma alıştıran günlerdir.
Oysa yoksullarının ihtiyaç duyduğu şey patronların şefkati ve sadakası değil, yoksulluklarının, ezilmişliklerinin kökten ortadan kaldırılmasıdır. İnsanların açlık yoksulluk nedir bilmeyecekleri, birbirleriyle hiçbir çıkar gütmeksizin tümüyle insani ilişkiler içinde oldukları, çalışmanın insan yaşamını felç etmediği ve bir zevk haline geldiği, her günün bayram gibi geçeceği bir dünyayı yaratmak bizlerin ellerindedir.
UİD-DER’de Sağlık Semineri
- “60 Bin Maaşla Çoban Bulunmuyor.” Yersen!
- Bu Kandırmacalara Verilecek Cevabımız Var!
- İşçi Sınıfının Yareni Kim?
- Kapıldığımız Trendler ve Gerçek Sorunlarımız
- Her Yer Bizim Düzenimiz Olsun Diye
- Neden Bu Kadar Stresliyiz?
- “Beni Bırak, Gözünü Bebekten Ayırma Sakın”
- Huzurlu Bir Yaşam İçin Mücadeleye…
- “Bizim Hayallerimizi, Sizin Geleceğinizi Çaldılar”
- Bizim Mahallenin Gençleri
- Kişisel Gelişim Zırvasına Kanma, Sınıf Mücadelesine Sarıl
- Sömürü Düzenini Uçurumdan Atmak İçin Örgütlenelim
- Hindistan’da 250 Milyon Dolarlık Düğün ve Yoksulluk
- Emek Sömürüsü Kapitalizmin Fıtratında Var
- Sahip Olduğunuz Servet Bizden Çaldıklarınızdır!
- “Sayende Sigortalı Çalıştım, Emekliliğime Az Kaldı”
- Bayramları Bayram Gibi Yaşamak İçin!
- Dünya Üzerinde Yaşayan Herkesin Evi Olmalı
- Onlar Yok Ediyor, Biz Yenisini Yapacağız!
- Suyun Lüksü Olur mu Hiç?
Son Eklenenler
- Kocaeli’den Batman’a işçiler hakları için mücadele ediyor. Kocaeli Gebze’de bulunan Erlau Metal fabrikasında sendikalaştıkları için işten atılan işçiler direnişe geçti. TFF Başkanı İbrahim Ethem Hacıosmanoğlu’na ait ATR Yapı’nın yapımını üstlendiği...
- Gaziantep’teki Zeugma Mozaik Müzesinde dünyaca bilinen bir mozaik yer alıyor. “Çingene Kızı” adı verilen ve 1800 yıllık geçmişe sahip bu mozaiğin göreni etkileyen, güçlü bir yanı var. Farklı renk ve dokulardaki binlerce küçük taşın birleşiminden...
- 1 Mayıs yaklaşıyor. Ankara’dan emekçi kadınlar olarak sizlerle 1 Mayıs’a hangi taleplerle katılacağımızı paylaşmak istedik. Bu vesileyle tüm emekçi kadın kardeşlerimizi kendi taleplerini, ortak taleplerimizi birlikte dile getirmek için 1 Mayıs’ta...
- Geçtiğimiz günlerde yandaş medyada tam anlamıyla “yersen” cinsinden bir haberle karşılaştım. Manşeti oldukça cafcaflıydı: “60 bin maaşla çoban bulamıyorlar!” Bu “hadi canım” dedirten cinsten haber, kandırılmaya açık olanlara “köyümüze dönelim,...
- 19 Mart’tan bu yana artan baskılara, gözaltılara, tutuklamalara ve proje okullarındaki keyfi atamalara karşı protestolar devam ediyor. Bursa Demokrasi Bileşenleri ve Anne-Baba Dayanışma Ağı öncülüğünde yüzlerce kişi 19 Nisanda “Hak, Hukuk, Özgürlük...
- Tekgıda-İş Sendikasının örgütlü olduğu Sunel Tütün, Oryantal Tütün ve TTL Tütün fabrikalarında TİS görüşmelerinde anlaşma sağlanamaması üzerine 1700 işçi greve çıkmıştı. İşçilerin grevi 12 Nisanda kazanımla sonuçlandı. Doruk Madencilikte çalışan...
- Gebzeli işçi, emekçi kadınlar olarak bir araya geldik ve “UİD-DER ile 1 Mayıslar” videosunu izledik. Sizlerle duygu ve düşüncelerimizi paylaşmak, tüm emekçi kadın kardeşlerimizi ortak bir mücadele duygusuyla ayağa kalkmak için 1 Mayıs’a çağırmak...
- Uçak yolculuğu yapanlar bilir. Yolculuk esnasında uçağın kabin basıncının düşmesi, oksijen seviyesinin azalması durumunda oksijen maskeleri devreye girer. Yanımızda çocuğumuz olsa böyle bir durumda çoğumuz maskeyi önce çocuğumuza takmaya çalışırız,...
- Gelsinler yoldaşlar ben hazırım/ İki satır, bir mısra şiirle hazırım/ En karanlık dönemlerde/ Ektiğim tohumlar yeter bana/ Gelsinler yoldaşlar ben hazırım
- Milli Eğitim Bakanlığının proje okul atamalarına tepkiler devam ediyor. Eğitim Sen, proje okul uygulamaları ve atamalarına karşı 18 Nisanda Cağaloğlu Anadolu Lisesi önünde basın açıklaması yaptı.
- Vezir Muhammed Nurtani… Tanıdık gelmiştir bu isim pek çoğunuza… Yine de hikâyesinin bildiğimiz kısmını bir kez daha paylaşalım sizinle: Afganistanlı göçmen işçi Vezir Muhammed Nurtani 10 Kasım 2023’te çalıştığı kaçak maden ocağında kalp krizi...
- Artık eski kuşak işçilerden sayılırım. Mücadele örgütümüz UİD-DER saflarında yaş alıp 60’a merdiven dayadığım için kendimi bahtiyar hissediyorum. İlk 1 Mayıs’a 1979 yılında, İzmir’de, ustamla birlikte katıldım. Katılım oldukça yüksekti. Kalabalıkta...
- TTL tütün işçileri, örgütlü oldukları Tekgıda-İş Sendikası ile birlikte, 41 gün önce “Bu işyerinde grev var” pankartını fabrikanın dört bir yanına asarak greve çıktılar. Grev çadırlarını fabrika önüne kurdular. Büyük çoğunluğu kadın olan işçi...