Buradasınız
Umut Şarkılarını Birlikte Söyleyelim!
Ekonomik yıkım, işsizlik, barınma sorunu, artan siyasi baskılar, din, dil, ırk, cins ayrımcılığı, savaşlar, göç sorunu, toplumsal ilişkilerin yozlaşması, iklim krizinin getirdiği aşırı sıcaklar, yangınlar, seller… Dünyanın neresine gidersek gidelim kapitalist sistemin yarattığı bu ve benzeri sorunları yaşayıp da şikâyetçi olmayan kimseyi bulamayız. Peki bu durum gündelik hayatımıza nasıl yansıyor?
İşyerlerinde, toplu taşımada, çarşıda, pazarda çevremize baktığımızda bıkkın, sinirli, üzgün ya da umursamaz yüzlerle karşılaşıyoruz. Herkes aynı sorunları yaşıyor ama sanki birbirinden yalıtıkmış gibi kendi sorunlarına gömülüyor. Birbiriyle iletişim kuramayan, birbirinin derdini ya da mutluluğunu paylaşmayan, bireyciliği, bencilliği ön planda tutan, kendini mutsuz ve umutsuz hisseden insanların sayısı hiç de az değil. Elbette toplumun çoğunluğunu oluşturan emekçilerin böyle hissetmesinin ve davranmasının nedenleri var. Birincisi örgütsüz olan emekçiler kendilerini yalnız ve zayıf gördükleri için kapitalizmin yarattığı devasa sorunlar karşısında çaresiz ve çıkışsız hissediyor, umutsuzluğa kapılıyorlar. İkincisi kapitalizmin kendisi zaten insani değerleri yok eden, toplumu atomize etmek için her türlü bencilliği ve bireyciliği kışkırtan bir sistemdir. Bu sistemin egemenleri işçiler, emekçiler aynı dili konuşmasın, birbirinin sorunlarına kulaklarını tıkasın, birbirine güvenmesin, aynı duyguyla birleşmesin istiyor.
Oysa sistemin yarattığı olumsuz duyguların ve topluma empoze ettiği kötü değerlerin karşısında inatla, dirençle olumlu değerleri sahiplenenler de var. Dostluk, dayanışma, merhamet, sevgi gibi insanlığın ihtiyaç duyduğu değerler ancak birliğin ve örgütlülüğün olduğu yerde anlamına kavuşabilir. Bu değerlerin olduğu yerde ümit de neşe de vardır. Maksim Gorki’nin Ana romanından bir kesitte mücadele edenler için şöyle denir: “Biliyor musunuz, insanın yüreğine bazen inanılmaz bir şey doluyor. Nereye gidersen git, arkadaşlarının hepsinin içinde aynı ateş var sanki; hepsi neşeli, iyi, harika. Bir şey söylemeden, birbirlerini anlıyorlar. Hepsi koro olarak yaşıyor, ama her kalp kendi şarkısını söylüyor. Bütün şarkılar küçük dereler gibi şırıl şırıl akıyor, aynı ırmağa katılıyor; o ırmak da ışıklı, sevinçler dolu yeni bir hayatın özgür, engin denizine dökülüyor.”
Bu sözlerin geçtiği roman 120 yıl öncesini, Rusya’da 1905 devriminin arifesini anlatır. Despot Çarlığa ve her türlü sömürüye karşı çıkanların, bireysellikten kurtulup örgütlü mücadele yoluna katılanların yüreklerindeki ateşi, iyiliği, dostluğu, doğruluğu nasıl başka yüreklere taşıdıklarını okuruz romanda. Kolektifin içinde yer almanın bireye kattığı gücü, bireyin yeteneklerinin ve becerilerinin ise kolektifi büyüttüğünü koro ve ırmak benzetmesiyle anlatır Gorki. Vicdanların kurutulduğu, seslerin boğulduğu bir düzende kendi şarkısını söyleyen kalplerin insanlığın kurtuluşu yolunda büyük koroya katılarak en güzel harmoniyi ortaya çıkarması ne kadar da kıymetlidir. Tek tek insanların yalnızken hissettikleri güçsüzlük; bir araya geldiklerinde, örgütlülüğün gücünü hissettiklerinde umuda, enerjiye, neşeye dönüşür. Tıpkı UİD-DER’de olduğu gibi…
Fabrikalardaki arkadaşlarımız, kapısını çaldığımız işçi aileleri, UİD-DER’in kapısından giren işçiler genellikle benzer duygu ve düşünceleri dile getirirler: “Nasıl bu kadar enerjiksiniz?”, “Herkesin gözlerinin içi gülüyor”, “İçim umutla doldu”... Elbette yaşam hiçbirimize torpil geçmiyor. Bu sistemin yarattığı sorunlardan hepimiz mustaribiz. Her birimiz kapitalist cehennemde hüzün, keder, öfke gibi pek çok duyguyla dolup taşıyoruz. Fakat dünyada yaşanan tüm acıları ortadan kaldırmak üzere mücadele edenler, bu mücadelede örgütlü olanlar aynı zamanda bu hayatı nasıl yaşanır hale getireceklerini, güzelleştireceklerini de bilirler. Birlik ve dayanışmanın gücüne sarılarak insanlığın yaratıcı gücünü nasıl canlandıracaklarını bilirler ve bunu gerçekleştirmek için canla başla çalışırlar. Çünkü her güzel şeyin arkasında büyük bir emek vardır.
Evet bu düzende tek başına paçayı kurtarmak mümkün değil, mutlu olmak, sağlıklı kalabilmek de öyle. Ancak patronlar sınıfının “özgürlük” diye pazarladığı bireyciliğin yerine örgütlü mücadeleyi koyanlar sistemin acımasız yüzüne göğüs gerebilirler. Yılgınlığa düşmek yerine, her yeni günün yeni umutlara gebe olduğunu görebilirler. İşte bu nedenle tarihte bir işçi önderinin işaret ettiği gibi kapitalizmin eskimiş melun kuralına; “herkes kendisi için” kuralına bir darbe indirelim ve kalbimizin umutlu şarkısını güçlü bir koroyla birlikte söyleyelim.
Örgütlenmeye İhtiyacımız Var
Örgütlü Olan Kazanır!
- Zeytinyağı, Margarin, Süt Tozu
- Toplumsal Sorunların Bireysel Çözümü Mümkün mü?
- Gelişen Ufkumuz, Değişen Dünyamız
- Köşemize Çekilmiyoruz, Emekçi Gençlik Köşemizle Güçleniyoruz!
- Her Şeyi Paraya Bağlayanlar Kim?
- Devlet Bütçesi Kimin Bütçesi?
- İşçilerin Tek Çıkış Yolu Birlik, Dayanışma ve Mücadeledir!
- İşçi Dayanışması 200. Sayı Çıktı!
- Muhammed Ali’nin Haykırışı ve Gerçek Düşmanlar
- Kapatılan Ocakların Susmayan Bandosu
- Umut Sende Bende Bizde...
- “Ne Olacak Bu Memleketin Hali?”
- Anastasya, Dilan ve Hafızamız
- Ülkeyi Şirket Gibi Yönetmek…
- İşçilerin Birliği ve Dayanışması Güçlendikçe Umut da Büyür!
- İşçi Dayanışması 199. Sayı Çıktı!
- Gerçek Adalet Mücadelemizle Gelir
- Özgür Olmak Demek…
- Hangisi Daha Zor?
- Olur Kardeşim Olur!
Son Eklenenler
- İşçi Dayanışması yayınlandığı ilk günden bu güne biz işçilere kocaman bir sınıf olduğumuzu, yaşamlarımızın, sorunlarımızın ve çözüm yollarının ne kadar yakın olduğunu anlatmaya devam ediyor. Yazıların kaleme alınmasından görsellerin hazırlanmasına,...
- İstanbul Planlama Ajansının (İPA) Ekim ayı araştırmasına göre, İstanbul’da ortalama stres seviyesi 10 üzerinden 6,9 çıktı. Aslında bu veri sadece İstanbul’u yansıtmıyor. Mersin olsun, İstanbul olsun hiç fark etmiyor: Stres seviyemiz artıyor,...
- Sevgili işçi kardeşlerim, başlıktaki sözlere gelmeden meramımın tamamını anlatmak için 6 ay geriye gitmem gerekiyor. Mayıs ayının son haftasında iki azı dişime kanal tedavisi için Dokuz Eylül Üniversitesi diş bölümüne randevu alarak gitmiştim. İki...
- “Zeytinyağlı yiyemem aman/ basma da fistan giyemem aman…” Kütahya ya da Bursa yöresine ait olduğu düşünülen bu türkü düğünlerde, keyifli eş dost toplantılarında hep bir ağızdan söylenir. Hatta eğlenceli ritmi karşılıklı oynamaya da teşvik eder....
- Hayat pahalılığı, geçim sıkıntısı korkunç boyutlara ulaştı. Emekçiler olarak temel ihtiyaçlarımız olan barınma, beslenme gibi ihtiyaçlarımızı karşılamakta zorlanıyoruz. Aldığımız maaşlarla kirayı mı ödeyelim, karnımızı mı doyuralım diye kara kara...
- Kapitalist sistemde yaşıyoruz ve bu sistemin yol açtığı büyük-küçük pek çok sorunla boğuşuyoruz. Peki sorunlarımızı çözmek için ne yapıyoruz? Örneğin pek çoğumuzun ailesinde çocuk, hasta, yaşlı ya da engelli olduğu için bakıma muhtaç yakınlarımız...
- İşçi Dayanışması çıktığında her birimiz ilk görüşte etkilendiğimiz yazıyı seçiyoruz. Neden etkilendiğimizi, yazının bizi nasıl etkilediğini, neyi düşünmemizi sağladığını anlatıyoruz birbirimize. Bu yazıyı herhangi bir arkadaşımıza nasıl ve neden...
- Mutsuzluk ve umutsuzluk gençler arasında adeta bir salgın gibi yayılıyor. Etrafımıza, arkadaşlarımıza bakıyoruz, yaşamdan tat alamadığını söyleyenlerin sayısı her geçen gün artıyor. “Her günüm bir öncekiyle aynı”, “yarından bir beklentim yok”, “bana...
- Biz işçiler haftanın her günü vardiyalı bir şekilde 24 saat çalışırız. Yeri gelir Pazar mesai yaparız. Dinlenmeye, ailemize vakit ayırmaya zaman bulamayız. Sanki biz işçiler için hayat sadece çalışmaktan ibaretmiş gibi. Fabrikada mühendis bir...
- Eskiden her sorunun beni bulduğunu, bu sorunları yaşayan tek kişinin ben olduğumu düşünüyordum. Sonra UİD-DER ile tanıştım ve İşçi Dayanışması’nı düzenli olarak okumaya başladım. Bir genç olarak, gençlik yazılarını okudukça bu sorunları yalnızca...
- Ben büyük bir tekstil fabrikasında çalışıyorum. Başta Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek olmak üzere siyasi iktidar sözcülerinin, asgari ücret zammının hedeflenen enflasyon oranına göre yapılacağını her fırsatta söylemelerine rağmen asgari ücrete...
- Son günlerde sohbet edebildiğim her insana Türkiye’deki Suriyeliler hakkında ne düşündüklerini soruyorum. Devamındaysa nerede dünyaya geldiklerini, neden göçüp büyük kentlere geldiklerini soruyorum. Son olarak aile büyüklerinin nerelerden göçerek...
- Sevgili işçi kardeşlerim, 8 yaşına kadar babasız, 8 yaşından sonraysa hem anasız hem de babasız büyümüş sayılırım. 12-13 yaşıma kadar mahallede ve çalıştığım fabrikada anası-babası yanında olan arkadaşlarıma imrenmiş, onları kıskanmışımdır. O halimi...