Buradasınız
Ülkeyi Şirket Gibi Yönetmek…
“Benim derdim ne biliyor musunuz? Bir anonim şirket nasıl yönetiliyorsa, Türkiye de öyle yönetilmelidir. Yoksa bileklerine bağlıyorlar prangayı, yürü yürüyebilirsen. Bu ülke bu şekilde sıçramaz.” Erdoğan’ın 2015’te söylediği bu sözlerin amacı işçi ve emekçileri başkanlık sistemine ikna etmekti. Erdoğan, başkanlık sistemiyle istikrarın sağlanacağını, ekonominin büyüyeceğini, her alanda hızlı kararlar alınmasıyla sorunların hızla çözüleceğini iddia ediyordu. Bu söylemleriyle emekçilerin önemli bir kesimini ikna etmeyi de başarmıştı. Peki, o gün bugündür “şirket gibi yönetilen” Türkiye’de bunun işçiler ve emekçiler için sonuçları ne oldu? Kimler prangalarından kurtuldu, kimlerin ekonomisi büyüdü, kimler bedel ödedi? Alınan hızlı kararlar kime ne yarar sağladı, kimden ne götürdü?
Şirketlerin yönetim mantığı son derece basittir: Amaç kârı arttırmak, sermayeyi büyütmektir. Bunun için ücretleri düşürür, işçi sağlığı ve iş güvenliği gibi hayati önlemleri ihmal eder, işçileri sendikasızlaştırır, sosyal hakları tırpanlarlar. İşte ülkeyi şirket gibi yönetenler de böyle hareket ettiler ve ne pahasına olursa olsun sermayeyi büyütmeye odaklandılar. Patronlar lehine yasalar çıkardılar, emekçilerden kıstıkları kamu kaynaklarını sermayeye aktararak milyarlarca liralık teşvikler verdiler, vergi indirimi ve muafiyeti sağladılar, kamu özel işbirliği projeleriyle kamu hizmetlerini özelleştirdiler. Hasta garantili hastaneler, yolcu garantili yollar, köprüler ve havalimanları inşa ettirdiler. Özelleştirmeler yoluyla şirketlerin eğitim, sağlık, ulaşım, gıda, iletişim, enerji gibi kârlı sektörlere yatırım yapmalarının önünü açtılar. Eğitimi, sağlığı ticarileştirdiler, açgözlü özel şirketlerin insafına bıraktılar. Bir gecede çıkarılan cumhurbaşkanlığı kararnameleriyle köylülerin topraklarını, zeytinliklerini kamulaştırıp maden ve inşaat şirketlerine peşkeş çektiler. Kamu yararına olan her şeyden vazgeçerek özel şirketlerin yararını dikkate aldılar.
Mesela orman yangınlarına müdahale edecek uçakları envanterde bulundurmak yerine son derece pahalı olacak şekilde özel şirketlerden uçak kiralamayı tercih ettiler. Emekçi mahallelerine yeşil park alanları yerine inşaatlar diktiler. Kamu hastanelerindeki sağlık hizmetini, devlet okullarındaki eğitimi niteliksizleştirerek emekçileri özel hastanelere ve özel okullara yönlendirdiler. Yaşam kaynağı olan dereleri korumak yerine enerji şirketlerine peşkeş çekerek kuruttular. Tribünlerden “katil İsrail” nutukları atarken el altından şirketlerin İsrail’le ticaretini sürdürmesini sağladılar. Kısacası ülkenin şirket gibi yönetilmesinden kârlı çıkanlar sermayeleri daha da büyüyen, önlerindeki engeller tek tek kaldırılan patronlar oldu.
Sağlık hizmetlerinin kamusal alandan çıkarılıp büyük oranda özelleştirilmesinin insanlık dışı sonuçlarını gördük. İstanbul’da 11’den fazla özel hastanede, daha fazla kâr uğruna, yeni doğan onlarca bebeğin ölümüne göz yumulduğuna tanık olduk. Diğer taraftan özel hastaneler ölü bedenlere yaptırılan ameliyatlarla, sahte görüntüleme masrafları gibi bin bir türlü sahte tedavi hizmetiyle SGK fonlarını yağmalıyor. Eğitim sisteminde ise özel okul ve üniversitelere sınırsızca teşvikler yağıyor. Okullar birer ticarethaneye çevriliyor. Veliler, öğrenciler ve öğretmenler karşı karşıya getiriliyor. Yeni eğitim öğretim yılında öğrenciler yetersiz beslenme, pahalılık ve ısınma sorunlarıyla karşı karşıya. Eğitim emekçilerinin ücretleri yoksulluk sınırının altında. Devlet okullarına bırakalım yeterli sayıda öğretmen atanmasını, temizlik personeli için bile bütçe ayrılmıyor. Bunun sonucu diploması olan ama okuma-yazma öğrenememiş, okuduğunu anlamayan üstelik sağlıksız çocuklar, gençler oluyor. Yani şirket gibi yönetilen ülkenin sefasını patronlar sürerken, ceremesini ise işçi ve emekçiler çekiyor.
Bir zamanlar ülkenin şirket gibi yönetilmesinin, gücün tek elde toplanmasının tüm toplumun yararına olacağını söyleyenler bugün de yeni anayasa yapmaktan, iş yasasını değiştirmekten söz ediyorlar. Orta Vadeli Programda önlerine koydukları hedeflerin emekçilerin yararına olduğunu iddia ediyorlar. Mesela kamusal emeklilik hakkını hiçleştirmek, kıdem tazminatını kaldırmak için bireysel emeklilik sistemini parlatıyorlar. Esnek ve güvencesiz çalışma biçimlerini çeşitlendirip yasalaştırmak için iş yasasında “haftada 40 saat çalışma” düzenlemesi yapacaklarından söz ediyorlar. Rejimin burada ancak özetini geçebildiğimiz son altı yıllık pratiği bugün de bizi aldatmak istediklerini, sermaye sınıfının çıkarları uğruna işçi ve emekçilerin haklarına saldırdıklarını açıkça ortaya koymuyor mu?
- Kapatılan Ocakların Susmayan Bandosu
- Umut Sende Bende Bizde...
- “Ne Olacak Bu Memleketin Hali?”
- Anastasya, Dilan ve Hafızamız
- Ülkeyi Şirket Gibi Yönetmek…
- İşçilerin Birliği ve Dayanışması Güçlendikçe Umut da Büyür!
- İşçi Dayanışması 199. Sayı Çıktı!
- Gerçek Adalet Mücadelemizle Gelir
- Özgür Olmak Demek…
- Hangisi Daha Zor?
- Olur Kardeşim Olur!
- Yiyorlar, İçiyorlar Hesabı Bize Ödetiyorlar
- 2025, 2024’ten Daha mı İyi Olacak?
- Ters Yüz Edilen Gerçekler: Suç Ne? Suçlu Kim?
- Dünya İşçi Sınıfının Birliği Yolunda Mücadelemizi Büyütelim!
- İşçi Dayanışması 198. Sayı Çıktı!
- Artan Zenginliğin Arkasında Büyüyen Yoksulluğumuz
- Kaynakları Tüketen Kim?
- Yaşadım Diyebilmek İçin!
- Sınır Tanımayan Irmaklar Gibi
Son Eklenenler
- Hatay’ın Payas ilçesinde bulunan Atakaş Çelik fabrikasında Birleşik Metal-İş üyesi üç işçi, geçtiğimiz günlerde işten çıkarılmıştı. UİD-DER’li işçiler olarak fabrika önünde direniş başlatan işçilere direnişin beşinci gününde dayanışma ziyaretinde...
- “Her şeyin içinde ve her şeyin dışındayız”. Bu söz bir market çalışanı arkadaşımın ağzından işçilerin yaşamını özetleyen bir söz olarak döküldü. Uzun zamandır büyük bir mağazada çalışan arkadaşım, marketin günlük cirosunun rekorlar kırmasına rağmen...
- 40 yıllık kısacık yaşamına yüzlerce hikâye ve roman sığdıran Amerikalı sosyalist yazar Jack London 22 Kasım 1916’da hayatını kaybetti. Aradan geçen uzun yıllar London’ın eserlerinin güncelliğinden hiçbir şey kaybettirmedi. Çünkü o işçi sınıfının...
- Ankara’nın Nallıhan ilçesinde bulunan Kömür İşletmeleri AŞ (KİAŞ) bünyesindeki Çayırhan Termik Santralinde çalışan madenciler, madenin özelleştirilmesine karşı 20 Kasımda direnişe başladı. Sabah 08.00’de gece vardiyası dışarı çıkmadı, gündüz...
- Emperyalist savaş Ortadoğu başta olmak üzere dünyanın her yerinde kendini hissettiriyor. Egemenler yıllık bütçelerin büyük kısmını “savunma” adı altında savaş sanayisine ayırıyorlar. Burjuva siyasetçilerin politikaları hızlı bir şekilde sertleşiyor...
- Fotoğraftaki reklam panosu kaldırımın ortasında duruyor, gündüz gece. Arka tarafında medya maymunu Hülya Avşar sanki “hadi EYT’liler koşun, sakın geç kalmayın” dercesine sırıtıyor. Mağazada çalışan genç işçi kızımıza EYT reklamını sordum. Kendine...
- Bağımsız Maden-iş üyesi Fernas Madencilik işçilerinin direnişi çeşitli sendika ve işçi örgütlerinin desteği ile kazanımla sonuçlandı. Fernas patronu Ocak 2025’te işçilerin ücretlerine zam yapılmasını ve atılan işçilerin hak kaybı olmadan işe geri...
- Fransa’da devlet demiryolu şirketi SNCF’de örgütlü CGT-Cheminots, UNSA-Ferroviaire, SUD Rail ve CFDT-Cheminots sendikaları, 11 Aralıkta süresiz grev kararı aldı. Dört demiryolu sendikası, grev kararını SNCF’nin yük taşımacılığı birimi olan SNCF Fret...
- Gürcistan’ta madencilik şirketi Georgian Manganese’e ait Zestafoni ferroalyaj tesisi ve Chiatura manganez madeni 1 Kasımdan Nisan 2025’e kadar üretimi durdurduğunu açıkladı. Gürcistan’ın en büyük madencilik şirketi Georgian Manganese’in tesislerinde...
- Çocukların mutlu olduğu, gelecek endişesi taşımadığı, ayrımcılığa maruz kalmadığı; eşitlik, özgürlük, barış dolu bir dünyada yaşamalarını kim istemez ki? Fakat biliyoruz ki dünyamız çocuklar için sıcak bir yuva değil. Kol kanat gerdiğimiz...
- Gebze’de bulunan Grid Solutions ve Schneider Elektrik, İstanbul’da bulunan Hitachi Energy ve Bursa’da bulunan Arıtaş Kriyojenik fabrikaları için Birleşik Metal-İş Sendikası ile MESS arasında yürütülen toplu iş sözleşmelerinde anlaşma sağlanamaması...
- Gün geçmiyor ki her gün bir öncekine rahmet okutacak, canımızı yakan bir olay olmasın. Sistemin iyice çürümesi ve tarifsiz bir bataklığa dönmesiyle birlikte, bu çürümüşlük toplumda derin yaralar açıyor. Bunun sonuçlarından bir yenisi de İzmir’de...
- Bir film sahnesi: İngiltere’de bir madenci bandosu, Rodrigo’nun gitar konçertosunu çalmaktadır. Madencilerin emektar ellerinden ahenkli melodiler akıp giderken arka planda hükümet tarafından kapatılmak istenen bir madenle ilgili toplantılar, yürüyen...