Buradasınız
Sadeleştirince Açığa Çıkanlar…

Gerek dünyada gerekse yaşadığımız ülkede öyle olaylar, öyle gelişmeler yaşanıyor ki ilk bakışta her şey çok bilinmeyenli bir matematik denklemi gibi karmaşık ve anlaşılmaz görünebilir. Nasıl ki matematikte karmaşık problemleri çözebilmek için sadeleştirme yöntemi kullanılıyorsa, aslında daha sade düşünerek, temelde yatanı görmeye çalışarak karmaşık toplumsal konuları da anlayabilir, çözümleyebiliriz.
Amerikalı yazar John Reed 1917 Ekim Devrimi’ni anlattığı Dünyayı Sarsan On Gün kitabında, o günlerde şahit olduğu bir olayı aktarır. Ukala ve öfkeli bir genç, aslen işçi olan ama cepheye gönderilmiş bir diğer gence bilgiççe şeyler söylemekte, siyasi gelişmelere nasıl bakılması gerektiğini anlatmaktadır. Genç işçi mütevazı ama kararlı bir sesle şöyle karşılık verir kendisine anlatılanlara: “Bildiğim tek şey var; o da iki sınıf olduğu. İşçi sınıfı ve patronlar sınıfı. Eğer birinden değilseniz öbüründen olmanız gerekiyor.” Bu sade ama çarpıcı sözler tam da ihtiyacımız olan bakış açısını sunar bize, kılavuzluk eder. Böylece sorunları, olayları, kısacası her şeyi şu temel sorulara cevap vererek anlamlandırabiliriz: Hangi sınıftanız? Hangi sınıfın çıkarını savunmalıyız? Gelişmeler hangi sınıfın çıkarına hizmet ediyor ya da hangi sınıfa zarar veriyor?
Mesela uzun yıllardır halkların canını yakan bir savaş sürüp gidiyor. Irak, Afganistan, Yemen, Suriye, Ukrayna, Filistin… Dünya egemenleri bu savaşları sürdürürken, emekçiler patlayan bombaları, acılı insanları televizyon ekranlarından izliyor. Savaşın nedenini anlayamıyor. Öte yandan mesela ABD’de Trump iktidara geldikten sonra İsrail’in Filistin’de sürdürdüğü savaş için “ateşkes” söylemleri ortaya atılıyor ama savaş şiddetlenmeye devam ediyor. Dün Ukrayna’yı kışkırtan, koşulsuz destekleyen ABD, bugün “başınızın çaresine bakın, destek istiyorsanız değerli madenlerinizi bize verin” diyor. Bunlar, emekçiler için iyice kafa karıştırıcı olabiliyor. Oysa duruma sadelikle baktığımızda bu savaşların emperyalist çıkar savaşları olduğunu, hiçbir emperyalist-kapitalist gücün tarafında olmamamız ve savaşa karşı çıkmamız gerektiğini anlayabiliriz.
Diğer yandan dünya egemenleri sürekli teknolojik gelişmelerin müjdesini veriyorlar. Kripto paralardan yapay zekâlara, robotik sistemlerden otonom yani sürücüsüz araçlara pek çok teknolojik ürün sanki tüm insanlığın hizmetine sunuluyormuş gibi gösteriliyor. Oysa aynı sadeleştirme yöntemini burada da kullandığımızda bu teknolojilerin bizim hayatımızı olması gerektiği gibi kolaylaştırmadığını görüyoruz. Teknoloji bizim için değil sermaye sahiplerinin kârlarını zirveye taşımak, emekçileri manipüle etmek ve çok daha yıkıcı silahlar geliştirerek hegemonya savaşında üstün gelmek için kullanılıyor.
Gelin bir de iktidarın İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu’nu gözaltına almasını ve devamında yaşananları ele alalım. Türkiye’nin pek çok kentinde işçiler, emekçiler, kadınlar, gençler, emekliler meydanlara çıkarak bu duruma tepkilerini ortaya koydular. Bunun bir darbe olduğunu haykırdılar. Özellikle üniversite öğrencisi gençler tüm müdahalelere ve yasaklara rağmen barikatları aştı, eylemler yaptı. İktidar ve iktidarın medya kanalları bu eylemleri karalamak için elinden geleni yaptı. Sahte diploma, yolsuzluk, terör suçlamaları havada uçuştu. İşçi ve emekçilerin bir kısmı neye inanacağını, kimden taraf olacağını, neyi savunacağını şaşırdı. Bir kısmı sokağa çıkanlara tepki gösterdi.
Oysa sokağa çıkanlar, tıpkı kendileri gibi, nice zorluklarla boğuşan ve haklı olarak bu durumun sorumlularına tepki duyan insanlardı. Gelecek kaygısı yaşayan, barınamayan, okumak için parası olmayan, mezun olunca iş bulamayan, hayat pahalılığından dışarıda çay bile içemez hale gelen, sosyalleşemeyen işçi sınıfının gençleriydi. Sefalete mahkûm edilen ve “artık yeter” diyen emeklilerdi. Derinleşen yoksulluk, geçim kaygısı, işsizlik girdabındaki işçi ve emekçilerdi. Grevlerin yasaklanmasını, en küçük bir muhalif sesin bile kısılmaya çalışılmasını, baskı ve zorbalığı protesto eden muhalif insanlardı. Mesele İmamoğlu değil, bizim sınıfımızın yani işçi sınıfının sorunları ve bu sorunların yarattığı öfkenin, birikimin sokaklarda açığa çıkmasıydı. Zaten iktidardaki rejimi en çok rahatsız eden de bu gerçektir.
Sadeleştirerek düşündüğümüzde hiçbir muhalif sese tahammülü olmayan bir rejimden, sömürü, emperyalist savaş demek olan kapitalizmden biz işçilere bir hayır gelmeyeceği bellidir. Yapmamız gereken işçiler olarak birleşmek, kendi sınıfımızın özlemleri, talepleri, çıkarları için bir araya gelmek, bu temelde harekete geçmektir.
Engelli de Saralı da Olsa Çalışacak!
Liseliler Ayakta: “Öğretmenime Dokunma!”
- Sadeleştirince Açığa Çıkanlar…
- Kurtuluş Yok Tek Başına, Ya Hep Beraber Ya Hiçbirimiz!
- 1 Mayıs: Gün Gelir Zorbalar Kalmaz Gider!
- İşçi Dayanışması 204. Sayı Çıktı!
- Uçurumun Kenarından Özgürlüğün Dünyasına
- Fitre Asgari Ücretliye, Emekliye Veriliyorsa…
- Fiyonklu Kazıklar Çoğalırken
- Doğru Tarafta, Bizim Safta Olabilmek…
- Arenalardan TikTok’a Uyuşturma Araçları
- Özlemini Çektiğimiz Güzel Günler İçin Birleşelim!
- İşçi Dayanışması 203. Sayı Çıktı!
- Uyanmak İçin Sabırsızlanacağımız Günler İçin
- “Hey Kızlar Siz de Katılın Bize!”
- Hak Verilmez, Alınır!
- Hüsrevlerin Değil Ferhatların Destanıdır Hatırlanan
- Büyük Resmi Görelim, Birliğimizi Örelim!
- Sendikalaşmak Türkiye’de Neden Zor?
- “Aile Yılı” İlan Edenler Neyin Peşinde?
- Katliamların Sorumlusu Kim?
- Patronlar Çok Para Kazanırken…
Son Eklenenler
- Kocaeli Gebze’de bulunan Alman sermayeli Erlau Metal fabrikasında işçiler, Birleşik Metal-İş Sendikası Gebze 1 No’lu Şube’de örgütlendi. Sendika yakın zamanda Çalışma Bakanlığından yetki belgesini almasına rağmen işveren yetki itirazında bulundu....
- Kasım 2024’te Esenyurt Belediye Başkanı Prof. Dr. Ahmet Özer tutuklanarak görevden alınmış ve ardından belediyeye kayyum atanmıştı. İşçiler üzerinde baskı uygulayan kayyum yönetiminin tazminatlarını ödemeden, haklı gerekçe göstermeden pek çok işçiyi...
- Milli Eğitim Bakanlığı (MEB) geçtiğimiz hafta Özel Program ve Proje Uygulayan Eğitim Kurumlarına Öğretmen Atama ve Yönetici Görevlendirme sonuçlarını açıkladı. Sonuçların açıklanmasının ardından eğitim sendikaları atamaların ölçülebilir ve somut...
- Gerek dünyada gerekse yaşadığımız ülkede öyle olaylar, öyle gelişmeler yaşanıyor ki ilk bakışta her şey çok bilinmeyenli bir matematik denklemi gibi karmaşık ve anlaşılmaz görünebilir. Nasıl ki matematikte karmaşık problemleri çözebilmek için...
- İrfan Yalçın’ın “Ölümün Ağzı” romanı, 1940’lı yıllarda Zonguldak köylüsünün “mükellef” adı altında bedavaya çalıştırıldığını belgeleyen bir tanıklıktır. Dönemin tek partili rejiminde, İsmet İnönü madeni teftişe gittiğinde, karşısına dizilen...
- Ha geldi, ha gelecek, yok yok bu sene gelmeyecek derken Yaren leylek Bursa’nın Karacabey ilçesinde, Uluabat Gölünün kıyısında balıkçı Âdem amcayla buluştu. On dört yıllık dostluk! Adı gibi yarenlik yapıyor Âdem amcaya. Aslında kimsenin haberi...
- 11 Nisan’da Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu (KESK), Emek ve Demokrasi Güçleri ve öğrenciler birçok ilde tutuklu öğrencilerin serbest bırakılması talebiyle basın açıklamaları gerçekleştirdi. İstanbul’da KESK İstanbul Şubeler Platformunun...
- Yunanistan’da işçi ve emekçiler bir kez daha kamu ve özel sektörde 24 saatlik genel grev gerçekleştirdi. Tembi tren felaketinin ikinci yıldönümü olan 28 Şubatta tarihindeki en büyük grev ve protestolara sahne olan Yunanistan’da, 9 Nisanda bir kez...
- KESK’e bağlı Eğitim Sen, Birleşik Kamu-İş’e bağlı Eğitim-İş ve Hürriyetçi Eğitim Sen, 10 Nisanda birçok ilde Milli Eğitim Müdürlükleri önünde, kent meydanlarında, sendika şubelerinde proje okullara yapılan keyfi atamalara karşı basın açıklamaları...
- Üzerine sayfalarca yazı yazılabilecek, saatlerce sohbet edilebilecek bir konunun en öz, en çarpıcı halidir sloganlar… Hele ki işçi sınıfının sloganları! Birkaç kelimeyle büyük anlamlar sırtlanırlar. Kimisi somut bir talebi anlatır, kimisi bir...
- Ankara’nın Beypazarı ilçesinde bulunan Çayırhan Maden Ocağında 10 Nisanda gece vardiyası sırasında meydana gelen patlamada 2’si ağır olmak üzere 14 işçi yaralandı.
- Evrensel sağlık kapsamı; tüm insanların ihtiyaç duydukları sağlık hizmetlerine, ihtiyaç duydukları yer ve zamanda, mali sıkıntı çekmeden erişebilmeleri anlamına gelir. Sağlığın geliştirilmesinden, hastalıkların önlenmesine, rehabilitasyon ve...
- Gençlik yılları insanın en güzel, en verimli, en dinamik yılları olarak tanımlanır. Fakat gençlerin dinamizmleri yok ediliyor, gelecekleri ve hayalleri çalınıyor, toplum nefessiz bırakılıyor. Kapitalizm genç kuşaklara bir gelecek vaat etmiyor....