Buradasınız
Sahte İlaç Skandalı: Çürüme Her Tarafı Sarmış!
Ankara’dan bir hemşire

Sağlık alanında devasa sorunlar yaşanıyor. Hastaların ilaçlara erişim sorunu bunlardan biri… İlaç yokluğu, fahiş fiyatlar, kaçak ilaçlar ve nihayetinde sahte ilaçlar! Günlerdir “sahte kanser ilacı” skandalını takip ediyoruz. Cumhuriyet’ten Murat Ağırel, hem Iclusig isimli bir kanser ilacının sahtesi için SGK ve TEB’in (Türk Eczacılar Birliği) milyarlarca avro ödeme yaptığını hem de ilaç alanında dönen yolsuzlukları ve rüşveti ortaya çıkaran yazılar yayımladı. Sadece ağrı kesici bir etken madde olan parasetamol içeren, ham maddesi 1-2 lira olan bu ilaçlar 3-4 bin avroya devlete satılmış.
Iclusig, lösemi yani kan kanserinin son aşamasında kullanılan bir ilaç ve yurtdışında üretiliyor. Ortaya çıkan olay şöyle: 2018 yılında SGK tarafından Iclusig isimli ilacın alınması için çeşitli firmalardan teklif isteniyor. Fakat bu noktada ilaç resmi dağıtıcıdan alınmak yerine çeşitli ecza depolarından alınıyor. Daha sonra SGK içerisinden bir kaynak ilacın sahte olabileceğini resmi dağıtıcı olan firmaya bildiriyor ve aylarca sürecek yazışmalar başlıyor. Bu süre içinde ilacın analiz edilmesi için firma numune almak istiyor ama bir türlü kendilerine ilaç verilmiyor, “biz yaparız” deniyor. Nihayetinde TİTCK (Türkiye İlaç ve Tıbbi Cihaz Kurumu) Analiz ve Kontrol Laboratuvarında yapılan analizden, ilaç için “sahte değil” raporu çıkıyor ve ecza depoları faal olarak çalışmaya devam ediyor. Fakat süreç sonunda ilaçların sahte olduğu, içermesi gereken ponatinib etken maddesi yerine parasetamol içerdiği çeşitli raporlarla ortaya konuluyor. Bir şekilde ortaya çıkan bu skandalda görünüyor ki hastalara verilen ilaçların sahte olabileceği bildirilmesine rağmen aylarca hiçbir şey yapılmamış, kimse bu iddianın üstüne gitmemiş hatta üstü kapatılmaya çalışılmış. Bir ülkede kanser hastaları için hayati olan ilaçların sahtesi piyasada rahatça dolaşıyorsa, o ülkede kâr, rant ve yolsuzluk kanserden çok daha tehlikeli bir hastalığa dönüşmüş demektir.
SGK, sahte kanser ilacını satın aldığı SBA Pharma ve RAD Ecza Deposuna, 15 mg olandan 120 kutu, 45 mg olandan 160 kutu ilaç için 1 milyar 312 bin avro, TEB ise 62 kutu ilaç için 508 bin 200 avro ödemiş. Bu paralar sahte ilaçlar için, bazen başınız ağrıdığında baş ağrınızı bile kesmeyecek ilaçlar için ödenmiş! Bu ilaçlara ihtiyacı olanlar aldatılmış, kamu kurumları on milyonlarca lira zarara uğratılmış. Türkiye’de yurtdışından ilaç temin edilmesinde sistem şöyle işliyor: Hastaya reçete edilen ilaç, Türkiye İlaç ve Tıbbi Cihaz Kurumunun (TİTCK) uygun görmesi halinde listeye ekleniyor ve SGK İbni Sina Sosyal Güvenlik Merkezi veya TEB tarafından alımı yapılıyor. Sahte kanser ilacı olayında anlaşılıyor ki, bu ilaç alınırken hiçbir işlem usule uygun yapılmamış, gerekli belgeler depolardan istenmemiş. Zira bu ecza depolarının daha önce de ABD’de bir sahte ilaç davasında ceza aldığı ortaya çıktı. Iclusig isimli ilaç 2018 yılında bir Türk ecza deposu (Elite Ecza Deposu) tarafından İsviçre’de satıldığında hakkında şikâyetler oluyor. İlaç, İsviçre İlaç Denetleme Kurumu’nun (Swissmedic) analizlerinde sahte çıkıyor ve hatta Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) ilaçla ilgili global bir uyarı yayınlıyor. Sağlık Bakanı haberin yayılmasının ardından “TİTCK ilaç almaz, TİTCK ilacı Türkiye’de ruhsatlandırır veya yurt dışı ilaçsa, etkili ve güvenli olduğunu belirler ve listeye alır. İlacın satın alınmasıyla ilgisi yoktur” şeklinde bir açıklama yaptı ve kurumu aklamaya çalıştı. Ama zaten ortaya çıkan skandal TİTCK’in bu yetkisinin kötüye kullanıldığını ve devletin kurumlarının içinin boşaltıldığını gösteriyor. Zira yalnızca birkaç ecza deposu veya birkaç isimle sınırlı bir sahtekârlık değil söz konusu olan, sistem tamamen çürümüş durumda.
Tüm dünyada insan sağlığı üzerinden oynanan oyunlar akıl almaz düzeyde. Ancak Türkiye’de siyasi iktidarın sağlık alanında bir yumağa dönüştürdüğü sorunlar, kronik hale gelen ilaç yokluğu ve fahiş fiyatlar, yolsuzluk ve denetimsizliğin sağlık da dâhil her alana yayılmış olması sorunu daha da büyütüyor. Çevrilen dolaplar, mafyatik ilişkiler, ortada dönen para insan sağlığının hiçbir önemi olmadığını tekrar ortaya koyuyor. Ağırel’in araştırmalarıyla, yurtdışından temin edilen ilaçlar için ecza deposu sahipleri ve bazı bürokratların işbirliği yaptığı, eski bir AKP milletvekilinin çeşitli depolar adına danışmanlık adı altında “iş takibi” yaptığı ve bunun karşılığında kârdan yüzde 30 komisyon aldığı, mafyatik kavgalar ve kirli pazarlıklar olduğu ayyuka çıktı. Bu eski milletvekilinin “danışmanlık” yaptığı şirketlerin talebine göre TİTCK listesine yeni ilaçlar eklendiği ya da listede olanların çıkartıldığı, çok ucuza alınan ilaçların fahiş fiyatlarla SGK’ya satıldığı ortaya çıktı. Örneğin Bangladeş’te üretilen ama orada bile ruhsatı olmayan 50 avro değerinde bir ilaç SGK’ya 3 bin 750 avroya satılmaya çalışılmış. Buna izin vermeyenler baskı görmüş. Bir süre önce görevinden istifa eden SGK Yurt Dışı Sağlık Hizmetleri Daire Başkanı’nın istifa dilekçesinde anlattıkları nasıl bir yolsuzluk ve sahtekârlık yapıldığını, dayatmaları kabul etmeyen bürokratların ve çalışanların mobbing ve tehdide maruz kaldığını ortaya koyuyor.[1] On milyonlarca avro rüşvetin döndüğü bu çürümüş çarkın içinde harcanan ise insanların sağlığı oluyor. Burada Sağlık Bakanlığından SGK’ya, bürokratlardan rejimin en tepesine kadar herkesin sorumluluğu var.
Sahte ilaç haberinin ardından kaçak ilaç haberleri de ortaya çıktı. Örneğin uyuşturucu bağımlılarının tedavisinde kullanılan deri altına yerleştirilen implant “Prodetoxone 1000 mg” da ne sebeple bilinmez ama son yıllarda TİTCK’in tedarik listesinden çıkarılıyor. Emekçiler dipsiz bir depresyon kuyusuna ve uyuşturucu bağımlılığına itilirken bir taraftan da tedavi umutları ellerinden alınıyor. İlacı kullanmaya mecbur olanlar, bir şekilde yurtdışından getirmiş ve piyasayı ellerine almış olan kaçakçılardan almak zorunda kalıyor. Antep’te bir güzellik merkezi kaçak ilacın reklamını bile yapıyor!
Kapitalizmde sağlık da bir metadır ve önemli olan şifa vermek değil kâr elde etmektir. Kapitalist sistemin sınır ve vicdan tanımaz doğası ve siyasi iktidarın önünü açtığı, palazlandırdığı yolsuzluk düzeni canımıza kast etmiş durumda. Hastalar ilaç bulmakta zorlanıyor, ilaçlar fahiş fiyatlarla satılıyor, çaresi olmayan insanlar kaçak ilaçlar almak zorunda kalıyor. Sahte ilaçlar üzerinden milyonlarca lira kazananlar emekçilerin sağlığını zerrece önemsemiyor. Konu ile ilgili açıklama yapan Türk Tabipler Birliği (TTB) oldukça önemli olan bir talebi hatırlatıyor: “İlaçların kamu tarafından üretilmesi talebimizin ne kadar haklı olduğu bir kez daha ortaya çıkmıştır. Halkın sağlığı ile oynayan sahte ilaç skandalı ile ilgili olarak ortaya atılan iddialar araştırılmalı ve sorumlular yargılanmalıdır.”
İlaç temininde yaşanan sorunlar sağlığımızı tehdit eden ciddi sorunlara neden oluyor. Oysaki birkaç basit çözümle (ilaçların kamu tarafından üretilmesi ve denetlenmesi) bunun üstesinden gelmek mümkün. Fakat kârsız olduğu için bunlar yapılmıyor. En büyüğünden en küçüğüne ilaç tekellerinin, ecza depolarının, ilaç kaçakçılarının sağlığımızla oynaması engellenmek yerine teşvik ediliyor.
Acı çeken, tedavisi engellenen, yaşam hakkı elinden alınan kim? İşçiler, emekçiler ve yoksullar. Burjuvaların işçilerin yaşadığı bu sorunlarla boğuşmadığı, ilacın ücreti ne olursa olsun, tedavi nelere mal olursa olsun alabildiği aşikâr. Sağlık alanında kurulan devasa kirli mekanizmalar işçi sınıfını hedef alıyor. Daha fazla kâr için vicdanın, aklın, insanlığın tüm izlerini dünyadan kazımak isteyen kapitalist düzen yıkılmalıdır.
- Başka Bir Gezegen Gibi
- İstanbul Emek Barış ve Demokrasi Güçleri’nden Barış Mitingi Çağrısı
- Omsa Metal Direnişiyle Dayanışma
- Hayat Pahalı Değil Ücretlerimiz Düşük!
- Derbide Yeni Sezon Yaklaşıyor!
- KESK’ten “Gazze’de Kıtlık Yaşanıyor” Protestosu
- Digel Tekstil İşçilerinin Hak ve Onur Mücadelesi Devam Ediyor
- 17 Ağustos Depreminin 26’ıncı Yılı: Deprem Değil Yağmacı Düzen Öldürüyor!
- Evrensel Gazetesine Silahlı Saldırı
- Vergi Sorunu
- Kötü Çalışma Koşullarına ve Sendikal Baskılara Karşı İşçiler Mücadele Ediyor
- İşyerinde Gelen Ölümler
- 3 Pişi ve Sabrın Ödülü
- Yas Tutmuyoruz, Mücadele Ediyoruz!
- Bu Bataklıktan Birlikte Çıkmalıyız!
- KESK Taleplerini Duyurmak İçin Alternatif TİS Masası Kurdu
- “Faizi Kim Uyguluyor, Bunu da Desene!”
- Hiroşima’dan Gazze’ye Umut İşçi Sınıfının Örgütlü Mücadelesinde
- Kamu İşçilerine Sefalet Protokolü
- Kamu İşçilerine Grev Yasağı ve Sefalet Dayatması
Son Eklenenler
- Filler Sultanı ile Kırmızı Sakallı Topal Karınca adlı romanında Yaşar Kemal, sömürülenlerle sömürücüler arasındaki büyük çelişkiyi anlatır. “Çünkü” der, “sömüren güçlü azınlıkla, sömürülen ve güçsüz sanılan çoğunluk, her çağda vardı. Ama bu çelişki...
- İktidarın “Kamu Çerçeve Protokolü” sürecindeki tutumunu protesto etmek için yapılan bir eylemin ardından bir kadın işçi çevresindeki insanlara sordu: “Bu sene hiç kiraz yediniz mi?” Bu soruya evet diyen tek bir kişi çıkmadı. Kilosu 700 lirayı aşan...
- Mücadele örgütümüz UİD-DER’in saflarında yer almış her işçi kardeşimizden, çoğu zaman övgü dolu sözler duyarız. Bu sözler tesadüf değil, UİD-DER’in sınıf mücadelesinin tarihsel deneyimlerinden süzülüp gelen mücadele kültürünün bir sonucudur. Ben de...
- İstanbul Emek Barış ve Demokrasi Güçleri, 1 Eylül Dünya Barış Günü kapsamında 31 Ağustos Pazar günü Kadıköy’de bir miting düzenleyeceklerini duyurdu. Miting çağrısı, Mecidiyeköy’de bulunan Tüm Bel-Sen İstanbul Şube binasında 27 Ağustosta...
- Toplamda 6,5 milyon kamu emekçisi ve emeklisini ilgilendiren 8. Dönem Toplu Sözleşme görüşmelerinde, anlaşma sağlanamadı. Kamu İşveren Heyeti ile konfederasyonlar arasında görüşmeler çıkmaza girdiği için, süreç Kamu Görevlileri Hakem Kuruluna...
- İzmir’den İstanbul’a belediye çalışanları, ücretlerinin geç veya eksik ödenmesi, tazminatlarının ve yan haklarının ödenmemesi nedeniyle çeşitli eylemler yapıyor. Evlerini geçindirmekte zorlanan emekçiler, alacaklarının bir an önce ödenmesini talep...
- 600 bin kamu işçisini ilgilendiren Kamu Toplu İş Sözleşmeleri Çerçeve Protokolü (KÇP) süreci, kamu işçilerinin taleplerinin görmezden gelinerek sefalet zammına imza atılmasıyla sonuçlandı. Harb-İş İstanbul Şube Başkanı Murat Yalçınkaya ile Kartal...
- Grev yerindeki bir sohbet sırasında bir işçi kardeşimiz çocuğunun aşçılık bölümünü seçtiğini anlatırken bu durumun onu üzdüğünü şu sözlerle dile getirmişti: “Biz istedik ki bizim gibi işçi olmasın, mühendis olsun, doktor olsun, ezilmesin. Ama olmadı...
- Biz Gebze’den bir grup UİD-DER’li işçi olarak Omsa Metal direnişini ziyaret ettik. Direnişçi işçilerle sorunlarımız üzerine sohbet ettik.
- Kapitalist sistemin tarihsel krizi, siyasi iktidarın sermaye sınıfının çıkarlarına göre yürüttüğü politikalar biz emekçileri derinden etkiliyor. Açlık sınırı altında kalan sefalet ücretlerine mahkûm edilmiş durumdayız. Bizler insanız, sadece...
- Metal işkolunda grup toplu iş sözleşmesi yaklaşıyor. Bu sözleşme MESS ve metal işkolunda örgütlü bulunan Birleşik Metal-İş, Türk Metal ve Çelik-İş sendikaları arasında gerçekleşecek. Biz işçiler bir araya geldiğimizde futbol üzerine konuşur, sohbet...
- BM destekli Entegre Gıda Güvenliği Aşaması Sınıflandırması (IPC), Gazze’de yaklaşık 500 bin kişinin yaşadığı yerleşim bölgesinde kıtlık ilan etti. Gazze’de açlıktan ölenlerin sayısı her geçen gün artıyor. İsrail’in uyguladığı bu soykırımı protesto...
- Birleşik Kamu-İş Konfederasyonu, taleplerini iletmek için 22 Ağustosta konfederasyon genel merkez binası önünde toplanarak Cumhurbaşkanlığına yürümek istedi. Kamu emekçilerinin yürüyüşü polis tarafından engellendi. Emekçiler sendika binası önünde...