Buradasınız
TÜMTİS İstanbul Şube Başkanı Çayan Dursun ile Söyleşi
TÜMTİS (Türkiye Motorlu Taşıt İşçileri Sendikası) İstanbul Şube Başkanı Çayan Dursun ile ekonomik krizin işçi sınıfına etkileri, sendikaların kriz karşısındaki talepleri, taşımacılık sektöründe sendikal örgütlenmede yaşanan sorunlar ve Unilever direnişi hakkında bir söyleşi gerçekleştirdik.
UİD-DER: Kendinizi tanıtır mısınız? Sendikanız örgütlük olduğu sektörden bahseder misiniz? Ne gibi zorluklarla karşılaşıyorsunuz?
Çayan Dursun: Aktif Dağıtım direnişini yaşayarak sendikal mücadeleye başladım. Nakliyat-İş’le bizim daha önce yaşadığımız bir sorun vardı. Yeni bir yönetim oluşturduk ve bir örgütlenme hamlesi başlattık. İşçi sınıfı içerisinde var olma gibi bir iddiamız vardı ve buna uygun olarak planlamalarımızı yaptık. Geldiğimiz noktada örgütlenmeye dair iyi adımlar attık. TÜMTİS İstanbul’da güçlenmeye başladı. Örgütsüz işçileri örgütleme iddiasındayız. Bizim sektörümüzde 50 bine yakın işçi çalışıyor. Bizim sektörümüz diğerlerinden farklı olarak, kayıt dışılığın çok yoğun olduğu, çalışma yaşamının çok kuralsız olduğu bir sektördür. Günlük çalışma sürelerinin 12-13 saate ulaştığı bir sektördür. Örgütlenme de çok zordur. Bizim sektörün genel özelliği şöyle, vasıflı işçinin az olduğu bir sektör. Bu nedenle,
eğitimsiz ve vasıfsız işçinin ilk aklına gelen iş, nakliye işi yapmak, hamallık yapmaktır. Bu açıdan da örgütlenmesi biraz zor… Bununla birlikte, yasaların anti-demokratik olması, yasal zorlukların olması işimizi daha da zorlaştırıyor. Ama yine de sınıf mücadelesi hedefi olan sendikalar örgütlenebilirler. Bizim iddiamız da budur. Bu engellere rağmen iddiamıza uygun olarak örgütlenmeye dair ciddi bir çabamız var.En son Lever’de bir örgütlenme çalışması yürütmüştük. Lever, uluslararası bir firma. Firmanın biyokimya bölümünde Petrol-İş, gıda bölümünde Tek Gıda-İş ve Öz Gıda-İş örgütlü. Biz de dağıtım ve depolama işlerini yapan işçiler arasında örgütlenme çalışması yürüttük. Çoğu taşeron firmaya bağlı olarak 600’ün üzerinde işçi çalışıyordu. Biz taşeron firmalardan birinde çoğunluk sağladık. Başvurularımızı yaptık. İşyerinde çoğunluğu elde ettiğimiz onaylandı. Bundan sonra diğer taşeron firmada çalışma yürüttük. İşveren çalışmamızı duyduktan sonra 100’e yakın arkadaşımızı işten attı. İşten atmalardan sonra 26 Mayısta direniş başlattık. İşveren işkoluna ve çoğunluğa itiraz etti, süreyi uzattı. Sonuçta direnişle bir noktaya geldik biz. Geçen kurban bayramı öncesi patronun talebi üzerine görüşmelere başladık. Atılan işçilerin çoğu kıdemsiz ve ihbarsız olarak atılmıştı. İşveren “onların kıdem ve ihbarlarının yanında sendikal tazminatlarını da verelim, ama hiçbirini geri almayalım. İçerdekilere hiçbir şey yapmayacağız” dedi. En son noktada bizim söylediğimiz oldu. 120 işçiyi işe geri aldı. Bir bölümünün de kıdem, ihbar ve sendikal tazminatlarını verdi. Süreç tamamlandı. İşbaşı yaptırılan işçiler 3 haftadır çalışıyor. Sürecin tamamlanmasını bekliyorduk. Ödemeler başladıktan sonra kamuoyuna dönük geniş bir açıklama yapmayı düşünüyorduk. Sendikal çalışmamız bitmiş değil. Bizim direnişimiz birçok yerdekinden farklı oldu. İçerdeki işçilerimiz sabahları direnişi ziyaret ederlerdi, alkışlarla girerlerdi. Akşam işten çıkarken de ziyaret ederlerdi, alkışlarla çıkıp giderlerdi. Yukarıda işkolunu değiştirmeye dönük bir şey olmazsa, orada sözleşme yaparız diye düşünüyoruz. Öyle çetin bir süreçten geçtik, ama son dönemde direnişçi işçinin işe döndüğü çok az işyeri var. Burası da onlardan biridir. Tabii bunu sözleşmeyle taçlandırmak daha önemli…
UİD-DER: Kriz nedeniyle birçok işyerinde işten çıkarmalar, ücretsiz izinler, esnek çalışma dayatmaları gerçekleşiyor. Ekonomik krizin sizin sektörünüzdeki yansımaları nasıl oldu? Taşımacılık işçilerini nasıl etkiledi?
Ç.D.: Taşımacılık sektörü daha önce yaşanan 2001’deki krizde bu düzeyde etkilenmemişti. Bu krizden ciddi ölçüde etkilendi. Bizim örgütlü olduğumuz küçük ölçekli kargo şirketlerinin ve ambarların işlerinde hemen hemen %50’lere varan ciddi bir düşme oldu. Bu durum beraberinde başka sıkıntılar getiriyor. İşverenler mevcut durumda işi yürütmelerinin mümkün olmadığını söylüyorlar. Bu nedenle işçilerin kazanılmış haklarından tavizler istiyorlar. Fakat şimdiye kadar henüz krizden etkilenen bir işçi yok. İşyerlerinde örgütlü olduğumuzdan dolayı… İşverenlerin kriz ortamlarında ilk akıllarına gelen tasarruftur. Tasarrufla ilk akıllarına gelense kendi masraflarını düşürmek değil işçi atmaktır. Bizim sektörde de böyle eğilimler var, fakat sendikanın örgütlü olduğu yerlerde bunu yapamıyorlar. Bizim sektörde örgütsüz olan işyerlerinde ciddi tasfiyeler var. Toplu işten atılmalar var, kargo şirketlerinde işçi çıkartmalar yaşanıyor. Ama şimdiye kadar örgütlü olduğumuz işyerlerinde işten atılmalara izin vermedik. İşverenlerin bunun dışında da talepleri var. Mesailerin kaldırılması, ücretlerin dondurulması… İşverenlere şunu diyoruz, krizden önce iyi kazandınız, evvel daha önce kazandıklarınızı getirin.
UİD-DER: Kriz bahanesiyle patronların, işten çıkarma, sendikasızlaştırma gibi saldırıları karşısında sendikanızın talepleri nelerdir?
Ç.D.: Dünyada da Türkiye’de de krize neden olan biz işçiler değiliz. Krizin nedeni işverenler. Zaten kriz çıkarken ekonomistlerin söylediği buydu. Bunun faturası emekçilere çıkarılmak isteniyor. Ancak bu fatura işverenlere ait ve işçilerin bunu ödememesi gerekiyor. Ama dediğim temeldeki bir şeyi örgütleyebilecek bir örgütlülük var mı? Krizden az hasarla işçilerin çıkmasını sağlayabilecek durumda mı? Ne yazık ki öyle değil. Ama buna uygun bir çalışmanın örgütlenmesi gerekiyor. Bu krizin faturasının ödenmeyeceğine dair söylenmiş şeyin aşağıda uygulanması önemlidir. Yoksa söylemde kalan bir şey hiç bir anlam ifade etmiyor. Türkiye özelinde bunun çok iyi örüldüğü söylenemez. Krizin faturasından dolayı emekçilerin canı yanıyor ve buna dönük lokal düzeyde işler yapılıyor. Ama bunun tümünü toparlayabilecek merkezileştirebilecek bir odak yok ne yazık ki. Sendikalar odak olabilir. Ama sendikaların buna yönelik planları yok. Krize dair kamuoyuna yapılmış açıklamalar, hazırlanmış programlar var. Emekçilerin bu programa uygun olarak örgütlenmesiyle ilgili somut bir şey yok. Esas örülmesi gereken şey budur. Sürekli kuru kuruya bu faturayı ödemeyeceğiz demek yapılacak iş değil. Buna uygun çalışma yürütmedikten sonra. Kapitalizm güçlü, faturayı bir şekilde emekçilere kesecektir. Emekçileri işsiz bırakacaktır, kazanılmış haklarına saldıracaktır. Çalışma yaşamını esnekleştirmeye dönük çaba içerisine girecektir. Metal işkolunda bunu zaten yapıyorlar. İşçilerin kazanılmış haklarının kırpılmasına yönelik süreç giderek hızlanacaktır. Güçlü bir karşı koyuş ortaya konulamazsa, lokal düzeydeki fabrika işgalleri, direnişler merkezileştirilemezse
öyle bir sürece doğru gidilecektir. Yani bir kıpırdanma var, ama bu kıpırdanmaya cevap verebilecek bir odak yok. Odak olabilecek sendikaların üzerlerine düşeni yaptıklarını düşünmüyorum.UİD-DER: Taleplerin hayata geçirilmesi konusunda nasıl bir mücadele hattı öngörüyorsunuz? Neler yapılabilir diye düşünüyorsunuz?
Ç.D.: Demin tarif ettiğime uygun bir çalışma olmalıdır. Buralarda esas mücadele merkezleri olabilecek işçi havzalarına dönük bir çalışma yürütmek lazım. Örgütlü ve örgütsüz işçilerin olduğu yerler, bu işin yaşam bulacağı yerler buralardır. Sendikalar, emek güçleri buralara gömülmelidir. Oralarda ciddi bir örgütlenme ve bilinç yaratmadığınız müddetçe bizim hiçbir şey yapabilmemizin olanağı yok. Bu alanlara dönük ciddi, sistemli bir çalışma yürütmek gerekiyor. Bizim de Şubeler Platformu olarak belli bir tespitimiz var ama buna uygun ne yapacağımıza dair somut bir şey yok. Bizim de bu konuda bir sıkıntımız var. Sendikacılar şunu göze alabilmeliler: Kendi örgütlü oldukları yerlerin korunması gerekir ama aynı zamanda, örgütsüz olan işyerlerinin örgütlenmesi ve ortak mücadelenin örülmesiyle ilgili günün mesaisini oralarda harcayabilmeyi göze alabilmeliler. Ama bizde de bu konuda açılım yok aslında. Örneğin Kıraç, işçi havzası, Ümraniye, Gebze de… Buralardan çıkacak diyoruz, ama buralarda kendiliğinden bir şeyin çıkmasının olanağı gözükmüyor. Kim yapacak bunu? Tabii ki sendikalar ve emekten yana kesimler yapabilir. Ama biz mesaimizi oralara mı harcıyoruz? Oralara harcamıyoruz. Eğer öyle bir iddiamız varsa bizim mesaimizi oralara harcamamız gerekiyor, oralarda olmamız gerekiyor. Aslında işçi havzalarına dönük bir çalışma yürütülmesi fikri yıllar önce tarif edilmiş bir durum, yeni icat ettiğimiz bir şey değil. Fakat ne yazık ki Türkiye’de sendikalar ve emek hareketi bunları tespit ediyor, ama buna uygun bir çalışma yürütemiyor. Temel sıkıntımız bu. Yoksa güçlü bir çalışma örgütlenirse, işçilerin, kendilerine uzatılmış ele ellerini uzatacaklarını düşünüyorum. Böyle bir durum var. Son dönemlerde bizim sektörümüzde de yavaş yavaş görüyoruz. Örgütlenme eğilimi var. Eskiden bir işyerinde örgütlenip de çoğunluğu sağlayabilmek için olağanüstü bir çaba sarf ediyorduk. Yani tabiri caizse iğneyle kuyu kazmak derler ya, öyle yapıyorduk. Ama şimdi biz bir işyerinde iki günde çoğunluk sağladık. Mersin’deki bir işyerinde 500 kişi çalışıyor, 260 kişiyi üye yaptık. İşveren tedbirler aldığı halde iki hafta içerisinde çoğunluk sağladık. Demek ki burada bir eğilim var. El attığımızda elimiz de boşta kalmaz. Ama buna yönelik olarak, kendi sendikamızı da katarak söylüyorum, üzerimize düşen rolü oynadığımızı söyleyemeyiz. Daha henüz bu role uygun bir şey ortaya koyamadık.
UİD-DER: Sendikalara ve taşımacılık sektöründe çalışan sendikalı-sendikasız işçilere ne söylemek istersiniz?
Ç.D.: Bizim sektörümüz, demin de bahsettiğim gibi kuralsız çalışmanın en yaygın olduğu, emek sömürüsünün en yoğun olduğu, aynı zamanda işkolu olarak da en zor sektörlerden biri. Beden gücünün çok kullanıldığı bir sektör... Emek sömürüsünü kaldırmanın tek yolu tabii ki örgütlenmeden geçiyor. Bizim söyleyebileceğimiz şey şudur: İşçilerin kendi sendikalarında örgütlenmesi. Kendi haklarını geliştirebilmelerinin tek yolu sendikalardır. Bu açıdan örgütsüz olan işçiler, iş güvencesi başta olmak üzere, kendi sosyal haklarının gelişmesi, emeklerinin büyümesi açısından kendi evleri olan sendikalara yönelmeli ve örgütlenmeliler. Krizden çıkışın tek yolu örgütlenmekten geçer. Her gün kargo şirketlerinden patır patır işçi dökülüyor. Hatta büyük kargo şirketlerinden Aras ve Expres Kargo’da 5 aydır işçiler maaşlarını alamıyor. Çalışma saatleri belli değil. Gün doğumundan gün batımına, köleci düzenden daha kötü koşullarda çalışıyorlar. Bu şirketlerde iş ne zaman biterse mesai o zaman bitiyor. Bu işin ne zaman biteceği belli olmuyor. Bu kuralsız durumu düzeltmenin tek yolu da sendikalaşmaktan geçer. Yoksa bu durum devam eder. Bizim sektörde aynı zamanda kâr marjları çok yüksektir. İşverenler işçilerin sırtından çok ciddi paralar kazanıyorlar. İşçilerse en fazla asgari ücretin 100 lira üstünde ücretle çalışıyorlar. Bizim sektörümüzde taşeronlaşma çok yaygın. Bundan dolayı örgütlenmede sıkıntılar yaşıyoruz. Taşeronda örgütleniyoruz, ikinci gün işveren taşeronu değiştiriyor. Bu sıkıntıları tümden ortadan kaldırabilecek yer sendikalar. Taşeron şirketlerde işveren keyfi davranabiliyor. Ama örgütlü olduğumuz yerlerde keyfi davranamıyor. Örgütsüz işyerleriyle örgütlü işyerleri arasında çalışma koşullarından sosyal haklara kadar ciddi bir uçurum var. Hemen hemen yüzde yüze yakın bir fark var.
UİD-DER: Sendikalı-sendikasız tüm işçilerin böyle bir dönemde ortak bir mücadele hattında örgütlenmesi gerektiğini söylüyordunuz.
Ç.D.: Kesinlikle. Bu konuda çabamız var. Şubeler Platformu bunun bir ayağıdır. Biz şube olarak tek başımıza yapacağız iddiasında değiliz. Türk-İş Şubeler Platformu olarak, bu durumu toparlamak gerektiğini söylüyoruz. Emek cephesinin oluşturulması gerektiğini söylüyoruz. Lokal eylemlerin birleştirilmesiyle ilgili bir adım atmıştık. Bununla ilgili olarak üç direnişi birleştirerek açıklamalar yaptık, ortak ziyaretler örgütledik. Yapmak istediğimiz budur. Çok istediğimiz noktada değiliz. Ama iddiamız budur. Konfederasyon ayrımı gözetmeksizin emek mücadelesinin dünyanın ve Türkiye’nin her yerinde birleştirilmesi düşüncesindeyiz. Burada öyle bir eğilim var. Ama ne yazık ki kimse kendine düşen rolü oynamıyor. Düşen rolü oynasa bunu sağlamak kolaydır. Birleşik Metal-İş’in direnişleri olduğunda biz Şubeler Platformu olarak ziyarete gittik. Ama bu, sadece ziyaret düzeyinde olamamalı. Kendi örgütlü olduğumuz işyerlerindeki işçilerle birlikte gidemedikten sonra, anlamı olmuyor. Onların mücadelesini ortaklaştırmadıktan sonra, bu ziyaretlerin çok anlamı olmuyor. Biraz bu konuda bizim sıkıntılarımız var. Bunu aşabilirsek…
Tabanda böyle bir eğilim yavaş yavaş gelişiyor. Ama bu eğilimi biraz daha açığa çıkarabilecek olan, sendikacılık yapan arkadaşların kendini ortaya koymasıdır. Yoksa olmaz. Bizim iddiamız bu. Bunu yapmaya çalışıyoruz. Ama istenen noktada değiliz. Ama tek kurtuluşun, krizden az hasarla çıkmanın tek yolunun bu olduğunu da herkes biliyor. DİSK ve Birleşik Metal-İş’in açıkladıkları programlarda bu var. Çıkışın güçlü bir ortak mücadele üzerinden gerçekleşeceği doğru bir iddiadır. Buna uygun iş yapmak gerekiyor.
UİD-DER: Teşekkür ediyoruz.
- Grevci Tarkett İşçileri: “Birliğimizi Güç Haline Getirelim!
- Grevdeki MKB Rondo İşçileriyle Söyleşi
- Durak Tekstil İşçileriyle Söyleşi
- Bursa’dan Bir Özel Okul Öğretmeniyle Söyleşi
- Malatyalı Kadın Tekstil İşçisi İle Deprem ve Kadın İşçiler Üzerine Söyleşi
- Nilgün Soydan ile Kemal Türkler Söyleşisi
- Genel-İş İzmir 8 No’lu Şube Başkanı Gümüştekin ile Söyleşi
- İş Güvenliğimiz İçin 1 Mayıs’ta Sınıfımızın Saflarındayız
- Avukatlar Anlatıyor: Yasalar Yetmez, İşçi Sınıfını Örgütlülük Kurtarır
- Bir Afgan Göçmen İşçiyle Söyleşi: “Ölmek ya da Özgürce Yaşamak”
- Ekmekçioğulları İşçileri ve Anadolu Şube Başkanı Deniz Ilgan’la Direniş Üzerine
- Söz Hakları İçin Direnen Ekmekçioğulları İşçilerinde
- Trelleborg İşçileriyle Grev Üzerine Söyleşi
- Cargill İşçileriyle Sohbet
Son Eklenenler
- İstanbul’da Maltepe Belediyesi ile İzmir’de Buca Belediyesi işçileri, Denizli’de Pamukkale Üniversitesi İktisadi İşletmelerde çalışan işçiler, toplu iş sözleşmesi görüşmelerinde anlaşma sağlanamaması üzerine greve çıktılar. Çeşitli illerden gelerek...
- “Benim derdim ne biliyor musunuz? Bir anonim şirket nasıl yönetiliyorsa, Türkiye de öyle yönetilmelidir. Yoksa bileklerine bağlıyorlar prangayı, yürü yürüyebilirsen. Bu ülke bu şekilde sıçramaz.” Erdoğan’ın 2015’te söylediği bu sözlerin amacı işçi...
- İspanya’da 29 Ekimde yaşanan sel felaketi Valencia bölgesinde 250 insanın yaşamını yitirmesine neden oldu. Onlarca insan hâlâ kayıp. Şehir, evler harap olmuş durumda. Felaket boyunca kendi başının çaresine bakmak zorunda kalan, sevdiklerini,...
- Kanada’nın batı eyaleti Britanya Kolumbiyası limanlarında işçiler, 4 Kasım itibariyle 72 saatlik grev kararı aldılar. Geçtiğimiz yıldan bu yana Kanada’nın çeşitli limanlarında gerçekleştirilen kısmi grevlerin ardından gelen yeni grev kararı, devam...
- Son zamanlarda siyasi iktidar vergi düzenlemeleri konusunda sınır tanımayan bir performans sergiliyor. O kadar ki hiç harcamadığımız ya da hiç almadığımız şeylerden bile vergi almak için kolları sıvadı. 100 bin liranın üzerinde kredi kartı limitine...
- “N’olmuş yani, yarın süte daha fazla su karıştırır satarsın, yapmadığın iş sanki!” Kemal Sunal’ın oynadığı “Yüz Numaralı Adam” filminde geçen bu cümle trajikomik bir durumu ifade ediyor. İzlerken gülüyoruz ama yaşadığımız tam da bu. Soralım...
- Tarih boyunca gelmiş geçmiş tüm sultanlar, komutanlar, yöneticiler, iktidarlar insanların ve toplumların algılarını şekillendirmeye, psikolojilerini yönetmeye odaklanmışlardır. Başka türlü egemenliklerini koruyamayacaklarını bildiklerinden toplumun...
- Japonya’da çeşitli sendikalar, 2-3 Kasımda yaptıkları eylemlerle derinleşen kapitalist sömürüye ve emperyalist savaşa karşı mücadele çağrısında bulundular. İnşaat ve Taşımacılık İşçileri Dayanışma Sendikası Kansai Bölgesi Şubesi (Kan-Nama), Metal ve...
- Aile Sağlığı Merkezi (ASM) çalışanları 1 Kasımda yürürlüğe giren Aile Hekimliği Sözleşme ve Ödeme Yönetmeliği’ni protesto etmek için 5-6-7 Kasımda tüm Türkiye’de iş bırakma kararı aldı. Sağlık emekçileri İstanbul, Ankara ve İzmir başta olmak üzere...
- 7 Kasım 1917’de Rusya’da işçi sınıfı devrim gerçekleştirdi ve siyasal iktidarı ele geçirdi. Bu devrim Rus takvimine göre 25 Ekimde gerçekleştiği için tarihe Ekim Devrimi olarak geçti. Ekim Devrimi, tüm dünyayı sarsmış, 20. yüzyılın akışını kökten...
- Dünya… Masmavi okyanusları, uçsuz bucaksız ormanları, kıtaları dolaşan nehirleri, heybetli dağlarıyla her yanından yaşam ve bereket fışkıran bu rengârenk gezegen… Bu gezegenin gözümüzün önündeki hali içler acısı! Çünkü tüm dünyaya egemen olan...
- İSİG Meclisi’nin raporuna göre Ekim ayında 164 işçi, yılın ilk on ayında ise en az 1540 işçi iş cinayetlerinde hayatını kaybetti. Türkiye’de iş kazaları ve iş cinayetleri en yakıcı sorunlardan biri olmaya devam ediyor. Her gün en az 5 işçi hayatını...
- Belediye işçileri artan hayat pahalılığı karşısında biraz olsun nefes alabilmek için ücretlerini yükseltmek istiyorlar. Buna karşılık belediyelerin yönetimleri ödenek olmadığı bahanesiyle işçilere düşük ücret dayatıyorlar. İstanbul ve İzmir’in ilçe...