Buradasınız
Bursa’dan Bir Özel Okul Öğretmeniyle Söyleşi

Son birkaç yıldır özel okullarda çalışan eğitim emekçilerinin mücadelesinde anlamlı bir yükseliş söz konusu. Bunun nedenleri nelerdir, özel okullarda neler yaşanıyor?
Milli Eğitim Bakanlığına bağlı okulların yetersizliğini dayanak göstererek daha iyi eğitim verme iddiasıyla başlayan süreç, yüksek gelir elde etme amacıyla okulların ticarethaneye dönüşmesiyle sonuçlandı. Bunun yanı sıra özel okul öğretmenlerinin taban maaş hakkının ellerinden alınması, MEB’in mesleği kategorize ederek özel okul, sözleşmeli, ücretli şeklinde öğretmeleri alt basamaklara ayırması patronların ekmeğine yağ sürdü. Özel okul öğretmenleri ve kamudaki öğretmenlerin aynı yasa kapsamında yer almayışı, özel okul öğretmenlerinin vasıflı işçi statüsünde görülmeyişi, yasada “öğretmen” olarak tanımlanmayışı bizi tamamen haklarımızdan mahrum bırakmaya yönelikti. Oysa verilen emek, harcanan işgücü aynıydı hatta fazlasıydı. Zira özel okulların çalışma şartları ve süreleri kamuya göre katbekat fazlaydı. Eğitim emekçileri 2010 sonrasında tamamen özel okul patronlarının inisiyatifine bırakıldı. Diğer bir sorun ise özel okul öğretmenlerinin örgütlenememesi ve eğitim sendikalarının da özel okul öğretmenlerine yeterince sahip çıkmaması oldu. Tüm bunlar eğitimin daha fazla ticarileşmesine neden olarak bugünkü vahşi çalışma koşullarını oluşturdu. Sözün özü bu sahipsizlik, kanunsuzluk, yasanın tersten işleyişi hali, Bursa’da da Türkiye genelinde de özel okul öğretmenlerini okul sahiplerinin oyuncağı haline getirdi.
Özel okulların sayısında ciddi bir artış var. Eğitim tam anlamıyla ticaret, eğitim kurumları da ticarethane işlevi görüyor. Bunun sonuçlarından bahseder misin?
Köklü özel okullara baktığınızda büyük ideallerle kurulmaları, eğitime yenilikler getirmeyi hedeflemeleri gibi iddialar sıraladıklarını görebilirsiniz. Ancak kapitalist düzende yaşıyoruz. Sermaye sahiplerinin bu alandaki yüksek kârların farkına varmasıyla özel okul açma furyası başladı. Bunun da temel nedenlerinden biri MEB’in yetersizlikleri ve beceriksizliğidir. Bursa’da özellikle tekstil ve inşaat sektörü sermayedarları bir yan sanayi olarak özel okulları kâr sahasına dönüştürdü. Bu hem eğitimin içeriğinden hem öğretmen kimliğinden hem öğrenciden hem de veliden çok şey götürdü. Eğitimi, içeriği, müfredatı en önemlisi pedagojiyi bilmeyen patronlar; sözde eğitimcilerle/yöneticilerle anlaşıp, onları idareci pozisyonunda kullanarak sektörde bir “kast sistemi” kurdu. İnsanî değerler, evrensel ve meslekî etik umurlarında değildi. Öğretmen sorunsuz bir şekilde, şikâyet getirmeden günü tamamlamış mı, günün sonunda bakılan tek kriter bu olmaya başladı.
Bir başka açıdan bakarsak veli; para karşılığı hizmet edilen ve doğru/yanlış her isteğine boyun eğilen, “müşteri her zaman haklıdır” mantığıyla konumlandırılan bir özneye dönüştürüldü. Patronların her veliyi müşteri olarak görmesi yüzünden eğitimin kalitesi baltalandı, “öğrenci odaklı eğitim” sisteminden “veli odaklı” sisteme geçiş yapıldı. Aslında bu düpedüz esnaf zihniyeti…
Bizler eğitimci olarak ücretsiz ve nitelikli eğitimi savunurken bir anda kendimizi bu durumda bulduk. Bir de veliler giderek sayısı artan özel okullar karşısında nasıl bir piyasa var anlamadan bir anda fahiş fiyatlar için kredi çekmeye başladı. Okul fiyatlarındaki bu rastgele artışı neye göre değerlendireceklerini haklı olarak bilmiyorlar. Ortalama bir MEB okulundan hallice sayılabilir okullar için büyük maddi yüklerin altına giriyorlar. Alın size “alternatif eğitim”... MEB okulları nitelikli olsaydı bunlar olur muydu?
Bahsettiğin “esnaf zihniyeti”nin öğretmenlere, velilere, öğrencilere yaklaşımını nasıl ayrıntılandırabiliriz?
Bu zihniyet öğrencinin kendini gerçekleştiren, farkındalığı yüksek, sorgulayan bir birey olmasının önüne geçiyor öncelikle. Niteliksizleşen bir eğitim sisteminde, değersizleşen öğretmenlerle, bilimsellikten uzak, pedagojiyle uzaktan yakından ilgisi olmayan bir ticarethane bu şekilde çark döndürür hale geliyor. Öğretmen zamanını, sabrını, bilgisini yok pahasına satıyor. Öğrenci meta olarak görülüyor.
Diğer yandan akademik olarak iyi görülen öğrenci at yarışı misali saatlerce test usulü sistemde koşturuluyor. Tek başarı kriteri deneme sınavı sonuçları! Öğrenciye sanattan, edebiyattan, spordan yoksun bir şekilde sadece 5 şıkka sığdırılmış bir dünya sunuluyor. Akademik olarak düşük görülen öğrencinin ise diploma(!) alması yeterli görülüyor. Böylece gerçek yaşamdan habersiz, kendini gerçekleştiremeyen, sorgulamayan, eleştirmeyen, haklarından habersiz bir nesil büyüyor.
Birbirini kandıran okul-veli-öğretmen ilişkisi içinde öğrenciyi nereye konumlandırmalı peki? Şöyle ki, müşteri yani “veli” memnun olsun diye öğrencinin sorunları, eksiklikleri, yanlışları kısacası geliştirilmesi gereken yanları veli ile paylaşılmıyor. Yani veliye “yalan” söyleniyor, duymak istedikleri söyleniyor. Veli de gerçekle yüzleşmediği için, sorunların farkında olmuyor. Notların çoğu bizim camiada “şişirme” olarak tabir ettiğimiz türden. Sınava girmeden sınavı 100 olan öğrenci var sektörde. Hatta öğrencinin kâğıdını dolduran öğretmen de var.
Bir başka sorun da uzun ders ve mesai saatleri. 08.00-09.00 arası başlayan ilkokullar, 17.00 gibi bitiyor. Lise grubu öğrenci ve öğretmenler, bazı okullarda 19.00, bazılarında 21.00-22.00’ye kadar çalışıyor. Yani kaba bir hesapla ilköğretimde 10 saate, lise grubunda ise 15 saate kadar hem ders hem mesai saati söz konusu. Böyle bir çalışma ortamında ne öğrenciden ne öğretmenden verim alınabilir. Üstelik çoğu özel okul öğretmene mesai ücreti ödemiyor. Veliden kurs ücreti adı altında alınan ücretler yine patronların kasasına giriyor.
Bursa’da eğitimcilerin sendikalaşması nasıl peki?
Bursa’da sendikalaşma çok zor ama zaten Türkiye’de de sendikalaşmak zor. Çünkü daha en başında devlet biz özel okul öğretmenlerini görmezden geliyor. Bakanlık bile “vasıfsız öğretmen” olarak tanımlıyor bizi. Ayrıca hiçbir özel okul patronu sendikalı öğretmen çalıştırmak istemiyor. Bu nedenle sendikalı olan öğretmenlerin çoğu ya bu durumu saklıyor ya da sendikalı olmak istemiyor. Dolayısıyla sendikalılar da mücadeleye 5-0 geride başlıyor. Çoğu arkadaşımda gördüğüm için söylüyorum, bir yanda geçim sıkıntısı bir yanda niteliksizleşen mesleğimiz sendikalaşma konusunda elimizi kolumuzu bağlıyor. Ama inanın her ne boyutta yol kat edildiyse bin bir emek ve ağır bedellerle edildi.
Hakların kazanılması elbette örgütlenmeyle olacaktır ancak bu yolda da her zaman iyi şeyler yaşanmadı. 2006’da 1 Mayıs hazırlıklarına Ankara’da katılmıştım. Eğitim-Sen içinde özel okul ve dershane öğretmenleri olarak sesimizi duyurmak adına pankart açmak istedik ama bazı sendika yöneticileri buna şiddetle karşı çıkmıştı. Yani yanımızda olması gereken bir oluşum bizi görmezden gelmişti, bu çok üzücüydü. Ama neyse ki artık öyle değil. Yakın zamanda Eğitim-Sen ve Özel Sektör Öğretmenleri Sendikası bir araya gelerek ortak açıklama yaptılar. Bu çok sevindirici. “Haklarımızı ve taleplerimizi içermeyen bir meslek kanunu istemiyoruz” deniyor. Birlik olundu, artık ayrı gayrı güdülmüyor. Bu da bizi örgütlenmek için daha çok motive ediyor.
Peki, bu sorunların çözümü nerede?
Eğitimde fırsat eşitliğini delik deşik eden özel okullar var oldukça öğrenciler arasındaki eşitsizliği de aşamayız. Sorunların kaynağı bir değil, hepsi bir bütün. Ama ilk sebep, yasaların patronlardan yana olması. MEB’in eğitim için düşündüğü “böl-parçala-vasıfsızlaştır” modeli aşılmadığı, haklarımız yasalarla korunmadığı sürece sorunları aşmak zor görünüyor. Örgütlü bir mücadele şart. Öncelikle özel okul öğretmenlerinin MEB nezdinde ve yasada “öğretmen” olarak tanımlanması gerekli. Taban maaşından, sosyal haklara kadar her alanda öğretmenler eşitlenmeli. Eğitim sistemi yamalı bohça gibi her yeni gelen bakanın keyfine göre şekillenmemeli. Sağlam ve adil bir denetleme mekanizması olmalı. Eğitim, patronların iki dudağı arasında oyuncak olmaktan ziyade nitelikli yasalarla sistemleştirilmeli.
Eklemek istediğin bir şey var mı?
Böyle bir konuda bana içimi dökme fırsat verdiğiniz için teşekkür ederim. Bunları ben söyledim ama emin olun binlerce öğretmenin durumu böyle. Umarım, bir gün hem de bizim de görebileceğimiz yakın bir zamanda, sesimizi, sözümüzü dinletebilecek kadar büyümeyi başarırız. Adalet de liyakat de yerini bulsun diye var gücümüzle birleşip o kutlu günleri beraber karşılayabiliriz.
Teşekkür ederiz.
- Grevci Tarkett İşçileri: “Birliğimizi Güç Haline Getirelim!
- Grevdeki MKB Rondo İşçileriyle Söyleşi
- Durak Tekstil İşçileriyle Söyleşi
- Bursa’dan Bir Özel Okul Öğretmeniyle Söyleşi
- Malatyalı Kadın Tekstil İşçisi İle Deprem ve Kadın İşçiler Üzerine Söyleşi
- Nilgün Soydan ile Kemal Türkler Söyleşisi
- Genel-İş İzmir 8 No’lu Şube Başkanı Gümüştekin ile Söyleşi
- İş Güvenliğimiz İçin 1 Mayıs’ta Sınıfımızın Saflarındayız
- Avukatlar Anlatıyor: Yasalar Yetmez, İşçi Sınıfını Örgütlülük Kurtarır
- Bir Afgan Göçmen İşçiyle Söyleşi: “Ölmek ya da Özgürce Yaşamak”
- Ekmekçioğulları İşçileri ve Anadolu Şube Başkanı Deniz Ilgan’la Direniş Üzerine
- Söz Hakları İçin Direnen Ekmekçioğulları İşçilerinde
- Trelleborg İşçileriyle Grev Üzerine Söyleşi
- Cargill İşçileriyle Sohbet
- Çayırhan Maden Ocağında Patlama: 2’si Ağır 14 İşçi Yaralandı
- Herkese Birinci Sınıf Sağlık Hizmeti İddiası ve Gerçekler
- Mücadelenin Gençlerinden Sokak, Slogan ve Meydan
- Eğitim Sen’den ve Üniversite Öğrencilerinden Tutukluların Serbest Bırakılması İçin Eylem
- Kuzey ve Güney: İki Sınıfın Gerçek Hikâyesi
- Boykota Destek Genişledikçe İktidarın Saldırıları Büyüyor
- Büyük İnsanlığın Safında Bir Kalem: Sabahattin Ali
- İşçi Sınıfı Tarih Bilinci Kazanırsa İlerler
- O Yılan Kapitalizmdir, Sana da Dokunur Kardeşim
- Maltepe’de Milyonlar Bir Araya Geldi
- KESK İstanbul Şubeler Platformu: “Levent Dölek Serbest Bırakılsın!”
- Kapitalist Karanlığa Karşı Mücadeleyi Büyütelim
- Eğitim Sen: Baskılar Bizi Yıldıramaz
- “Hadi Siz de Birlik Olun, Korkmayın!”
- Zenginlik ile Yoksulluk Arasındaki Uçurum!
- Rejimin Saldırıları Yeni Gözaltılarla Sürüyor
- Amasra Madenci Katliamı Davasından da Adalet Çıkmadı
- Kâğıt Üstünde Her Şey Kurallara Uygun
- TTL İşçileri: Haklarımızı Alana Kadar Mücadeleye Devam!
- Aile Hekimlerini Desteklemeli miyiz?
Son Eklenenler
- Gerek dünyada gerekse yaşadığımız ülkede öyle olaylar, öyle gelişmeler yaşanıyor ki ilk bakışta her şey çok bilinmeyenli bir matematik denklemi gibi karmaşık ve anlaşılmaz görünebilir. Nasıl ki matematikte karmaşık problemleri çözebilmek için...
- İrfan Yalçın’ın “Ölümün Ağzı” romanı, 1940’lı yıllarda Zonguldak köylüsünün “mükellef” adı altında bedavaya çalıştırıldığını belgeleyen bir tanıklıktır. Dönemin tek partili rejiminde, İsmet İnönü madeni teftişe gittiğinde, karşısına dizilen...
- Ha geldi, ha gelecek, yok yok bu sene gelmeyecek derken Yaren leylek Bursa’nın Karacabey ilçesinde, Uluabat Gölünün kıyısında balıkçı Âdem amcayla buluştu. On dört yıllık dostluk! Adı gibi yarenlik yapıyor Âdem amcaya. Aslında kimsenin haberi...
- 11 Nisan’da Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu (KESK), Emek ve Demokrasi Güçleri ve öğrenciler birçok ilde tutuklu öğrencilerin serbest bırakılması talebiyle basın açıklamaları gerçekleştirdi. İstanbul’da KESK İstanbul Şubeler Platformunun...
- Yunanistan’da işçi ve emekçiler bir kez daha kamu ve özel sektörde 24 saatlik genel grev gerçekleştirdi. Tembi tren felaketinin ikinci yıldönümü olan 28 Şubatta tarihindeki en büyük grev ve protestolara sahne olan Yunanistan’da, 9 Nisanda bir kez...
- KESK’e bağlı Eğitim Sen, Birleşik Kamu-İş’e bağlı Eğitim-İş ve Hürriyetçi Eğitim Sen, 10 Nisanda birçok ilde Milli Eğitim Müdürlükleri önünde, kent meydanlarında, sendika şubelerinde proje okullara yapılan keyfi atamalara karşı basın açıklamaları...
- Üzerine sayfalarca yazı yazılabilecek, saatlerce sohbet edilebilecek bir konunun en öz, en çarpıcı halidir sloganlar… Hele ki işçi sınıfının sloganları! Birkaç kelimeyle büyük anlamlar sırtlanırlar. Kimisi somut bir talebi anlatır, kimisi bir...
- Ankara’nın Beypazarı ilçesinde bulunan Çayırhan Maden Ocağında 10 Nisanda gece vardiyası sırasında meydana gelen patlamada 2’si ağır olmak üzere 14 işçi yaralandı.
- Evrensel sağlık kapsamı; tüm insanların ihtiyaç duydukları sağlık hizmetlerine, ihtiyaç duydukları yer ve zamanda, mali sıkıntı çekmeden erişebilmeleri anlamına gelir. Sağlığın geliştirilmesinden, hastalıkların önlenmesine, rehabilitasyon ve...
- Gençlik yılları insanın en güzel, en verimli, en dinamik yılları olarak tanımlanır. Fakat gençlerin dinamizmleri yok ediliyor, gelecekleri ve hayalleri çalınıyor, toplum nefessiz bırakılıyor. Kapitalizm genç kuşaklara bir gelecek vaat etmiyor....
- Ruhunda özgür bir dünyanın umudunu taşıyan, yüreği bencil çıkarlarla değil, toplumsal kurtuluş özlemiyle çarpan sevgili büyüklerimiz ve değerli genç arkadaşlarımız, merhaba!
- Rejimin 19 Martta başlattığı saldırı dalgasına karşı başlayan protestolarda öğrenci gençler kitlesel katılımıyla dikkati çekmişti. Günlerce süren eylemlerde, polis barikatlarına, polisin şiddetli müdahalesine rağmen alanları terk etmeyen yüzlerce...
- Çünkü büyük kapitalist ülkeler, milyonlarca emekçinin vergileriyle oluşan bütçeleri sağlık, eğitim, barınma gibi temel ihtiyaçlara değil daha fazla silahlanmaya akıtıyorlar. Baskıcı ve otoriter uygulamaları arttırıyor, demokratik hak ve özgürlükleri...