Buradasınız
Avukatlar Anlatıyor: Yasalar Yetmez, İşçi Sınıfını Örgütlülük Kurtarır

Büyük bir yoksullaşma dalgası altında nefes almaya çalışan işçi ve emekçiler, 6 Şubattan bu tarafa on binlerce insanımızın canını alan ve çok daha fazlasının yaralanmasına, kentlerin yerle bir olmasına neden olan depremin yol açtığı tarifsiz acıyla sarsılıyorlar. Deprem öncesinde bir grup İş Hukuku avukatıyla işçi hakları, hak mücadelesi ve UİD-DER’in yürüttüğü “Yoksulluk Çığ Gibi Büyüyor, Artık Yeter! Şimdi Birlik ve Mücadele Zamanı” kampanyası üzerine bir söyleşi gerçekleştirmiştik. İşçi sınıfı sadece yoksullaştırma saldırısıyla değil her türlü hak gaspıyla da karşı karşıyadır. Grevler yasaklanıyor, sendikalaşma hakkı fiili olarak engelleniyor, mücadele eden işçilerin karşısına kolluk kuvvetleri dikiliyor. Haksızlığa ve adaletsizliğe karşı mücadele eden işçilerin karşısına polisi diken iktidar ile deprem bölgesinde enkaz altında can çekişen emekçilerin yardımına koşmayan, gönüllü yardımların önüne taş koyan aynı iktidardır. Egemenlerden işçi ve emekçilere asla yarar gelmez; bizi kurtaracak olan dayanışma içinde birlikte hareket etmektir.
İş hukuku davalarına bakıyorsunuz. Şu an işçiler en çok hangi konularla kapınızı çalıyorlar?
İşçiler en çok kötü çalışma şartları, kayıt dışılık, iş kazaları, mobbing gibi konularla geliyorlar. Ama en temel sorun ücret konusu. İşçiler katlandıkları tüm bu eziyete rağmen maalesef ücretlerin tamamını alamıyorlar. Ücretin bir kısmının bankadan bir kısmının elden verilmesi çok yaygın bir uygulamaya dönüştü. Elden verilen kısım patronun insafına kalmış, bazen veriyor bazen vermiyor. Türkiye’de patronlar “işçiler tembeldir, çalışmazlar” diye bir algı yaratmaya çalışıyor. Hâlbuki işçiler çok uzun saatler boyunca çalışıyorlar ancak karşılığını alamıyorlar.
“Yasa hep işçiden yana” diye bir algı var. Sizce bu doğru bir algı mı?
Bu konuyu irdelemek için zor ve yıpratıcı mahkeme sürecinin sonunda işçilerin ne kazandığına bakmak lazım. Varsayalım ki bir işçi 15 sene bir yerde çalıştı ve 150 birim fazla mesai ücreti var. Sizce bu işçi 150 birim alacağı için dava açtığında ve kazandığında kaç birim alır? 150 birim alması gerekirken hakkaniyet indirimiydi, zaman aşımıydı, avukatlık ücretiydi, dava ücretleriydi derken 25 birim kazanır işçi. Buna tam anlamıyla bir kazanım diyebilir miyiz?
Dava süreleri uzun olduğu için işçiler arabulucu aşamasında anlaşmak istiyor. Arabulucular da bu anlaşmadan çok kazanç elde ettikleri için işçiye sürekli fedakârlıktan bahsediyorlar, “alabileceğini de alamazsın” diye korkutuyorlar. Mahkemeler size karşı, bilirkişiler size karşı, arabulucular size karşı… Böyle bir ordu karşısında örgütsüz işçinin durumunu düşünün. Tüm dünyaya karşı tek başına olduğunu düşünüyor. İş davalarının çoğunda kazanım gibi görünen pek çok şeyin altında işte tüm bunlara bağlı büyük bir kayıp yatıyor. İşçiler ne olursa olsun hukuki mücadeleden vazgeçmemeli ama aynı zamanda örgütlenerek gücünü ortaya koymalı.
Zaten kıt olan iş hukuku yasalarının uygulanması noktasında son yıllarda pek çok sorunla karşılaşıyoruz. Özellikle son 10 yılda inanılmaz bir gerileme yaşandı. Türkiye’deki mevcut siyasal durumun ağırlaşması en çok işçi sınıfını vurdu. Mesela geçen yıl yapılan bir değişiklikle kıdem tazminatı ve fazla mesai ücretlerinin alacaklarında zaman aşımı 5 yıla düşürüldü. Yani 6 yıl önce yaşadığınız mesai ücretlerinizle ilgili bir sorun için bugün dava açamazsınız. Bu konu yüz binlerce işçiyi ilgilendiriyor.
Türkiye’deki sendikalaşma oranı çok düşük. Bu durum işçi haklarının korunması ve geliştirilmesi için sizce nasıl bir etkiye sahip?
Türkiye’de sendikalılık oranı daha yüksek olsaydı biraz önce saydığımız kayıt dışılık, kötü muamele, mobbing ya da koca bir ordunun karşısında yalnız hissetme gibi durumlardan söz etmezdik. Sendikalılık oranının yüksek olması sınıf bilincinin yüksek olması anlamına gelir. Bu durum da elbette hem mevcut hakların uygulanmasını kolaylaştırır hem de hakların ilerletilmesi için bir kaldıraç işlevi görür. Sendikalaşma oranı yüksek olsaydı her şey çok daha farklı olurdu.
Ama sendikalı olmak da zor bir sürece dönüştürüldü. Mesela fazla mesai hakkı veriyor, aynı zamanda zaman aşımı, hakkaniyet indirimi gibi engellere takılıyor. Sendikalaşma hakkı da böyle. Yasada güvence altına alınıyor. Ama yok yetki itirazı, yok işten atmalar, uzun mahkeme süreleri… Fiilen bu yasaların uygulanmasını engelleyen prosedürler var. Ama sendikalaşma için mücadele eden işçiler yine de kazanıyorlar.
Söylediğiniz gibi işçiler sendikalı olmak için bile büyük mücadeleler vermek zorunda. “Sendikayı buraya sokmak için cesedimi çiğnemeniz lazım” diyen patronlar var. Patronlar bu cesareti nereden alıyor?
Türkiye şu an tek adam rejimiyle yönetiliyor. Her alanda hak kayıpları, baskıcı bir ortam var. Son yıllarda bu örneklerin artması bundan bağımsız düşünülemez. Tüm bu sorunları aşmanın yolu işçinin örgütlenmesinden, sınıf bilincine kavuşmasından geçiyor. Yani işin özü şu; söz konusu işçi hakları olduğunda burjuva hukuk sistemi yeterli olmuyor. Elbette bunu da sonuna kadar zorlamak, yasal hakların üzerine gitmek zorundayız. Sonuçta yasalar kim tarafından yapılıyorsa onun çıkarlarını kollar. Örneğin mecliste bir sürü avukat vekil var. Bu avukat vekiller işçilerin vekilleri mi, onları savunan avukatlar mı? Aksine büyük çoğunluğu patron ya da patron vekilleri. Bunun sorgulanması lazım.
Avukatlık toplumda görece gelir düzeyi yüksek bir meslek olarak görülür. Avukat olarak sizler yoksulluğu nasıl tanımlıyorsunuz?
En temel ihtiyaçların bile karşılanamaması geliyor yoksulluk denilince aklımıza. Bir süt alırken bile on kere düşünüyorsak yoksuluzdur. Eskiden insanlar “başımızda bir çatı var, tencere kaynıyor” derdi. Yine durum çok iyi değildi ama bugün artık farklı bir boyuta geçtik. Bir işçi ailesi için toplu market alışverişi yapmak bile artık lüks. Eskiden “sıvı yağ alabilir miyim alamaz mıyım?” diye düşünmüyorduk. Yoksulluk bu kadar yaygın mıydı? Gelişim çağındaki çocuklar süt içecek, yumurta yiyecek bu çok temel bir şey. Cumhuriyet tarihinde ilk defa çocuk açlığı diye bir şey tartışılıyor. 4 milyon çocuğun okula aç gittiği söyleniyor. İşçi sınıfının halini bilmeyen, adeta fildişi kulelerinde yaşayanlara göre bir insanın aza kanaat etmesi 50 milyon dolar, ev, araba diye tanımlanıyor. Biz sıvı yağ diyoruz onlar 50 milyon dolar diyor!
Peki, sizler yoksullaştığınızı düşünüyor musunuz?
Bizler de emeğiyle geçinenler olarak elbette yoksullaşıyoruz. Bugünün yoksulluğu ile geçmişin yoksulluğu hep karşılaştırılıyor ve ona göre şeyler söyleniyor. Aslında bugünün yoksulluğunu bugünün zenginliğiyle karşılaştırmak gerekmez mi?
Okul fiyatlarına gelen zamlar ortada. 2 yıl önce bir aile çocuğunu kreşe ya da özel okula gönderebiliyorken bugün bu ihtiyaç büyük bir sorun haline gelmiş durumda. Bizim evde bir tek babam çalışıyordu ve kiradaydık. Ama beni dershaneye gönderebilmişlerdi ve bugünkü gibi bir geçim sıkıntısı içinde değildik. Şu an ev kira değil, iki kişi çalışıyor. Sadece kardeşim okuyor ve çok daha fazla zorlanıyoruz.
“Kapitalizm insanın hayallerini de çalıyor” derler ya bugün ortalama bir işçi, borcu yoksa kendisini zengin zannediyor. Bundan 30 sene önce bir kişi çalışıp, çocuklarını okutup iyi kötü bir ev sahibi olurken bugün çocuğunun beslenme çantasını dolduramıyor. Bir araba, bir ev alamayan, nitelikli sağlık, eğitim hizmeti alamayan yoksuldur işte. Çok küçük bir azınlık semirdikçe semiriyor. Milyonlarca emekçi fakirleştikçe fakirleşiyor. Çelişkiler derinleşiyor.
Türkiye tarihinde rekor kıran bir yoksullaşma dalgası yaşanıyor. Bildiğiniz gibi UİD-DER “Yoksulluk Çığ Gibi Büyüyor, Artık Yeter! Şimdi Birlik ve Mücadele Zamanı!” adıyla bir kampanya yürütüyor. Kampanyamızın içeriği ve talepleri hakkında ne düşünüyorsunuz?
Kampanyanın bütün talepleri en temel sorunlarımıza parmak basıyor. Mücadele edersek hepsini hayata geçirebiliriz. Doğrudan sosyal yaşamımızı, düşüncemizi değiştirecek şeyler bu talepler. Barınma, beslenme gibi en temel ihtiyaçlar karşılanamazken sosyal ve kültürel ihtiyaçlarımızı nasıl düşüneceğiz. Bunlar hepimizin talepleri, biz de dışında değiliz. Büromuza gelen işçileri dinleyince taleplerin ne kadar anlamlı olduğunu daha iyi anlıyoruz.
Biz de UİD-DER’le birlikte Emek ve Özgürlük ittifakının düzenlediği mitinge katıldık ve bu talepleri haykırdık. On binlerce kişi bir aradaydı. Yalnız olmadığımızı gördük. Herkes mücadelenin bir ucundan tutarak katkı sağlamalı. UİD-DER’i bu çalışmalarından dolayı tebrik ediyor ve destekliyoruz. Şimdi Birlik ve Mücadele Zamanı!
- Avukatlar Anlatıyor: Yasalar Yetmez, İşçi Sınıfını Örgütlülük Kurtarır
- İşsizlik Fonu Yine Patronların Hizmetinde
- Asgari Ücretin Vergi Dışı Bırakılması ve Asgari Geçim İndirimi (AGİ)
- Buzdağının Görünmeyen Kısmı: Meslek Hastalıkları Gerçeği
- Grev Kırıcılığı ve Grev Hakkı
- Kazı Bağırtmadan Yolma Meselesi: Vergi
- Patronun Keyfi Kısa Çalışma Uygulamasına Karşı Dava Açan İşçi Kazandı
- İcra ve İflas Yasasındaki değişiklik ne anlama geliyor?
- Şimdi de İstirahat Parasına Göz Diktiler!
- Kod 29 ve SGK’nın Algı Oyunları
- Kod 29 Mağduriyeti Ortadan Kalkıyor mu?
- Kölelik Düzeninin “Yeni Normali”: Uzaktan Çalışma
- Yasal Olan Meşru mudur?
- Tazminatsız İşten Atma Saldırısı: Kod 29
- Patronların Pandemi Saldırısı: Kod 29!
- Covid-19, Kısa Çalışma ve Ücretsiz İzin Gerçeği
- Çalışma Yaşamında Orman Kanunları
- Sigorta Hakkımız Gasp Ediliyor
- AKP’nin Torba Yasası: Patronlara Kıyak, İşçilere Saldırı
- Pandemi, Ücretsiz İzinler ve Hak Gaspları
- Avukatlar Anlatıyor: Yasalar Yetmez, İşçi Sınıfını Örgütlülük Kurtarır
- Bir Afgan Göçmen İşçiyle Söyleşi: “Ölmek ya da Özgürce Yaşamak”
- Ekmekçioğulları İşçileri ve Anadolu Şube Başkanı Deniz Ilgan’la Direniş Üzerine
- Söz Hakları İçin Direnen Ekmekçioğulları İşçilerinde
- Trelleborg İşçileriyle Grev Üzerine Söyleşi
- Cargill İşçileriyle Sohbet
- Kuru Ekmek
- Yoksulluğundan Utanmak!
- Avukatlar Anlatıyor: Yasalar Yetmez, İşçi Sınıfını Örgütlülük Kurtarır
- Çocuklarımız İçin
- 3 İşçi Kadın, 3 Hayat, 3 Talep!
- Bu Düzen Değişmeli!
- Bir Yanımız Uzay Çağı Bir Yanımız Yoksulluk
- Emekçi Kadınlar: Mahalleyi UİD-DER’e, UİD-DER’i Mahallemize Taşıyoruz!
- Market Raflarından Sınıf Siyasetine
- Emekliyiz, Adana Arçelik İşçileriyle Dayanışma İçindeyiz
- Yüksek Kiralar, UİD-DER’in Kampanyası ve İşçi Dayanışması
- Çocuklar Bayılmasın Diye Kampanyamıza Sahip Çıkalım!
- UİD-DER’in Kampanyasının Eyüp’ten Yansımaları
- Yapılan Zamlar Geri Alınsın!
- Annelerimizin Ücretlerinin Yükseltilmesini, Çalışma Saatlerinin Kısaltılmasını İstiyoruz!
- Pazara mı Gitsek Ucuz Olur Markete mi?
- Israr Ettik ve Kazandık
- “Tost Günü” ya da “Birlik ve Mücadele Günü”
- Asgari Ücret: Kim Haklı, Meşru Olan Ne?
- Okul Öncesi Eğitimde Ücretsiz Yemek Hakkı Kazanıldı
Son Eklenenler
- Birleşik Metal-İş Sendikası İstanbul 1 No’lu Şube, 19 Martta 8. Olağan Genel Kurulunu gerçekleştirdi. Classes Butik Otel’de yapılan kurulda söz alan Şube Başkanı Özcan Atmaca, Mata işçilerinin direnişini selamlayarak konuşmasına başladı. “Mata bizim...
- Her yıl 21 Martta Ortadoğu ve Kafkasya halklarının “yeni günün”, özgürlüğün, isyanın, direnişin simgesi olarak kutladıkları Newroz, 2023 yılında “Her yer Newroz her daim Özgürlük/Her der Newroz, Her dem Azadi” şiarıyla karşılandı. 19 Mart Pazar günü...
- Türk-İş’e bağlı Tüm Taşıma İşçileri Sendikası (TÜMTİS) 31. Olağan Genel Kurulunu gerçekleştirdi. İstanbul Büyükşehir Belediyesi Ali Emiri Kültür Merkezi konferans salonunda yapılan Genel Kurulun ilk gününde, 6 Şubat depremlerinin felakete...
- Deprem, tsunami, sel, kasırga… Bunlar dünya var olalı beri meydana gelen doğa olaylarından bazıları. Tarihte insanlar bu tür doğa olaylarıyla nasıl baş edeceklerini bilmedikleri için türlü felaketlerle karşılaştılar, nice acılar çektiler. Kimi...
- Yoksullaşma, artan hayat pahalılığı, düşük ücretler ve kötü çalışma koşulları nedeniyle pek çok sektörde sendikalaşan işçilerin sayısı artıyor. Siyasi iktidarın işçi düşmanı politikalarından güç alan patronlar sınıfı, işçilerin sendikalaşma hakkına...
- İstanbul Emek Barış ve Demokrasi Güçleri “Depremin 40. gününde kaybettiğimiz canları yaktığımız mumlarla anıyoruz” diyerek 16 Mart günü anma eylemleri gerçekleştirdi. İstanbul Bakırköy Özgürlük Meydanı ve Kadıköy İskele Meydanında bir araya gelen...
- Maraş merkezli depremlerde on binlerce insan yaşamdan kopartıldı, milyonlarcası perişan ve evsiz bırakıldı. Fakat sermaye sınıfının kâr hırsı sınır tanımıyor; yakınlarını kaybetmiş, acı ve kedere boğulmuş, evsiz kalmış işçileri işten atmakla tehdit...
- 6 Şubat depremleriyle büyük yıkım yaşayan Adıyaman, Malatya, Diyarbakır ve Urfa’da halk şimdi de sel ve su baskınlarıyla boğuşuyor. Yağmur Adıyaman, Malatya ve Urfa’da sele neden olurken Urfa ve Adıyaman’da 15 kişi hayatını kaybetti. 5 kişi de kayıp...
- AKP iktidarında can bulan dünya görüşü için gelişme ve kalkınma demek; büyük kâr getirisi olan yollar, köprüler, havaalanları, bin odalı saraylardır. İktidar ve zengin olma hırsından körleşmiş zihinsel ve düşünsel bir yapıdan söz ediyoruz. Bu...
- Merhaba arkadaşlar, benim adım Gizem. Ben 17 yaşındayım ve okuyorum. 11. sınıftayım ama okula gidemiyorum. Çünkü burada 6 Şubatta deprem oldu. Ben bu mektubu niye size yazıyorum biliyor musunuz? Ayakta dimdik durun ki çabuk iyileşelim. Deprem...
- İstanbul/Tuzla’da bulunan Mata Otomotiv’de çalışan 1000’den fazla işçi 27 Şubattan bu yana mücadele ediyor. İşçi sağlığı ve güvenliği önlemlerinin alınması, mobbing ve baskılara son verilmesi, ücretlerine yüzde 25 ek zam yapılması talebiyle başlayan...
- 6 Şubat sabahına korkunç bir haberle gözlerimizi açtık. Felaketin korkunç boyutları her geçen saat daha da açığa çıkıyordu. Saatler, günler geçerken insanların “devlet nerede?” feryatları göğe yükseliyordu. Televizyondan, sosyal medyadan çaresizce...
- Sömürücü egemenler, geçmişten bugüne hep aynı taktikleri izledikleri halde başarılı oluyorlar. Çünkü emekçiler, ezilen ve sömürülen kitleler örgütsüzler! Örgütsüz ve gideceği yolu bilmeyen insanlar kolayca yönlendirilirler. Böylece egemenler mağduru...