Buradasınız
Yardım mı Zorunlu Bağış mı?
İstanbul’dan bir işçi

Deprem, salgın, savaş veya salgın hastalıklar söz konusu olduğunda hükümetler “yardımlaşma, dayanışma, paylaşma” adı altında yardım kampanyaları düzenliyor. Son olarak Covid-19 nedeniyle Cumhurbaşkanı halka yaptığı çağrıyla “milli dayanışma” kampanyası başlattığını duyurdu.
Bu kampanyalar hükümet, medya ve sosyal ortamlar aracılığıyla dört bir koldan halka duyuruluyor. İlk adımda siyasiler, patronlar ve sanatçılar bağışlarda bulunuyor. Kendi servetleriyle kıyaslanınca devede kulak kalan bu “bağışlar” halka büyük miktarlarmış gibi gösteriliyor. Ardından çeşitli reklam kampanyalarıyla işçi ve emekçiler yardım kampanyalarına dâhil ediliyor. Egemenler yardım adı altında düzenledikleri kampanyaya yüksek paralar akmasını sağlamak için, kimi zaman gönüllülüğü bir kenara iterek zorunlu maaş kesintisi yapıyorlar.
SMS kampanyalarıyla, 10 liralık yardımlarla geniş halk kitleleri bu kampanyaya dâhil ediliyor. Bu çeşit yardım kampanyalarına bilindiği gibi en çok ilgiyi işçi ve emekçiler gösteriyor. Çünkü aç ve yoksul insanların halinden yine kendileri gibi açlık ve yoksulluk sınırında yaşayan işçi ve emekçiler anlar.
Önceki zamanlarda gerçekleştirilen bağış, yardım kampanyaları veya vergilerden kesilerek oluşturulan İşsizlik Fonu veya BES gibi fonların amaçları dışında kullanılması insanlardaki güveni büyük ölçüde sarsmıştır. Hükümet deprem vergilerinin nereye harcandığını açıklamamıştır. Üstelik böylesi olağanüstü durumlarda normal olan devletin halka yardım etmesidir. Deprem, sel ve salgında zor durumda olan, hayati durumda olan devlet değil işçi ve emekçilerdir.
Deprem, salgın hastalık, işsizlik gibi durumlarda yoksul halk zaten dayanışma ve yardımlaşma göstermektedir. Fakat bugün yoksul işçi ve emekçilerin elinde avucunda ne varsa zam ve vergi adı altında devletin ve sermayenin kasasına aktarılmaktadır. İşsiz kalan, ücretsiz izinlere çıkarılan, enflasyonun altında ezilen işçi ve emekçi kitlelerin verecek tek kuruşları kalmamıştır. Bugün yapılması gereken sağlık, eğitim, ulaşım hizmetlerinin ücretsiz hale getirilmesi, işçilerin kredi borçlarının silinmesidir, faturaların dondurulmasıdır. Salgınla mücadele için oluşturulacak yardım fonları sermayenin kasalarından temin edilmelidir. Bu fonların veya bağışların yönetimi de işçi örgütlerinin gözetimi ve denetimi altında yapılmalıdır.
- Gevrek “Susamlı Tavuk”
- Koronavirüs Sınıf Ayrımı Yapmıyor mu?
- Salgında İşçi Sağlığı Hiçe Sayılıyor!
- Patrondan Covid-19 Önlemleri
- Koronavirüsle Geçirdiğimiz 9 Ayın Bilançosu
- Maskeye Emanet Edilmiş İşçi Sağlığı ve İşten Atmaların Yeni Bahanesi Maske
- Patronlar Koronavirüsü Tepe Tepe Kullanırken Asıl Faturayı Biz İşçiler Ödüyoruz
- Şantiyede Sözde Korona Önlemleri
- Hayat Eve Sığar mı?
- İşçi Sınıfıdır Bizim Asıl Ailemiz
- Bakan’a mı İnanalım Yaşadıklarımıza mı?
- Adımız Koronalıya Çıktı!
- Metal İşçileri: “İşçinin Hakkı İşçiye!”
- Sözde Pandemi Önlemleri ve Küresel Açlık
- “Hijyene Dikkat Edin Ama Fazla Su, Sabun, Peçete Harcamayın”
- “Yeni Normal” Koşullarında Öğrencilerin Sınav Maratonu
- Gebzeli İşçiler Koronavirüsün İşçiler Üzerindeki Etkilerini Anlatıyor
- Gebzeli İşçiler Yeni Normali Değerlendiriyor
- Koronavirüsle Yaşamayı Öğrenmeli miyiz?
- Yağlı Ekmekleri Ballandı!
Son Eklenenler
- Merhaba dostlar. 1 Mayıs’ı geride bıraktık. Bizler de genç işçiler olarak 1 Mayıs’ta UİD-DER’le birlikte alanlardaydık. Sınıfımızın saflarında olmanın heyecanını yaşadık. Duygularımızı sizlerle de paylaşmak istiyoruz.
- Erol Eğrek’in katledilmesinin sorumlusu yalnızca Çalık Holding değildir. Mahkeme kararına rağmen işçinin kazanılmış hakkını 10 yıldır ödemeyen Çalık Holding’e hiçbir yaptırım uygulamayan; patronları denetlemeyen, adaletsizlik ve cezasızlığı temel...
- Yaşanan her türlü baskı ve zorbalığa karşı, işçi sınıfı kendi saflarında gücünü birleştirmeli ve öfkesini doğru adrese yönlendirmelidir. 1 Mayıs bu birliğin ortaya çıktığı uluslararası bir mücadele günü olarak önemli bir yere sahiptir.
- 1980 darbesinin üzerinden 45 yıl geçti ama bıraktığı karanlık hâlâ silinmedi. O darbe devrimci hareketi ve örgütlü işçi sınıfını ezmek için yapıldı. Bugün hâlâ baskılarla karşı karşıyayız. Ama nasıl ki o karanlık günlerde Hasanlar, Haticeler...
- Her sene olduğu gibi bu 1 Mayıs’a da büyük bir titizlik ve ciddiyetle hazırlandık. UİD-DER ailesi olarak çocuklarımızla, gençlerimizle kadın erkek hep birlikte kapitalizmi teşhir ettik. Ekonomik, sendikal ve siyasal taleplerimizi dosta düşmana...
- İstanbul Sultangazi’de bulunan Bezmialem Validesultan Kız Anadolu İmam Hatip Lisesinin Okul Müdürü Refik Albayrak’a, İBB’nin dağıttığı ücretsiz yemeğin öğrencilere ulaştırılmasını sağladığı için Milli Eğitim Bakanlığı tarafından kınama cezası...
- Gebze Organize Sanayi Bölgesinde bulunan Alman sermayeli ERLAU Metal fabrikasında işçilerin direnişi sürüyor. Birleşik Metal-İş Sendikası Gebze 1 No’lu Şubede örgütlenen işçiler kod 46 ile işten atıldı. Direnişin 26. gününde UİD-DER’li işçiler...
- Bazı kayıplar vardır ki ifadesi mümkün olmaz, sanki bir parçamızı alıp götürür. Pazar günü emekçi bir abimizi, bir değerimizi, bir rengimizi, “bu ülkede barışı savunan bir kişi bile kalsa umut vardır” diyen, savunduğu değerlerin bedelini...
- Bu yıl 1 Mayıs’ta Kadıköy’de yan yanaydık! Yağmur da yağdı, çamur da vardı ama biz çocuk, yaşlı, genç, engelli, üniversiteli, liseli, emekli, kadın, işçi, emekçi oradaydık. Omuz omuza, yürek yüreğeydik…
- İzmir’de belediye işçileri birbiri ardına greve çıkıyor. Narlıdere Belediyesi işçileri 6 Mayısta grev başlattı, bir gün sonra talepleri kabul edildi. Konak Belediyesi işçileri ise 7 Mayısta greve çıktı. İzmir Büyükşehir Belediyesi’nde çalışan...
- Bu 1 Mayıs’a kızım, torunum ve oğlumla katıldım. 1 Mayıs alanında çocuklarımın da yanımda olmasının heyecanımı ve mutluluğumu arttırdığını belirtmek isterim. Ben her yıl 1 Mayıs’a UİD-DER’le katılıyorum ve her zaman çok heyecanlanıyorum.
- TÜPRAŞ Rafineri'de kendilerine haber verilmeden taleplerinin çok altında zam oranlarına ve 3 yıllık sözleşmeye imza atılmasına tepki gösteren işçiler üretimi durdurarak, yürüyüş yaparak sözleşmeyi protesto etti.
- Hiçbir şey siyaset üstü değildir. Ekmekten suya, yediğimiz peynirin kalitesinden oturduğumuz evin sağlamlığına kadar her şey siyasetin içindedir. İş cinayetlerini “kader” diye yutturanlar, depremleri de “fıtrat” diye anlatıyorlar.