Buradasınız
1986 NETAŞ Grevi

“Evet, biz işçiler ... kaldırılamaz bir baskı ve acılarla dolu bir yaşam sürdürüyoruz. Bizim kuşağın karşı karşıya oldukları güçlükler, babalarımızın çektiklerinden daha da zordur. Ama bir yönden, biz, babalarımızdan daha şanslı sayılırız. Biz dövüşmeyi öğrenmeye başladık ve hızla öğreniyoruz, hem de en iyisini. Babalarımızın yaptığı gibi, birey olarak dövüşmek değil, ... burjuva lafebelerinin sloganları için değil, kendi sloganlarımız için, sınıfımızın sloganları için dövüşmeyi öğrendik. Babalarımızdan daha iyi dövüşüyoruz. Çocuklarımız bizden daha iyi dövüşecekler ve zafer onların olacaktır.” (Lenin)
Dünyanın kapitalist blok ve sözüm ona “sosyalist” blok olarak ikiye bölünmesinin 1980’li yılların sonunda ortadan kalkmasıyla birlikte burjuvazi, ekonomik, politik ve ideolojik alanda işçi sınıfına karşı fütursuz bir yeni saldırı başlattı. Tüm küremizi işçi sınıfının o güne kadar yarattığı değerlere, hak ve kazanımlara karşı azgınca bir saldırı furyası kapladı. 1980’li yılların sonları ve 1990’lı yıllar işçi sınıfı için gericilik yıllarıydı. İşçi sınıfı hareketinde durgunluk ve dağınıklığın, ümitsizlik ve yılgınlığın yaşandığı bu yıllarda, grevler, direnişler ve çeşitli işçi eylemleri yaşandıysa da, bunlar genel eğilimi değiştirememişti.
Türkiye açısından bu gericilik dönemi aslında 12 Eylül 1980’deki askeri darbeyle birlikte başlamıştır. Burjuvazinin ekonomik saldırılarını göğüsleyecek işçi örgütlenmelerinden biri olan sendikalar ya dağıtılmış ya da sendika bürokrasisi aracılığıyla etkisizleştirilmiş, ehlileştirilmiştir. İşçi sınıfının önderliğine soyunan siyasal çevre ve örgütlenmelerin yanlışları, yanılgıları ve askeri diktatörlük altında örgütsel varlıklarını koruyamamaları, bu alanda da bir dağılma ve tasfiyeye neden olmuştur. Bu nedenle mücadeleler yaygınlaştırılamamış ve genelde yenilgiyle sonuçlanmıştır. Bu da genç işçi kuşaklarında yılgınlık ve hiçbir zaman “kazanılamayacağına” dair bir ruh hali yaratmış ve onları örgütlü sınıf mücadelesinden uzaklaştırmıştır.
Bugün sendikalara çöreklenen bürokrasi işçi sınıfının bu olumsuz durumdan kurtulması için hiçbir şey yapmamakta, bir şey yapmaya girişen öncü ve bilinçli işçileri de kendisi için bir tehlike olarak görüp ya etkisizleştirmekte ya da tasfiye etmektedir. Sendika bürokrasisi uzunca bir süredir işçi sendikalarını burjuva siyasetinin yedek gücü haline getirmiştir.
Genç işçi kuşakları bu örgütsüzlük ve dağınıklığın sonucu olarak, geçmiş örgütlenme ve mücadele deneyimlerinden çıkarılacak ve bugünün mücadelelerine ışık tutacak derslerden mahrum bırakılmaktadır. Şubeler düzeyindeki mütevazı çabalar bir kenara bırakılırsa, sendikalar genelde görevlerini yerine getirmekten çok uzaktırlar. İşçi sınıfının tarihsel mirasını ve hafızasını bugünün ve geleceğin işçi kuşaklarına aktaracak olan, sınıf bilinçli ve öncü işçileri devrimci bir siyasal örgütlülük içerisinde birleştirebilecek bir önderliğin olmadığı koşullarda, sınıf hareketinin ve sendikaların mücadeleci bir zemine çekilmeleri de olanaklı değildir.
İşçi sınıfının sömürüye karşı verdiği mücadele tarihinde, sayısız yenilgilerin yanı sıra başarıyla çıktığı çok sayıda mücadeleler de olmuştur. İşte bu mücadele deneyimlerinden, yenilgilerden ve zaferlerden öğreneceğimiz muazzam dersler bulunmaktadır. Bu deneyimlerden biri de 12 Eylül askeri diktatörlüğünün uyguladığı baskı ve yasaklara rağmen başarıyla yürütülen ve birçok açıdan kazanımla bitirilen 1986 yılındaki Netaş grevidir.
Netaş (Northern Elektrik Malzemeleri Fabrikası) Kanadalı Northern şirketi ile PTT ortak yatırımı olan, telefon santralleri ve malzemeleri üreten, İstanbul Ümraniye’de 1969 yılından bu yana faaliyette bulunan bir fabrikadır. Netaş fabrikasında mücadele geleneği 1986’lardan çok daha öncelere dayanır. 1975 yılında üyesi oldukları sarı Tek-Met-İş sendikasından ayrılarak DİSK’e bağlı Maden-İş sendikasına geçmelerinden dolayı işten çıkarmalar başlayınca işçiler iş bırakmış, işyerini işgal etmiş, polisle ve eylem kırıcılarla çatışmalar yaşamış, ancak sonunda talepleri yerine getirilince direnişi bitirmişlerdi. 70’li yıllarda işçi hareketindeki yükseliş Netaş işçilerini de içine almış ve mücadele geleneği Netaş’a da taşınmıştı.
12 Eylül 1980’den sonraki en önemli ve en büyük grev ise yine Netaş fabrikasında 18 Kasım 1986 yılında başladı. Toplu sözleşme maddelerindeki anlaşmazlık nedeniyle başlayan ve 3150 işçiyi kapsayan grev 93 gün sürdü. Grev, Ümraniye’deki ana fabrikanın yanı sıra diğer şehirlerdeki montaj tesislerinde çalışan işçileri de kapsıyordu. O günün koşullarında Netaş grevinin öne çıkan özelliği; coşkusu, militanlığı ve işçi sınıfı dayanışmasının pratik olarak örgütlenebilmiş olmasıydı.
Askeri diktatörlüğün baskı ve yasaklarla çevrelediği ve grev hakkını, örgütlenme hakkını, ekonomik ve siyasal hakları budadığı bir ortamda Netaş işçileri, Maden-İş kapatıldıktan sonra örgütlendikleri bağımsız Otomobil-İş sendikasıyla birlikte grev kararı almışlardı. O dönemde sendikacılar ve sol çevreler arasında “bu yasalarla grev yapılmaz” anlayışı yaygındı. Evet bu yasalarla grev yapmak çok zordu. Ama işçiler isterlerse her türlü zorluğu yenebilirlerdi. Netaş işçileri biliyorlardı ki, savaşı kazanabilmek için örgütlü ve hazırlıklı, yani güçlü olmalıydılar.
Sendika ve grev yasalarındaki sınırlamalara ve yasaklara rağmen, Netaş işçileri 93 günlük grevin sonunda, taleplerini büyük oranda kabul ettirerek işvereni dize getirmişlerdi. Üstelik işçilerin talepleri salt ücret artışı değildi. 6 yıl önce kaybettikleri ekonomik, sosyal ve demokratik haklarının en azından bir kısmını geri almak amacındaydılar. Örneğin yılda 6 ikramiye almışlardı, oysaki yeni yasada ikramiyeler 4 ile sınırlandırılmıştı. Disiplin kurullarında işçi ve işveren eşit sayıda temsil edilecek ve başkanlığı dönüşümlü olacaktı. İşten çıkarılan işçiye 3 ay daha ücret ödenmesini öngören işsizlik tazminatı talep ediliyordu. Bu taleplerin birçoğu bugün işçiler için hayal bile edilemez durumdadır. Ama Netaş işçileri, sendikaları ile birlikte aylar öncesinden tüm işçileri kapsayan çeşitli komiteler kurarak hazırladıkları 88 maddelik toplusözleşme taleplerine sahip çıkarak sonuna kadar savunmaya kararlıydılar. Ve bu kararlılık onları her türlü yasal sınırlamalara, baskıya ve grevi kırmaya yönelik tertiplere rağmen başarıya taşıyacaktı.
Grevin başarısı sadece toplu sözleşme maddelerinde elde ettikleri kazanımlar mıydı? Netaş grevinin gerçek başarısı, işçilerin yarattığı örgütlü disiplin, mücadele ve sınıf dayanışması geleneğini hayata geçirerek bugünün genç işçi kuşaklarına kadar ulaşan bir deneyimi yaratmış olmasındadır. Ne kadar baskıcı olursa olsun, yasalardaki açıkları bularak kullanma yaratıcılığını gösterebildiler. Grevin yürütülmesi sırasında her gün en az 500 işçi aktif bir şekilde görev ve sorumluluk üstleniyordu. 163 grev gözcüsü vardı ve bu 163 grev gözcüsü her gün değişiyordu. Grev boyunca tek bir işçi bile başka bir işte çalışmamıştı ve “kendi dayanışma işlerimizde çalışırız, dayanışmamızı kendimiz örgütleriz” demişlerdi. Bir iş yerinde işçiler ne kadar örgütlü olurlarsa olsunlar bunun yeterli olmayacağını anlamışlardı ve sınıf dayanışmasını, fabrikalara, sendikalara, mahallelere, ailelere ve gençliğe giderek bizzat örgütlemişlerdi. Türkiye’nin her yerinden ve Avrupalı sınıf kardeşlerinden destek mesajları ve maddi yardımlar aldılar. İşçi sınıfını “Netaş işçileri için bir saatini ver” sloganıyla dayanışmaya çağırdılar. Sadece yardım toplamakla yetinmediler. Anahtarlık, mendil, kalem vs. üreterek bunları sattılar ve dayanışma fonuna aktardılar. Netaş grevcileri oluşturdukları dayanışma fonunu grev bittikten sonra da grevci işçilerle dayanışma fonu olarak sürdürmeye çalıştılar. Bu çerçevede aynı dönemde mücadele yürüten grevci Derby işçilerine (o zamanın parasıyla) bir milyon lira nakit ve bir kamyon dolusu gıda ve ihtiyaç maddesini dayanışma olarak sundular. İşte Netaş grevinin gerçek başarısı bu mücadeleciliğinden ve sınıf dayanışmasını örgütlemedeki kararlılığından doğmuştur.
Netaş grevcileri, sağlam bir şekilde oluşturdukları kendi iç örgütlülüklerinin yanı sıra, diğer sendikalarla, çevre fabrikalarda ve işyerlerinde çalışan işçilerle, bölge halkıyla, çeşitli gençlik kesimleriyle de ilişkiler kurup o dönemin siyasal baskı koşullarında umulandan daha güçlü bir sınıf dayanışmasını örgütleyebilmişler ve ilgi odağı haline gelmişlerdi. Diğer birçok sektördeki grev ve direnişlere ilham ve örnek olmuşlardı. Fabrikanın önünde ve sendika şube binasında grevin hemen her günü dayanışma ve destek için gelen ziyaretçi gruplarıyla birlikte sınıf mücadelesinin coşkusunu yaşıyorlardı. İşçi eşleri ve aileleri de grevcileri hiçbir zaman yalnız bırakmamışlar ve grev mücadelesini sonuna kadar sahiplenmişlerdi. Sendikaların bölünmüşlüğüne rağmen tabanda militan, mücadeleci bir birlik zemini sağlanabilmişti. Onlar, grevin yürütülmesi işini sendikacılara havale ederek bir kenara çekilmek yerine, bizzat kendi öz güçlerine dayanarak, grev mücadelesinin öncesiyle-sonrasıyla nasıl yürütüleceğini gösterdiler. Netaş işçilerinin bu militan, mücadeleci tutumları sendika merkezinin uzlaşmacı ve mücadeleyi geriletici tutumlarının önüne geçilmesini de sağladı. Netaş işçileri biliyorlardı ki; sendika da onlardı, grev de onların greviydi. İşçiler sendikacılara şöyle seslendiler; “grevi yürütmeye niyetli değilseniz biz yürütürüz. Gölge etmeyin başka ihsan istemeyiz.”
Netaş Grevi, sınıf mücadelesinin ve sınıf dayanışmasının sadece bir fabrikayla sınırlı olmadığını, yerel, ulusal ve uluslararası mücadele ve dayanışmanın zorunlu olduğunu bir kez daha göstermiştir. Netaş işçileri uluslararası dayanışmayı örgütlemenin her koşulda mümkün olduğunu da bu alanda yaptıklarıyla kanıtlamışlardır. Avrupalı sınıf kardeşlerinden önemli miktarda maddi destek görmüşlerdir.
İşçi sınıfının sindirilmeye çalışıldığı 12 Eylülün bu karanlık döneminde örgütlenebilen Netaş grevi, tüm işçi sınıfı için bir umut, “bu yasalarla grev yapılmaz” anlayışının yaygınlaştığı bir ortamda, yılgınlara, yorgunlara ve uzlaşmacılara ise bir tokat olmuştu.
Gazetelerde, televizyonda ve her platformda burjuvazi, işçi sınıfının her türlü hak mücadelesini ve grevlerini cinayet, soygun, hırsızlık vs. gibi toplumun nefretini kazanacak haberlerle birlikte sunuyor ve işçi sınıfını sindirmeye, emekçi kesimlerin ve gençliğin örgütlü mücadeleye yönelen ilgisini kırmaya çalışıyordu. Netaş grevcilerinin inancı, bilinci, örgütlü mücadeleye yatkınlığı, burjuvazinin bu azgın saldırılarını zayıflatmada önemli bir işlev görmüştür.
Netaş işçileri, grevleri sırasında, sınıfın kurtuluşu ve toplumsal özgürlük mücadelesinde örgütlü politik mücadeleyi sürdüren devrimcilere de sempatiyle yaklaşmışlardır. Grev mücadelesini salt bir ekonomik hak mücadelesi olarak değil Türkiye işçi sınıfı adına da mücadele ettikleri bilinciyle ele almışlar ve yürütmüşlerdir. Çünkü bu grevin kazandığı zafer, sınıf mücadelesi ve dayanışması geleneklerini sahiplenme ve hayata geçirme tutumu, daha sonraki mücadelelere esin kaynağı olacak, '89 bahar eylemlerinin ve kamu emekçilerinin sendikalaşma mücadelelerinin yolunu açacaktı. Netaş grevi, işçi sınıfının içinde bulunduğu sendikal bölünmüşlüğe rağmen, Hak-İş, Türk-İş ve diğer bağımsız sendikalara bağlı pek çok işyeri ve fabrikadan işçilerin hak alma mücadelelerine esin kaynağı olmuştur.
Tüm bu gelişmelerin yanı sıra, Netaş grevi ve diğer bütün mücadele deneyimlerinin ortaklaştırılması, yaygınlaştırılması ve yeni işçi kuşaklarına aktarılması sağlanamadığından, bugünün genç işçileri her şeye sıfırdan ve el yordamıyla başlamak durumunda kalmaktadırlar. Bugün, orada burada patlak veren grev ve direnişlerde, örgütlenme çabalarında işçiler tecrübesizlik ve bilinçsizlikten kaynaklı hata ve eksikliklerle dolu, genelde başarısız deneyimler yaşamaktadırlar. Eğer, Netaş grevcilerinin yaptıkları gibi örgütlü bir güç oluşturarak mücadeleyi yürütebilseydiler, bu süreçte ortaya çıkabilecek olan işçi mücadelelerine büyük bir moral güç katacak olan Paşabahçe direnişi deneyimi de göstermiştir ki, sürekli yenilgilerin yarattığı moral bozukluğu ve kayıtsızlık, sendikal bürokrasinin işçi sınıfı üzerindeki egemenliğinin devam etmesine zemin yaratmaktadır.
İşçi sınıfının bugün içinde bulunduğu dağınıklığa rağmen, kapitalist düzeninin yarattığı yoğun sömürü, işsizlik, açlık ve sefalet koşulları, işçiler arasında derin bir kin ve nefret uyandırmaktadır. Burjuvaziye karşı içten içe gelişen bu nefreti örgütlü ve bilinçli bir sınıf mücadelesine dönüştürmek için, Netaş grevi gibi militan mücadele deneyimlerinin unutulmaması gerekir. Daha dün yaşadığımız ve işçilerin örgütsüz, bilinçsiz ve geçmiş mücadele deneyimlerinden habersiz oluşları nedeniyle, sendikal bürokrasinin etkisiyle dağılmayla sonuçlanan Paşabahçe direnişini de hatırlayalım. Gerek başarılı, gerekse başarısız deneyimlerden doğru derslerin çıkarılması, sınıf bilinçli işçilerin ve sosyalistlerin en önemli görevlerinden biri olmalıdır.
Netaş grevi deneyiminden çıkarılacak ilk önemli ders şu olmalıdır: eğer işçiler örgütlü, bilinçli ve kararlı olurlarsa en olumsuz koşullarda bile zafer kazanabilirler.
12 Eylül öncesi dönemdeki sınıf mücadelesi deneyimlerini yaşamış işçiler ve sınıf devrimcileri, grev öncesinde ve grev süresince mücadelenin fiilen içinde olmasalardı grevin örgütlenmesi ve yürütülmesi aynı başarı düzeyine ulaşamazdı. Örgütlülük bilincine ulaşmış işçiler sınıf mücadelesinin araçlarından biri olan sendikalarına sahip çıkarlar, denetlerler ve “sendika biziz” bilinciyle hareket ederlerse sendikalar bürokrasinin denetiminden kurtarılabilir. Ancak bu görevin yerine getirilebilmesi için sınıf mücadeleci bir sendikal anlayışın sahiplenilmesi ve yerleştirilmesi zorunludur.
15-16 Haziran genel direnişi, DGM direnişleri, Alpagut ve Profilo direnişleri, Netaş grevi, ulusal ve uluslararası düzeyde gerçekleşen diğer tüm işçi mücadeleleri göstermiştir ki, sonucu işçi sınıfının bilinç ve örgütlülük düzeyi belirlemektedir. İşçi sınıfının mücadelesini devrimci siyasal temelde örgütleyebilecek, sınıf bilinçli ve öncü unsurları içinde barındıran uluslararası devrimci bir önderlik yaratılmadıkça, mücadelenin sürekliliği ve zaferi garantilenemeyecektir.
Lenin’in de dediği gibi, “işçi sınıfı ya örgütsüzdür ve hiçbir şeydir ya da örgütlüdür ve her şeydir.”
1. Genç İşçiler Kurultayı Toplandı
Kanlar Temizlenip Üretime Devam
Kaynak:
- Netaş Grevi İlham Vermeye Devam Ediyor
- Derby’den Özak’a Sendikalı Olma, Sendika Seçme Hakkı
- Dünya İşçilerinin Jones Ana’sı
- Kemal Türkler’in Mücadelesi ve Bugüne Mirası
- Kemal Türkler ve Mücadeleci Sınıf Sendikacılığı
- MESS Grevlerinin 45. Yılında Metal İşçilerinin Mücadelesini Hatırlamak
- 30. Yıldönümünde Zonguldak Madencilerinin Uzun Yürüyüşü
- Tütüne Emek Veren Kadın İşçiler Anlatıyor
- Netaş: Yasaklara Rağmen Başarıya Ulaşan Grev!
- Eylül 1976: İşçilerin DGM Direnişi
- Bir Devir ve Bir İşçi Lideri: Kemal Türkler
- İki Farklı Dönem, İki Sözleşme ve İki Bildiri
- Maden-İş MESS’in Oyunlarını Nasıl Boşa Çıkarttı?
- Kavel’den Bir Anı, Geçmişten Bir Miras
- Maden-İş’teki Gömleğin Sırrı Neydi?
- “Bölge’ye Gidince Annemle Barıştım”
- “Baba İşveren” İmajı İle Mücadele
- “Kadın İşçiler Zampik-İş’e Aldanmadı”
- Maden-İş Karşısında MESS’in İzlediği Yol
- Maden-İş İşçilerle Bağını Nasıl Geliştirip Güçlendirdi?
Son Eklenenler
- Kocaeli Gebze’de bulunan Alman sermayeli Erlau Metal fabrikasında işçiler, Birleşik Metal-İş Sendikası Gebze 1 No’lu Şube’de örgütlendi. Sendika yakın zamanda Çalışma Bakanlığından yetki belgesini almasına rağmen işveren yetki itirazında bulundu....
- Kasım 2024’te Esenyurt Belediye Başkanı Prof. Dr. Ahmet Özer tutuklanarak görevden alınmış ve ardından belediyeye kayyum atanmıştı. İşçiler üzerinde baskı uygulayan kayyum yönetiminin tazminatlarını ödemeden, haklı gerekçe göstermeden pek çok işçiyi...
- Milli Eğitim Bakanlığı (MEB) geçtiğimiz hafta Özel Program ve Proje Uygulayan Eğitim Kurumlarına Öğretmen Atama ve Yönetici Görevlendirme sonuçlarını açıkladı. Sonuçların açıklanmasının ardından eğitim sendikaları atamaların ölçülebilir ve somut...
- Gerek dünyada gerekse yaşadığımız ülkede öyle olaylar, öyle gelişmeler yaşanıyor ki ilk bakışta her şey çok bilinmeyenli bir matematik denklemi gibi karmaşık ve anlaşılmaz görünebilir. Nasıl ki matematikte karmaşık problemleri çözebilmek için...
- İrfan Yalçın’ın “Ölümün Ağzı” romanı, 1940’lı yıllarda Zonguldak köylüsünün “mükellef” adı altında bedavaya çalıştırıldığını belgeleyen bir tanıklıktır. Dönemin tek partili rejiminde, İsmet İnönü madeni teftişe gittiğinde, karşısına dizilen...
- Ha geldi, ha gelecek, yok yok bu sene gelmeyecek derken Yaren leylek Bursa’nın Karacabey ilçesinde, Uluabat Gölünün kıyısında balıkçı Âdem amcayla buluştu. On dört yıllık dostluk! Adı gibi yarenlik yapıyor Âdem amcaya. Aslında kimsenin haberi...
- 11 Nisan’da Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu (KESK), Emek ve Demokrasi Güçleri ve öğrenciler birçok ilde tutuklu öğrencilerin serbest bırakılması talebiyle basın açıklamaları gerçekleştirdi. İstanbul’da KESK İstanbul Şubeler Platformunun...
- Yunanistan’da işçi ve emekçiler bir kez daha kamu ve özel sektörde 24 saatlik genel grev gerçekleştirdi. Tembi tren felaketinin ikinci yıldönümü olan 28 Şubatta tarihindeki en büyük grev ve protestolara sahne olan Yunanistan’da, 9 Nisanda bir kez...
- KESK’e bağlı Eğitim Sen, Birleşik Kamu-İş’e bağlı Eğitim-İş ve Hürriyetçi Eğitim Sen, 10 Nisanda birçok ilde Milli Eğitim Müdürlükleri önünde, kent meydanlarında, sendika şubelerinde proje okullara yapılan keyfi atamalara karşı basın açıklamaları...
- Üzerine sayfalarca yazı yazılabilecek, saatlerce sohbet edilebilecek bir konunun en öz, en çarpıcı halidir sloganlar… Hele ki işçi sınıfının sloganları! Birkaç kelimeyle büyük anlamlar sırtlanırlar. Kimisi somut bir talebi anlatır, kimisi bir...
- Ankara’nın Beypazarı ilçesinde bulunan Çayırhan Maden Ocağında 10 Nisanda gece vardiyası sırasında meydana gelen patlamada 2’si ağır olmak üzere 14 işçi yaralandı.
- Evrensel sağlık kapsamı; tüm insanların ihtiyaç duydukları sağlık hizmetlerine, ihtiyaç duydukları yer ve zamanda, mali sıkıntı çekmeden erişebilmeleri anlamına gelir. Sağlığın geliştirilmesinden, hastalıkların önlenmesine, rehabilitasyon ve...
- Gençlik yılları insanın en güzel, en verimli, en dinamik yılları olarak tanımlanır. Fakat gençlerin dinamizmleri yok ediliyor, gelecekleri ve hayalleri çalınıyor, toplum nefessiz bırakılıyor. Kapitalizm genç kuşaklara bir gelecek vaat etmiyor....