Buradasınız
Kanlar Temizlenip Üretime Devam
Avcılar’dan bir kadın tekstil işçisi

Merhaba dostlar,
Sizlere yeni başlamış olduğum tül fabrikasından bahsetmek istiyorum. 110 kişi üç vardiya çalışıyoruz. Gündüz vardiyasında işbaşı yaptığım sabah, bir işçi arkadaşımızın gece vardiyasında iki katlı dev makinada kasnağın altında kalarak can verdiğini duydum. 22 YAŞINDA GENÇ BİR ARKADAŞIMIZ!
Ya sonra? Sonra ne mi olmuş? Kanlar temizlenip üretime devam, “nasıl olsa biri gider, bir gelir”! Bir arkadaşımızın feci bir şekilde can vermesinin yanında bir de kötü olan hiç kimsenin tepki vermemesi tabii ki. Ne yazık ki bu kapitalist sistemde insanlarımız birbirine yabancılaştırılmış, silikleştirilmiş; hafızası silinmiş, kulakları duymayan, gözleri görmeyen bir toplum yaratılmıştır. Bu yüzden bu sistem kendi ideolojisini bizlere pompalamaya kolayca devam etmektedir.
Kazaya gelince, birçok fabrikada olduğu gibi bu iş “kazası” da (katliam) yine işçinin dikkatsizliğinden kaynaklanıyordu! Ah bu dikkatsiz işçiler! Söylenenlerden biri de, Allah işte, ömrü bu kadarmış!
Bu olaydan birkaç gün sonra bütün bölümlerde toplantı yapıldı. Sayın müdür beyimiz bakın neler diyordu: “Biliyorsunuz ki başımızsan üzücü bir olay geçti. Öncelikle hepimizin başı sağolsun arkadaşlar. Hiç birimiz böyle üzücü bir olayın başımıza gelmesini istemezdik. Kesinlikle sizin tırnağınızın ucuna bile zarar gelsin istemiyoruz. Dileriz Allahtan böyle bir olayla bir daha karşılaşmayız. KARŞILAŞMAMAMIZ İÇİN DEEE çalışma kurallarına uymamız gerekiyor.” Şu işçiler kurallara uysalar hiç kaza olmayacak!
Bu olayı örtbas etmek isteyen müdür, bizleri motive etmek için aylardır geç ödenen maaşlar hakkında bakın neler dedi: “Geçtiğimiz dönem tatsız şeyler yaşadık (sendikalaşma süreci), hepiniz biliyorsunuz. İşçi çıkarmalar, eleman eksikliği, neyse bu konuda fazla yorum yapmaya gerek yok. Ayrıca çalışanlarımız neredeyse uyuyor. Üretim çok düşük, dolayısıyla sürekli fazla mesai yapmak zorunda kalıyoruz. Aksilikler hep üst üste geldi ve bunları size açıklama gereği duyduk.”
Bankanın sahibi değişmişmiş, Yunanlılar satın almış (Ah bu Yunanlılar neler çektirdi bize!), kredileri çekmişmiş. Ayrıca kazanılan paralar bu fabrikada bir kenarda biriktirilmiyor, yeni yeni yatırımlar yapılıyormuş. Fabrika sahibinin evi bile yokmuş. (Vah vah! Sadece şimdilik 5 fabrikası var.) Bu fabrika ne kadar kazanç sağlarsa biz de o kadar çok kazanırmışız! Hep birlikte el ele verip bu fabrikayı kalkındırmalıymışız. Bir de bize güzel haberleri varmış: 1) Maaşlar ayın 15’ine kadar ödenecek (yaaa!), 2) bayramdan önce erzak verilecek (daha ne istiyorsunuz!), 3) artık prim verilecek.
Ama nasıl? Üretimi %10 arttırırsak, devamsızlık yapmazsak, mesailere kalırsak, yani hiç durmadan 16 saat çalışırsak.
“Evet arkadaşlar sizden bir şey söylemek isteyen vardı” dedi bizleri çook düşünen müdürümüz.
Çekinerek birkaç arkadaşımız söz isteyip, “çocuklar okula başlıyor paramızı kesin verecek misiniz?” diye sordu.
Müdür: “Tabii, vericez dedik ya!”
Son anda bir arkadaşımız daha söz isteyip, “ben 10 yıldan beridir çalışıyorum, 380 milyon yetmiyor, depo bölümünde mesai olmuyor, mesai olmasını istiyoruz” dedi.
Müdür: “Evet karşımıza böyle isteklerle gelmelisiniz. Hani az önce söylemiştim. Ne kadar çok çalışırsanız o kadar çok kazanırsınız!”
Evet dostlar toplantı böyle bitti ve ben toplantı süresince ve sonrasında içimden bütün küfürleri saydım yine bu iğrenç sisteme!
İçimden haykırmak geldi: yeter! Ama biz Marksistler biliyoruz ki tek başımıza hiçbir şeyiz!
22 yaşında ölen arkadaşımız dikkatsizlikten ölmedi! Onu öldüren burjuvazidir, egemenlerin iğrenç sistemidir. 4 kişi çalışması gereken yerde 2 kişi çalıştırılması, biraz paraya kıyıp alarm sistemi taktırılmaması ve en büyük faktör olarak gece vardiyası. Bu insanlığın doğasına aykırıdır ama kimin umurunda. Patronlar için biz işçiler böcek kadar değersizizdir, bütün güzellikleri üreten bizler olmamıza rağmen.
Toplantıya gelince; müdür tam da patronun çıkarları doğrultusunda görevini yerine getirdi. Üretimin düşük olması, bankanın sahibinin değişmesi, bunların hepsi palavradan ibaret. Biz işçilerin sömürülmesiyle elde edilen paralar patronun cebine, pardon, müdürün dediği gibi yeni yatırımlarına yani yeni fabrikalarına gidiyor. Evet dostlar, kapitalist sistem devam ettiği sürece onun doğurduğu iş “kazaları” (katliamları), yoksunluk, yoksulluk, sefalet ve birçok iğrençlik devam edecek, ta ki karşısında işçi sınıfının örgütlü gücünü bulana dek. Bu örgütlü gücü bizler yaratmak zorundayız! Başka Kurtuluşumuz Yok!
1986 NETAŞ Grevi
Çin’de İşçi Hakları
- “Benim Suçumdu Abla”
- Toplu Konut Değil, Toplu Mezar!
- Örgütlenmeye İhtiyacımız Var
- Kâr Hırsı Doğayı ve İşçileri Katlediyor
- Gençlerimiz Ölmeye Devam Ediyor
- Kocaeli’de “MESEM’e ve Çocuk İşçiliğine Son”Eylemi
- Sağlıksız ve Kötü Çalışma Koşullarına Karşı Birleşelim
- Mesleki Eğitim mi Kâr Hırsı mı?
- Hayatımızı Değiştirecek Parolayı Unutmayalım!
- Gizli Açlık Tehlikesi Büyüyor
- Biz Mücadele Edersek Her Şey Düzelir!
- Hasköy Sanayi Sitesinden Sonra Şimdi Sıra Kimde?
- Ya Beni İşten Atarlarsa?
- İSG-SEN Ankara’da Siyah Baret Eylemi Yaptı
- Patronların Prestiji Yangın Riskinden Daha Önemli
- “El Cerrahisi 7/24 Yanınızda”
- Yangından Haberimiz Bile Olmadı!
- TMO Silosundan Fabrikalara Patlamalar ve Yangınlar Ne Anlatıyor?
- Aşırı Sıcaklar İşçi Sağlığı ve Güvenliğini Tehdit Ediyor
- Teknoloji Çağındayız Ama İşçiler Çalışırken Ölüyor!
Son Eklenenler
- Gerek dünyada gerekse yaşadığımız ülkede öyle olaylar, öyle gelişmeler yaşanıyor ki ilk bakışta her şey çok bilinmeyenli bir matematik denklemi gibi karmaşık ve anlaşılmaz görünebilir. Nasıl ki matematikte karmaşık problemleri çözebilmek için...
- İrfan Yalçın’ın “Ölümün Ağzı” romanı, 1940’lı yıllarda Zonguldak köylüsünün “mükellef” adı altında bedavaya çalıştırıldığını belgeleyen bir tanıklıktır. Dönemin tek partili rejiminde, İsmet İnönü madeni teftişe gittiğinde, karşısına dizilen...
- Ha geldi, ha gelecek, yok yok bu sene gelmeyecek derken Yaren leylek Bursa’nın Karacabey ilçesinde, Uluabat Gölünün kıyısında balıkçı Âdem amcayla buluştu. On dört yıllık dostluk! Adı gibi yarenlik yapıyor Âdem amcaya. Aslında kimsenin haberi...
- 11 Nisan’da Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu (KESK), Emek ve Demokrasi Güçleri ve öğrenciler birçok ilde tutuklu öğrencilerin serbest bırakılması talebiyle basın açıklamaları gerçekleştirdi. İstanbul’da KESK İstanbul Şubeler Platformunun...
- Yunanistan’da işçi ve emekçiler bir kez daha kamu ve özel sektörde 24 saatlik genel grev gerçekleştirdi. Tembi tren felaketinin ikinci yıldönümü olan 28 Şubatta tarihindeki en büyük grev ve protestolara sahne olan Yunanistan’da, 9 Nisanda bir kez...
- KESK’e bağlı Eğitim Sen, Birleşik Kamu-İş’e bağlı Eğitim-İş ve Hürriyetçi Eğitim Sen, 10 Nisanda birçok ilde Milli Eğitim Müdürlükleri önünde, kent meydanlarında, sendika şubelerinde proje okullara yapılan keyfi atamalara karşı basın açıklamaları...
- Üzerine sayfalarca yazı yazılabilecek, saatlerce sohbet edilebilecek bir konunun en öz, en çarpıcı halidir sloganlar… Hele ki işçi sınıfının sloganları! Birkaç kelimeyle büyük anlamlar sırtlanırlar. Kimisi somut bir talebi anlatır, kimisi bir...
- Ankara’nın Beypazarı ilçesinde bulunan Çayırhan Maden Ocağında 10 Nisanda gece vardiyası sırasında meydana gelen patlamada 2’si ağır olmak üzere 14 işçi yaralandı.
- Evrensel sağlık kapsamı; tüm insanların ihtiyaç duydukları sağlık hizmetlerine, ihtiyaç duydukları yer ve zamanda, mali sıkıntı çekmeden erişebilmeleri anlamına gelir. Sağlığın geliştirilmesinden, hastalıkların önlenmesine, rehabilitasyon ve...
- Gençlik yılları insanın en güzel, en verimli, en dinamik yılları olarak tanımlanır. Fakat gençlerin dinamizmleri yok ediliyor, gelecekleri ve hayalleri çalınıyor, toplum nefessiz bırakılıyor. Kapitalizm genç kuşaklara bir gelecek vaat etmiyor....
- Ruhunda özgür bir dünyanın umudunu taşıyan, yüreği bencil çıkarlarla değil, toplumsal kurtuluş özlemiyle çarpan sevgili büyüklerimiz ve değerli genç arkadaşlarımız, merhaba!
- Rejimin 19 Martta başlattığı saldırı dalgasına karşı başlayan protestolarda öğrenci gençler kitlesel katılımıyla dikkati çekmişti. Günlerce süren eylemlerde, polis barikatlarına, polisin şiddetli müdahalesine rağmen alanları terk etmeyen yüzlerce...
- Çünkü büyük kapitalist ülkeler, milyonlarca emekçinin vergileriyle oluşan bütçeleri sağlık, eğitim, barınma gibi temel ihtiyaçlara değil daha fazla silahlanmaya akıtıyorlar. Baskıcı ve otoriter uygulamaları arttırıyor, demokratik hak ve özgürlükleri...