Buradasınız
Bir Yanımız Uzay Çağı, Bir Yanımız Kolonya!
Zaman ilerliyor, bilim ve teknoloji gelişiyor. İnsanlık uzayın derinliklerinde yeni gezegenler keşfediyor. Bir tuşla dünyanın başka ucuna kitaplar dolusu bilgi gönderiyor, kilometrelerce ötedeki biriyle görüntülü konuşulabiliyor. Makineleşmenin geldiği ileri düzey sayesinde envai çeşit yiyecek, giyecek, elektronik eşya ürün üretilebilmek artık çok daha kolay ve hızlı! “Uzay Çağı” deniliyor, “Yapay Zekâ Çağı” deniliyor ama gelin görün ki bunca gelişmişlik içerisinde virüse karşı önerdikleri sihirli formül su, sabun, kolonya! Korkutma aracına dönüştürülen Covid-19 hastalığı, bunca gelişen bilim ve teknolojinin kime hizmet ettiğini, kapitalizmin insanlık için nasıl bir saçmalık noktasına vardığını bir kez daha gözler önüne seriyor.
İnsan hayatının söz konusu olduğu sağlık alanında on yıllar içinde inanılmaz bir yıkım yaşandı. İnsan değil kâr esas alındığı için devlet hastaneleri küçüldü, verilen hizmet niteliksizleştirildi. Sağlık sitemleri tam anlamıyla çökertildi. Bununla beraber özel hastaneler yaygınlık kazandı. Devletlerin sağlık hizmeti için bütçeden ayırdığı pay yıllar içinde azalırken, emekçilerin cebinden çıkan sağlık harcaması katlanarak arttı. Bu tesadüfen olmadı, egemenler bunu bilinçli olarak tercih ettiler. Sermaye sınıfının bu tercihi işçi sınıfını daha fazla yoksullaştırdı, en basit hastalıklar can almaya başladı. Türkiye’den Amerika’ya, İtalya’dan Almanya’ya durum budur.
Sömürücü egemenler koronavirüs üzerinden emekçileri öyle paniğe sürüklediler ki, basit bir gribal enfeksiyon belirtisi taşıyan, soluğu hastanede alıyor. Öte yandan koronavirüs şüphesiyle hastanelere yığılan insanlara bakılamıyor. Zatürre gibi ölümcül hastalıklara yakalananlar eve gönderiliyor. Çünkü yeterli yatak yok, yeterli sağlık çalışanı yok! Dünyanın pek çok yerinde bakım evlerindeki veya hastanelerdeki yaşlıların ölüme terk edildiğini, hastalar arasında seçim yapıldığını okuyoruz. Çünkü yeterli solunum cihazı yok, yeterli yoğun bakım ünitesi yok! Sağlık işçilerinden bu süreçte insanüstü performans bekleniyor ama en temel ekipmanlar bile yok! Türkiye dâhil çeşitli ülkelerden sağlık işçilerinin çöp poşetini koruyucu giysi olarak kullanmak zorunda kaldığını görüyoruz. İnsanların beden ve ruh sağlığıyla oyun oynadıklarına şahit oluyoruz. İlaç şirketleri piyasaya sahte koronavirüs testleri ve ilaçlar sürüyor. Bu tablo utanç vericidir. Sağlık sistemlerini kâr hırslarıyla felce uğratanlar insanlığın yüzkarasıdır!
Kafamızı ne yana çevirirsek çevirelim, hangi ülkeye bakarsak bakalım benzer bir tablo görüyoruz. Mesela “rüyalar ülkesi” olarak adlandırılan ABD’de 30 milyon insanın sağlık güvencesi bulunmazken, 50 milyondan fazla işçi ancak kısmi ve yetersiz sağlık sigortası yaptırabiliyor. İtalya, İngiltere, İspanya ve Türkiye’de olduğu gibi, ABD’de de her bin kişiye üç hasta yatağı bile düşmüyor! Yetmezmiş gibi Trump başkan olunca Hastalık Kontrol ve Önleme Merkezinin bütçesini yüzde 80 oranda kesip, Ulusal Güvenlik Konseyindeki pandemi çalışma grubunu da dağıttı. Onlar için sağlığa kaynak aktarılması gerekmiyor; parası olan yaşar olmayan da ölür!
Muktedirlerin dillerinden düşürmedikleri “insan hayatı kutsaldır” laflarına kanmayalım! Maval okuyorlar, asıl dertleri başka. Onların tek kutsalı vardır o da sermayeleri ve kârlarıdır. Kapitalizmde her şey ama her şey kâr için üretilir. Bilim ve teknoloji de öyle. Sermaye sahipleri kârlı değilse ne ekmek üretir ne de ilaç… Öte yandan halkları acıya, gözyaşına ve kana boğan silahlar üretmekten geri durmazlar. Çünkü çok kârlıdır. Sağlığa bütçe ayırmayanlar, sağlık sistemlerini çökertenler her sene silaha ve savaşa 2 trilyon dolar harcıyor. Dünya genelinde 500 binden fazla bilim insanı savaş teknolojisini geliştirmek için çalışıyor. Sesten hızlı uçaklar yapılıyor, savaş için! Dünyayı onlarca kez ortadan kaldıracak nükleer bombalar üretiliyor. Laboratuvarlarda tüm insanlığı yok edebilecek biyolojik silahlar geliştiriliyor. Ama bize önerdikleri su ve sabun! Bir düşünelim, kâr uğruna insanlığı yok oluşa sürükleyecek silahlar yapanlar mı bizlerin sağlığını düşünüyor?
Kardeşler, bu düzende muazzam kaynaklar insanlığın ortak çıkarları için kullanılmıyor, sermayenin çıkarları uğruna heba ediliyor. Bilim ve teknoloji onlar için geliştiriliyor. Bizleri de suyla, sabunla, kolonyayla oyalıyorlar. Bu düzende zengin daha zengin olsun diye üzüm gibi ezilen, limon gibi sıkılan bizleriz. Fakat unutmayalım ki güçlü olan da biziz ve bu vicdansız, aşağılık, kokuşmuş düzene mahkûm değiliz!
Bir Bağışıklık Hikâyesi
- Zeytinyağı, Margarin, Süt Tozu
- Toplumsal Sorunların Bireysel Çözümü Mümkün mü?
- Gelişen Ufkumuz, Değişen Dünyamız
- Köşemize Çekilmiyoruz, Emekçi Gençlik Köşemizle Güçleniyoruz!
- Her Şeyi Paraya Bağlayanlar Kim?
- Devlet Bütçesi Kimin Bütçesi?
- İşçilerin Tek Çıkış Yolu Birlik, Dayanışma ve Mücadeledir!
- İşçi Dayanışması 200. Sayı Çıktı!
- Muhammed Ali’nin Haykırışı ve Gerçek Düşmanlar
- Kapatılan Ocakların Susmayan Bandosu
- Umut Sende Bende Bizde...
- “Ne Olacak Bu Memleketin Hali?”
- Anastasya, Dilan ve Hafızamız
- Ülkeyi Şirket Gibi Yönetmek…
- İşçilerin Birliği ve Dayanışması Güçlendikçe Umut da Büyür!
- İşçi Dayanışması 199. Sayı Çıktı!
- Gerçek Adalet Mücadelemizle Gelir
- Özgür Olmak Demek…
- Hangisi Daha Zor?
- Olur Kardeşim Olur!
Son Eklenenler
- İşçi Dayanışması yayınlandığı ilk günden bu güne biz işçilere kocaman bir sınıf olduğumuzu, yaşamlarımızın, sorunlarımızın ve çözüm yollarının ne kadar yakın olduğunu anlatmaya devam ediyor. Yazıların kaleme alınmasından görsellerin hazırlanmasına,...
- İstanbul Planlama Ajansının (İPA) Ekim ayı araştırmasına göre, İstanbul’da ortalama stres seviyesi 10 üzerinden 6,9 çıktı. Aslında bu veri sadece İstanbul’u yansıtmıyor. Mersin olsun, İstanbul olsun hiç fark etmiyor: Stres seviyemiz artıyor,...
- Sevgili işçi kardeşlerim, başlıktaki sözlere gelmeden meramımın tamamını anlatmak için 6 ay geriye gitmem gerekiyor. Mayıs ayının son haftasında iki azı dişime kanal tedavisi için Dokuz Eylül Üniversitesi diş bölümüne randevu alarak gitmiştim. İki...
- “Zeytinyağlı yiyemem aman/ basma da fistan giyemem aman…” Kütahya ya da Bursa yöresine ait olduğu düşünülen bu türkü düğünlerde, keyifli eş dost toplantılarında hep bir ağızdan söylenir. Hatta eğlenceli ritmi karşılıklı oynamaya da teşvik eder....
- Hayat pahalılığı, geçim sıkıntısı korkunç boyutlara ulaştı. Emekçiler olarak temel ihtiyaçlarımız olan barınma, beslenme gibi ihtiyaçlarımızı karşılamakta zorlanıyoruz. Aldığımız maaşlarla kirayı mı ödeyelim, karnımızı mı doyuralım diye kara kara...
- Kapitalist sistemde yaşıyoruz ve bu sistemin yol açtığı büyük-küçük pek çok sorunla boğuşuyoruz. Peki sorunlarımızı çözmek için ne yapıyoruz? Örneğin pek çoğumuzun ailesinde çocuk, hasta, yaşlı ya da engelli olduğu için bakıma muhtaç yakınlarımız...
- İşçi Dayanışması çıktığında her birimiz ilk görüşte etkilendiğimiz yazıyı seçiyoruz. Neden etkilendiğimizi, yazının bizi nasıl etkilediğini, neyi düşünmemizi sağladığını anlatıyoruz birbirimize. Bu yazıyı herhangi bir arkadaşımıza nasıl ve neden...
- Mutsuzluk ve umutsuzluk gençler arasında adeta bir salgın gibi yayılıyor. Etrafımıza, arkadaşlarımıza bakıyoruz, yaşamdan tat alamadığını söyleyenlerin sayısı her geçen gün artıyor. “Her günüm bir öncekiyle aynı”, “yarından bir beklentim yok”, “bana...
- Biz işçiler haftanın her günü vardiyalı bir şekilde 24 saat çalışırız. Yeri gelir Pazar mesai yaparız. Dinlenmeye, ailemize vakit ayırmaya zaman bulamayız. Sanki biz işçiler için hayat sadece çalışmaktan ibaretmiş gibi. Fabrikada mühendis bir...
- Eskiden her sorunun beni bulduğunu, bu sorunları yaşayan tek kişinin ben olduğumu düşünüyordum. Sonra UİD-DER ile tanıştım ve İşçi Dayanışması’nı düzenli olarak okumaya başladım. Bir genç olarak, gençlik yazılarını okudukça bu sorunları yalnızca...
- Ben büyük bir tekstil fabrikasında çalışıyorum. Başta Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek olmak üzere siyasi iktidar sözcülerinin, asgari ücret zammının hedeflenen enflasyon oranına göre yapılacağını her fırsatta söylemelerine rağmen asgari ücrete...
- Son günlerde sohbet edebildiğim her insana Türkiye’deki Suriyeliler hakkında ne düşündüklerini soruyorum. Devamındaysa nerede dünyaya geldiklerini, neden göçüp büyük kentlere geldiklerini soruyorum. Son olarak aile büyüklerinin nerelerden göçerek...
- Sevgili işçi kardeşlerim, 8 yaşına kadar babasız, 8 yaşından sonraysa hem anasız hem de babasız büyümüş sayılırım. 12-13 yaşıma kadar mahallede ve çalıştığım fabrikada anası-babası yanında olan arkadaşlarıma imrenmiş, onları kıskanmışımdır. O halimi...