Buradasınız
Çocuklar Öldürülmesin Şeker de Yiyebilsinler!
Egemenlerin dünyayı yıkıma sürükleyen paylaşım ve rekabet savaşları devam ediyor. Güzelim dünya milyonlarca insan için adeta bir cehennem. Birinci Dünya Savaşı 18 milyon insanın katledilmesiyle sonuçlanırken, İkinci Dünya Savaşı 70 milyonla bu sayının fersah fersah ötesindeydi. Ancak ne var ki dökülen bunca kan kapitalistlerin paylaşım savaşını engellemeye yetmedi. Milyonlarca ölü, milyonlarca sakat, milyonlarca acılı insanın varlığı talan savaşlarını durdurmaya yetmedi. Bugün Ortadoğu yanıp kavruluyor. Üstelik alevler çok uzaklara, Pasifik sularına kadar yayılmak üzere.
Pasifik Okyanusu’nun halkları emperyalist savaş nedeniyle geçmişte de çok büyük acılar çektiler. İkinci Dünya Savaşının sonlarına gelindiğinde ABD, dünyanın efendisi olduğunu göstermek için harekete geçmişti. Rakiplerine ve özellikle de Sovyetler Birliği’ne gözdağı vermek için 6-9 Ağustos 1945’te Japonya’ya atom bombaları attı. Hiroşima ve Nagazaki’de birkaç saniye içinde on binlerce insan öldü. Ot, çiçek, ağaç, kelebek, karınca… canlı olan ne varsa kavruldu, yok oldu. Kavurucu bir radyasyon her şeyi yaktı, tüm nefesleri, bulutları, toprağı ve suyu zehirledi.
İşçi sınıfının şairi Nâzım Hikmet, yaşanan tarifsiz acıların yükünü yüreğinde hissetti, bu acıları dizelerinde dile getirdi. Egemenlerin çıkar savaşlarıyla kaderi belirlenen, yaşamı elinden alınan minicik çocukları anlattı:
İşler atom reaktörleri işler
Yapma aylar geçer güneş doğarken
Ve güneş doğarken ölür bir çocuk
Ölür bir Japon çocuğu Hiroşima’da
On iki yaşında ve numaralı
Ve ne boğmacadan ne menenjitten
Ölür bin dokuz yüz elli sekizde
Ölür bir Japon çocuğu Hiroşima’da
Dokuz yüz kırk beşte doğduğu için
Böylesi bir felaket daha önce ne görülmüş, ne duyulmuş ne de yaşanmıştı. Bombanın patladığı alanda sıcaklık 4 bin dereceye çıkıyordu. Bu ısı, saniyeler içinde bombanın düştüğü yerden 5 kilometrelik bir alana yayılıyor, önüne çıkan her şeyi kavuruyordu. Canlı, cansız her şey artık yalnızca küldü. Üç gün aradan sonra sıra Nagazaki’ye gelmişti. Nagazakilileri de aynı son bekliyordu. İki kente atılan atom bombalarıyla 300 bin insan hayatını kaybetti. Daha da fazlası sakat kaldı. Milyonlarcası ise dinmek bilmeyen acılara mahkûm edildi. Hayatta kalanlar çürüyüp dökülen etlerinin acısını çektiler. Bombaların atıldığı kentlerde yıllarca bir tutam ot bile bitmedi. On yıllar sonra bile doğan çocuklar radyasyonun etkisiyle genetik bozukluklarla doğdular. Sakatlıklar, kanser vakaları önlenemez bir şekilde artıyor, insanlar her gün ağır ağır ve büyük acılar çekerek ölüyordu. Denizlerdeki balıklar bile artık zehirdi. Japon balıkçılarının türküleri pırıl pırıl mavi sulardan yayılan ölümü anlatıyordu.
Balık tuttuk
Yiyen ölür
Elimize değen ölür.
Tuzla, güneşle yıkanan
Bu vefalı, bu çalışkan
Elimize değen ölür.
Birden değil, ağır ağır,
Etleri çürür, dağılır.
Elimize değen ölür...
Birinci ve İkinci Dünya Savaşlarının ardından kapitalistler bir daha böylesi yıkımların asla yaşanmayacağı yalanını söylediler yıllarca. Ancak söyledikleri yalanların ortaya çıkması çok uzun sürmedi. Emperyalist güçler bölgesel çatışmalarla yeni katliamlar gerçekleştirirken, bir yandan da Üçüncü Dünya Savaşının fitilini ateşlediler. Kendi aralarında imzaladıkları sözde “silahsızlanma” anlaşmalarını ikiyüzlüce her fırsatta gözümüze sokarken, kapalı kapılar ardında adeta nükleer silahlanma yarışına giriştiler. Tüm bunların sonucunda milyonları bekleyen ölümün adı atom ölümüdür artık. Ve kapitalistler doymuyorlar, yeni kurbanlar arıyorlar…
Bir bulut vardı dünyada
İşi: öldürmekti yalnız…
Ve doymadı ve doymadı
Yeni kurbanlar arıyor.
Atom ölümüdür adı,
Karanlıkta bağırıyor.
Yeni nüfuz ve pazar alanları için emperyalist güçler dünyayı yeniden paylaşma yarışına girmişlerdir ve onlar için silahlanma çok önemli. İşçi sınıfı daha da yoksullaştırılıyor, kazanımlarına dönük saldırılar hız kesmeden devam ediyor, sağlık ve eğitim alanında bütçeler küçülüyor ama silahlanmaya ayrılan bütçe giderek büyüyor. Silah tekelleri, egemenler, hükümetler “savaş, savaş, savaş” diyor. Yoksul emekçi halklarsa dünyanın dört bir tarafında güne patlama ve çatışma haberleriyle uyanıyor. Emperyalist savaşın alevlerinden kaçan insanların, çocukların cansız bedenleri vuruyor kıyılara. Onların acıları boğazımızda düğümlenmiş bir yumru oluyor. Daha oyun çağındayken savaşın ne olduğunu öğrenmek zorunda kalan çocuklar doyasıya şeker bile yiyemeden göçüp gidiyorlar emperyalistlerin kâr hırsı uğruna.
Benim sizden kendim için
Hiçbir şey istediğim yok.
Şeker bile yiyemez ki
Kâğıt gibi yanan çocuk.
Çalıyorum kapınızı,
Teyze, amca, bir imza ver.
Çocuklar öldürülmesin
Şeker de yiyebilsinler
Nâzım Hikmet bu dizeleri yazdığında takvimler 1956’yı göstermekteydi. Aradan geçen 61 yıl içinde işçi-emekçi sınıflar kadınıyla, erkeğiyle, çocuğuyla aynı kadere defalarca mahkûm edildi. Sayısız kez toplu kıyımlardan, katliamlardan geçirildi. İşçi sınıfı için hem çalışma hayatını hem de yaşamı cehenneme çeviren, dünyayı ve insanlığı yok oluşa sürükleyen kapitalist sistem, işçi sınıfına acı ve kederden başka ne verebilir ki? Aynı acıların yaşanmaması için, emperyalistlerin kanlı planlarını bozmak için tek çıkar yol işçi sınıfının örgütlenmesi, birlikte hareket etmesidir. Nâzım ustanın dediği gibi, gelin hep birlikte savaş canavarını yok etmek ve barışı yeryüzüne hâkim kılmak için savaş cengine girelim.
Büyük bir birlik kuralım,
Canavarı susturalım.
Savaş cengine girelim,
Canavarı yok edelim.
Bu cenk, işçi sınıfının sömürü sistemi kapitalizmi yıkmak üzere girişeceği bir cenktir!
Elleri Var Özgürlüğün
“Acil Satılık Böbrek!”
- Her İşyerine, Her Mahalleye Kreş İstiyoruz!
- Hayat Pahalı Ama Hayatımız Çok Ucuz!
- “Neyin Yoksa Ondan Sakın Vazgeçme Oğlum”
- Yarına Gidenler, Yarınlar İçin Mücadele Edenler
- Büyüyen Yoksulluk ve Sosyal Yardımlar
- Rakamların Ardına Gizlenen Gerçekler
- Sermayenin ve İktidarın Saldırılarını Püskürtmek İçin 1 Mayıs Ruhuyla Birleşelim
- İşçi Dayanışması 192. Sayı Çıktı!
- Bumerang Geri Döner!
- Engelli Koşu ve Örgütlülük
- “İş Barışı” mı Hak Arayışı mı?
- Dünden Bugüne Barış ve Adalet Özlemimiz İçin
- Yoksulluk Azaldı mı?
- Sermayenin Saldırılarına Karşı Birliğimizi Örgütleyelim!
- İşçi Dayanışması 191. Sayı Çıktı!
- Bir Ana ile Tanışmak…
- Sağlığımızı Mucizelerle Değil Birliğimizle Koruyabiliriz
- Koca Yusuf’tan Köroğlu’na, Onlardan Bize Kalan
- MESS Sözleşmesinden Çıkardığımız Bir Ders Var
- Patron Haklı mı?
Son Eklenenler
- Ramazan bayramı boyunca, insanlar birbirlerine temenni mesajları attı. Sevdiklerine onların mutluluklarını içeren dilekler ilettiler. Sevdikleri kişilerin kötü günler görmemesini, her türlü beladan ve kazadan uzak olmasını, açlık ve yoksulluk...
- Merhaba arkadaşlar, işçi sınıfının uluslararası birlik, mücadele ve dayanışma günü 1 Mayıs yaklaşıyor. Bu sömürü düzeni kapitalizm dünya işçi sınıfının hayatını alt üst edip zindana çeviriyor. Dolayısıyla her 1 Mayıs’ın biz emekçiler için ayrı bir...
- Siyasi iktidarın ve sermaye sınıfının saldırıları arttıkça işçi ve emekçilerin çalışma ve yaşam koşulları kötüleşiyor, iş cinayetleri sürüyor. Bu koşullarda düşük ücretlere, sendikal baskılara, ağırlaşan çalışma koşullarına karşı pek çok sektörde...
- İşçi Sınıfının Uluslararası Birlik, Mücadele ve Dayanışma Günü 1 Mayıs yaklaşırken UİD-DER temsilciliklerinde “Sermayenin ve İktidarın Saldırılarına Karşı 1 Mayıs Ruhuyla Mücadeleye!” başlıklı etkinlikler gerçekleştirildi. 20-21 Nisanda...
- Son yıllarda mülteci, göçmen, sığınmacı ve yabancı sözlerini çok duyduk, duymaya da devam edeceğiz. Nedeni dünya üzerindeki 8 milyar insanın neredeyse 300 milyonunun, doğup büyüdükleri, yaşadıkları topraklardan kaçmak zorunda kalmalarıdır. Ve...
- Yunanistan’da en büyük işçi sendikası olan Yunanistan İşçi Sendikaları Konfederasyonu’nun (GSEE) çağrısıyla artan hayat pahalılığını protesto etmek amacıyla bir günlük genel grev gerçekleştirildi. 16 Nisan’da yüzbinlerce işçi ve emekçi başta Atina...
- Ben Mersin’den, sendikasız bir fabrikada çalışan metal işçisiyim. Yaşamımı devam ettirebilmek için ben de sizler gibi çalışmak zorundayım. Çalıştığım fabrikada birçok sorunla karşı karşıyayız. Bu sorunlar Türkiye’de işçilerin genelinin yaşadığı...
- Türkiye’nin her yerinde pıtrak gibi çoğalan özel okullar, bir süredir ülke gündemine pek çok sorunla birlikte yerleşmiş durumda. 22 yıldır sanayi şehri Bursa’da çalışan bir özel okul öğretmeniyle sektördeki sorunlar üzerine gerçekleştirdiğimiz...
- 7 Martta greve çıkan Lezita işçileri, 17 Martta yürüyüş ve basın açıklaması gerçekleştirdi. Grevlerini sürdüren Lezita işçileri patronun grev kırıcılığına karşı da mücadele ediyor. 18 Martta Ankara’ya yürüyüş başlatan Agrobay işçileri, 21 Martta...
- İktidarın desteğini arkasına alan patronlar işçilerin haklarına pervasızca saldırıyor, işçiler mücadele ediyor. Adıyaman Besni’de Mega Polietilen fabrikasında ücret gaspına karşı başlayan direniş sonuç verdi, işçilerin 2 aylık ücretleri yatırıldı....
- Birleşik Metal-İş Sendikası Gebze 1 No’lu Şubenin örgütlü olduğu Mersen’de işçiler, sendika ve toplu sözleşme hakları için 19 Nisanda greve çıktı. Sendikadan yapılan açıklamada şu sözlere yer verildi: “Fransa sermayeli Mersen’in merkez yöneticileri...
- İşçi Dayanışması’yla tanışmış işçi kardeşlerimiz, gazetemizin kendilerinde yarattığı değişimi çok iyi bilir. UİD-DER ile yolları kesişen her işçi kardeşimizin zihni açılır, doğru bir ifadeyle dünyaya ve her şeye sanki üç boyutlu bir gözlükle bakar...
- Bu dünyaya sadece çalışmak için gelmiş gibiyiz. İşyerinde arkadaşlarımın ağzından sürekli şu sözler dökülüyor: “Ya biz bu dünyaya çalışmak için mi geldik? Evde iş, fabrikada iş… Sürekli bir döngünün içinde dönüp duruyoruz. Neden bu kadar çok...