Buradasınız
Firavunlar ve İşçiler
İzmir’den emekli bir işçi

Verir zavallı memleket, verir ne varsa, malını
Vücudunu, hayatını, ümidini, hayalini
Bütün ferağ-ı halini, olanca şevk-i balini.
Hemen yutun düşünmeyin haramını, helalini…
Yiyin efendiler yiyin, bu han-ı iştiha sizin,
Doyunca, tıksırınca, çatlayıncaya kadar yiyin!
Tevfik Fikret bu şiiri bugünlerde yazsaydı herhalde tek satırını bile değiştirmeye gerek duymazdı. Çünkü bu efendiler dün de vardı, ondan önce de. Bugün de varlar. Firavun sözünü duymayanımız yoktur. Firavunlar günümüzden binlerce yıl evvelinde ezilenlerin ensesinde boza pişirmişlerdi. Boza pişirmek ne kelime koca koca piramitlerini yaptırmışlardı. Sonradan bazıları bu piramitlerin insanüstü güçlerin eseri olduğunu bizlere yutturmaya çalıştılar. Ama o koca koca taşları ta yukarıya çıkartanlar da kölelerdi. Firavunlar toplumu pestil gibi ezmekle kalmıyorlardı. Aynı zamanda tanrının yeryüzündeki temsilcisi olduklarına da inandırmışlardı ezilenleri. Tarih ilerlediğinde firavunun yerini krallar aldı. Dün firavunun yaptıklarının aynısını krallar da uygulamıştı sömürdükleri yoksullara. Ardı sıra gelen beyler, paşalar, çarlar da aynı yöntemlere devam ettiler. Hepsinin derdi tasası her şeyin kendilerinin olmasıydı. Her şeyin kendilerinin olması için yoksulları baskı altında tutmaları gerektiğini biliyorlardı.
Kapitalizm yani burjuvazinin düzeni ise firavunların düzeninden farklıdır. Kapitalist düzende kimse kamçı veya silah zoruyla çalıştırılmaz. Kapitalist düzende kâğıt üstünde herkes “özgür”dür. Nâzım Ustanın dediği gibi tüm işçiler kapitalizm altında aç kalma hürriyetiyle hürdür. Bu sömürücü sınıfların sonuncusu olan burjuvaların propaganda ettikleri fikirler salgın hastalık yayan virüsler gibidir. Ölümcül bir mikrop gibi bedenin en ücrasına dek yayılırlar. Ayrıca bu burjuvalar öylesine yüzsüz ve yalancıdırlar ki sermayelerini işçi sınıfının ürettiklerine el koyarak büyüttükleri halde işçilere dönüp “size ekmek veren benim” derler.
Bu burjuvalara son yıllarda yenileri de eklendi. AKP marifetiyle sermaye sahibi olup burjuva kervana sonradan katılanlar, inşaat sektöründen madenlere kadar her alanda, doğayı talan ederek gözleri dönmüşçesine sermayelerini büyütüyorlar. Oysa Erdoğan 1994 yılında belediye başkanı seçildiğinde “parmağındaki yüzüğümden başka bir maddi varlığım yok, eğer gelecekte ikinci bir yüzüğüm olursa bilin ki ben de yolumu şaşırmışım” demişti. Şimdi Erdoğan’ın mutfağında altın musluk var. Bilinen “gemicikler”, sarayları, lüks ve şatafatlı yaşantıları dışındaki servetinin hesabı belli bile değil.
Bugünün modern firavunlarının emrinde çalışanlar da birer küçük firavundur. Örneğin geçenlerde Erdoğan’ın “fiyatları gayet uygun” dediği marketlerin sahibi olan Tarım Kredi Kooperatiflerinin genel müdürü Fahrettin Poyraz maaşının 180 bin lira değil, 62 bin 500 lira olduğunu açıkladı. Utanmadan nereden kaç para maaş ve ayrıca huzur payı aldığının da belgesini gösterdi. Yani bir asgari ücretli işçinin iki yılda kazanacağı parayı bir ayda cebe indiriyor. Bu utanmaz tek değil. Şimdiye dek buna benzer şekilde 10-11 ayrı yerden ballı kaymaklı maaş alan bürokratlar da böyle açıklamalar yapmışlardı. İşin doğrusu mesele hoca-cemaat meselesi gibidir. Bu bürokratlar tepeye ne kadar yakınsa maaş sayısı ona göre belirleniyor.
Firavunlar döneminde firavun sayısını bile bilmediği insanı köle haline getirip çalıştırabilmek için kendi adamlarına ayrıcalıklar vermek zorundaydı, bugün de aynıdır. Firavunlar döneminin üzerinden binlerce yıl geçmiş olsa da özde değişen pek fazla şey yoktur. O zamanlar firavunlar köleleri öldüresiye çalıştırırlardı. Kölelere ölmeyecekleri, karınlarını doyuracakları kadar yiyecek verirlerdi. İstedikleri köleyi öldürme hakları vardı. Bugünse kapitalist düzenin sahipleri istedikleri gibi çalışmayan işçileri işsizliğe, sefalete, açlığa mahkûm edebiliyorlar. Bugünün modern firavunları ücretli kölelerini timsahlara yem ederek öldürmüyorlar ama işçi sınıfı açlıkla ölüm arasında tercih yaparak iş cinayetlerinde katlediliyor. Timsahların dişleri arasında olmasa da makinelerin dişlileri arasında, preslerde ezilerek can veriyor. Ya da göç yollarında heba oluyor.
Firavunlar, krallar, beyler, soylular, çarlarla burjuvazi arasında bu açıdan bir fark yok. Ancak köleler veya serflerle işçi sınıfı arasında büyük bir fark var. Köleler isyan ettiklerinde ancak geçici olarak köleliğe son verebilmişlerdi. İşçi sınıfı örgütlenip ayağa kalktığında ise sınıflı, sömürülü düzene ebediyen son verecek güce sahiptir. Bin yıllardır devam eden sömürü düzenini yeryüzünden söküp atacak olan işçi sınıfı sayesinde tüm insanlık ve doğa gerçek anlamda özgürlüğü yaşayacaktır.
- “Kendini de Beni de Yaktın Celal!”
- Uğruna Mücadele Ettiğimiz Bizimdir
- Grev Çocukları
- “Felsefe Yapma Birader!”
- Şeytanla Dost Olunmaz!
- Reklam Deyip Geçmeyelim!
- “60 Bin Maaşla Çoban Bulunmuyor.” Yersen!
- Bu Kandırmacalara Verilecek Cevabımız Var!
- İşçi Sınıfının Yareni Kim?
- Kapıldığımız Trendler ve Gerçek Sorunlarımız
- Her Yer Bizim Düzenimiz Olsun Diye
- Neden Bu Kadar Stresliyiz?
- “Beni Bırak, Gözünü Bebekten Ayırma Sakın”
- Huzurlu Bir Yaşam İçin Mücadeleye…
- “Bizim Hayallerimizi, Sizin Geleceğinizi Çaldılar”
- Bizim Mahallenin Gençleri
- Kişisel Gelişim Zırvasına Kanma, Sınıf Mücadelesine Sarıl
- Sömürü Düzenini Uçurumdan Atmak İçin Örgütlenelim
- Hindistan’da 250 Milyon Dolarlık Düğün ve Yoksulluk
- Emek Sömürüsü Kapitalizmin Fıtratında Var
Son Eklenenler
- TPI Kompozit işçileri grevlerinin 19. gününde İzmir Çiğli Kasaplar Meydanında buluşma gerçekleştirdi. İstanbul Şişli Belediyesinde çalışan Genel-İş Sendikası İstanbul Avrupa Yakası 3 No’lu Şube’de örgütlü işçiler, ödenmeyen alacakları için 30...
- Sevgili işçi kardeşlerim, Tavşan korktuğu için kaçmaz, kaçtığı için korkar. Patronlar ve onların devleti de işçi sınıfının örgütlü gücünden ölümüne korktukları için saldırıyorlar. Örgütlü değilken bile bu kadar korkuyorlarsa, bir de işçi sınıfı...
- İngiltere’de işçi ve emekçiler, İsrail’in Gazze’de yürüttüğü soykırıma karşı her Cumartesi günü yüz binler olup meydanlara çıkıyorlar. Ulusal Demiryolu, Denizcilik ve Ulaştırma İşçileri Sendikası (RMT), bu eylemlere geniş katılım sağlıyor. UİD-DER,...
- Otobüs yolculuğunda 81 yaşında Menemenli bir Yörük amca ile tanıştım. O yaşında hâlâ kâğıt toplayarak geçimini sağlamaya çalıştığını anlattı. Çocukları olmamış. Eşinin küçük tarlalarının işlerinin dışında çalışmasına karşı çıkmış. “Benim kazandığım...
- 31 Mart 2024’te yapılan yerel seçimler sonrası CHP yönetimindeki İzmir Çiğli Belediyesi, bütçe yok diyerek 146 işçiyi işten attı. Verilen kararlı mücadelenin sonucunda 50 işçinin işe iadesi yapıldı. Yaklaşık 1 yıldır mücadele eden ve verilen sözlere...
- KESK Ankara Şubeler Platformu basın açıklaması yaparak Sayıştay’ın giyim yardımı ücretinin çalışanlardan geriye dönük olarak talep edilmesini protesto etti. Tüm Emeklilerin Sendikası, Türkiye genelinde düzenlediği eylemlerle düşük ücretlerle...
- İspanya’nın başkenti Madrid’de 25 Mayıs Pazar günü on binlerce emekçi sağlıktaki özelleştirme politikalarına karşı sokakları doldurdu. Kamu sağlık hizmetlerinin yıllardır sistematik olarak ortadan kaldırıldığını belirten sağlık işçileri ve emekçiler...
- Tren yolculuğumda, karşı koltukta cam kenarında oturan bir kadın dikkatimi çekti. Yüz çizgileri 50 yaşında gibiydi ama yaşı 38’miş. Eşini Soma’daki katliamda kaybetmiş bir madenci eşiydi. Manisa’da bir gıda fabrikasında çalışıyor, Soma’da çocukları...
- İnsanın gençlik dönemleri heyecan doludur, coşkuludur, dinamizm yüklüdür. Gençliğin bu hali var olanı sorgulayan, ezber bozan, sınırları zorlayan, değişim isteyen düşünce yapısının da temelini oluşturur. Bundan birkaç ay önce bu ifadelerle Türkiye...
- 1 Mayıs’ta da taleplerimizi haykırmak için meydanlardaydık. Sağlık ve eğitim başta olmak üzere her alanda kamu harcamalarının giderek daha çok kısıldığı, sağlık ve eğitim sisteminin çöktüğü, hizmetlerin daha niteliksiz ama daha pahalı hale geldiği...
- 2012 yılının Mayıs ayıydı. UİD-DER’in kış ayları boyunca sürdürdüğü “Kıdem Tazminatımızı Gasp Ettirmeyeceğiz” kampanyasında 62 bin imza toplanmıştı. UİD-DER’li işçiler, o dönemde milletvekili olan Sırrı Süreyya Önder ile beraber Meclis’te yapılan...
- Ruhen ve zihnen sağlıklı bir insan haksızlığa uğradığında, zulme tanık olduğunda rahatsız olur, bunu dile getirme, itiraz etme, tepkisini ortaya koyma ihtiyacı duyar. Normal koşullarda bu haksızlığın giderilmesini sağlamak ister. Gücü yetiyorsa bunu...
- Kapitalizm öyle bir ekonomik ve toplumsal düzendir ki insanların vefa, bağlılık, sevgi gibi duygularını bile istismar eder, tüketimi kışkırtmak için kullanır. Bunu öyle bir sinsilikle yapar ki normal koşullarda uzak durmamız gerektiğini düşündüğümüz...