Buradasınız
Fotoğrafların Gör Dediği
Bahçelievler’den bir eğitim emekçisi

Çocuklarımız, yollara düşmesi en acı olanlarımız
Çocuklarımız, goncamız, dalından koparılması en zor olanlarımız
Çocuklarımız, çiğ tanelerimiz, yürekleri en temiz olanlarımız
Seher vakti, soğuk taş zemin üzerinde küçük iki çocuk ve boynu bükük bir anne… Çocukların çıplak ayakları, toza toprağa bulanmış yüzleri, annenin bükük boynu… Şimdi ne işe yarar kızın elbisesindeki sevimli-şaşkın panda, erkeğin giysisindeki tatlı mı tatlı kaplumbağa… Etraflarındaki örgütsüz, yalnız insanların gölgesi, çocukların çıplak yerlerini ısıtan güneşi engellemekten başka ne işe yarar?
Bu fotoğraftaki çocukların gözlerini görün. Bu bakışlardaki yaşanmışlıkları hissedin. Bu bakış ki kendinden 10, 20, 30, 40 yıl büyük. İçerisinde, yüzlerce kiloyu yıllarca sırtında taşıyan bir hamalı barındırıyor. Bu bakış ki içerisinde, bir annenin açlıktan ölen çocuğunun önündeki son kuru ekmeği yemek zorunda kalmasının felaketini barındırıyor. Bu bakış, bu bakış ki soğuk, çok soğuk… Belki de içerisinde yüzlerce soğuk geceyi dilenerek, üşüyerek, dövülerek geçirmişliği barındırıyor. Yoksa bu tehditkâr bakışlar, bu içi taş dolu avuçlar, bu korku bir çocukta ne arar? Egemenlerin-kemiricilerin savaş, yokluk, hastalık, tecavüz ve rezilliklerinden kaçıp yollara düşen bir anne ve iki çocuk… Bir gül ve iki gonca ya da örgütsüz mutsuzluğumuz. Anne yüzünü saklar, utanır halinden. Utanması gerekenlerin yerine de…
Ömer mısır severdi. Ali ata binerdi. Işık ılık süt içerdi. Emel eve gelirken Oya okula koşardı. Hep birlikte bağırırdık: “Erken uyu erken kalk!” Peki, bu şehla bakışlı, ince kaşlı, ceketi insanın içini ısıtan bu güzel çocuk hangisi ya da hangimiz? Mısır bir lüks onun için. Ata binmeyi, atı sevmeyi rüyasında bile göremez. Ilık süt desek, zor mesele. Eve erken gitmek… Mümkün mü acaba peçeteler satılmadan? Ya da bir evi var mı bu çocuğun? Erken uyusun da erken kalksın… Nelerle kandırıldık yıllarca. Tertemiz benliğimizi nasıl da yalanlarla doldurdular. Bir yandan savaşa, ölüme, tecavüzlere mahkûm edip diğer yandan tüm çocuklar adına güzel bir dünya diye bağırdılar. Ceketi dünyayı ısıtan çocuk, bilmeni isterim, bu dünyada umut henüz tükenmedi. Mücadele desen devam ediyor. Senin sınıfından ağabeylerin ve ablaların seni o soğuk betona mahkûm eden düzenin mezarını kazıyor. Bak Nâzım Hikmet amcan onların yalanlarına karşı bizi beş satırla nasıl uyarıyor;
Annelerin ninnilerinden
Spikerin okuduğu habere kadar,
Yürekte, kitapta ve sokakta yenebilmek
yalanı,
Anlamak, sevgilim, o, bir müthiş bahtiyarlık,
Anlamak gideni ve gelmekte olanı
İnsan yanımızın sonuna kadar sömürüldüğü bir hayat yaşıyor, işyerlerimizden küspe halinde evlerimize dönerken hastalıklı toplu taşıma araçlarında örgütsüz, biçare yığınlar olarak etrafa yalancı reklam pozları veriyoruz. O ara iki Suriyeli çocuk şunları konuşuyor: “Bu bir pazarlıktır. Ya sen ya ben… Aynı araçta iki dilenci fazla. Şimdi burada bir karar almalıyız. İlk gelene ben, ikincisine sen bineceksin.” İşçi kardeşlerim oysa bu çocuklar bizden güç almalıydı. Bizi gördüklerinde yüreklenmelilerdi çünkü onlar en çok bizim mahallenin çocuklarıdır… Adnan Yücel ozanımız bakın bize nasıl sesleniyor;
Sen yürürsün rüzgâr yürür
Bir sevinç boylanır dünyada
Çocuklar korkusuz büyür
Kan boğulur susar
Dokunup geçtiğin her kuraklık
Yemyeşil bir vadiye dönüş
Sen yürürsün rüzgâr yürür
Bizi bu deprem günlerinde
İnan ki bir şiirsiz yaşamak
Bir de sensiz savaşmak öldürür
Zonguldak’ta yetiştim ben. Vardiya vardiya kalabalıkların yerin derinlerine nasıl indiğini bilirim. Benim için kalabalık demek vardiya demek. Kapkaranlık suratlarıyla kalabalık yerin altından çıktığında güneşin ışığı azalırdı. Hafif bir yel eser, kömür oğlanları baretlerindeki lamba ve bembeyaz dişleriyle samanyoluna benzerdi. Kalabalık, madenlerin güçlü kalabalığı, kömürü korkutup karartan kalabalık, her gün tonlarca cevheri kayadan, alın teriyle yumuşatarak yeryüzüne çıkarırdı. İşte benim kalabalığım böyle güçlüydü. Kim bilir belki de her bir işçi çocuğunun hafızasında aynı kudrette kalabalıklar vardır. Bazıları tarihi bile değiştirmişlerdir. Fotoğraftaki çocuğun dimağında sizce nasıl bir kalabalık vardır? Suriye’de köylerini basmaya gelen kalabalık; yakılan, talan edilen evlerini, insanlarını bırakıp yollara düşen çaresiz kalabalık; koskocaman denizlerde boğulan kalabalık. Ve son olarak bir metrobüs durağının üst geçidinde avuçlarını açtığı kalabalık…
Bu dünyada fotoğraf makinesini silah sanıp iki elini yukarı kaldırarak “teslim” olan çocuklar var.
Bu dünyada Soma faciasında olduğu gibi ebeveynlerini iş cinayetlerinde ve meslek hastalıklarında yitiren milyonlarca çocuk var.
Bu dünyada okulda ya da oyun parkında olması gerekirken ev geçindiren milyonlarca çocuk işçi var.
Bu dünyada kışın ısınmak için kırmızı ışıkta bekleyen araçların egzoz borusuna boynunu uzatan çocuklar var.
Bu dünyada çöp konteynırlarındaki artıklardan geçimini sağlayan çocuklar var.
Çocuklarımız bizim örgütsüzlüğümüzün sonucunda bu hallere geldiler. Gerçekler hiç birimize uzak değil. Ya örgütlenip adına kapitalizm denen bu sistemi yıkarız ya da bu sistem bizi her gün biraz daha çaresiz kılar. Yani YAŞASIN ÖRGÜTLÜ VE ONURLU MÜCADELEMİZ!
Dibin Dibi Yok!
- Geçmişten Bugüne Uçurum İnsanları
- Doğru Tarafta, İşçi Sınıfının Safındayım
- Emekçi Kadınlar ve Barış
- Gene Takmışsın Kırmızı Şapkayı, Greve mi Gidiyorsun?”
- “Çöpçü” Demek Hakaret mi?
- Gençlere Örgütlü Mücadele Deneyimi Aktarmak…
- “Kurt Ağladı, Biz de İnandık”
- “Gerekirse Grev de Yap!”
- Sınıfımızın Yaşlılarının Payına Ölüm Düşüyor
- “Sınıfsal Bir Tarafı Var mı?”
- Ana-Baba-Oğul UİD-DER Saflarında Yürüyenlere Selam Olsun
- Bu Kalp Nasıl Atmaya Devam Edecek?
- Egemenlerin Değil, Sınıfımızın Gözüyle Bakalım!
- “Kendini de Beni de Yaktın Celal!”
- Uğruna Mücadele Ettiğimiz Bizimdir
- Grev Çocukları
- “Felsefe Yapma Birader!”
- Şeytanla Dost Olunmaz!
- Reklam Deyip Geçmeyelim!
- “60 Bin Maaşla Çoban Bulunmuyor.” Yersen!
Son Eklenenler
- Yalova’da bulunan Sefine Tersanesi işçileri, patronun çalışma koşullarında yaptığı tek yanlı değişikliğe karşı direnişe geçti. Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfı’nın (SYDV) grevi beşinci gününde anlaşmayla sonuçlandı. Artvin Şavşat Belediyesinde...
- Milyonlarca kamu emekçisinin ve emeklisinin taleplerini boşa çıkaran 8. Dönem Toplu Sözleşme süreci, Kamu Hakem Kurulu tarafından karara bağlandı. Hakem Kurulu, 2026 yılında ilk altı ay için yüzde 11, ikinci altı ay için yüzde 7; 2027 yılı için ise...
- 1 Eylül Dünya Barış Gününde Diyarbakır’dan Ankara’ya pek çok kentte eylemler düzenlendi. Ankara’da Emek Barış ve Demokrasi Güçlerinin çağrısıyla Kolej Meydanında bir araya gelen kitle sloganlar, alkışlar ve zılgıtlar eşliğinde Sakarya Meydanına...
- Bazı zenginlerin “ölmeden yapılacaklar listesi”nde dünyanın en yüksek tepesi olan Everest’e tırmanmak vardır mesela. Zaman zaman sosyal medyada bu insanların “başarı”larını anlatan çeşitli videolar, haberler çıkar karşımıza.
- Şeker-İş Sendikasının örgütlü olduğu Kütahya Şeker Fabrikasında, Mart ayından bu yana süren toplu sözleşme görüşmelerinde anlaşma sağlanamaması üzerine 30 Ağustosta başlayan grev, 3’üncü gününde sürüyor.
- İstanbul Emek Barış ve Demokrasi Güçleri’nin çağrısıyla İstanbul Kadıköy’de yapılan mitinge binlerce kişi katıldı. Kadıköy Söğütlüçeşme’de toplanan kitle, “Savaşa ve Sömürüye Karşı Demokrasi ve Barış Kazanacak” pankartı arkasında rıhtımdaki miting...
- Türk-İş’e bağlı Koop-İş Sendikasının örgütlü olduğu Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı’na bağlı Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfı’nın (SYDV) Türkiye genelindeki 1003 kurumunda çalışan 10 bin kamu işçisi 29 Ağustosta greve çıktı.
- Güvenliğin ve danışmanın olduğu katta her 5 dakikada bir “sistemsel hata ve arıza olduğu için tüm katlarda hizmet verilemiyor” şeklinde anonslar yapılıyordu. Önce güvenliğe gidip bu yapılanın yanlış olduğunu, insanlara memurların iş bıraktığının...
- Filler Sultanı ile Kırmızı Sakallı Topal Karınca adlı romanında Yaşar Kemal, sömürülenlerle sömürücüler arasındaki büyük çelişkiyi anlatır. “Çünkü” der, “sömüren güçlü azınlıkla, sömürülen ve güçsüz sanılan çoğunluk, her çağda vardı. Ama bu çelişki...
- İktidarın “Kamu Çerçeve Protokolü” sürecindeki tutumunu protesto etmek için yapılan bir eylemin ardından bir kadın işçi çevresindeki insanlara sordu: “Bu sene hiç kiraz yediniz mi?” Bu soruya evet diyen tek bir kişi çıkmadı. Kilosu 700 lirayı aşan...
- Mücadele örgütümüz UİD-DER’in saflarında yer almış her işçi kardeşimizden, çoğu zaman övgü dolu sözler duyarız. Bu sözler tesadüf değil, UİD-DER’in sınıf mücadelesinin tarihsel deneyimlerinden süzülüp gelen mücadele kültürünün bir sonucudur. Ben de...
- İstanbul Emek Barış ve Demokrasi Güçleri, 1 Eylül Dünya Barış Günü kapsamında 31 Ağustos Pazar günü Kadıköy’de bir miting düzenleyeceklerini duyurdu. Miting çağrısı, Mecidiyeköy’de bulunan Tüm Bel-Sen İstanbul Şube binasında 27 Ağustosta...
- Toplamda 6,5 milyon kamu emekçisi ve emeklisini ilgilendiren 8. Dönem Toplu Sözleşme görüşmelerinde, anlaşma sağlanamadı. Kamu İşveren Heyeti ile konfederasyonlar arasında görüşmeler çıkmaza girdiği için, süreç Kamu Görevlileri Hakem Kuruluna...