Buradasınız
İşçiler Nasıl Aldatılıyor?
Asgari ücrete beklenen zam yapıldı ve böylece asgari ücret ilk kez 300 lira zamlanmış oldu. Şimdi hükümet asgari ücreti 1300 lira yaptığını söyleyerek övünüyor. Peki, gerçekten de asgari ücret 1300 lira mı? Hayır, değil. Aslında patron-hükümet işbirliği temelinde bir oyun oynandı ve işçilerin gözü boyandı. Gelin işçilerin nasıl aldatıldığına birlikte bakalım.
Birincisi: Patronlar ve hükümet asgari ücretin net 1300 lira olduğunu söylüyor. Yalan! Yalan, çünkü Asgari Geçim İndirimini (AGİ) de asgari ücrete dâhil ediyorlar. Oysa AGİ işçilerin bir yıl boyunca ödediği vergilerin bir kısmının devlet tarafından iade edilmesidir. Devlet, bunu doğrudan işçilere vermek yerine işverenlere veriyor ve onlar da işçilere. Ancak asgari ücreti olduğundan yüksek göstermek ve işçilerin gözünü boyamak isteyen hükümet ve patronlar, AGİ’yi asgari ücrete dâhil ediyorlar. Böylece zaten işçinin olan parayla asgari ücreti şişirmiş oluyorlar. Yeni yılda 123 liraya çıkacak olan AGİ’yi 1300 liradan düştüğümüzde, gerçekte asgari ücretin 1177 lira olduğunu görürüz. Evet, asgari ücret 1300 lira değil 1177 liradır.
İkincisi: Seçimleri kazanmak için asgari ücrete 300 lira zam vaadinde bulunan AKP, bunu verdiği gibi geri alıyor. Normalde her sene asgari ücretle birlikte vergi dilimleri de yeniden belirleniyor. Ancak bu sene vergi dilimleri yükseltilmeyerek düşük tutuldu. Şu an geçerli olan vergi dilimlerine göre, 12 bin 600 liraya kadar yüzde 15 vergi kesilirken, 12 bin 600 lira ilâ 30 bin lira arası içinse yüzde 20 vergi kesiliyor. Ekimle birlikte işçinin elde edeceği toplam gelir 12 bin 600 lirayı aşmış olacak ve asgari ücret yüzde 20’lik vergi dilimi içine girecek. Böylece asgari ücrete yapılan 300 liralık zammın bir bölümü vergi adı altında geri alınacak.
Üçüncüsü: Patronlar, 300 liralık zamla birlikte işçilik maliyetinin çok yükseldiğini iddia ediyorlar. Bu da yalan! Çünkü Türkiye işçilik maliyetinin en ucuz olduğu ülkelerden biridir. Üstelik hükümetin amacı Türkiye’yi aynı Çin gibi ucuz işgücü cennetine dönüştürmektir. Yıllar boyunca yüzde 3’lük zamla asgari ücret düşük tutulmuş ve tüm işçi ücretleri baskılanmıştır. Hayat pahalılığı artarken, ücretler yerinde saymaya devam etmiştir. İşçilik maliyetleri son derece ucuz olmasına rağmen, hükümet, 300 liralık zammın 100 lirasını hazineden karşılayacağını açıkladı. Üstelik patronlara yapılan kıyak bununla da sınırlı değil. Uzun bir süredir SGK işveren payının yüzde 5’ini devlet karşılamaktadır. Burada, İşsizlik Sigortası Fonu’nu patronlara peşkeş çeken yasanın 2020’ye kadar uzatıldığını da ekleyelim. 18 yaşından büyük ve 29 yaşından küçük erkekler ile 18 yaşından büyük kadınların sigorta primlerinin yüzde 20,5’lik kısmı işsizlik fonundan karşılanıyor. Yani işçinin parası, bu yolla patronlara aktarılıyor.
Dördüncüsü: Daha asgari ücret işçilerin cebine girmeden pek çok ürüne zam yapıldı. Böylece asgari ücret hayat pahalılığı karşısında şimdiden erimiş oldu. Üstelik önümüzdeki günlerde zamlar devam edecek ve vergiler daha da arttırılacak. Devletin kasasına giren vergiler büyük ölçüde işçi-emekçilerden kesiliyor. Son 30 yılda KDV ve ÖTV vergileri durmaksızın arttı, artıyor. Hükümet, KDV ve ÖTV gibi dolaylı vergileri arttırarak işçi-emekçileri soyuyor. Öylesine mantıksız bir düzende yaşıyoruz ki, meselâ milyar dolarlara hükmeden patronlar da, asgari ücretli işçi de peynire aynı oranda vergi veriyor. Tüm zenginliği üreten işçiler sefalet koşullarında yaşarken, patronlar ve onların aileleri aşırı lüks bir yaşam sürüyorlar. Sonra da kalkıp “eşitlik var” diyorlar. 300 liralık zammı işçiye çok görüyorlar. “Bu zammı verirsek batarız” diyerek ortalığı velveleye veriyorlar. Hükümet ise İşsizlik Fonunu ve büyük kısmı işçi-emekçilerden kesilen vergileri patronlara peşkeş çekiyor! Alın size eşitlik, alın size adalet!
Anlaşılacağı üzere işçi kardeşler, asgari ücret bir kez daha sefalet ücreti olarak kalmıştır. Nitekim TÜİK bile asgari ücretin net 1600 lira olması gerektiğini açıkladı. İşçi sendikalarına göre ise dört kişilik bir ailenin açlık sınırında yaşayabilmesi için 1400, yoksulluk sınırında yaşayabilmesi içinse 4500 lira gereklidir. Bunun anlamı şudur: Milyonlarca işçi yalnızca karnını doyurmakta ve tıpkı bir yük hayvanı gibi yaşamaktadır. İşçiler emek harcıyor, üretiyor ama aç ve yoksul kalıyor. Durum bu olmasına rağmen, “ekonomi büyüyor, Türkiye büyüyor” denerek bizi gurur duymaya çağırıyorlar. Bunlarda utanıp sıkılma da yok!
Bir taraftan işçileri yoksulluğa mahkûm ederken, öte taraftan da işçilerin tüm haklarına saldırıyorlar. Bilindiği gibi, uzun bir süredir kıdem tazminatı bir fona devredilerek ortadan kaldırılmak isteniyor. Nitekim hükümet bu yönde yeniden atağa geçmiş durumda. Kıdem tazminatının kaldırılmasının iki anlamı var: İşgücü maliyetleri ucuzlayacak ve patronlar istedikleri zaman istedikleri işçiyi işten atabilecekler. Hükümet, “işçilerin çoğu kıdem tazminatı alamıyor, fonla birlikte tüm işçiler tazminat alacak” diyor. Külliyen yalan! Bir kere fonla birlikte işçinin kıdem tazminatı 30 gün üzerinden değil 15 gün üzerinden hesaplanacak. İşçi fonda biriken parasını alabilmek için 10 yıl beklemek zorunda kalacak. İşçiyi düşünmek işte böyle oluyor! Eğer hükümet gerçekten de tüm işçilerin kıdem tazminatı almasını istiyorsa, bunun çok basit bir yolu var. Birincisi, hükümet taşeronluğu yasaklamalıdır. Zira kıdem tazminatı alamayan işçiler çoğunlukla taşeron işçileridir. İkincisi, kıdem tazminatı ödenmeyen işçinin tazminatını devlet karşılasın ve daha sonra patronlardan tahsil etsin!
Hükümet programına göre tehlikede olan sadece kıdem tazminatı değil. Önümüzdeki dönemde taşeronluk daha da yaygınlaştırılacak. Ayrıca işçilerin kiralanmasının, adeta bir köle gibi alınıp satılmalarının önünü açacak Özel İstihdam Büroları da yasalaştırılmak isteniyor. Özetle, kıdem tazminatının kaldırıldığı, işçilerin hiçbir iş güvencesinin olmadığı, taşeron, esnek ve kısa süreli sözleşmenin daha da yaygınlaştığı, işçilerin kiralanmasının önünün açıldığı, alabildiğine ucuz bir işgücü piyasası yaratılmak isteniyor.
Kardeşler, açık ki bizlerin çıkarlarıyla patronların ve onlara hizmet eden hükümetlerin çıkarı bir olamaz. Onlar bizim derdimize deva olamazlar. Bizler üretenler sınıfıyız, bizler işçi sınıfıyız. Yalnızca kendi gücümüze güvenebiliriz. Biz üreteniz ve bu güç bizde var. Ancak bu gücümüzü kullanabilmek için bir araya gelmeli, birleşmeli, bilinçlenmeli ve haklarımız için mücadele vermeliyiz! Üreten ve alınteri akıtan işçiler olarak çok daha iyi bir yaşamı hak ediyoruz.
İzmir’de İşçi Katliamı
Dünyanın En Büyük Gücü: İşçi Sınıfı
- Her Şeyi Paraya Bağlayanlar Kim?
- Devlet Bütçesi Kimin Bütçesi?
- İşçilerin Tek Çıkış Yolu Birlik, Dayanışma ve Mücadeledir!
- İşçi Dayanışması 200. Sayı Çıktı!
- Muhammed Ali’nin Haykırışı ve Gerçek Düşmanlar
- Kapatılan Ocakların Susmayan Bandosu
- Umut Sende Bende Bizde...
- “Ne Olacak Bu Memleketin Hali?”
- Anastasya, Dilan ve Hafızamız
- Ülkeyi Şirket Gibi Yönetmek…
- İşçilerin Birliği ve Dayanışması Güçlendikçe Umut da Büyür!
- İşçi Dayanışması 199. Sayı Çıktı!
- Gerçek Adalet Mücadelemizle Gelir
- Özgür Olmak Demek…
- Hangisi Daha Zor?
- Olur Kardeşim Olur!
- Yiyorlar, İçiyorlar Hesabı Bize Ödetiyorlar
- 2025, 2024’ten Daha mı İyi Olacak?
- Ters Yüz Edilen Gerçekler: Suç Ne? Suçlu Kim?
- Dünya İşçi Sınıfının Birliği Yolunda Mücadelemizi Büyütelim!
Son Eklenenler
- İşçi Dayanışması’nın 200. sayısı yayımlandı. Heyecanlıyız, mutluyuz, gururluyuz. UİD-DER’in aylık yayını olan İşçi Dayanışması’nın her sayısında haberin kaynağından yazanına, yazıları kaleme alanından kontrolünü yapana, tasarımından baskısına,...
- Kasım ayı boyunca İstanbul ve İzmir’in ilçe belediyelerinde TİS görüşmelerinde anlaşma sağlanamaması nedeniyle grevler yaşandı. İstanbul’da Hizmet-İş’in örgütlü olduğu Bayrampaşa ile Genel-İş’in örgütlü olduğu Ataşehir, Kadıköy ve Maltepe...
- Güney Kore’de sıkıyönetim ilan etme girişiminin ardından devlet başkanının azledilmesine yönelik önerge 14 Aralıkta mecliste kabul edildi. Devlet başkanı Yoon Suk Yeol görevinden uzaklaştırıldı. Başkent Seul ve diğer şehirlerde önergenin görüşüldüğü...
- Çalıştığım işyerinde bazı işçi arkadaşlarım aldıkları düşük ücretin sebebinin yaptıkları işten kaynaklandığını, daha iyi maaş alabilecekleri bölümlere, görevlere veya mesleklere gelerek maddi sorunlarının çözüleceğini düşünüyorlar. Bu yolla hem iş...
- Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu (DİSK), 19 Aralıkta Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı önünde, DİSK’in 2025 yılı için belirlenecek asgari ücrete dair görüş ve önerilerini içeren bir basın açıklaması gerçekleştirdi. Basın açıklamasına DİSK...
- Birleşik Metal-İş Sendikası ile Türkiye Metal Sanayicileri Sendikası (MESS) arasında süren toplu iş sözleşmesi görüşmelerinin anlaşmazlıkla sonuçlanması üzerine Birleşik Metal-İş Sendikası kademeli grev kararı almıştı. 4 Aralıkta Hitachi Energy’nin...
- Son zamanlarda her şey pahalanırken işçi ve emekçilerin hayatının ne kadar ucuzladığını hep birlikte görüyoruz. İzmir’de bir anne 5 çocuğunun üzerine kapıyı kilitleyip işe çıktığında, elektrikli sobanın devrilmesiyle çıkan yangında 1 ilâ 5 yaşındaki...
- Filistin’de bir yıldır süren savaşta 43 binden fazla insan katledildi. Sokaklarda çocukların sesleri yankılanırken şimdi bombaların gürültüsü ve sessiz çığlıklar yankılanıyor. Peki, Filistin’de bu kahredici savaşın tek sorumlusu Siyonist İsrail...
- Merhaba arkadaşlar. Geçtiğimiz günlerde gerek kamuda gerekse de özel sektörde çalışan, farklı sendikalara üye doktor, hemşire, tıbbi sekreter, temizlik işçisi, paramedik, ATT gibi sağlık emekçileri olarak bir araya geldik. UİD-DER’de daha önce...
- DİSK’e bağlı Birleşik Metal-İş Sendikası ile Türkiye Metal Sanayicileri Sendikası (MESS) arasında yürütülen TİS görüşmelerinde MESS’in yüzde 40 oranında zam dayatması üzerine 4 Aralıkta Hitachi Energy’nin 4 fabrikasında, 13 Aralıkta GE Grid...
- 17 Temmuzdan bu yana direnişte olan Polonez işçileri, taleplerinin karşılanmaması üzerine Ankara’ya yürüme kararı aldılar. 7 Aralıkta “Anayasal Hak Yürüyüşü” başlattılar. İstanbul’da Çatalca ve Kartal’da, Kocaeli’de Gebze’de önlerine dikilen polis...
- Sendikalı oldukları için işten atılan ve 5 aydır işlerine sendikalı olarak dönmek için mücadele eden Polonez işçileri, tüm yasaklara, baskılara, karalamalara rağmen mücadeleden vazgeçmiyor. İşçiler direnişlerinin 146. gününde Çatalca’dan Ankara’ya “...
- Sermaye sınıfının tatlı kârları uğruna işçileri sefalete, kölelik koşullarına mahkûm etmek isteyen siyasi iktidarsa MESS’e bağlı fabrikalarda bir kez daha “erteleme” adı altında grev yasağı ilan etti.