Buradasınız
Kriz, Pandemi, Hak Gaspları ve Emekçi Kadınlar
Pandemi yasakları büyük oranda kaldırıldı. Sözde “normal” yaşamımıza döndük. Ev geçindirme, çocuk ya da hasta bakımı derdi olmayanlar için “evde kal Türkiye” ya da “hayat eve sığar” diyerek kapalı kalmayı eğlence vesilesi yapmak elbette kolaydı. Oysa bizim için pandemi sürecinde zorluklar daha da arttı. Biz emekçi kadınlar gün içinde ikiye hatta üçe bölündük. Bir emekçi kadın, içinde bulunduğu durumu “ara verilmeden sütü sağılan inek gibi hissediyorum” diyerek ifade etmişti. İşçi kadın bütün gün patronlara çalıştıktan sonra eve gelince daha yoğun bir çalışma temposu ile yüz yüze kaldı. Anneler gece saat birden, ikiden önce yatamaz oldu. Hem dünyada hem Türkiye’de oransal olarak en fazla işsiz kalanlar kadınlar oldu. Ekonomik olanaklarını kaybeden kadınların iş yükü de evde kapalı kalan çocuklarının bakımı ve eğitimi gibi nedenlerle ortaya çıkan sorunları da arttı.
Sokağa çıkma yasaklarının kalkması uzun zamandır ev ve işte dört duvar arasında kalan emekçi kadınların biraz olsun soluklanmasını sağlasa da salgın korkusu yeniden tırmanıyor. Buna artan işten atmalar ve hayat pahalılığı eşlik ediyor. Kırk katır mı, kırk satır mı denecek türden bir tabloya rağmen hak gasplarına karşı mücadele eden Tuzla’dan emekçi kadınlarımızın pandemi boyunca yaşadıklarına ilişkin anlattıklarını paylaşıyoruz.
Sağlık işçisi Duygu: Pandemi yasakları başladığında benim hayatım bir anda alt üst oldu. Hastane tarafı zaten nefret edilesi bir hal almıştı. Aslında salgının şiddeti geçen seneye göre azalsa da devam ediyor. Duygusal olarak paramparça oluyorsun. Bir yanda hasta olan insanlar öte tarafta anne, baba, evlat ne hissedeceğini bilemiyorsun. Kendini paralıyorsun, ama hastanede malzeme vermezler, maskeleri tek tek verirler, aldığın para çokmuş gibi davranırlar, hangi birini anlatayım! Eve gidemedik, bazılarımızın küçük çocukları olmasına rağmen kimimiz 3-4 ay, kimimiz haftalarca pansiyon gibi bekâr arkadaşlarımızla kaldık. Komedyenlerden biri askerlik anılarında sahneye çıktığını anlatırken “sahneye çıkıyorsun alkış kıyamet, kendini göklerde hissediyorsun, ertesi gün elde çekçek tuvalet temizliyorsun, kimlik karmaşası yaşıyorsun” diyordu ya hani. Ben de öyle bir zamandan geçtim. Akşam haberleri seyrediyorsun, ilk günler balkonlardan alkışlamalar falan kendini iyi hissediyorsun. “İnsanlara faydam dokunuyor” diye mutlu oluyorsun ama ay sonunda senin deli gibi çalışmanın karşılığı yok. Şimdi üç maaş, beş maaş alan insanların bizim tırnağımız bile etmediğini gördükçe nefret, kızgınlık, öfke her duyguyu bazen aynı anda yaşıyorum. Gerçekten çok öfkeliyim, ama bence herkes öyle. Ama neyi, nasıl yapacağız, bilmiyoruz. Ben böyle gerilmiş tel gibi dolaşınca eşim bana “psikologa git istersen” dedi. Ama ben neye öfkeli olduğumu biliyorum ve çok haklıyım. Bu psikolojik bir problem değil ki. Bu birinin seni hileyle hurdayla aldatmasına duyduğun kızgınlık gibi. Şimdi benim gibi hisseden insan yok mu? Bence milyonlarca insan benim hissettiğimi hissediyor. İktidarı da muhalefeti de bize aptal muamelesi yapıyor. Biz de bunu kolay unutup gülüp geçemiyoruz. Benim iki kızım var ve ben onlar için gelecekten korkuyorum.
Tekstil işçisi Merve: Biz yasaklar boyunca çalıştık. Ama korkarak çalıştık. Evde babaanne vardı ve daha kapıdan girer girmez her şeyimizi çıkarıyor, koşa koşa banyoya gidiyorduk. Şimdi ne oldu? Yaz dönemi turistler gelsin diye kimsenin hayatını umursamadan açtılar, bak! İlk pandemi çıktığında “ülkede vaka yok” dediler. Ben o zaman yeni işe girmiştim. Daha üç ay dolmuştu. Biz yaklaşık on beş kişi, yeniydik. Otele çalışıyorduk ve işten ilk atılanlardan olduk. Atılınca hüngür hüngür ağlayan arkadaşlar vardı. Üç ayı dolunca artık işinin kalıcı olduğunu düşünerek evlilik planı yapan, borca giren arkadaşımız vardı. Patronların umurunda bile değildi senin başına ne geleceği. Biz hem işsiz kalma korkusu hem de babaanneye hastalık bulaştırma korkusu içinde yaşadık. Sonra biz insanların birbirine öcü görmüş gibi baktığı zamanlarda işe girdik ve servislerde, makine başında, yemekte her yerde tıkış tıkıştık. Nasıl ki hiçbir şey televizyonda gördüğümüz gibi olmuyorsa pandemide de değildi. Bizim salgından korkmak gibi bir lüksümüz yoktu. Ben boş kalmamak için tekstile girmiştim. Geçici çalışmak niyetindeydim ama karşılaştığımız şey çok acıydı. Bize işe girdiğimiz gün işten kendi isteğimiz ile çıktığımızı yazan bir kâğıt imzalattılar. Zaten çok kısa bir süre sonra da “işten çıkarma yasakları” geldi. O zaman anladım ki patronlar ve iktidar danışıklı idiler. Yasakların geleceğinden zaten haberdardılar ve belli ki onlara da hazırlıklıydılar. Demek ki “işten atma yasakları” getirdik diye milleti kandırmanın peşindeydiler. Sonrasında da gördük zaten insanları kılıfına uydurup nasıl işten attıklarını. Şimdi de salgından korkmaya fırsatımız yok. Düşünsenize biz bu evde birden fazla insan çalışıyoruz ve geçinmek çok zor. Hiç birimiz aldığımız maaşla tek başımıza bir hayat kuramayız. Birlikte yaşıyoruz ama öyleyken bile zor, tek asgari ücretle geçinmek diye bir şey yok artık. O imkânsız. Hele bizler, kadınlar olarak para kazanıyoruz ama onu kendi keyfimize mi kullanıyoruz? Onun için çok daha yoksuluz.
Bizlerin daha fazla bilinçlenmeye ve örgütlenmeye ihtiyacımız var. Ben çalıştığım yerlerde sendika, grev gördüm. Ama yine de UİD-DER’le tanışıncaya kadar bilinçli olduğumu düşünmüyorum. Ben şimdi çok daha cesaretliyim. Ama birlikte çalıştığım arkadaşlardan biliyorum. Biri gelsin benim hakkımı savunsun, ben tek başıma bir şey yapamam diye düşünüyor kadınlarımız.
“Sağlıklı bir insan olmak için sosyal ilişkilerin olması gerekiyor!”
Tekstil işçisi Şevval: Benim yaşım küçüktü. Ama çalışıyordum. Evde kalmak benim için çok büyük sıkıntı oldu. Çünkü bizim evlerimiz öyle kendi başımıza kalabildiğimiz, dinlendiğimiz bir yer değil ki. İşi, derdi, temizliği bitmeyen bir eziyet. Biz çalışırken evlerimizi yatmadan yatmaya kullanıyoruz. Bizim evlerimiz o boğaza nazır malikânelerinde spor, gezi yaparak kalanlarınki gibi rahat değil. İki oda bir salon evde yedi kişi yaşıyoruz. Psikolojimiz altüst oldu. Zaman geçmiyordu. Çalışmak dışında bir şey öğrenmeye vaktimiz olmamış. Ben de ücretsiz izne çıkarıldım. Sizlerle görüşünce buna boyun eğmemem gerektiğini öğrendim. Mesela bize iş yok diyen patronun oğlu her gün plakası adına özel yapılmış farklı lüks arabalarla fabrikaya geliyordu. Ben bunlara önceden hiç bakmıyordum. Bize “iş yok, para yok” dediklerinde gerçekten inanıyorduk. Oysa durum asla böyle değildi. İşte ben UİD-DER’le tanıştıktan sonra bunları görmeye, fark etmeye başladım. Ücretsiz izin meselesinde de itiraz etmeye cesaret edebildim. Ablamla birlikte işyerine gidip itiraz ettim ve beni ücretsiz izinden geri çağırdılar. Böylece işime devam edebildim.
İşsiz işçi Serap: Yasakların ilk başladığı dönemde 23 Martta anne oldum. Lohusalık dönemimde eve kapanmak zorunda kaldım. İşten ayrılmak zorunda kaldım. Küçük bir bebeğe bakmaya, o hayata alışmaya çalışıyorsun ve yaşadığın durumu anlamaya uğraşıyorsun. Evde küçük bir canlı daha var. Çok tedirgindim. Sürekli temizlik yapmaya başlamıştım. Temizlik hastalığı oluştu bende. Yani tekdüze yaşadığım, çevremden destek alamadığım, yalnız kaldığım bir dönem oldu. Eşimle uzun bir zamanı kapalı bir şekilde geçirmek zorunda kalmak hiç kolay değildi. Sağlıklı bir insan olmak için sosyal ilişkilerin olması gerekiyor. Dışarıda insanlarla iç içe olmak, gezmek dolaşmak çok değerliymiş, bunu anlıyorsun. Ben bu süreçte korona da oldum. Hem kendime hem bebeğime baktım. Ben işten çıktım ama arkadaşlarım çalıştı. Çocuklarını, yaşlılarını korumak için korkarak yaşadı. Şimdi aslında dışarıdaki kadınlara “hayat nasıl gidiyor?” diye sorsanız bir dokun bin ah işit olur. Geçinmek zor, bir kilo meyve alamaz hale geldik. Artık pazarlarda pazar arabalarının sayısı azalmış. Eskiden geçemezdin içinden.
“Birlik ve dayanışmanın ne anlama geldiğini yaşayarak öğrendim”
Tekstil işçisi Sevil: Benim bir arkadaşımı ücretsiz izne çıkardılar. Evinde hastası vardı. Ne yapacağını bilemedi. Ağladığını hatırlıyorum. Biz gemilere, termik santrallere, itfaiye çalışanlarına alev almaz ısı yalıtımlı kıyafet üretiyorduk. Bu ürünler cam tozu kullanılarak üretiliyordu. Bakın memlekette ne kadar çok yangın var, o yangınları söndürmeye uğraşan itfaiye çalışanları öldü. Görüntülerini izledik, üzerlerinde bir tişört vardı. Bizim ürettiklerimizin bu yangınlarda kullanıldığını düşünmüyorum. Biz ürettik, ama kullanılmadı, ne acı. Çünkü bizim yaptığımız malzemeler yurt dışına üretiliyordu. Cam tozu ile çalışmak korkunçtur. İşten çıktığımda her iki kolumdan da toz şeklinde cam temizlerdik. Kollarım cam tozundan yanmıştı. Ben korona yasakları sırasında dört ay boyunca haftanın yedi günü çalıştım. Günde ortalama 9-12 saat çalıştım ve bir gün bile izin yapmadım. Maaş asgari ücretti ve “fazla mesailerinizi iş bitince vereceğim” diyerek bizi oyaladı patron. İş bitip de paramı isteyince “ben senin bunu isteyeceğini düşünmemiştim” diyerek sanki kendi paramı değil de bahşiş istiyormuşum gibi davrandı. Ablamla hesapladık, en az 8 bin lira alacağım vardı. Patron ise 2900 lira hesaplamıştı ve onu da hemen vermedi. Benim ödemem gereken bir kredi borcum vardı ve evde kapalı kalma lüksüm yoktu. Çalıştığım yer eve yürüme mesafesindeydi ama gece yarısı işten çıkıyordum. Tek başıma gece eve yürüyordum. Çalıştığım yeri öyle bir sahiplenmiştim ki kendi işim gibi görüyordum. Orası benim hayatım olmuştu. Ama patronla alacaklarım konusunda karşı karşıya gelince orasının benim evim olmadığını anladım. O zaman hiçbir şey söyleyemedim. Ama şimdi olsa haklarım için kavga ederim, söke söke de alırım. Çünkü şimdi haklarımı savunmam gerektiğini biliyorum. Ben UİD-DER’le tanıştığımda çok şey yapmam gerektiğini ama yapamadığımı öğrendim. Tek başına hiçbir şey yapamam diye düşünüyordum. Ama tek başına bile olsan yapabilirsin. Elbette birlik olursan daha güzel oluyor, birlik olup hakkımızı almayı öğrenmemiz gerekiyor. “Ben içine kapanık biriyim, ne yapabilirim ki” diye düşünürdüm. Şimdi hakkımı önce kendim savunmam gerektiğini, sonra başkalarının yardımını beklemem gerektiğini öğrendim. Şimdi şubattan bu yana tüp yapan bir fabrikada çalışıyorum. Burası da sorunları çok olan bir yer. Özellikle çalışanların çoğu kadın olmasına rağmen en çok kadınların mağdur edildiği bir yer. Erkek çalışanlarla kadın çalışanlar arasında çalışma ortamında, ücret ve sosyal haklarda çok belirgin bir ayrım var. İşçiler arasında düşmanlıklara yol açan bir rekabet ortamı yaratılmış durumda. Yirmi yıldır çalışan işçiler var ve asgari ücret almaya devam ediyorlar. Erkek çalışanlar prim alıyorlar ve maaşları farklı. Kadın arkadaşlarımıza niye böyle olduğunu sorduğumda “öyle veriyorlar, ne yapalım” diyorlar. Erkekler mola saatlerini kullanabiliyor ama kadınlar çoğunlukla kullanamıyor. İş yetiştireceğiz diye yemeğe bile koştura koştura gidiyoruz.
Metal işçisi Ceren: Pandemi sürecinde kardeşim askerdeydi, annem ve babama da bakıyordum. Tek maaşla kira da dâhil geçim yükü benim üzerimdeydi. 40 gün beni ücretsiz izne çıkardılar. Ağlayarak işten çıktım. Nasıl yapacağımı bilemiyordum. İşyerinden arkadaşlarım benimle dayanışmak için aralarında para toplayıp verdiler. Günlerce ağladım. Evde ihtiyaçları karşılayacak para yoktu. Huzurlu bir aile sayılırdık ama geçimsizliklerimiz başladı. Askerdeki kardeşime para göndermemiz gerekiyordu ama yoktu. Karnımızı doyurabilmek için kısa çalışma ödeneğinden kalanla geçinmeye çalıştık. Neredeyse tamamı kiraya gidiyordu. Yaşadıklarımız çok zordu. Hakkımızı savunmayı bilmiyorduk. Arkadaşlarım benimle dayanıştı. Birlik ve dayanışmanın ne anlama geldiğini yaşayarak öğrendim.
Patronun Ayak Oyunu Küflü Pasta
- Geleceğe Dönüşmek, Geleceği Büyütmek
- UİD-DER Kadın Komitesi’nden Polonez Direnişine Dayanışma Ziyareti
- Ağıt Yakmasın Analar, Umut Türküleri Söylesin
- Nurten Abladan Bugünün Emekçi Kadınlarına
- “Kendimiz İçin Yürüdük…”
- Direnç Çiçekleri İşçi Sınıfının Bağrında Filizlenir
- Anne Karnında Başlayan Eşitsizlik
- Clara Zetkin ve Ölümsüz Mirası
- Değişen Dünyam ve Dünyayı Değiştirme İsteğim
- Acımız Öfkeye, Öfkemiz Mücadeleye Dönüşsün!
- Emekçi Kadın Mücadeleyle Güzelleşir
- Emekçi Kadınlar Haydi 1 Mayıs’a!
- Yaşıyoruz Sanıyoruz
- Her İşyerine, Her Mahalleye Kreş İstiyoruz!
- UİD-DER’de Bir Kez Daha 8 Mart Coşkusu
- Dünden Bugüne Barış ve Adalet Özlemimiz İçin
- Mücadelenin Adıdır Kadın
- Ekmeğe Zam Yapılırsa
- UİD-DER’de 8 Mart Etkinlikleri: Geçmişten Geleceğe Yaşasın 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü!
- Mücadelemizin Sembolü 8 Mart
Son Eklenenler
- Uluslararası İşçi Dayanışması Derneği (UİD-DER) üyesi işçiler, grevlerinin 39. gününde olan MKB Rondo işçileri ve aileleri grevlerinin 18. gününde Tarkett grevcilerini ziyaret etti. Dayanışma ziyaretinde “İşçiler Boyun Eğmiyor Mücadele Ediyor”...
- ABD’nin New York’tan Miami ve Houston’a kadar tüm Doğu ve Körfez kıyısı limanlarında 45 bini aşkın liman işçisi toplu sözleşme görüşmelerindeki ücret ve çalışma koşullarındaki anlaşmazlık nedeniyle 1 Ekimde greve gitti. Uluslararası Liman İşçileri...
- Türkiye’de iktidar sözcüleri sık sık “Avrupa bizi kıskanıyor”, “dünya bizi kıskanıyor” diyerek böbürleniyorlardı. Türkiye’nin her tarafında doğalgaz, petrol gibi değerli madenler olduğunu, bu madenleri çıkartarak ekonomide çağ atlayacaklarını iddia...
- Birkaç hafta önce bir ablam ile ettiğim sohbet sonrası kelebeklerin benim için farklı bir anlam kazandığından bahsetmek istiyorum. Sohbet sırasında kelebekleri çok sevdiğimi özellikle de mavi kelebeklerin çok hoşuma gittiğini anlatmıştım. O da mavi...
- Fernas Madencilik işçileri işçi sağlığı ve iş güvenliği önlemlerinin alınması, ücretlerin arttırılması ve sendikalaştıkları için işten atılan işçilerin geri alınması talebiyle haftalardır mücadele ediyorlar. İşçiler, Soma’dan Ankara’ya yaptıkları 8...
- Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu (DİSK) “Artık Yeter! Geçinemiyoruz! Gelirde, Vergide, Ülkede Adalet İstiyoruz” şiarıyla düzenlediği işçi buluşmalarının sonuncusunu 3 Ekimde Ankara’da Anıt Park’ta düzenlediği mitingle gerçekleştirdi....
- Türkiye’nin çeşitli illerinde grev ve direnişlerden işçiler Emek Partisi milletvekilleriyle birlikte 3 Ekimde Mecliste basın açıklaması gerçekleştirdiler. Sabah saatlerinde Meclis’e gelen işçiler “ziyaretçi yasağı” gerekçe gösterilerek içeri...
- Manisa’nın Soma ilçesinde AKP Batman Milletvekili Ferhat Nasıroğlu’na ait olan Fernas Madencilik’te Bağımsız Maden-İş Sendikasında örgütlendikleri için işten atılan madencilerin direnişi sürüyor. 25 Eylülde Ankara’ya yürüyüş başlatan Fernas...
- Fransa’nın en büyük sendika konfederasyonu Genel İşçi Konfederasyonu CGT’nin çağrısıyla 1 Ekimde Fransa genelinde işçi ve emekçiler greve gitti. İşçiler ücretlerin yükseltilmesini, kamu hizmetlerine ayrılan fonların arttırılmasını, işsizlik...
- Katil İsrail devleti, Gazze’deki saldırılarını bir yıldır sürdürürken Lübnan’a yönelik son saldırılarıyla bölgeyi daha da büyük bir yıkıma sürüklüyor. Gazze’de 42 bine yakın insanı öldüren, Lübnan’ı bombalayarak birkaç günde bine yakın insanı...
- 24 Eylülde Avustralya’nın en büyük sağlık sistemi NSW’ye bağlı çalışan binlerce sağlık işçisi iş bıraktı. Eylül ayı içerisinde 2 kez iş bırakan işçiler, Sidney’deki Hyde Park’tan Parlamento Binasına yürüyerek “yüzde 15 zam istiyoruz” sloganlarını...
- Belediye otobüslerinde boşsa karşılıklı dörtlü koltuklardan şoför tarafında cam kenarına otururum. Oturduğum yerde sola yaslandığımda rahat ederim. Sebebi omurgamdaki eğikliktir. Bedenimdeki daha doğrusu omurgalarımdaki eğikliğin nedeni, 1989 Bahar...
- Siyasi iktidar sürekli ekonominin iyiye gittiğini propaganda ediyor. Muhalifinden yandaşına tüm ekonomistler de ekonominin düze çıkması için hep birlikte fedakârlık yapmamız gerektiğini söylüyorlar. Ekonomi büyüdüğünde patronundan işçisine hepimiz...