Buradasınız
Krizin Sorumlusu Biz Değiliz! Bedelini Neden Biz Ödeyelim?
İşçi Dayanışması Bülteni, No:126

İşçiler, emekçiler, kardeşler!
Türkiye ekonomisi büyük bir çöküşle karşı karşıya. Henüz tam bir çöküş gerçekleşmiş ve kriz tüm yıkıcılığıyla ortaya çıkmış değil. Ama ekonominin içine girdiği dar boğazın bedelini bize ödetmeye başladılar bile! Gelecek aylarda önümüze daha büyük bir fatura koyacaklar. Oysa bu krizi biz yaratmadık. Öyleyse krizin faturasını neden biz ödeyelim?
Kardeşler, siyasi iktidar ve sermaye sahipleri acı ilacı bize içirmek için tam bir körleştirme operasyonu yürütüyor. “Aslında ekonomik kriz yok, ülkemize karşı ekonomik savaş açıldı, dış mihraklar büyümemizi istemiyorlar” deniyor. Milli duygularımız kabartılarak, tam bir duygusal iklim eşliğinde gerçeklerin üzeri örtülmek isteniyor. “Onların doları varsa bizim de Allahımız var” diyorlar. En hassas yönümüzü kullanıyorlar. Hislerimizle davranmamızı, körü körüne peşlerine takılmamızı, acı ilacı kutsal şerbet gibi içmemizi istiyorlar.
Hakikate giden yol daima sarp ve engebeli olmuştur. Ama zor olsa da hakikati açıklamak; işçilerin birlik ve dayanışmasını, sınıf kardeşliğini sağlamak bizim görevimizdir. Öyleyse gerçekleri tek tek açıklayarak ilerleyelim: Bu kriz, “döviz krizi” değildir. Bu kriz, “rahip krizi” değildir. Yani Türkiye ABD’nin istediği rahibi geri vermediği için, Trump iki tweet attığı için, Türkiye’den ihraç edilen kimi ürünlere ek gümrük vergisi getirdiği için kriz patlamadı. Ekonomik kriz zaten başlamıştı, mevcut rejimin varlığı ve politikaları onu daha da azdırdı. Kriz aylardır “geliyorum” diyordu. Zaten 2019 seçimleri bu yüzden 24 Haziran’a alınmadı mı?
Kardeşler!
Bu kriz bir kapitalist krizdir. Sermayenin açgözlülüğünün yol açtığı bir krizdir. Kapitalist sömürü düzeninde üretimin temel amacı insanların refahı ve mutluluğu değildir. Asıl amaç kâr elde etmektir. İnsanların alım gücünün sınırları ve pazarın kapasitesi hesaba katılmaz. Her kapitalist daha fazla yatırım yapmak, daha fazla üretmek, işçileri daha fazla sömürmek ve daha fazla kâr elde etmek ister. Türkiye’deki kapitalistler de daha fazla yatırım yapmak ve kâr elde etmek için dışarıdaki bankalardan büyük krediler aldılar. AKP hükümeti, önüne arkasına bakmadan bu kredilere devlet güvencesi verdi, kefil oldu. ABD ve Avrupa ülkelerinden alınan borçlarla inşaat şirketleri haddinden fazla konut ve gökdelen yaptılar. Hükümet, köprü ve havaalanı gibi büyük inşaat projelerini bu kredilerle finanse etti. Türkiye’deki bankalar, dışarıdaki bankalardan düşük faizle aldıkları kredileri içeride herkese rahatça dağıttılar. Böylece ev, araba ve ihtiyaç kredisi alanların sayısı hızla arttı.
Ekonomi büyüyor, bankalar kredi dağıtıyor, evler ve arabalar satılıyor, tüketim artıyor ve patronların kârı katlanıyordu. AKP hükümeti ise ekonomiyi büyüttüğünü, Türkiye’nin güçlendiğini, herkesin bizi kıskandığını söyleyerek gurur duymamızı ve onu desteklememizi istiyordu. “Güçlü Türkiye” diyordu. Türkiye’nin şaha kalktığını, Osmanlı gibi cihan devleti olacağımızı söylüyordu. Oysa “Güçlü Türkiye”de tek büyüyen, kârını artıran sermaye sınıfı oldu. Bizim payımıza ise düşük ücret, ağır çalışma koşulları, fazla mesailer, iş kazaları ve iş cinayetleri düştü. Bu arada dışarıdaki bankalardan alınan krediler katlandı ve Türkiye’nin dış borcu 450 milyar doları aştı. Yani sermaye sınıfının kâr hırsı, dış borcun şişmesine ve çevrilemez bir noktaya gelmesine neden oldu. Kriz çanları çalmaya başlamıştı.
Bu süreçte Türkiye’ye gelen, borsaya giren, devlet tahvili alan yabancı sermaye de daha az gelmeye başladı. “Sıcak para” denen sermayenin gelmemesi ve hatta çıkıp gitmesinin çeşitli nedenleri var. Ama kurulan yeni rejim ve onun Türkiye’yi tüm ülkelerle kavgalı hale getiren dış siyaseti, sermayenin kaçışında etkili olmuştur. Tüm sorunların anında çözüleceği ve istikrar sağlanacağı iddiasıyla demokratik hak ve özgürlükler ortadan kaldırılmış, her alanda iktidar ipleri tek elde toplanmıştır. Böylece Türkiye bir aile şirketi gibi yönetilmeye başlanmıştır. Bu rejimin iç ve dış siyaseti ekonomiyi daha da kırılgan hale getirmiş, yabancı sermayenin güven bunalımı artmıştır. Neticede Türkiye, eskisi gibi düşük faizle kredi alamadığı gibi, istediği koşulları bulamayan yabancı sermayenin kaçışı da hızlanmıştır. Tüm bu gelişmelerin sonucunda, dolar karşısında lira sürekli olarak değer kaybetmiştir. Trump’ın açıklamaları, kırılgan ekonomik yapı nedeniyle doların sıçramalı yükselişine ve krizin gözle görülür hale gelmesine neden olmuştur.
Kardeşler!
Kapitalist açgözlülüğün, kapitalist kâr düzeninin yol açtığı krizi gözlerden ırak tutmak istiyorlar. Mevcut rejimin bu krizi azdırıp büyüttüğünü görmeyelim istiyorlar. Üretimin ve ticaretin dolara bağlı olduğu bir dünyada, “dolardan size ne, ister dolar ister dolmaz” diyerek aklımızla alay ediyorlar. Bu da geçer, sabredin diyorlar. Ama bu arada iğneden ipliğe her şeye yüksek oranda zam yapılıyor. Gerçek enflasyon daha şimdiden yüzde 30’a dayanmış bulunuyor. Bunun anlamı; ücretlerimizin hızla eridiği, alım gücümüzün hızla düştüğüdür. “Dolardan size ne” diyenlere sesleniyoruz: Lüks yaşamınıza biraz ara verin ve en ucuz bir markete girerek temel gıda maddelerinin fiyatlarını bir inceleyin!
Hesap kitap yapmadan 450 milyar dolarlık krediyi biz almadık. Ekonomi büyürken devasa kârları biz cebimize indirmedik. Mevcut rejimin krizi azdıran politikalarını biz belirlemedik. Yani bu krizi biz yaratmadık. Fakat patron örgütlerini temsil eden TOBB’un üst düzey yetkilisi, “şirketlerin borcu, 81 milyon Türkiye vatandaşının borcu haline geldi” diyebiliyor. Saldırı altındayız, aynı gemideyiz diyerek hedef şaşırtıyor ve krizin faturasını önümüze koyuyorlar. Nitekim daha şimdiden birçok işyerinde sosyal hak kesintileri, ücretsiz izinler ve kimi işyerlerinde ise işten atmalar başlamıştır.
Kardeşler, asıl saldırı altında olan biziz! Asıl saldırı altında olan işçi sınıfıdır! Eğer gerçeklerin farkına varmazsak, eğer oynanan oyunları görmezsek, eğer yanlış yola girersek, milli duygularımız okşanacak ama bu krizin tüm bedeli bize ödetilecek! Hangi partiye oy vermiş olursak olalım biz işçi sınıfıyız. Bu yüzden bir an önce ayılmalı, gerçekleri görmeli ve aramızdaki her türlü kısır tartışmayı bir kenara koyarak haklarımız için ortak mücadeleye girişmeliyiz. “Krizin bedelini biz değil patronlar sınıfı ödesin” diyerek birleşmek, yan yana gelmek ve dayanışma içinde olmak zorundayız!
İSTEMEM
- Bugün Herkes Dünyanın Döndüğünde Hemfikir Ama…
- Ücretler Artarsa Enflasyon Artar!
- Değişimi Asıl Yaratacak Olan Biziz!
- İşçi Dayanışması 178. Sayı Çıktı!
- Sözcüklerin Anlamı: Kimin Düşüncesi, Kimin Penceresi?
- Sınıflar, Siyaset ve Genel Oy Hakkı
- İşçi Anne Babalar Çocuklarını Nasıl Yetiştirmeli?
- Beklemek Fayda Etmez, Godot Gelmeyecek!
- Enflasyon, Asgari Ücret ve İktidarın “Baz Etkisi” Oyunu!
- Tek Tek İşçiler ve İşçi Sınıfı
- 2023’e Girerken İşçi Sınıfının İsyan Fırtınası Sürüyor
- 2023’e Girerken 2022’den Çıkan Dersler
- İşçi Sınıfı Kitlesel Grev ve İsyanlarla Kapitalizme Hayır Diyor!
- İşçi Dayanışması 177. Sayı Çıktı!
- Karasabandan Cep Telefonuna!
- Başarının Sırrı ve Sömürüsüz Topluma Giden Yol!
- Esirler Dünyası Uyanmalı!
- Nasıl Bir Kutuplaşma?
- Sonunda Dedikleri Oldu: İşte “Büyük Türkiye”!
- İşçi Sınıfının Çocukları ve Anaları: Dün Başardılar Bugün de Başarabilirler!
Son Eklenenler
- 29 Ocakta İran’ın Batı Azerbaycan eyaletine bağlı Hoy kentinde 5,8 büyüklüğünde bir deprem meydana geldi. Kışın en soğuk günlerinde, gece 21.44’te meydana gelen depremde en az 3 kişi öldü, 122 kişi yaralandı, çok sayıda ev hasar gördü. Hoy halkı...
- Toplumda çoğunluğun doğru kabul ettiği fikirleri sorgulamak, yanlışları görmek, bunları dile getirmek kolay değildir. Kolay olan herkesin söylediğini söylemek, herkesin yaptığını yapmaktır; çünkü bu çaba sarf etmeyi gerektirmez ve “zararsızdır.”...
- 31 Ocak 2008’de İstanbul Davutpaşa’da kaçak bir maytap atölyesinde meydana gelen patlamada 20’si işçi 21 kişi ölmüş 100’den fazla kişi yaralanmıştı. Katliamın 15. yıl dönümünün Anayasa Mahkemesi kararıyla tekrar görülen davanın 2. duruşmasının...
- Bizler İşçi Dayanışması gazetesi okuru bir grup petrokimya işçisiyiz. Geçtiğimiz günlerde bir araya geldik ve “Artık Yeter! Şimdi Birlik ve Mücadele Zamanı” kampanyamızın bildirisini okuduk. Hayat pahalılığı, sosyal hayattan kopma ve baskılar...
- Sendikaların araştırmalar sonucunda açıkladıkları rakamlara göre yoksulluk sınırı 27 bin liranın üzerine çıktı. Türkiye’de bu miktarın üzerinde bir ücrete çalışan işçi sayısı neredeyse parmakla sayılacak kadar azdır. Yani Türkiye’de işçiler...
- Binlerce demiryolu işçisi, 300 bin öğretmen, 70 bin üniversite çalışanı, 100 bin kamu işçisi, 2 bin otobüs şoförü… Bugün İngiltere’de farklı sektörlerden 500 bin işçi grevde. İşçiler mücadelelerini birleştirdiler, grevlerini ortaklaştırdılar ve hep...
- Fransa işçi sınıfı 10 gün arayla 2. kez genel greve gitti. Macron hükümetinin emeklilik yaşını yükseltmek istemesine karşı 31 Ocakta 2,8 milyon işçi bir kez daha meydanları doldurdu. Ülkedeki 8 sendikanın çağrısıyla; Paris, Nice, Toulouse, Lille,...
- İstanbul Esenyurt’ta bulunan LCW’nin deposunda çalışan ve Kod-46 ile işten atılan 14 işçinin 10 Ocakta başlayan mücadelesi kazanımla sonuçlandı. British American Tobacco işçileri greve çıkma kararı aldı. 2022’nin Ağustos ayından bu yana sendikal...
- 2022 sonlarına doğru fırınlarda ekmeğin fiyatı 5 liraydı. İzmir Büyükşehir Belediyesinin Kent Ekmek fiyatı ise 3 liraydı. Kent Ekmek fiyatı artık 4 liraya çıkartılmış oldu. Yani ekmeğe yüzde 33 zam bindirilmiş oldu. Ekonomik kriz yukarıya doğru...
- Türkiye’de hızla yükselen enflasyon karşısında emekçilerin alım gücü iyice eridi. TÜİK’in resmi enflasyonu ile gerçek enflasyon arasında uçurum olduğu için ve ücret artışları resmi enflasyon veri alınarak yapıldığı için, yapılan zamlar reel...
- Petrol-İş Sendikasının örgütlü olduğu TÜPRAŞ grubunda yaklaşık 5 bin işçi, “geçinemiyoruz” diyerek ek zam taleplerinin karşılanması için eylem başlattı. Kocaeli, İzmir Aliağa, Kırıkkale ve Batman rafinerilerinde çalışan işçiler, geçtiğimiz Çarşamba...
- DİSK’in eski Genel Sekreteri ve Maden-İş’in Kemal Türkler’den sonraki Genel Başkanı Mehmet Karaca dün akşam saatlerinde hayatını kaybetti. Karaca, 1969 yılında Otosan’da çalışırken Maden-İş’in örgütlenme faaliyetini yürütmüş, baş temsilcilik yapmış...
- Sağlık alanında devasa sorunlar yaşanıyor. Hastaların ilaçlara erişim sorunu bunlardan biri… İlaç yokluğu, fahiş fiyatlar, kaçak ilaçlar ve nihayetinde sahte ilaçlar! Günlerdir “sahte kanser ilacı” skandalını takip ediyoruz. Cumhuriyet’ten Murat...