Buradasınız
Meslek Hastalıkları Kapitalizmin Ürünüdür
Türkiye’de işçi sınıfının patronlar sınıfına canı pahasına refah üretmeye başladığı yıllardan bugüne kadar gerek iş kazalarından, gerek meslek hastalıklarından kaynaklı çok bedel ödedik. İşçi sınıfı kitlesel ve örgütlü bir mücadeleyle sermayenin saldırılarını püskürtmediği ölçüde, çalışma koşullarının ağırlığı ve sağlıksızlığı daha da ağırlaşıyor.
1960’lı yıllar Türkiye’de kapitalizmin sıçramalı geliştiği yıllar oldu. Sanayi yatırımlarının arttığı, köyden kente göçün hızlandığı ve işçi sınıfının kitlesinin büyüdüğü bu dönem, toplumsal yaşamda çeşitli değişimleri de zorladı. Buna işgücünün varlığını sürdürebilmesi ve niteliğini arttırabilmesi için gerekli olan çeşitli yasal düzenlemeler de eklendi. 1945-46 yıllarında iş kazaları ve meslek hastalıkları sosyal sigorta kapsamına alındı. Ancak bu o yıllarda oldukça ilkel ve yetersiz bir uygulama olarak var oldu. O tarihlerde meslek hastalığı olarak tarif edilenler sadece akciğer hastalıkları içinde tozlardan kaynaklı olanlardı. Kapitalist üretim biçiminin yarattığı asalak sermaye sahibi sınıf, ücret karşılığı çalışmaya mahkûm ettiği işçilerden daha fazla artı-değer elde etmek için sömürü koşullarını ağırlaştırdıkça, kazalar ve hastalıklar da artmaya başladı.
İlk dönemlerde Türkiye’de kömür madenlerinde çalışan 100 işçinin 99’u akciğer hastası oluyordu. İlerleyen yıllarda lastik, plastik, tekstil, otomotiv fabrikalarında o yıllarda yapılan sınırlı sayıda meslek hastalıkları araştırmalarında ortaya çıkan sonuçlar dikkat çekiciydi. Kurşun zehirlenmelerinin bedelini o yıllarda yüzlerce işçi hayatıyla ödemişti. Ortaya çıkan bu tablo meslek hastalıkları hastanelerinin kuruluşunu da zorladı. İlki 1969 yılında kurulan meslek hastalıkları hastanesini 1980’lere doğru Ankara ve İstanbul’da açılan iki hastane takip etti. İşçilerin büyük çoğunluğu bilmemekle birlikte, Türkiye’de meslek hastalıkları konusunda uzmanlaşmış topu topu üç hastane bulunmaktadır. İstanbul, Zonguldak ve Ankara’da bulunan bu hastaneler, devletin işçileri düşünerek kendiliğinden kurduğu hastaneler de değildir. Bunlar, 12 Eylül 1980 faşist darbesinden önce işçi sınıfının devrimci mücadelesinin, yani sınıf hareketinin yan ürünüdürler.
Her hastaneye meslek hastalıkları bölümleri kurulmalıdır
Bir işçinin, yakalandığı hastalığın işin kendisinden veya kötü çalışma koşullarından kaynaklanıp kaynaklanmadığını tespit ettirebilmesi oldukça zordur. Pek çok hastalıkta tedavinin neredeyse olanaksız hale gelmesinin en önemli sebeplerinden biri de budur. Teknolojinin ulaştığı gelişmişlik düzeyini düşündüğümüzde bu bir çelişki gibi durmaktadır. Çünkü burjuva sınıfın yaşam kalitesi ve ortalama ömür uzunluğu giderek artmaktayken işçi sınıfının cefası büyümektedir. Bu azınlık güruhun çalışmadan yaşamasını sağlayan velinimeti, işçi sınıfına hiç olmazsa asgari düzeyde sağlığını koruyacak olanaklar sağlaması beklenir. Oysa kapitalizmin tarihi, bu beklentinin hayal olduğunu kanıtlayacak şekilde milyonlarca işçinin trajik yaşam öyküleriyle doludur.
Son dönemlerde kot kumlama işinde çalışan işçilerin dramıyla gündeme taşınan silikozis gibi ölümcül akciğer hastalıklarından görme ve işitme bozukluklarına, çeşitli türde kanserlerden eklem ve kas hastalıklarına kadar birçok hastalık meslek hastalıklarına örnek olarak verilebilir. Kanser dâhil çeşitli türde meslek hastalıklarına zemin hazırlayan sektörler şöyle sıralanabilir: Akü fabrikaları, lastik ve boya sanayi, tersaneler, plastik sektörü, dökümhaneler, demir çelik endüstrisi, maden ocakları, petrol sanayi, marangozluk, tekstil sektörü, deri sanayi, sağlık sektörü, çeşitli radyoaktif ışınlara maruz kalınan sektörler… Risk gruplarına göre, işkollarının neden olduğu hastalıklar dünyada 25, Türkiye’de 5 grupta toplanıyor. Türkiye’de bu beş grubun ilk sırasında “göğüs hastalıkları” yer almakta ve en büyük grubu oluşturmaktadır. Ardından kimyasal maddelerle uğraşanların yakalandığı hastalıklar gelmektedir. Üçüncü sırada cilt hastalıkları, dördüncü sırada ise özellikle mezbaha ve deri sektöründe çalışan işçilerin yakalandığı mesleki bulaşıcı hastalıklar grubu yer almaktadır. Son sırada ise işitme kaybı gibi fiziki etkenlere bağlı hastalıklar yer almaktadır.
Her işin bir hastalığı var. Günümüzde bilgisayarın girmediği sektör neredeyse yok. Bilgisayar kullanan kişiler, kas-iskelet sistemi hastalıklarının risk grubunu oluşturuyor. Haftada 15 saat ve üstü bilgisayar kullananların yarısından fazlasında, işe başladıktan sonraki ilk yıl içinde kas-iskelet sistemi hastalıklarının ortaya çıktığı belirlenmiş durumda. Ancak bu hastalıklar henüz yasal olarak meslek hastalığı sayılmıyor. Çünkü öyle sayılabilmesi için yasal mevzuata girmiş olması gerekiyor. Benzer biçimde birçok meslek grubunun çalışanları meslek hastalığına yakalanıyor.
Bugün işçi sınıfının önemli bir kesimi hizmet sektöründe çalışmaktadır. Kol ve beden gücüne fazla ihtiyaç duymayan, işçinin sağlığının zarar görmeyeceği yanılsamasını da besleyen bu sektörde hastalıklar diğerlerine göre daha sinsice ortaya çıkmaktadır ve sanılanın aksine, bedeli oldukça ağır olan hastalıklar işçi sınıfının bu kesimine de musallat olmaktadır.
Üretim sürecinde meydana gelen her gelişme, yeni kullanılmaya başlanan maddelerde, araç-gereçlerde ve makinelerde somutlanmakta ve gerekli önlemler alınmadığı için bunların önemli bir kısmı işçi sağlığı açısından tehdit oluşturmaktadır. Ne var ki, iş kazaları ve meslek hastalıklarının mağduru olan işçiler, kapitalistler açısından iş zayiatı olmaktan öte bir anlam taşımamaktadır. Patronlar sınıfının artan zenginliğinin faturası, ruhen ve bedenen tüketilen işçi sınıfına ödetilmektedir.
Giderek çok daha çeşitlenen meslek hastalıklarını tespit edip tanı koymak için, bu alanda hizmet verecek hastanelerin, meslek hastalıkları ünitelerinin ve gelişkin laboratuvarların sayısının artması, bunların işçilerin kolaylıkla ulaşabileceği yakınlıkta olması gerekiyor. Oysa ödediğimiz vergileri ve sigorta primlerimizi iç eden burjuva devlet, bu olanakları arttırmak bir yana, mevcut olanakları da ortadan kaldırma uğraşı içindedir. Devlet hastanelerini “kamu hastaneleri birlikleri” adı altında toplayarak bu hastanelerin sayısını azaltmak, büyük bir rant alanı haline gelen arazilerini sermayeye peşkeş çekmek ve sağlık hizmetini tümüyle paralı hale getirmek için peşpeşe yasalar çıkarılmaktadır.
Meslek hastalıklarının tespitinin önüne konulan bürokratik engeller kaldırılmalıdır
İçinde yaşadığımız kapitalist sistemde neyin meslek hastalığı olup neyin olmadığı, sermaye devletinin koyduğu ucube kriterlere ve kaidelere bağlanmıştır. Bu aynı zamanda, meslek hastalıklarının tespit ve tedavisinin önüne aşılması güç engeller dikilmesi anlamına gelmektedir. Bu engeller kolay kolay aşılamadığı için de, resmi istatistiklerde, işçi sınıfının niceliğiyle orantısız, gerçeklikten son derece uzak meslek hastalıkları verileriyle karşılaşmaktayız. Bu verilere bakılırsa, her yıl on milyonlarca işçinin sadece birkaç bini meslek hastalığına yakalanmaktadır. Oysa bu rakamlar gerçek sayılardan fersah fersah uzaktır.
Meslek hastalıklarının tespiti ve işçiye verdiği zararın oranının belirlenmesi çok önemlidir. Hastalanmış veya çalışma gücünü yitirmiş işçiler, ancak meslek hastalığı tanısı konulduğunda geçici veya kalıcı iş göremezlik ödeneğinden faydalanabilmektedir. Aksi takdirde ölüme veya en iyi haliyle açlığa terk edilmektedirler. Sermaye devletinin işçi sınıfının önüne diktiği bürokratik engellerin aşılması ve meslek hastalıklarının tespit ve tedavisinin kolaylaştırılması için hep birlikte mücadele etmek gerekiyor.
Meslek hastalıkları tespit kurullarında işçi temsilcileri de olmalıdır
Meslek hastalıklarının birçoğunu önlemek için çoğu zaman basit önlemler almak yeterlidir. Oysa patronlar bu basit önlemleri bile maliyeti arttırdığı gerekçesiyle almaya yanaşmamaktadırlar. Aşırı soğuk, aşırı sıcak, normalin çok üzerinde gürültülü, tozlu, kimyasallarla dolu, radyasyon saçan vb. ortamlarda çalışmanın sonucu olarak ortaya çıkan meslek hastalıklarına yakalanmamak için gerekli önlemlerin alınmasını patronlara dayatması gerekenler bizleriz. İşçi kardeşlerimizin hastalıklarının tedavisinde gerekli olanakların sağlanması için patronları köşeye sıkıştıracak olan da bizim örgütlü gücümüzdür. O yüzden de bizler sağlıklı kalabilmek için önümüze dikilen engelleri aşmak üzere tüm sınıf kardeşlerimizin mücadeleye katılmasını sağlamak zorundayız. Ancak o zaman işçi sınıfını makinelerin bir parçası haline getiren kapitalizmden ve onun yarattığı engellerin tümünden kurtarmayı başarabiliriz.
İş Saatleri Düşürülsün!
İşçi Sağlığı Ve İş Güvenliği Kurulları Kurulsun Ve İşçilerin Denetimine Verilsin!
Her Hastaneye Meslek Hastalıkları Bölümü Kurulsun!
Meslek Hastalıklarının Tespitinin Önüne Konulan Bürokratik Engeller Kaldırılsın!
Herkese Parasız Sağlık Hakkı!
Siyaset Nedir, Kimler Siyaset Yapar?
- Toplu Konut Değil, Toplu Mezar!
- Örgütlenmeye İhtiyacımız Var
- Kâr Hırsı Doğayı ve İşçileri Katlediyor
- Gençlerimiz Ölmeye Devam Ediyor
- Kocaeli’de “MESEM’e ve Çocuk İşçiliğine Son”Eylemi
- Sağlıksız ve Kötü Çalışma Koşullarına Karşı Birleşelim
- Mesleki Eğitim mi Kâr Hırsı mı?
- Hayatımızı Değiştirecek Parolayı Unutmayalım!
- Gizli Açlık Tehlikesi Büyüyor
- Biz Mücadele Edersek Her Şey Düzelir!
- Hasköy Sanayi Sitesinden Sonra Şimdi Sıra Kimde?
- Ya Beni İşten Atarlarsa?
- İSG-SEN Ankara’da Siyah Baret Eylemi Yaptı
- Patronların Prestiji Yangın Riskinden Daha Önemli
- “El Cerrahisi 7/24 Yanınızda”
- Yangından Haberimiz Bile Olmadı!
- TMO Silosundan Fabrikalara Patlamalar ve Yangınlar Ne Anlatıyor?
- Aşırı Sıcaklar İşçi Sağlığı ve Güvenliğini Tehdit Ediyor
- Teknoloji Çağındayız Ama İşçiler Çalışırken Ölüyor!
- Örgütsüzlüğümüzün Bedeli: Artan İş Cinayetleri
Son Eklenenler
- Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu (KESK) 30 Kasımda Ankara Tandoğan Meydanında “Geçinemiyoruz! Yoksulluğa Karşı Mücadelede Birleşiyoruz” şiarıyla miting düzenledi. Mitinge Türkiye’nin onlarca kentinden KESK’e bağlı sendikalara üye emekçiler...
- Lübnan Ulusal İşçi ve Çalışan Sendikaları Federasyonu (FENASOL), İsrail’in Lübnan’a yönelik saldırılarının yoğunlaşmasının ardından uluslararası dayanışma çağrısı yükseltmişti. UİD-DER, FENASOL’un dayanışma çağrısının ardından Lübnanlı emekçilerin...
- Filistin halkıyla dayanışma eylemlerini aralıksız sürdüren İngiltere işçi sınıfı emperyalist savaş karşıtı mücadelesine devam ediyor. 28 Kasım gününü “Filistin için İşyeri Eylem Günü” ilan eden işçi, emekçi ve öğrenciler ülke çapında kitlesel...
- 30 Kasımda KESK tarafından Ankara’da düzenlenecek miting öncesi 2021 Tüm Emekliler Sendikası çeşitli kentlerde “Emekliler Ankara’ya Yürüyor” başlıklı basın açıklamaları gerçekleştirdi. Tekirdağ’da Hasan Ali Yücel Meydanı’nda gerçekleştirilen...
- Çayırhan Termik Santrali ve maden sahalarının özelleştirilmesine karşı yeraltında ve yer üstünde eylemler yapan Türkiye Maden İşçileri Sendikası ve Tes-İş Sendikası üyesi işçiler, Enerji Bakanlığıyla yapılan görüşmelerden olumlu sonuç alınamaması...
- Emek, Barış ve Demokrasi Güçleri’nin çağrısıyla, başta İstanbul olmak üzere pek çok kentte, sendika yöneticilerinin, siyasi parti ve demokratik kitle örgütü üyelerinin, gazeteci ve yazarların aralarında olduğu 200’den fazla kişinin gece yarısı...
- Türkiye’nin dört bir yanında, ücretlerini yükseltmek, sendikalaşmak istedikleri için mücadele eden işçiler çeşitli engellerle karşılaşıyor, işten atılıyor, baskıyla sindirilmek isteniyor. Siyasi iktidarın desteğini arkasına alan patronlar işçilerin...
- İspanya’nın Barcelona kentinde on binlerce emekçinin katılımıyla 23 Kasımda yüksek kira fiyatlarına karşı bir protesto gösterisi düzenlendi. Konut kiralarının düşürülmesi ve daha iyi yaşam koşulları talepleriyle bir araya gelen işçi ve emekçiler,...
- 25 Kasım Kadına Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü kapsamında 23 ve 25 Kasımda dünyanın dört bir yanında emekçi kadınlar meydanlara çıkarak öfkelerini haykırdı. Kapitalizm altında çifte ezilmişliğe maruz kalan emekçi kadınlar, kadına şiddetin...
- Bizim mahallenin gençlerinin her birine okuyacakları kitaplar almak için Konak’tan Kemeraltı’na girdim. Kitabın adı Küçük Kara Balık, yazarı Samed Behrengi. Kitap her yaştan işçilere ve işçi çocuklarına dereden çaya, çaydan ırmağa, ırmaklardan...
- Yıllar önce çok sevdiğim, dertlerimizi, sevinçlerimizi paylaştığımız ama hayata dair fikirlerimiz ayrı olan bir arkadaşımla aynı dönemde hamile kaldık. Onu hamile olduğu için işten çıkardılar ve buna karşı çok fazla direnemedi. Patron bana da,...
- DİSK Genel Başkan Yardımcısı ve Genel-İş Sendikası Genel Başkanı Remzi Çalışkan ile Genel-İş Sendikası Mersin Şube Başkanı ve DİSK Çukurova Bölge Temsilcisi Kemal Göksoy’un 26 Kasımda sabaha karşı bir ev baskınıyla gözaltına alınmaları üzerine DİSK...
- Türkiye’deki grev ve direnişlere her geçen gün yenileri eklenirken işçilerin mücadelesi dayanışmayla büyüyor. Çayırhan Termik Santrali ve Linyit İşletmelerinin özelleştirilmesine karşı işçilerin başlattığı direniş devam ediyor. Genel Maden İşçileri...