Buradasınız
“Ne Oldi da Savaş Oldi Ha?”
Pendik’ten emekli bir işçi
![](https://uidder.org/sites/all/modules/lazyloader/image_placeholder.gif)
Gündüz saat 11’de otobüse bindim. Sabah ve akşam otobüslerde kovaya basılmış turşu gibi yolculuk yapmak zorundayız. İşçilerin işe gidiş dönüş saati olmadığı için ayakta kimse yok, hatta boş koltuk bile vardı. İçimden kaç yıl önce otobüs durağında birinin yazdığı, “insan gibi yolculuk yapmak istiyorum” sözleri geçti. Çantamdan son cildinin sonuna yaklaştığım Mihail Şolohov’un “Ve Durgun Akardı Don” isimli romanını çıkarttım. Kaldığım sayfayı açtım. Son okuduklarımı hatırlamaya çalıştım. Hafızamda kalanları yokladım. Kitap tuğla kalınlığında ve 4 cilt. Benim okumam kaplumbağanın yürüyüşünden hallice! Kitapta anlatılan hikâyenin yaşadığımız bölgeye ne kadar uyduğunu düşündüm. Çok duyduğum “bir şey olmaz, hiçbir şey değişmez” sözleri Çarlık Rusya’sında da yaygın bir anlayışmış.
Ancak kitapta anlatıldığına göre, Çar despotluğu altında yüz yıllar boyunca Don Nehri gibi durgun, sessiz kalan yüz elli milyondan fazla Rus köylü ve işçisi, günü gelmiş Çar’ı tahtından alaşağı etmişler, heybetli heykellerini parçalamışlar. Ne Çar kalmış, ne Çariçesi. Toprak işleyenin, fabrika çalışanın olmuş. O güne kadar uzaktan bile doyasıya seyredemedikleri Çar’ın Sarayına girmişler ezilenler.
Kaldığım yerden kitabın sonunu meraka dalmışken biri omzuma dokundu. Baktım bizim Laz Mehmet. Omzuma dokunan, “Merhabaa. Nasilsin? Kitap okumak guzel herhalda? Benum okumam yazmam var. Ama heç çitap okumadim bileyü müsün?” dedi. Ben de onu Karadeniz şivesiyle “merhaba, Mehmet, sen nasulsun pakayum?” diye cevapladım. “Benim de okumam yazmam yoktu, okula sadece bir gün gitmiştim. Okulun ilk gününde öğretmen efendiden tekme tokat doyasıya dayak yedikten sonra bir daha gitmemiştim. Okuma-yazmayı 26 yaşından sonra mücadeleyi ve insanlaşmamı sağlayan işçi arkadaşlarımın sayesinde öğrendim. Şimdi kötü de olsa gördüklerimi, içimden geçenleri yazmaya çalışıyorum” dedim. Kulağıma doğru iyice eğilerek, “hele kitaba biraz ara ver, sağa diyeceklerim var da” dedi.
“Zaten seni görünce ara verdim. Karşılaşmayalı çok oldu, seni dinliyorum. Anlat dinleyeyim” dedim. İçimden de “eyvah şimdi bütün dünyanın Türkiye’ye düşman olduğunu söyleyecek. Kürtlerin düşmanımız olduğunu söyleyecek” diye geçiriyordum. Ama Mehmet beni fazlasıyla şaşırttı.
“Durim çok çöti. Benüm uşağların içüsü de işsuz kaldu. Arayıp duruyiler ama bulamayiler. Ben korkayırım savaş çıkacak deyi. Ne oldi da savaş oldi?” dedi. Ben de “diyeceklerim var dediğine göre anlat da bileyim” dedim. “Durim çöti. Savaş diyi de başka bişey demiyi. Savaş çöti. Ses çikartmali herkes. Bak, ben Çürt (Kürt) değilim, Kıpçak’ım. Atalarımız Orta Asya’dan gelmişler. Konuşmama bakma ha, ben Laz değulim. Ninem Vanli. Ama ben Kıpçak’im. Ha ne oldi da savaş oldi? Ben HDP’ye verdim oyimi. Onceden de verdum. Daha once hep ona (AKP’ye) verirdum oyimi. Gordumçi, hep kendüni, hep zengunleri düşüniyi. İki seçimde geçücü verdim HDP’ye ha. Sağa dedim, herkese demem ha. O kazanmasın diye HDP’ye verdum oyimi ha. Senin bağa o vakıt anlattuklarun doğru bileyurum” dedi.
“O dediğin kim” diye sordum. “Saraydaçi da” dedi. Ve devam etti. “7 Haziran öncesi kimse ölmeyeyidi. Ondan sonra baktı paşkan olamıyi savaş çikartti. Ben kimsenün ölmesini istemeyurum. Çürtler konuşsun kendü dilinde da. Çürtlere okul da olsun. Bizum Tirabzonda %80 mislüman, %20 Rum kokenli var. Ha Rumlar asimüle olmuş. Oyle okul mokul istemeyiler. Paşka irklar da var. Okul fılan istediği yok onların. Çürtler isteyi. İstesun, kendü dilini konuşsun. Asker benüm evimi bassa, Türkçe konuşma dese ben de karşu çıkarum. Asker Kürdun evini basiyi, öldürüyi, guçuk çocuğu bile öldüriyi. Ne istiyi Çürtler? Kendü dilinu konuşmak. Tevlet yok sen Çürtçe konuşma diyi. Biz askeri hiç sevmezduk. Ama asker ne yapsun? Komutan vur diyi, asker vuriyi. Ben de askerluk yaptum. Asker koyun gibidur. Sağa dön, sola dön, git oraya, gel buraya diyiler, gidiyi. Tevlet Çürtlere Turk olacasın diyi. Turk Turk olsun, Çürt Çürt olsun. Çimse ölmesün. Bah ben savaş istemeyurum çimise savaş istemesun. Sesuni çıkarttsin. Savaşı bi o istiyi sarayu elünden cider deyi çok korkiyi” dedi.
Araya girerek Karadeniz şivesiyle “ya gardaşum sen çok değuşmuşsun, yanu diyeyusun ki Çürtler bizim duşmanumuz değul ha” diye sordum. İyice kulağımın dibine yaklaşarak, “Sağa bi şey diyeceğum; ben hani Kibrusta Turk bayrağunu induren Yünan gencunu furup oldurdular ya, ona da çok uzuldum. Payrak nedur? Bir bez parçasidur. Paktun payrağu indurmuş, pir daha indürme dersun. Pen internattan bakayurum, Çürt uşaklaru öldüriliyi. Ama tevavizon dorğuyu söylemiyi. Hani parış olacağıdi, ne oldi, şimdu savaş diyi de paşka bişey demiyi? Benüm uşağların iküsü de işsuz kaldu. Pir benum emeklu mayişi var. O da yetmeyi” dedi.
Daha önceki sohbetlerimizde benim kendisine anlattıklarımı her defasında ninesine anlatırdı Mehmet. Bu nedenle “ninen nasul, yaşayı mı” diye sordum. Ninesinin ismi geçince, gözlerindeki ifadeden ne kadar üzgün olduğu fark ettim. Parmaklarını iç içe geçirerek, “ninem öldi” dedi. Ninesi için konuşmanın Mehmet’in acısını tazeleyeceğini fark ettiğim için başka soru sormadım.
Arada bir soru sorsam da, Mehmet’in anlattıklarını, önceki sohbetlerimizde Kürt sözünü duymaya bile tahammül edemediğini ve onun düşüncesi değiştiren nedenleri düşündüm. Anlaşılan iki çocuğunun birden işsiz kalması ve geçim sıkıntısı etkili olmuştu. Yoksulluk ve sefalet Mehmet ve ailesinin evinin kapısını da yumrukla çalmaya başlamış, içeri girip yerleşmişti. Patronlar ve onlarla aynı sınıftan olan siyasetçilerin, düzenlerini korumak için milliyetçilik zehriyle uyuşturduğu milyonlarca işçi-emekçi hâlâ o zehrin etkisi altında ne yazık ki. İşçi-emekçiler gözlerini biraz olsun açıp etraflarına baktıklarında asıl düşmanın patronlar ve onların sömürü, kan, irin, zulüm, katliamlarla sürdürmeye çalıştıkları düzenlerini görmeye başlıyorlar. İşçi sınıfının, işçi sınıfının örgütleri olan sendikaların, AKP ve Erdoğan’ın sürdürdüğü bu kirli savaşa hep bir ağızdan “hayır” demesi gerekir Karadenizli Mehmet gibi. Ancak o zaman durması mümkün olacaktır savaşların.
- Savaşı Kınamak Sorumluluktan Kurtulmaya Yeter mi?
- 7 Ekim’in Birinci Yılı: Emperyalist Savaş Büyüyerek Devam Ediyor
- Ukrayna Savaşının 2. Yıldönümü: “Emperyalist Savaşa Karşı Mücadeleye!”
- Ukrayna Savaşının İkinci Yılı: Ukrayna’dan Gazze’ye Emperyalist Savaşa Hayır!
- Filistin ve Ortadoğu’da Emperyalist Savaş Yangını Devam Ediyor
- Bütçe Holdinglere Akıyor, Holdingler Savaştan Besleniyor!
- Milyonlar Meydanlarda Filistin Halkıyla Dayanışmayı Büyütüyor
- Emperyalist Savaşa Karşı İşçilerin Uluslararası Dayanışmasının Önemi
- Savaş ve Biz İşçiler
- Akan Kan Bizim de Kanımızdır!
- Filistin Halkıyla Dayanışma Büyüyor: Emperyalist Savaşa Hayır!
- Japon Doro-Çiba Sendikasının Filistin Sendikalarına Yanıtı
- Filistin Sendikalarının UİD-DER’in Mesajına Yanıtı
- Türkiye’de ve Dünyada Filistin Halkıyla Dayanışma Eylemleri: “Savaşı Durdurun!”
- Savaş Emekçiler İçin Yıkım Demektir! Savaşa Hayır!
- Haksız Savaşlar Memleket Sormaz!
- Haksız ve Emperyalist Savaşlara Hayır Diyoruz!
- Emekçiler Haykırdı: Rusya Elini Ukrayna’dan Çek! NATO’nun Genişlemesine Hayır!
- İşçi Sınıfının Tek Güvencesi Örgütlü Gücüdür!
- Emekçiler Haksız Savaşlara Hayır Diyor!
Son Eklenenler
- Yaşanan depremlerin, yangınların, sellerin bir felakete veya katliama dönüşmesinin sebebi patronların kâr düzeni ve kâr hırslarıdır. Dolayısıyla bu yaşananlar sınıfsaldır. Tek tek kişilerin sorunu değil, bir bütün olarak işçi sınıfının sorunudur,...
- Tekstil Dokuma ve Deri İşçileri Sendikası (BİRTEK-SEN) Genel Başkanı Mehmet Türkmen 16 Şubatta ikinci kez gözaltına alındıktan sonra 17 Şubatta savcılık tarafından ifadesi alınmadan, tutuklama talebiyle mahkemeye sevk edildi ve tutuklandı. Türkmen’...
- İngiltere işçi sınıfı, Filistin halkı için yürüttüğü ulusal eylem günleri kapsamında 15 Şubatta başkent Londra’da bir kez daha meydanlara çıktı. Hükümet binalarının bulunduğu Whitehall’da toplanan çeşitli sendikalardan, siyasi partilerden ve sivil...
- 2025 yılı için asgari ücretin son derece düşük belirlenmesi işçileri şaşırttı ve haklı olarak öfkelendirdi. Pek çok işçi, “daha yüksek belirlenmesini bekliyorduk” dedi. Aynı öfke emekli maaşları için de söz konusu. Öte yandan metal işçileri de...
- Temel Conta işçilerinin grevi 10 Aralıktan bu yana sürüyor. İşçiler, yaklaşık bir yıl önce sendikalı olma kararı almış, Petrol-İş Sendikası Aliağa Şubesi’nde örgütlenmeye başlamışlardı. Petrol-İş Sendikası, Çalışma Bakanlığı’ndan yetki belgesini...
- Sırbistan’ın ikinci büyük şehri olan Novi Sad’in tren istasyonu 2022 yılında cumhurbaşkanlığı ve parlamento seçimleri kampanyası sırasında yapılmıştı. Cumhurbaşkanı Aleksandar Vucic de istasyonun açılış törenine katılarak, 60 yıl sonra bu istasyonu...
- Urfa’nın Viranşehir ilçesinde Kadıköy Güneş Enerji Santrali’nde (GES) Kalyon ve Eksim Real Enerji şirketlerinde çalışan işçilerin 11 Şubatta başlattığı iş bırakma eylemi tüm baskılara rağmen devam ediyor. Bezmialem Vakıf Üniversitesi şantiyesinde...
- 6 Şubat Maraş merkezli depremlerin üzerinden iki yıl geçti. Söylemesi dile kolay olan bu cümle alt metinde bizlere birçok şey anlatıyor. Dönüp geriye baktığımızda yaşanan onca acı ve keder bizlerin zihinlerinde tekrar tekrar canlanıyor. UİD-DER’li...
- Donald Trump bir kez daha ABD başkanı seçildi. Seçilir seçilmez de ilk bakışta deli saçması gibi görünen açıklamalar yapmaya başladı. Mesela Amerika’nın Grönland’ı alması gerektiğini söyledi. Bu, Trump’ın kafasından çıkmış çılgın bir fikir gibi...
- Antep Başpınar Organize Sanayi Bölgesinde sefalet zammına karşı direnişe geçen tekstil işçilerinin mücadelesi yasaklarla, baskı ve saldırılarla engellenmeye çalışılıyor. 14 Şubat günü, tüm saldırılara rağmen direnişlerini sürdüren Başpınar...
- Ağız ve Diş Sağlığı Merkezleri (ADSM), Ağız ve Diş Sağlığı Hastaneleri (ADSH) ve devlet hastanelerinde çalışan diş hekimleri ve sağlık çalışanları “Yüksek MHRS sayıları, kısıtlı süreler, eksik istihdam, sağlıksız ve güvenli olmayan birimler, düşük...
- Türkiye’de yasalarda her işçinin özgürce sendikaya üye olabileceği yazıyor. Ama resmi istatistiklere göre çalışanların yüzde 85’inden fazlası sendikasız. Sendikalı çalışmak yasal olmasına ve ücret, ikramiye, sosyal haklar bakımından avantajlar...
- Çok açık ki iktidarın “Aile Yılı” ilan etmesi aileler refaha kavuşsun diye değil, sermayenin ve iktidarın çıkarları içindir. İşçi aileleri için daha büyük yoksulluk, daha kötü çalışma koşulları, acı ve gözyaşı, hatta ölüm getireceği sır değildir.