Buradasınız
Kurtuluş Ellerinde, Örgütlü Gücünde!

Büyük toplumsal ve siyasal felaketler, bir anda, durup dururken ortaya çıkmaz; tersine, mayalanma süreci dâhil her şey insanların gözü önünde gerçekleşir. Gel gör ki örgütsüz, tarih bilincinden yoksun, kendi küçük dünyasına saplanıp kalan insanlar, gözlerinin önünde olgunlaşan ve gerçekleşen büyük alt-üst oluşu göremezler. Şahit olduğumuz üzere, bir taraftan etraflarındaki her şeyin değişmeye başladığını; savaşlarla, ekonomik ve siyasi krizlerle, doğa felaketleriyle sarsılan dünyanın eski dünya olmadığını, yaşam koşullarının kötüleştiğini, toplumsal çürümenin her alanı sardığını görür, hisseder ve şikâyet ederler, ama öte taraftan bu gidişat karşısında seyirci ve vurdumduymaz kalır, akıntının içinde yuvarlanırlar. Aynı zamanda, çelişkili bir şekilde, bu gidişatın hemen yarın geride kalacağını, daha iyi bir yaşama kavuşacaklarını düşünür, umut ederler. Şu anda hem Türkiye’de hem de dünyada milyarlarca emekçinin durumu budur.
Umut insanın geleceğe dair yaşam azmidir ve umutsuz yaşanmaz. Lakin umutlarımız gerçeğe dayanmazsa, körleştirici ve yıkıcı olur. Gerçek şu ki, bugün tüm dünyayı pençesine alan ekonomik kriz, savaş, işsizlik, mülteci dramları, kötü yaşam koşulları ve insanların mutsuzluğu kendiliğinden ortadan kalkmayacak. Tersine, bu sistem değişmezse, yarın bugünden daha da kötü olacak. Çünkü kapitalizm dediğimiz sistem, dünyayı ateşe veren bir karakter yapısına sahip. Bu sistem akıl dışı olduğu için bozuk bir şekilde işliyor: Zenginliği birkaç bin kişinin elinde toplarken, tüm bu zenginliği üreten işçi-emekçileri sefalete, insanlık dışı koşullara sürüklüyor. Ekonomik krizler, savaşlar, toplumsal eşitsizlik ve çürüme, yozlaşma, kadına şiddet bu sistemin yapısından kaynaklanıyor. Sistemin değişmesi, daha doğrusu değiştirilmesi ve yerine bugünkü felaketlere yol açmayacak, sömürünün olmadığı bir toplum konması gerekiyor.
Peki, kim gerçekleştirecek bu değişikliği? Çoğu insan kendisinin bir şey yapamayacağını düşünür; kendisi adına başka birilerinin bir şey yapmasını, taşın altına onların elini sokmasını ister. Bu düşünce “dünyayı ben mi kurtaracağım?” sözlerinde ifadesini bulur. Bu anlayış, bir taraftan güvensizliği, öte taraftan ise bencilliği yansıtır. Sonuçta bu düşüncedeki insanlar kendileri değil, başkaları bedel ödesin istemiş olurlar. Keza kendilerinin bir şey yapamayacağını düşünen insanlar, büyük liderlere umut bağlarlar. Güçlü bir liderin sahneye çıkmasını ve kendilerini kurtuluşa götürmesini beklerler. Kuşkusuz büyük liderler çok önemlidir. Savaşların kazanılmasında, toplumsal krizlerin çözülmesinde, devrimlerin başarıya ulaşmasında yol gösterici liderlerin önemli bir payı vardır. Fakat insanlar olmadan liderler hiçbir şey yapamaz, mucize gerçekleştiremezler. Aslında başarının altında, bizzat o kendilerine güvenmeyen insanların özverisi vardır.
Aynı zamanda hangi liderler, hangi sınıfın liderleri diye de sormak lazım. Sömürücü, iktidar ve düzen sahibi sınıfın liderleri mi, yoksa ezilen, sömürülen, sefalete itilen işçi-emekçilerin liderleri mi? Meselâ yüz yıl önce, Rusya’da işçi liderlerinin yol göstermesiyle işçi sınıfı iktidarı ele geçirdi; işçi iktidarı savaşa, yıkıma ve sömürüye son verdi. 1930’larda ise, aldatılan İtalyan ve Alman emekçileri kurtarıcı gördükleri Mussolini ve Hitler’in arkasından gittiler. Sermaye sınıfına hizmet eden bu faşist liderler, dünyayı kana buladılar ve emekçileri felakete sürüklediler.
Dünyamız kaotik ve çalkantılı bir süreçten geçerken, ortaya, kurtarıcı olduğu söylenen yeni liderler çıkıyor. Kapitalist sömürünün, yani insanlığı çıkışsızlığa iten düzenin temsilcisi olan bu liderler; medya tarafından güçlü ve kurtarıcı kimseler olarak sunuluyor. Meselâ yandaş medya, AKP ve Erdoğan olmazsa Türkiye’nin dağılacağını propaganda ediyor, bu düşünceyi besliyor. Toplumun ve emekçilerin bir kesimi, sorunların yalnızca Erdoğan tarafından çözülebileceğine inanıyor. Geçtiğimiz haftalarda Gebze’de, kentsel dönüşüm kapsamında evi yıkılan bir dedenin şu sözleri dikkat çekici: “Hani o kimsesizlerin kimsesiydi, nerde şimdi? Görmüyor mu ne halde olduğumuzu, duymuyor mu sesimizi? Duysa gelirdi, o bilse bunları yaptırmazdı.” Oysa Erdoğan hiçbir zaman kimsesizlerin kimsesi olmadı, tersine, o daima sermaye sınıfının kimsesi oldu. Şu sözleri, 12 Temmuzda patronlara konuşan Erdoğan sarf etti: “Şimdi grev tehdidi olan yere biz OHAL’den istifadeyle anında müdahale ediyoruz. Diyoruz ki hayır, burada greve müsaade etmiyoruz, çünkü iş dünyamızı sarsamazsınız.”
Görmek isteyen göz, anlamak isteyen akıl için başka söze gerek var mı? AKP iktidara geldiğinden beri işçi sınıfının hakları alabildiğine geriledi. Bir yılda iş kazalarında ve iş cinayetlerinde ölen işçi sayısının iki bine yaklaşması, ama AKP’nin kılını kıpırdatmaması ya da OHAL düzeni altında peş peşe işçi grevlerini yasaklaması çok şey anlatmıyor mu? Geri kalan tüm sorunları, siz buraya ekleyin… Bir taraftan işçilerin haklarını yok eden ve kölece çalışma koşullarını dayatan AKP, öte taraftan kindar ve kutuplaştırıcı bir siyaset izleyerek emekçileri bölüyor. Şanlı Selçuklu, Osmanlı, “büyüyen Türkiye” diyerek ve efsaneler yaratarak zalim sömürü düzeninin üzerini örtüyor. Bölünen, parçalanan, sınıf çıkarlarını unutan ve çaresiz kalan işçi-emekçilerin bir bölümü kurtarıcı diye Erdoğan’a sarılırken, öteki bölümü de umutsuzca beklemeyi seçiyor.
Oysa sömürü düzenine hizmet eden liderler, işçilerin sorunlarını çözemezler. Dünyamızda biriken tüm sorunların çözüm yolu, sistemi deştirmekten geçiyor. Hiçbir şey durup dururken, iyiye ve güzele doğru değişmeyecek. Evet, değişimi gerçekleştirecek olan insanlardır ama bu insanlar sömürü düzeninin sahipleri ve onların liderleri değildir. Tüm dünyayı sırtlayan, sömürülen, ezilen, çıkarları bir olan, kaderleri bir olan işçilerdir değişimi gerçekleştirecek olanlar. Evet, insanlar tek tek bir şey yapamazlar, doğru. Lakin bir sınıf olarak düşünen, bilinçli ve örgütlü hareket eden işçi sınıfı çok şey yapabilir.
Oturup beklemek yerine, iktidarın kutuplaştırıcı ve kindarlaştırıcı siyasetine alet olmak yerine, sahte liderlerden medet ummak yerine; dünyadaki değişimi görmeyip tepkiselleşmek, hırçınlaşmak, milliyetçiliğe sarılmak yerine, işsizliğin ve ev kiralarının suçunu Suriyelilere yüklemek yerine, yoksulluktan bıkıp cinnet geçirmek yerine gerçeği gör, örgütlen ve mücadele et! Evet, ya işçi sınıfı dünyayı değiştirecek ya da tüm insanlık kapitalist sistemin yol açtığı felaketin sonuçlarına katlanacak! Kurtuluş ellerimizde, örgütlü gücümüzde!
“Sözleşmeden Sonra”
- Everest’e Tırmanmak da Sınıfsal!
- Filler, Karıncalar ve Kıssadan Hisse
- “Bu Sene Hiç Kiraz Yediniz mi?”
- Aşçı ya da Doktor… Çocuklarımız Ezilmekten Nasıl Kurtulur?
- Söyleyecek Sözümüz, Verecek Hesapları Olmalı
- Gazze ve İnsanlığın Onur Mücadelesi
- Bizi Güçlü Kılan Birlik ve Dayanışmadır!
- Emekten Yana Bir Bilim İnsanı: Alice Hamilton
- Kölelerin İsyanı, Ücretli Kölelerin Gücü
- İşçi Dayanışması 208. Sayı Çıktı!
- Brecht ve İşçiler İçin Sanat
- Örgütlü Olamayan Ucuz İşgücü Olur
- Komşunun Evi Yanarken…
- İşçi Gençlik Patronların Kölesi Olmayacak
- On Depo Benzin İle Ölçülen Emek
- Yaşadığımız Çağın Sorumluluğunu Almak, Guido Gibi Olmak!
- “Greve Çıktık, Elimize Ne Geçti?”
- Sağlıksız Bir Sağlık Anlayışı
- Kim Bu Herkes?
- Zeytin Ağacına Bile Düşmanlar!
Son Eklenenler
- Düşük ücretler, iş güvenliği önlemlerinin alınmaması ve ağır çalışma koşulları nedeniyle işçilerin yaşadığı sorunlar büyüyor. Çalışma yaşamını düzenleyen yasalar yalnızca kâğıt üzerinde kalıyor, patronlar hiçbir yaptırıma maruz kalmadan hukuksuz...
- Sosyal medyaya, Türkiye’nin geleneksel sermaye kesimlerinin önde gelenlerinden olan bir annenin paylaşımı düştü.
- Birleşik Metal-İş ve Türk Metal sendikaları 4 Eylülde sendika genel merkezlerinde basın toplantıları yaparak TİS tekliflerini açıkladılar.
- Rejimin toplumsal muhalefeti sindirmeye yönelik saldırıları artarak sürüyor. 2 Eylülde İstanbul 45. Asliye Hukuk Mahkemesi, CHP İstanbul 38. Olağan İl Kongresini iptal etti. İl Başkanı Özgür Çelik’i ve yönetimi görevden alarak yerine kayyum atadı.
- Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu (KESK), Ankara Adalet Bakanlığı önünde, Kanun Hükmünde Kararname (KHK) ile işten atılan emekçilerin görevlerine iade edilmesi talebiyle basın açıklaması düzenledi.
- Türkiye’de her yıl 3-9 Eylül tarihleri arası Halk Sağlığı Haftası olarak kutlanıyor. Sağlık Bakanlığı, Halk Sağlığı Haftasının amacını “halkın sağlığını korumak, geliştirmek, sağlık için risk oluşturan faktörlerle (bulaşıcı hastalıklar, çevresel...
- Kozasından çıkmaya çalışan kelebeğin hikâyesini bilir misiniz? Bir adam ormanda yürürken, bir kelebeğin kozasından çıkmaya çalıştığını görür. Saatlerce, kelebeğin küçücük bir delikten çıkmak için verdiği mücadeleyi izler. Ancak bir süre sonra...
- Yalova’da bulunan Sefine Tersanesi işçileri, patronun çalışma koşullarında yaptığı tek yanlı değişikliğe karşı direnişe geçti. Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfı’nın (SYDV) grevi beşinci gününde anlaşmayla sonuçlandı. Artvin Şavşat Belediyesinde...
- Milyonlarca kamu emekçisinin ve emeklisinin taleplerini boşa çıkaran 8. Dönem Toplu Sözleşme süreci, Kamu Hakem Kurulu tarafından karara bağlandı. Hakem Kurulu, 2026 yılında ilk altı ay için yüzde 11, ikinci altı ay için yüzde 7; 2027 yılı için ise...
- 1 Eylül Dünya Barış Gününde Diyarbakır’dan Ankara’ya pek çok kentte eylemler düzenlendi. Ankara’da Emek Barış ve Demokrasi Güçlerinin çağrısıyla Kolej Meydanında bir araya gelen kitle sloganlar, alkışlar ve zılgıtlar eşliğinde Sakarya Meydanına...
- Bazı zenginlerin “ölmeden yapılacaklar listesi”nde dünyanın en yüksek tepesi olan Everest’e tırmanmak vardır mesela. Zaman zaman sosyal medyada bu insanların “başarı”larını anlatan çeşitli videolar, haberler çıkar karşımıza.
- Şeker-İş Sendikasının örgütlü olduğu Kütahya Şeker Fabrikasında, Mart ayından bu yana süren toplu sözleşme görüşmelerinde anlaşma sağlanamaması üzerine 30 Ağustosta başlayan grev, 3’üncü gününde sürüyor.
- İstanbul Emek Barış ve Demokrasi Güçleri’nin çağrısıyla İstanbul Kadıköy’de yapılan mitinge binlerce kişi katıldı. Kadıköy Söğütlüçeşme’de toplanan kitle, “Savaşa ve Sömürüye Karşı Demokrasi ve Barış Kazanacak” pankartı arkasında rıhtımdaki miting...