Buradasınız
Bu Nasıl Gemi?
![](https://uidder.org/sites/all/modules/lazyloader/image_placeholder.gif)
Amerika’da görülen Reza Zarrab davasında “sırlar” ortalığa saçılıyor. Verilen rüşvetlerin küsurat kısmı bile, bir işçinin yemeden içmeden yüzlerce yıl çalışsa kazanamayacağı paralara tekabül ediyor. Bu çarkı kuranlar bankaları, bakanlıkları ve ülkeyi yönetenler! Kirli çamaşırlar ortalığa saçılınca ve “bu değirmenin suyu nereden geliyor?” soruları sorulunca, egemenler saldırganlaşıyor. Yolsuzlukları sorgulayanlar vatan haini ilan ediliyor. “Bu dava Türkiye’nin önünü kesmek için tezgâhlanan bir oyundur” diyerek işçi ve emekçileri kandırmaya çalışıyorlar. Durmadan “başka Türkiye yok, aynı gemideyiz, birleşelim, ülkemizi savunalım” diyorlar.
Egemenlerin milliyetçiliği kışkırtıp ülkenin selameti için herkesin fedakârlık yapması gerektiğini söylemeleri ilk değil. Ama kendileri fedakârlığın f’sine bile katlanmazlar. Aslında bu durum işçiler açısından çok tanıdıktır. Patronlar da her zaman aynı propagandayı yaparlar. Sınırsızca sömürürken, güzel güzel kazanırken işçiyi unutur, kriz dönemlerinde ise hatırlayıverirler. İşçilere “aynı gemideyiz” der, onlardan “fedakârlık” beklerler. Bu ikiyüzlülüğü durmadan tekrarlarlar. Zenginliklerini sürekli büyütürken işçiyi daha da sefalete iterler.
Diyelim ki aynı gemideyiz, ama biz biliyoruz ki bu gemi işçilerin değil kapitalistlerin/patronların gemisidir. Yani kapitalist bir gemide yolculuk yapıyoruz. Türkiye gemisinin dümenindeki egemenler, geminin nasıl yönetileceğine ve nereye doğru yol alacağına sadece kendileri karar veriyorlar. Geminin kazan dairesinde, temizliğinde, yolcuların her türlü ihtiyacının giderilmesinde görev alan işçilerin sorunlarını ve taleplerini yok sayıyorlar, onları geminin forsası haline getiriyorlar. Dümendekiler lüks içindeyken, üçüncü sınıf mevkide yolculuk edenler geminin tüm eziyetini çekiyor. Doğrusu bu kapitalist gemi Titanik’e benziyor.
1912’de asla batmayacağı söylenen çok büyük, çok sağlam, çok gösterişli Titanik gemisi İngiltere ve Fransa’dan yolcu alarak Amerika’ya doğru yola çıktı. 2223 yolcusu vardı ve elbette hepsi eşit değildi. Zengin kontlar, kontesler, lordlar, leydiler, patronlar, mösyöler birinci ve ikinci mevki yolcusuydu. Amerika’da iş bulmak, yeni bir yaşam kurmak isteyen yüzlerce yoksul insansa Titanik’in üçüncü mevki yolcusuydu. Aşağıdakilerin birinci ve ikinci mevkilere gitmesi yasaktı. Kanada’ya doğru yaklaşan geminin kaptanı diğer gemiler tarafından uyarıldı, çünkü Kuzey Atlantik buz dağlarıyla kaplıydı. Ne kaptan ne de yolculuğun tadını çıkaran milyonerler geminin batacağına ihtimal vermediler, önlem alma gereği duymadılar. Fakat yolculuğun beşinci gününde, gece yarısına doğru gemi buz dağına çarptı, birkaç saat içinde okyanusun sularına gömüldü. Bu birkaç saat içinde yaşananlar kapitalizmin ne olduğunu bir kez daha acı biçimde ortaya koydu.
Filika sayısı tüm yolcular için yeterli değildi. Zenginler hızla filikalara bindirilirken üçüncü sınıf yolcuların kaldığı bölümler otomatik olarak kilitlendi. Gemide bulunan 889 mürettebatın 673’ü; 3’üncü mevkideki 708 yolcunun 527’si öldü. Yani ölen 1517 kişinin 1200’ü işçiler ve yoksullardı. Kapitalist dünyada hayat adil olmadığı gibi ölüm de adil değil. Zenginler bindikleri filikalarla felaket yerinden uzaklaşıp giderken yoksullar kilitli kapıların arkasında boğularak okyanusun karanlıklarına gömüldüler.
Titanik’te olduğu gibi, kapitalist Türkiye gemisinde de zenginler ile yoksul işçi ve emekçilerin yaşamı ve kaderi bir değildir. İşçi sınıfı durmaksızın çalışırken, patronlar servetlerine servet katarlar. Kriz olduğunda patronlar bundan kârlı çıkmanın yoluna bakar, işten atılan ve aç kalan ise işçiler olur. Savaşlarda zenginlerin çocukları askere gidip “şehit” olmaz, ölenler daima yoksulların çocuklarıdır. Savaş yayıldığında zenginler kendilerine dünyanın daha güvenli bölgelerinde bir yaşam kurar, olan işçi ve emekçi insanlara olur. Egemenler sebep oldukları tüm felaketlerden sıyrılmanın bir yolunu bulurlar. Kapitalizm gemisinde üsttekilerin hizmetine koşulan, onları besleyen insanlar boğulur, asalaklar şatafat içindeki yaşamlarına devam ederler.
Önemli olan aynı gemide olmak değildir, geminin dümeninde kimin oturduğudur. İşçi sınıfı birleşip geminin dümenini ele geçirmedikçe ve sistemi değiştirmedikçe değişen hiçbir şey olmayacak. İşçi sınıfı üretmeye, sömürülmeye ve üçüncü mevkide yaşamaya devam edecek. Gemi battığında ise ilk kurban verilen işçi sınıfı olacak!
Ekonomi Kimin İçin Büyüyor?
- Sendikalaşmak Türkiye’de Neden Zor?
- “Aile Yılı” İlan Edenler Neyin Peşinde?
- Katliamların Sorumlusu Kim?
- Patronlar Çok Para Kazanırken…
- Örgütlüysek Her Şeyiz, Örgütsüzsek Hiçbir Şey!
- İşçi Dayanışması 202. Sayı Çıktı!
- Onlar “Kazanalım” Dedikçe Biz Kaybediyoruz
- Ekranlar ve Çocuklarımız
- Suriyeliler Geri Dönecek mi?
- Asgari Ücret Nasıl Yükseltilir?
- Kumarla Köşeyi Dönenler Neye Dönüyor?
- İşçi Sınıfının Ortak Mücadele Dili: GREV!
- Umudumuzu ve Direncimizi Güçlendirelim, Mücadelemizi Büyütelim!
- İşçi Dayanışması 201. Sayı Çıktı!
- Zeytinyağı, Margarin, Süt Tozu
- Toplumsal Sorunların Bireysel Çözümü Mümkün mü?
- Gelişen Ufkumuz, Değişen Dünyamız
- Köşemize Çekilmiyoruz, Emekçi Gençlik Köşemizle Güçleniyoruz!
- Her Şeyi Paraya Bağlayanlar Kim?
- Devlet Bütçesi Kimin Bütçesi?
Son Eklenenler
- Antep Başpınar Organize Sanayi Bölgesinde sefalet zammına karşı direnişe geçen tekstil işçilerinin mücadelesi yasaklarla, baskı ve saldırılarla engellenmeye çalışılıyor. 14 Şubat günü, tüm saldırılara rağmen direnişlerini sürdüren Başpınar...
- Ağız ve Diş Sağlığı Merkezleri (ADSM), Ağız ve Diş Sağlığı Hastaneleri (ADSH) ve devlet hastanelerinde çalışan diş hekimleri ve sağlık çalışanları “Yüksek MHRS sayıları, kısıtlı süreler, eksik istihdam, sağlıksız ve güvenli olmayan birimler, düşük...
- Türkiye’de yasalarda her işçinin özgürce sendikaya üye olabileceği yazıyor. Ama resmi istatistiklere göre çalışanların yüzde 85’inden fazlası sendikasız. Sendikalı çalışmak yasal olmasına ve ücret, ikramiye, sosyal haklar bakımından avantajlar...
- Çok açık ki iktidarın “Aile Yılı” ilan etmesi aileler refaha kavuşsun diye değil, sermayenin ve iktidarın çıkarları içindir. İşçi aileleri için daha büyük yoksulluk, daha kötü çalışma koşulları, acı ve gözyaşı, hatta ölüm getireceği sır değildir.
- Almanya'da Ocak ayı boyunca Berlin, Münih, Hanover, Hamburg ve Nünberg gibi büyük kentlerde hükümetin aşırı sağ ve ırkçı politikalarına karşı çok sayıda sendikanın, göçmen topluluklarının ve demokratik kitle örgütlerinin katılımıyla büyük çaplı...
- Gebze Plastikçiler OSB'de bulunan Chinatool Otomotiv’de grevin 4. gününde, Kocaeli Çayırova'daki Green Transfo Energy'de ise grevin 51. gününde anlaşma sağlandı.
- İzmir Gaziemir’deki Ege Serbest Bölgede bulunan Digel Tekstil’de işçiler, düşük ücret zammına tepki gösterdiler ve hakları için sendikalı oldular. Ancak Digel Tekstil patronları işçilerin zam talebini duymazlıktan geldi, sendika haklarını yok saydı...
- Ankara’nın Nallıhan ilçesinde bulunan Kömür İşletmeleri AŞ (KİAŞ) bünyesindeki Çayırhan Termik Santrali ve maden sahalarında çalışan işçiler, 10 Şubatta özelleştirmeye karşı Ankara’ya yürüyüş başlatmışlardı. 13 Şubatta Hazine ve Maliye Bakanlığı...
- 13 Şubat 2024’te Erzincan İliç’te SSR Mining ve ortağı Çalık Grubunun tarafından işletilen Çöpler Altın Madeninde siyanürlü toprak kaymış, 9 işçi toprak altında kalmış, cenazelerine aylarca ulaşılamamıştı.
- Antep'te direnişlerin yaygınlaşması, işçilerin ortak eylemler yapması, birlik içinde hareket etmeye yönelmesi ve pek çok örnekte mücadelelerini başarıya ulaştırmaya başlaması üzerine patronlar baskılarını arttırdı. Gaziantep Valiliği ise 13 Şubatta...
- Soma, Ermenek, Amasra, İliç madenci katliamları, Çorlu tren katliamı, Elazığ, İzmir, 6 Şubat depremleri, orman yangınları ve sel felaketleri, Hendek havai fişek fabrikası ve Balıkesir mühimmat fabrikası patlamaları, yüzlerce iş cinayeti ve son...
- Yeni yılın ilk günlerinde MÜSİAD toplantısında konuşan Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek patronlara “biz sizin daha çok para kazanmanızı istiyoruz” dedi. Patronlar tarafından alkışlanan Bakan, tam da bunu yapıyor, patronların kazanması için...
- Cep telefonu hayatımıza gireli yaklaşık 30 yıl, akıllı telefonun hayatımıza girmesi ve jet hızıyla yayılması ise 10-15 yıl oldu. Bu nedenle akıllı cep telefonumuz 1 saat kapalı kalsa kendimizi adeta nefessiz kalmış hissediyoruz.