Buradasınız
Koronavirüsle Geçirdiğimiz 9 Ayın Bilançosu
Kapitalist sömürü düzeninde gerçekler baş aşağı durur. Bu düzende egemenler halka gerçekleri söylemezler. Örneğin koronavirüse karşı önlem adı altında toplum paniğe sürüklenirken, hastalığın önlenmesi için asıl yapılması gerekenler yapılmamıştır. Tersine, dünya genelinde on milyonlarca işçi işten atılarak işsizliğin, açlığın ve hastalığın kucağına itilmiştir. İlk günden beri UİD-DER’in internet sayfasında ve İşçi Dayanışması’nda egemenlerin koronavirüsü kullanacaklarını, toplumda korku ve panik yaratarak krizin faturasını işçi sınıfına keseceklerini söylüyoruz. Aradan geçen zaman bu söylediklerimizin doğru olduğunu kuşkuya yer bırakmayacak şekilde kanıtladı. 9 ayın sonunda Türkiye’de de siyasi iktidarın asıl derdinin hastalığa karşı savaşmak değil, salgını bahane ederek ekonomik ve demokratik hakları tırpanlamak olduğunu defalarca gördük.
Bu süre boyunca siyasi iktidar çıkardığı yasalarla milyonlarca işçiyi ücretsiz izne ve kısa çalışmaya mahkûm etti. Toplantı ve gösteri yürüyüşleri yasaklandı, işçilerin bir araya gelerek örgütlenmesinin ve mücadele etmesinin önüne geçilmeye çalışıldı. Bir kez daha grevler yasaklandı. Salgına karşı önlem adı altında halk adeta cezalandırıldı, patronlar ihya edildi. İktidardan yüz bulan patronlar, bırakalım işyerlerinde işçi sağlığı ve güvenliği önlemlerini almayı, salgını fırsata çevirerek korona öncesinden çok daha ağır ve kötü koşulları işçilere dayattılar. Bütün bunlar olurken yükselen enflasyon ve artan hayat pahalılığı işçi sınıfını daha da yoksullaştırdı. İşçiler en temel ihtiyaçlarını dahi karşılayamayacak duruma gelirken sağlık hizmetleri ciddi boyutta aksadı. Toplumu virüse karşı korumak adına yapılanlar, başka pek çok hastalığa davetiye çıkaran sonuçlar doğurdu.
Peki, “salgını önlemek adına alınan tedbirler” sonucunda koronavirüs vaka sayıları azaldı mı? Elbette hayır. Aksine vaka sayıları her geçen gün artıyor ve salgın asıl olarak işçi ve emekçileri vuruyor. İşçi sınıfı hem sağlığından hem de ekonomik ve demokratik haklarından oluyor. Siyasi iktidar Mart ayında ne söylediyse ve ne yaptıysa şimdi de aynısını söylüyor ve yapıyor. Böylece bir taraftan salgına karşı önlem alıyormuş gibi görünüyor, diğer taraftan saldırılarını sürdürüyor ve sorunu bireyselleştirip sorumluluğu halkın sırtına yıkıyor.
İşçi sınıfının bağışıklık sistemini güçlendirecek olan örgütlülüğüdür
Oysa daha ilk günlerde salgının bireysel değil, toplumsal bir sorun olduğunu söylemiş, salgının bir sınıf mücadelesi konusu olduğunun altını çizmiştik. 14 Martta “İşçiler Koronavirüse Karşı Nasıl Savaşmalı?” yazımızda şöyle demiştik: “Nasıl ki işyerlerinde iş sağlığı ve güvenliği bir sınıf sorunu ve mücadele konusuysa, Covid-19 hastalığı da bir sınıf sorunu ve mücadele konusudur. İşyerlerinde gerekli önlemlerin alınması için birleşmeli, haklarımızı aramalı, taleplerimizi hayata geçirmek için mücadele etmeliyiz. İşçi sınıfının bağışıklık sistemini güçlendirecek olan örgütlülüğü ve sermaye sınıfının yalanlarına karşı uyanık olmasıdır!”
27 Mart tarihli “Korkmayalım, Haklarımıza Sahip Çıkalım” yazımızda ise taleplerimizi çok açık ve net olarak sıralamıştık:
- İşçi sağlığı ve güvenliği önlemleri tüm işyerlerinde derhal ve eksiksiz alınsın! İşçilere, gerekli önlemlerin alınıp alınmadığını denetleme yetkisi verilsin! Önlemleri almayan işyerlerine ağır cezalar getirilsin!
- İşten atmalar yasaklansın!
- Tüm izinler ücretli izinlere dönüştürülsün, yıllık izinlerin gasp edilmesine hayır!
- İşsizlik sigortası kayıtsız şartsız, hiçbir koşul konmadan tüm işçilere açılsın!
- Sağlık hizmetlerinin kalitesi ve kapsamı genişletilsin, tüm sağlık hizmetleri parasız sağlansın!
- İşçilerin elektrik, su, doğalgaz faturaları ile kredi borçları dondurulsun!
Bu taleplerin yanı sıra ücretler yükseltilirken iş saatlerinin düşürülmesi ve mola sürelerinin uzatılması gerektiğini de söylemiştik. Gelinen noktada görüyoruz ki, bugün bu taleplerimiz çok daha acil ve yakıcı hale gelmiştir. Korku ve paniğe kapılmadan sorguladığımızda gerçekleri görmek hiç de zor değil. Siyasi iktidarın 9 ay boyunca aldığı “salgın önlemleri” sonucunda salgın emekçiler arasında daha fazla yayılmış, yoksulluk büyümüş, hak gaspları artmış, çalışma koşulları ağırlaşmıştır. Halkın sağlığını korumak için atılması gereken hiçbir adım atılmamış, alınması gereken hiçbir önlem alınmamıştır. Gelin, duruma daha yakından bakalım:
İşyerlerinde sağlıklı koşullar yok, hak gaspı var!
Yolda geçen zamanı da eklediğimizde günümüzün yarısı işyerlerinde geçiyor. Onlarca, yüzlerce işçiyle birlikte gün boyunca aynı havayı soluyor, yan yana çalışıyoruz. Bu nedenle salgına karşı alınması gereken önlemlerin başında işyerlerinde işçi sağlığı ve güvenliği önlemlerini almak geliyor. Peki, 9 ay boyunca bu konuda ilerleme sağlamak için iktidarın attığı herhangi bir adım var mı, patronları önlem almaya zorladığına dair, denetlediğine dair bir emare var mı? Hayır yok! Tam tersine işçiler çok daha sağlıksız ve güvenliksiz koşullarda çalışmaya zorlanıyor. Hijyen yok, bazı işyerlerinde sabun bile yok! Sağlıklı ve yeterli yemek verilmiyor, yemekhanelerde böcekler cirit atıyor. Salgın bahanesiyle işçilerin işyerindeki öğünleri ekmek arasıyla geçiştiriliyor. İşyerlerinde yeterince beslenemeyen işçiler ihtiyaç duydukları besinleri alacak bir gelirden de yoksun oldukları için evlerinde de sağlıklı gıdalar tüketemiyorlar. Bağışıklık sistemleri zayıflarken hastalığa yakalanma riskleri artıyor. İş güvenliği önlemleri alınmıyor, hatta siyasi iktidar 50’nin altında işçi çalıştıran az tehlikeli işyerleri ve kamu kurumları için iş güvenliği uzmanı ve işyeri hekimi çalıştırma zorunluluğunu dördüncü kez erteledi. Hem de Covid-19’u gerekçe göstererek! Covid-19 salgını ve iş güvenliği önlemlerinin ihmal edilmesi birleşince 2020’nin ilk 11 ayında en az 2032 işçi iş cinayetlerinde yaşamını yitirdi. Bu koşullara itiraz eden, sağlıklı ve güvenlikli koşulların oluşturulmasını isteyen işçiler ya işten atıldı ya da zorla ücretsiz izne çıkarıldı.
İşçilerin yaşam kalitesini belirleyen şey aldığı ücret ve bu ücret karşılığında satın alabildikleridir. Ücretsiz izin ve kısa çalışma uygulaması işçilerin hiç ücret alamaması ya da ücretlerinin yarı yarıya düşmesi anlamına geliyor. Ücretli izin kavramı bu süreçte patronlar sınıfının lügatından kalktı, tüm izinler ücretsiz izne dönüştü. Bu da yetmedi, ücretsiz izin patronların elinde sopaya dönüştü. Örgütlenmek isteyen, hakkını arayan, sesi çıkan işçiler ücretsiz izne gönderilerek cezalandırıldı, cezalandırılıyor. İşçiler daha salgının başında bir sonraki yıla ait senelik izinleri de kullanmaya zorlandılar. Sonuç ne oldu? Düşen ücretler ve stres sonucunda sağlıklı yaşamak imkânsız hale geldi.
İşçilerin bir kısmı zorla ücretsiz izne gönderilirken kalan işçiler günde 12-13 saat çalıştırılıyor. Yorgun düşen bedenler, sağlıklı beslenme de olmayınca hastalığa açık hale geliyor. Siyasi iktidar tüm bu olup bitenlerin, işverenlerin ücretsiz izinleri ve kısa çalışmayı kötüye kullandığının farkında değil mi? Elbette farkında ama umurunda değil! Hatta patronların saldırılarının önünü açan bu siyasi iktidardır. Fiili ve yasal uygulamalarla çalışma yaşamı adeta yeniden dizayn edilmekte, hak gaspları kalıcılaştırılmaya çalışılmaktadır. Güya yine salgına karşı önlem olarak İstanbul’da mesai başlama saati 07.00’ye çekildi ama mesai bitiş saati patronların inisiyatifine bırakıldı. Böylece zaten uzun olan çalışma saatleri daha da uzadı. Bu mudur salgına karşı önlem?
Kaynaklar sermayeye!
İşsizlik Sigortası Fonu işçilerin ücretlerinden yapılan kesintilerle oluşturulan ve işsiz kaldıklarında yararlanmaları gereken bir fondur. Bu fona işçilerin en çok ihtiyaç duyduğu zamanlardan biri değil miydi bu süreç? Peki ne oldu, işçiler fondan yararlandırıldı mı? Elbette hayır. Tersine işçilerin yararlanmaması için elinden geleni yaptı iktidar. Ücretsiz izin dayatmasıyla fondan günlük 39 lirayı reva gördü işçilere. Kısa çalışmayla da hak ettiğinin yarısını… Fonun geri kalanı ise patronlara peşkeş çekildi her fırsatta.
Ücretleri düşen, alım gücü iyice zayıflayan emekçiler faturalarını ödemekte de zorlanıyorlar. Buna karşın ne borçların silinmesi ne de ertelenmesi iktidarın gündemine girdi, hatta emekçilerin vergi yükü arttı. Oysa patronların milyarlarca liralık vergi borçları ertelendi ya da silindi. Bütçe görüşmelerinde muhalefet partilerinin “her haneye ihtiyaç sınırına kadar doğalgaz ve elektriğin ücretsiz sağlanması” teklifi AKP-MHP oylarıyla reddedildi. Pek çok işçi ailesi kredi kartına yüklenerek yaşamını sürdürmeye çalışıyor, ama bu arada borç yükü de artıyor.
Sağlık sistemi çöküyor
Sağlık hizmetlerinin geldiği duruma bakalım şimdi de. Salgın zamanında geliştirilmesi, erişiminin kolaylaştırılması gereken sağlık hizmetleri adeta çökertildi. Devlet hastanelerinde, aile sağlığı merkezlerinde en temel sağlık hizmetlerini almak iyice zorlaştı. Koronavirüs testi yaptırmak için bile uzun kuyruklara girmek gerekiyor. Acil sağlık sorunu yaşayanlar, test yaptırmak isteyenler mecburen özel hastanelere gidiyorlar. Bu süreç özel hastanelerin daha da zenginleştiği, sağlık çalışanlarının iş yükünün ağırlaştığı, özel hastaneye verecek parası olmayan emekçilerin sağlık sorunlarının büyüdüğü bir süreç olmuştur. Nitekim hastalığın yayıldığı ve can aldığı bölgeler temel olarak yoksul işçi ve emekçilerin yaşadığı semtlerdir.
Peki ya “kısıtlama” adı altında getirilen yeni yasaklara ne demeli? İşyerlerinde dip dibe günde 12-13 saat çalışırken sorun yok, ama iş dışında evimizden çıkmaya kalkarsak sorun var. Hiçbir gerekçe getirilen yasağın salgına karşı nasıl bir koruyucu etkisi olduğunu açıklayamaz. Bu saçma yasağın iler tutar yanı yoktur. Çok açık ki siyasi iktidar salgına karşı sıkı önlemler aldığı algısını yaratmak ve bu bahaneyle işçi sınıfının hak arayışının önüne geçmek için yeni yasakları gündeme getirmiştir.
Salgın sorunu bir mücadele konusudur
İşte Türkiye’nin 9 aylık Covid-19 sürecinin işçi sınıfı ve emekçiler açısından bilançosu budur. Siyasi iktidarın önlem adı altında yaptıkları işçiler için daha fazla sorun ve yıkım getirmiştir. Patronlar sınıfı ise her zaman olduğu gibi yüzü gülen taraf olmuştur. İşçi sınıfı olarak koronavirüs bahanesiyle sınıfımıza yapılan saldırıları görmek, acil ve yakıcı taleplerimiz etrafında birleşmek ve mücadele etmekten başka seçeneğimiz yoktur. İşçi Dayanışması’nın 150.sayısında belirtildiği gibi “Salgın Sorunu Bir Mücadele Konusudur.” Hastalığa karşı asıl mücadele işçilerin birlik ve örgütlüğüdür. Hastalığa karşı önlem alınmak isteniyorsa, göstermelik önlemler bir kenara konarak asıl olarak şu taleplerimiz hayata geçirilmelidir:
- Hızla yeni hastaneler kurulmalı, sağlık çalışanlarının sayısı arttırılmalı, sağlık hizmetleri parasız verilmeli, salgınların önlenmesi için kapsamlı çalışmalar yürütülmelidir. Tüm toplum kısa zamanda taranıp hastalar tespit edilmeli ve böylece hastalık kontrol altına alınmalıdır!
- Tüm işyerlerinde gerekli iş güvenliği önlemleri alınmalı, işyerlerinde sağlıklı koşullar oluşturulmalıdır. Mola süreleri uzatılmalı, iş saatleri düşürülmeli ve işçilere dinlenmek için daha fazla zaman sağlanmalıdır. İş saatlerinin düşürülmesi ve mevcut işlerin işsizlere paylaştırılması, iş bekleyen milyonlarca işsiz için ekmek ve yaşam demektir.
- Sağlıklı olmamız için sağlıklı beslenmemiz, sağlıklı koşullarda yolculuk yapmamız ve yaşamamız gerekiyor. Her türlü hastalıkla savaşmanın yolu güçlü bağışıklık sistemidir. Öyleyse ücretlerimiz arttırılmalı, alım gücümüz yükseltilmelidir. Asgari ücret dört kişilik bir ailenin gerçek ihtiyaçlarına göre hesaplanmalıdır!
- Gevrek “Susamlı Tavuk”
- Koronavirüs Sınıf Ayrımı Yapmıyor mu?
- Salgında İşçi Sağlığı Hiçe Sayılıyor!
- Patrondan Covid-19 Önlemleri
- Koronavirüsle Geçirdiğimiz 9 Ayın Bilançosu
- Maskeye Emanet Edilmiş İşçi Sağlığı ve İşten Atmaların Yeni Bahanesi Maske
- Patronlar Koronavirüsü Tepe Tepe Kullanırken Asıl Faturayı Biz İşçiler Ödüyoruz
- Şantiyede Sözde Korona Önlemleri
- Hayat Eve Sığar mı?
- İşçi Sınıfıdır Bizim Asıl Ailemiz
- Bakan’a mı İnanalım Yaşadıklarımıza mı?
- Adımız Koronalıya Çıktı!
- Metal İşçileri: “İşçinin Hakkı İşçiye!”
- Sözde Pandemi Önlemleri ve Küresel Açlık
- “Hijyene Dikkat Edin Ama Fazla Su, Sabun, Peçete Harcamayın”
- “Yeni Normal” Koşullarında Öğrencilerin Sınav Maratonu
- Gebzeli İşçiler Koronavirüsün İşçiler Üzerindeki Etkilerini Anlatıyor
- Gebzeli İşçiler Yeni Normali Değerlendiriyor
- Koronavirüsle Yaşamayı Öğrenmeli miyiz?
- Yağlı Ekmekleri Ballandı!
Son Eklenenler
- Hatay’ın Payas ilçesinde bulunan Atakaş Çelik fabrikasında Birleşik Metal-İş üyesi üç işçi, geçtiğimiz günlerde işten çıkarılmıştı. UİD-DER’li işçiler olarak fabrika önünde direniş başlatan işçilere direnişin beşinci gününde dayanışma ziyaretinde...
- “Her şeyin içinde ve her şeyin dışındayız”. Bu söz bir market çalışanı arkadaşımın ağzından işçilerin yaşamını özetleyen bir söz olarak döküldü. Uzun zamandır büyük bir mağazada çalışan arkadaşım, marketin günlük cirosunun rekorlar kırmasına rağmen...
- 40 yıllık kısacık yaşamına yüzlerce hikâye ve roman sığdıran Amerikalı sosyalist yazar Jack London 22 Kasım 1916’da hayatını kaybetti. Aradan geçen uzun yıllar London’ın eserlerinin güncelliğinden hiçbir şey kaybettirmedi. Çünkü o işçi sınıfının...
- Ankara’nın Nallıhan ilçesinde bulunan Kömür İşletmeleri AŞ (KİAŞ) bünyesindeki Çayırhan Termik Santralinde çalışan madenciler, madenin özelleştirilmesine karşı 20 Kasımda direnişe başladı. Sabah 08.00’de gece vardiyası dışarı çıkmadı, gündüz...
- Emperyalist savaş Ortadoğu başta olmak üzere dünyanın her yerinde kendini hissettiriyor. Egemenler yıllık bütçelerin büyük kısmını “savunma” adı altında savaş sanayisine ayırıyorlar. Burjuva siyasetçilerin politikaları hızlı bir şekilde sertleşiyor...
- Fotoğraftaki reklam panosu kaldırımın ortasında duruyor, gündüz gece. Arka tarafında medya maymunu Hülya Avşar sanki “hadi EYT’liler koşun, sakın geç kalmayın” dercesine sırıtıyor. Mağazada çalışan genç işçi kızımıza EYT reklamını sordum. Kendine...
- Bağımsız Maden-iş üyesi Fernas Madencilik işçilerinin direnişi çeşitli sendika ve işçi örgütlerinin desteği ile kazanımla sonuçlandı. Fernas patronu Ocak 2025’te işçilerin ücretlerine zam yapılmasını ve atılan işçilerin hak kaybı olmadan işe geri...
- Fransa’da devlet demiryolu şirketi SNCF’de örgütlü CGT-Cheminots, UNSA-Ferroviaire, SUD Rail ve CFDT-Cheminots sendikaları, 11 Aralıkta süresiz grev kararı aldı. Dört demiryolu sendikası, grev kararını SNCF’nin yük taşımacılığı birimi olan SNCF Fret...
- Gürcistan’ta madencilik şirketi Georgian Manganese’e ait Zestafoni ferroalyaj tesisi ve Chiatura manganez madeni 1 Kasımdan Nisan 2025’e kadar üretimi durdurduğunu açıkladı. Gürcistan’ın en büyük madencilik şirketi Georgian Manganese’in tesislerinde...
- Çocukların mutlu olduğu, gelecek endişesi taşımadığı, ayrımcılığa maruz kalmadığı; eşitlik, özgürlük, barış dolu bir dünyada yaşamalarını kim istemez ki? Fakat biliyoruz ki dünyamız çocuklar için sıcak bir yuva değil. Kol kanat gerdiğimiz...
- Gebze’de bulunan Grid Solutions ve Schneider Elektrik, İstanbul’da bulunan Hitachi Energy ve Bursa’da bulunan Arıtaş Kriyojenik fabrikaları için Birleşik Metal-İş Sendikası ile MESS arasında yürütülen toplu iş sözleşmelerinde anlaşma sağlanamaması...
- Gün geçmiyor ki her gün bir öncekine rahmet okutacak, canımızı yakan bir olay olmasın. Sistemin iyice çürümesi ve tarifsiz bir bataklığa dönmesiyle birlikte, bu çürümüşlük toplumda derin yaralar açıyor. Bunun sonuçlarından bir yenisi de İzmir’de...
- Bir film sahnesi: İngiltere’de bir madenci bandosu, Rodrigo’nun gitar konçertosunu çalmaktadır. Madencilerin emektar ellerinden ahenkli melodiler akıp giderken arka planda hükümet tarafından kapatılmak istenen bir madenle ilgili toplantılar, yürüyen...