Buradasınız
Koronavirüs Sınıf Ayrımı Yapmıyor mu?
2020’nin ilk haftalarıydı. Covid-19 virüsü henüz sadece Çin’de tespit edilmişti. Gazetelerde bir haber yayınlandı: Londra’da bir üniversitenin (University College London) yaptığı bir araştırmanın sonuçları, zengin insanların yoksul insanlara göre ortalama 10 yıl daha fazla yaşadığını ve ömürlerini daha sağlıklı geçirdiklerini ortaya koyuyordu. Şu an bu satırları okurken şaşırıyor muyuz? Elbette hayır! “Ölüm adildir, aynı haşmetle vurur şahı, fakiri” diyen İranlı bir şaire şöyle cevap vermiş Nazım Hikmet: “Ölümün âdil olması için hayatın âdil olması lâzım!” Eşitsizlik ve adaletsizlik üreten bir düzende yaşıyorsak, hayatın kendisi adil değilse, ölüm nasıl adil olabilir ki? İnsanların birini şah birini fakir kılan bir düzen nasıl adil olabilir ki? Bu düzende ölüm yoksulların kapısını erkenden çalıyor, ölümün adaleti ise sadece şairlerin mısralarında kalıyor!
Koronavirüs yayılmaya başladığında, “virüsün zengin fakir ayırmadığı” propagandası virüsten çok daha hızlı yayılıyordu. Oysa bu yalanın kuyruklusuydu. Bizler insanların zenginler ve fakirler, yani sermaye sahipleri ve işçiler olarak iki temel gruba ayrıldığı sınıflı bir toplumda yaşıyoruz. Parayı insandan daha değerli yapan, parası olan insanı diğer bütün insanlardan daha değerli kılan kapitalizm altında yaşam da ölüm de hastalık da virüs de adil olamaz. Nitekim “koronavirüs” her sınıftan insana ayrı muamele yaptı, yapıyor.
Salgın daha ortaya çıkar çıkmaz sermaye sınıfı, bu salgının ekonomiye çok büyük darbe vurduğunu söyledi. Patronlar “zararlarının” karşılanması, kamu fonlarının onlara ayrılması, borçlarının silinmesi, vergi yükümlülüklerinin kaldırılması için harekete geçtiler. İktidardan istedikleri desteği fazlasıyla aldılar. Hatırlarsınız, salgının daha ilk günlerinde “önlem paketi” adı altında 100 milyar liralık bir paket açıklandı. Bu paketin 98 milyar lirası doğrudan patronlara gitti. Paketten işçilere çıka çıka maske ve kolonya çıktı. Ardından peş peşe yasal düzenlemeler geldi. Salgın kullanılarak hem krizin üzeri örtüldü hem de krizin yükü emekçilerin sırtına yıkıldı. Patronların kredi borçları, prim borçları silindi, diledikleri kadar ucuz faizli krediler verildi, “teşvik” adı altında devasa kaynaklar onlara aktarıldı, yağlı ihaleler onlara verildi. İşçilerin payına ise işten atmalar, kısa çalışma ödeneği, ücretsiz izin düştü. Her şeye yüksek oranda zam gelirken, ücretlerimiz eridi, alım gücümüz düştü, faturalarımız kabardı ve düne göre daha yoksul hale geldik. Koronavirüs de bu adaletsizliklerin, zalimliklerin, haksızlıkların, saldırıların üstünün örtülmesi için kullanıldı. Sözde virüse karşı alındığı söylenen önlemlerle virüse değil ama işçi sınıfına darbe üstüne darbe indirildi.
İşçi sınıfı ve emekçi yığınların yanında toplumun çok küçük bir azınlığını oluşturan sermaye sahipleri, tuzu kurular, bakanlar, gazeteciler, televizyon yıldızları, şarkıcılar testleri pozitif çıkınca “dinlenmeye” çekildiler. Evde kalma çağrıları yaptılar. “Hayat eve sığar” kampanyalarının gönüllüsü olup çıktılar. “Evde kalınca kendimizi dinlemeye, hayatın ne kadar değerli olduğunu anlamaya başladık” dediler. Sokakta gördükleri insanlara, maske takmayanlara ateş püskürdüler. Onları cahil ve sorumsuz olmakla suçladılar. İşçileri açlıktan, işsizlikten intihara sürükleyen yasalar çıkaranlar, eylemdeki, grevdeki işçilerin üzerine polisleri salanlar, onlarca hizmetçi çalıştırdıkları boğaz kenarındaki yalılarında keyifle bisiklet pedalı çevirenler, bizim evlerimiz kadar kilerleri olanlar söylediler bu sözleri…
Bırakalım düzenli test yapmayı, evde oturmayı, iyi beslenmeyi, dinlenmeyi; işçiler sokağa çıkma yasaklarında bile gece gündüz çalıştırıldılar, hasta oldukları için azarlandılar, hasta hasta işe çağrıldılar. Yemekleri kaldırıldığı ya da kısıldığı için aç kaldılar, iş saatleri erkene alındığı için uykusuz kaldılar, akşamları mesailerle tüketildiler, gün yüzü, güneş yüzü göremez oldular. Koronavirüsü bahane edip işçileri ücretsiz izine gönderdiler, sendikalaşanları işten attılar. Bu duruma isyan ettikleri zaman işten atıldılar, ekmeksiz bırakıldılar, coplanıp gözaltına alındılar.
Yani krizin yanı sıra Covid-19’un faturası da işçi ve emekçilere kesildi! İşçi Dayanışması sayfalarında anlatıldığı gibi; korona virüs, kapitalizm salgındır! Ve işçilerin bağışıklığı örgütlülüğüdür. Kapitalizm salgınıyla mücadele edebilmek için virüs korkusunu aşıp birleşmeliyiz, bağışıklığımızı yani örgütlülüğümüzü güçlendirmeliyiz.
- Gevrek “Susamlı Tavuk”
- Koronavirüs Sınıf Ayrımı Yapmıyor mu?
- Salgında İşçi Sağlığı Hiçe Sayılıyor!
- Patrondan Covid-19 Önlemleri
- Koronavirüsle Geçirdiğimiz 9 Ayın Bilançosu
- Maskeye Emanet Edilmiş İşçi Sağlığı ve İşten Atmaların Yeni Bahanesi Maske
- Patronlar Koronavirüsü Tepe Tepe Kullanırken Asıl Faturayı Biz İşçiler Ödüyoruz
- Şantiyede Sözde Korona Önlemleri
- Hayat Eve Sığar mı?
- İşçi Sınıfıdır Bizim Asıl Ailemiz
- Bakan’a mı İnanalım Yaşadıklarımıza mı?
- Adımız Koronalıya Çıktı!
- Metal İşçileri: “İşçinin Hakkı İşçiye!”
- Sözde Pandemi Önlemleri ve Küresel Açlık
- “Hijyene Dikkat Edin Ama Fazla Su, Sabun, Peçete Harcamayın”
- “Yeni Normal” Koşullarında Öğrencilerin Sınav Maratonu
- Gebzeli İşçiler Koronavirüsün İşçiler Üzerindeki Etkilerini Anlatıyor
- Gebzeli İşçiler Yeni Normali Değerlendiriyor
- Koronavirüsle Yaşamayı Öğrenmeli miyiz?
- Yağlı Ekmekleri Ballandı!
Son Eklenenler
- İşçi Sınıfının Uluslararası Birlik, Mücadele ve Dayanışma Günü 1 Mayıs’ı geride bıraktık. 1 Mayıs’ta Türkiye’nin dört bir yanında gerçekleşen mitinglere yüzbinlerce sendikalı sendikasız işçi, işsiz, emekli, emekçi kadın, genç katıldı. İşçi ve...
- Türkiye’nin dört bir yanında sendikalaşmak isteyen işçiler çeşitli engellerle karşılaşıyor, işten atılıyor, baskıyla sindirilmek isteniyor. Bursa’da Öz İplik-İş Sendikası’nda örgütlendikleri için işten atılan ve direnişlerine devam eden Durak...
- Türkiye tarihindeki en büyük işçi katliamı olan Soma Katliamı davasında daha önce yargılanmayan 28 kamu görevlisi ilk kez hâkim karşısına çıktı. Katliamın 10. yılında görülmeye başlanan kamu davasının ilk duruşması 8 Mayısta Soma 2. Asliye Ceza...
- Merhaba işçi ablalarım, abilerim. Ben İzmir’de yaşayan bir lise öğrenciyim. Ben de UİD-DER ile 1 Mayıs’a katılmak için İstanbul’da yaşayan teyzeme geldim. İlk defa 1 Mayıs’a katıldığım için sizlerle duygularımı paylaşmak istiyorum.
- Bu sene de 1 Mayıs’ı ağır şartlarda karşıladık. Bir tarafta ekonomik yıkım diğer tarafta savaş, göç sorunu ve işsizlik. Biz işçilerin birikmiş nice sorunu bulunuyor, toplum nefessiz bırakılıyor. İşte bu şartlar altında UİD-DER işçilere umut oldu,...
- Türkiye’de işçiler, reel ücretlerin düşmesi, çalışılmış günlerin ücretinin dahi patronlar tarafından gasp edilmesi gibi sorunlarla boğuşuyorlar. Diğer taraftan sağlık emekçileri ticarethaneye dönüştürülen sağlık sisteminin dayattığı ağır iş yüküyle...
- Geçen gün metal işçisi arkadaşımla bir araya geldik. Çayımızı içerken sohbet etmeye başladık. Konumuz toplu iş sözleşmesiydi.
- İlk kez UİD-DER’le 1 Mayıs’a gelen arkadaşımız, 1 Mayıs’ın daha önce duyduklarından, anlatılanlardan bambaşka bir şey olduğunu söyledi. Kadınlar, çocuklar, işçiler el ele halaylar çektik, hepimiz kardeş gibiydik.
- Merhaba, ben İzmir de yaşayan bir gencim. İstanbul’a UİD-DER’le 1 Mayıs’a katılmak için geldim. 1 Mayıs öncesi hazırlıklar için derneğe gittim. Çok sıcak bir ortam ve dayanışma duygusu sarmıştı her yeri.
- Sarayları süsleyen altın, sultanların ve soyluların yaşamında zenginliğin en önemli ölçüsü olmuştur. Fakat bu zenginliği üreten zamanın köleleri ve günümüzün işçileri için bu maden her zaman acı, gözyaşı ve ölüm getirmiştir. Altın madenlerinde...
- Çalıştığım işyerinde uzun yıllardır çalışan ve EYT yasası çıktıktan sonra SGK’ya başvurup emekli olanlar var. Malûm, emeklilik maaşı iktidar eliyle kuşa çevrildi. Bizim patron da sayıları azımsanmayacak kadar çok olduğu için EYT’li işçileri bir an...
- DİSK, 3 Mayısta Türkiye İstatistik Kurumunun (TÜİK) Ankara’daki merkez binası önünde basın açıklaması gerçekleştirdi. Burada konuşan DİSK Genel Başkanı Arzu Çerkezoğlu, TÜİK’in enflasyon sepetindeki maddelerin fiyat listesini 2 yıla yakın bir...
- Geçenlerde yeğenimle sohbet ederken “kolajenlerin içerisinde en kalitelisi hangisi bilgin var mı?” diye sordu. Ben de doğal olarak “bir sağlık sorunun mu var, neden kolajen kullanma gereği duyuyorsun?” diye sordum. O da yarı utanarak “hep güzel...