Buradasınız
Sel Göz Göre Göre Felakete Dönüştü
Kastamonu’nun Bozkurt ilçesinde meydana gelen sel felaketi sonrası can ve mal kaybının, yıkımın büyüklüğü her geçen saat daha fazla açığa çıkıyor. İktidar medyasında ısrarla yaşananların yoğun yağıştan kaynaklanan doğal bir felaket olduğu ve böyle bir felakete karşı bir şey yapılamayacağı söyleniyor. Oysa görüntülerden ve bölge halkının anlattıklarından yaşananların “doğal” felaket olmadığı, göz göre göre gelen bir yıkım olduğu açıkça anlaşılıyor.
Bölge halkı, yetkililerin daha önce haberdar olmalarına karşın halkı suların metrelerce yükselmesinden sadece 10 dakika önce uyardıklarını, hesap sorduklarında ise elektriklerin kesik olmasını bahane ettiklerini söylüyorlar. Ayrıca HES regülatörlerinin patladığının gizlendiğini, yardımların çok geç geldiğini, ilk iki gün çalışma yapılmadığını, yapılması gerekenleri kendilerinin söylediğini, suyun akışını yalvar yakar değiştirttiklerini, onun da Cumhurbaşkanı gelecek diye yapıldığını anlatıyorlar. Kendilerini aptal yerine koymaya çalışanlara, her şeyin farkında olduklarını gösteriyorlar. Yakınını kaybeden bir kadının bölgeyi ziyaret eden AKP’li İstanbul/Esenler Belediye Başkanına “Suçlusunuz, her şeyi görmezden, duymazdan geldiniz. Biz hepsini biliyoruz” demesi ve “suçlu önce ONLAR sonra müteahhit” diye belirtmesi bölge halkının gerçek tepkisinin ifadesidir.
Son olarak can kaybı 59 olarak açıklansa da bölge halkı yüzlerce kişinin hayatını kaybettiğini ifade ediyor. Mikrofon tutulan neredeyse herkes ya akrabalarını ya da komşularını kaybetmiş. Onlarca insanın sele kapıldığını gözleriyle görmüş. Çalışmalara katılanlar sahilin ölü insanlarla dolu olduğunu söylüyorlar. Devlet erkânı ise her felaket sonrası yaptığı gibi, felaket bölgesine gidip “devlet hiç vakit kaybetmeden mağdurlara el uzatıyor, bütün imkânlarını seferber ediyor” algısı yaratmaya çalışıyor. Ancak görevlileri oyalayarak, büyük konvoylarla trafiği tıkayarak yardım çalışmalarını engellemeleri bir yana, konuşmalarındaki hamaset ve kibir gerçekleri birebir yaşayan bölge halkının anlattıkları ve hissettikleri karşısında öfkeden başka şeye neden olmuyor. Erdoğan, “Dünyanın birçok yeri gibi ülkemiz de bir süredir tâbi felaketlerle boğuşmaktadır. Bu sadece ülkemizde olan değil ABD’si de böyle, Kanada’sı da böyle, Almanya’sı da böyle... Bir felakettir gidiyoruz” diyerek sorumluluğu sırtından atmaya çalışıyor. Oysa bölge halkı felaketi hiç de Erdoğan gibi değerlendirmiyor. Bölgenin her zaman çok yağış aldığını hatta yağmurun 12 saat hiç durmadan sağanak şeklinde yağdığı zamanları bildiklerini ama böyle bir felaketle hiç karşılaşmadıklarını söylüyorlar. Yaşı doksana varan Bozkurtluların da aynı yorumu yaptığını belirtiyorlar. Bu sözler felaketin nedeninin yağmur olmadığını, gerçek nedenin bölgenin yapısı düşünülmeden kurulan HES ve dere yatağına yapılan binalar olduğunu, ayrıca devlet eliyle ormanlarda yapılan ağaç kesiminin de felaketin nedenlerinden biri olduğunu kanıtlıyor.
Nitekim Paleosismolog ve yerbilimci Dr. Ramazan Demirtaş, 400 metrelik dere yatağının 15 metreye kadar daraltıldığını, derenin akışının ve akış yönünün engellendiğini, akışı engelleyen köprü, viyadük ile menfezlerin daraltıldığını, dere kenarına evler yapıldığını, afetin nedeninin bütün bu uygulamalar olduğunu belirtiyor. 500 yıl önce Mimar Sinan’ın hocası Mimar Muslihiddin’in Ergene Nehri üzerine yaptığı dünyanın en uzun taş köprüsünü örnek gösteriyor: “1392 metre uzunluğunda, 6,8 metre genişliğindeki köprünün 174 kemeri var. Mimar Muslihiddin 500 yıl önce aşırı yağışı, su yükselmesini, sel olabilme ihtimalini düşünerek Uzun Köprü’yü yaptı. O dönem de çok şiddetli yağışlar, fırtınalar oluyordu fakat Uzun Köprü 500 yılda kim bilir nice fırtınalar atlattı ama sapasağlam bu zamana ulaştı. Şimdi dersiniz ki 500 yıl önce bilim, teknik daha mı ileriydi, hayır. Bilim şu an çok daha ileri. Sorun bilmeme değil, rant, kâr hırsı. Mimar köprüyü yapmış ama yapılaşmaya açmamış. Biz her zemini yapılaşmaya açıyoruz. Fay hattına yapı yapamazsın, dere yatağına yapamazsın, olmaz, olursa da sonuç acı olur.”
Öte yandan Ayancık ilçesi eski kaymakamı, 5 sene önce dere kenarına yapılan tomruk deposunun olası bir selde felakete neden olacağını belirterek dağ yamacına taşınmasını istediğini ancak başta valilik olmak üzere devletin ve yetkili kurumların gerekli tedbirleri almadığını anlatıyor. Tomrukların tam bir yıkıma yol açtığını belirtiyor. Çünkü selin sürüklediği tomruklar köprülere takılıp suyun akışını engelledi ve böylece su daha da ivme kazanarak kentin içine dolmaya başladı.
Bölgede defalarca sel olmasına rağmen oy hesabıyla dere yataklarındaki ev ve işyerlerine izin verildiği açığa çıkıyor. Kamu binalarının, okulların, çocuk parklarının dere yatağı üzerinde bulunduğu görülüyor. Yani tepeden tırnağa açgözlülük, doymak bilmezlik, iş bilmezlik, sorumsuzluk, boş vermişlik!
Küresel ısınmanın neden olduğu iklim krizi tüm dünyada sellere ve yangınlara neden oluyor. Cumhurbaşkanı sanki küresel ısınmaya neden olan sermaye düzeninin bir parçası değilmiş gibi, felaketin sorumlusu olarak iklim krizini gösteriyor ve kendi kabahatinden kendine mağduriyet çıkarmaya çalışıyor. Akdeniz bölgesinin orman alanlarının küle dönmesini ya da Karadeniz bölgesindeki yıkıcı selleri sadece iklim kriziyle anlatmak hem yetersizdir hem de siyasi iktidar için yavuz hırsızı oynamaktır.
Sel, yangın, müsilaj ve diğer doğa olayları… Bu doğa olaylarının bir felakete dönüşmesine neden olan kapitalist kâr hırsı, sermayenin açgözlülüğüdür. Doğanın talanında sınır tanımayan siyasi iktidarın politikalarıdır. Dün Akdeniz’de ciğerlerimiz yandı, bugün Batı Karadeniz’de canlarımız sel sularıyla denize karıştı. Bu kâr odaklı, yağma ve talan politikalarına dur diyemediğimiz müddetçe daha da büyük felaketlerle karşı karşıya kalacağız. Hiç vakit kaybetmeden kendi sınıfımızın saflarında birleşmeliyiz. Her alanda örgütlenmeli, göz göre göre gelen felaketlere neden olacak hiçbir projeye izin vermemeliyiz. Mahallelerimizde, işyerlerimizde, sendikalarımızda, mücadele örgütlerimizde birleşip dayanışmayı ve işçilerin, emekçilerin örgütlülüğünü güçlendirmeliyiz. Kapitalizme ve kapitalist aç gözlülüğe karşı omuz omuza mücadele etmeliyiz.
- İspanya’da Sel Felaketinde Can Kaybı Yükseliyor
- Tokat’tan Diyarbakır’a Maden Şirketlerine Karşı Köylüler Mücadele Ediyor
- Tokat’ta Altın Madenine Karşı Direniş
- Yine Yangın, İhmal ve Umursamazlık
- Doğanın Talanına Hayır!
- Diyarbakır ve Mardin’de Yangınlar: Sermayenin Kâr Hırsı Can Alıyor
- Manisa Gördes’te Madene Karşı Direniş Nöbeti Sürüyor
- “Mersin Atatürk Parkında Yeni Liman İstemiyoruz”
- İktidarın Zihniyeti İliç’te de Aynı!
- İliç’te Aileler Arama Çalışmalarının Durdurulmasını Protesto Etti
- İliç’te Maden Faciası: Tonlarca Siyanürlü Toprak Çöktü, İşçiler Altında Kaldı
- Brezilya, Fas, Libya: Kapitalizm Felaket Demektir!
- Akbelen Direnmeye Devam Ediyor!
- Turgut Özal, Gökova Santrali ve Sonrası
- Orman Yangınları Devam Ediyor
- Deştin Köylüleri: Çimentocular Topraklarımızı İşgal Edemeyecek!
- Samandağ Halkı: “Deprem Öldürmedi Asbestle Öldürecekler!”
- Depremden Sonra Sel de Felakete Dönüştü
- Pakistan’da Seller Can Almaya Devam Ediyor
- “Yeşil Bursa”ya Ne Oldu?
Son Eklenenler
- 17 Ocakta okul öncesi, ilkokul, ortaokul ve lisede okuyan yaklaşık 20 milyon öğrenci birinci dönem karnelerini alarak yarıyıl tatiline girdi. Mersin’de Eğitim-Sen ve Özel Öğretmenler Sendikası eğitimdeki sıkıntıları dile getirmek için Yenişehir İlçe...
- Suriye’deki Esad rejimi 8 Aralıkta yıkıldı. Hemen ardından da Suriye’deki savaşın bittiği ve Türkiye’deki Suriyelilerin artık güvenle ülkelerine geri dönebileceği konuşulmaya başlandı. Medyada Erdoğan’ın Suriye politikasının ne kadar başarılı olduğu...
- Sevgili işçi kardeşlerim, bizler yani işçi sınıfımızın örgütlü mücadelesinin bir parçası olanlar, eski kuşaktan işçilerin deneyimlerinden ziyadesiyle istifade etmeyi öğrendik sınıf büyüklerimizden. Bundandır karşımızdaki herhangi bir işçi...
- UİD-DER Müzik Topluluğu (UMUT), Ruhi Su’nun sesinden dinlediğimiz Boşa Didinmek Fayda Vermez şarkısını yeniden yorumladı. Şarkının mücadeleye çağıran sözleri kadar hikâyesi de çok anlamlı. Rusya işçi sınıfının romancısı Maksim Gorki, 1907’de,...
- İşyerinde yeni yıl kutlaması yapmak için işi biraz erken bıraktık. Kutlama için masaları hazırladık, şarkı listemizi ayarladık. İşin yorgunluğunu atıp dinlenecek, uzun uzun sohbet edecektik. Tabii eğlence kısmına geçmeden önce işyerinin şef ve...
- Birleşik Metal-İş Sendikası ile MESS arasında süren toplu iş sözleşmesi görüşmelerinin anlaşmazlıkla sonuçlanması üzerine 13 Aralıkta başlayan GE Grid Solutions grevinin 33. gününde anlaşma sağlandı. Böylece MESS sözleşmeleri kapsamında 4 işletmede...
- Siyasi iktidarın sahte enflasyon verilerine dayanarak 2025 yılı için kamu emekçilerine yaptığı yüzde 11,54 oranındaki zam, kamu emekçileri tarafından ülke genelinde protesto edildi. 13 Ocakta iş durduran KESK, Birleşik Kamu-İş, Hür-Sen, ASİM-Sen...
- Aylardır uzmanların, siyasetçilerin, patronların hatta uluslararası finans kuruluşlarının yaptığı tartışma, analiz ve hesaplamaların sonunda 2025 yılı için asgari ücret 22 bin 104 lira olarak açıklandı. Bu açıklamayı, Türkiye İşveren Sendikaları...
- Günümüzde fabrikalarda, işyerlerinde “kolay yoldan para kazanma” hayaliyle şans ve bahis oyunları oynamak gitgide yaygınlaştı. Teknolojiyle birlikte kumarhane herkesin cebine girdi. Her molada, her köşede tüm başlar cep telefonlarına eğiliyor,...
- Balıkesir Gönen’de bulunan Arıtaş Kriyojenik’te 19 Aralıkta başlayan grev 10 Ocakta anlaşmayla sonuçlandı. DİSK/Emekli-Sen 11 Ocakta Türkiye genelinde İzmir’den Trabzon’a, İstanbul’dan Denizli’ye pek çok ilde “TÜİK Verileri Kirli ve Yalan; Açlık,...
- Aralık ayında Birleşik Metal-İş sendikasının örgütlü olduğu Hitachi Energy, GE Grid Solutions, Schneider Elekrik, Arıtaş Kriyojenik ve Green Transfo fabrikalarında peşi sıra grevler başladı. Çok geçmeden de sermaye sınıfının tatlı kârlarını düşünen...
- İzmir Buca’da sendikal baskıların ve işten atma saldırısının devam ettiği Telus önünde direniş başladı. Adana’da SASA Polyester’in PTA tesis şantiyesinde Gemont Endüstri ve ardından Metropol İnşaat adlı taşeron şirketler bünyesinde çalışan inşaat...
- Yeni bir yılın, 2025’in ilk günlerini yaşıyoruz. Ama işçi ve emekçilerin yüreğinde “yeni” olanın getirdiği heyecan ve umut yerine büyüyen endişeler ve kasvet var. Takvim yaprakları hariç hayatımızda değişen tek şey yaratılan ekonomik yıkımın...