Buradasınız
Birbirimize Güvenmek Zorundayız!
Kartal’dan bir depo işçisi
Arkadaşlar merhaba. Ben daha önce de bir mektup yazmıştım. Sizi çalıştığım depoda olanlardan haberdar etmiştim. O zaman gündelikçi işçiler mesai ücreti alabilmek için mücadele etmiş ve başarılı olmuşlardı. Hepsi gündelikçi olan o arkadaşlarımın mesailerinin ödenmeyeceği söylenmişti. Biz de bu koşullarda çalışmayacağımızı söyleyip birlikte hareket ederek bu saldırıyı geri püskürtmüştük. Karşılığında da mesai ücretlerimizi almaya başlamıştık. Geçen ay yine aynı saldırıyla karşı karşıya kaldık. Kadrolu işçiler de, gündelikçi işçiler de artık mesai ücreti almayacaktı. Ve daha fazla mesai ile karşı karşıya kalacaktık. Haftanın 6 günü mesai yaptırılacak, karşılığında bir ücret verilmeyecek, üstelik iş yasasında öngörüldüğü gibi ücretli izin de kullandırılmayacaktı. Yani biz patronun hayrına daha çok çalıştırılacaktık.
İşyerinde farklı koşullarda çalışan birkaç grup işçi olduğu için bir araya gelip bu sorunu çözmek gerçekten zor görünüyordu. Gündelikçi, taşeron, kadrolu ve ofis elemanı adı altında patron tarafından zaten bölünmüştük. “Ofis elemanları”nın şartları “iyi” olduğu için, gündelikçi işçilerin kadroya geçme sevdası olduğu için, taşeron işçilerin işini kaybetme korkusu olduğu için ve kadrolu işçilerin de birbirlerine güvensizlikleri yüzünden sorunu çözmek için birleşmek mümkün görünmüyordu. Bu ayrımlar yüzünden hiç kimse birbirine güvenmiyordu. Ben yaklaşık bir senedir bu depoda çalışıyorum. Bilinçli bir işçi olarak işe girdiğimden beri bu birliği sağlamaya çalışıyorum. Beraber çalıştığım işçi kardeşlerime birbirimize güvenmekten başka çaremiz olmadığını ve patrona güvenirsek ne hallere düşeceğimizi anlatıyorum. Tabii ki yalnız bunlar değil. Geçmişte yaşanılan deneyimleri, işçilerin bir araya geldiklerinde neler başarabildiğini ve başardığını da onlara anlatıyorum. Ve sonunda bu çalışma ve patronun saldırılarının üst üste gelmesi, bir ortak hareketin tüm koşullarını hazırladı. Fazla mesai tüm işçilerin ortak sorunuydu. Ben de bundan yola çıkarak işçileri bir araya getirmeyi başardım. Ortada bir sorun olduğunu, bu sorunun hepimizin sorunu olduğunu ve ortak hareket edersek bu sorunu çözebileceğimizi uzun uzun anlattım. Bazı işçilerle tek, bazı işçilerle üçerli gruplar halinde sık sık görüştüm ve en sonunda hepsini karşıma alıp ortak hareket etmek için ikna ettim. Bir diğer sorun, gündelikçi işçilerin kadro ve ücretler sorunuydu. Bunu da ortak hareket edersek çözebileceğimizi anlattım. Kadrolu işçilerin bu konuda destek vermesi gerektiğine onları ikna ettim. Böylece işçileri ortaklaştırdım. En sonunda yapmamız gerekenlerle ilgili kendi aramızda bir toplantı yaptık ve buna göre hareket etmeye başladık.
Depo müdürüne bundan sonra bu şekilde çalışmak istemediğimizi ve şartlarımızın iyileştirilmesini istediğimizi söyledik. O da bazı şeylerin kendisini aştığını, ondan daha büyük bir sorumlunun buna karar verdiğini ve onun gelerek bizimle konuşacağını söyledi. Bu işlere şirketin Türkiye’den sorumlu müdürü bakıyormuş. Bir hafta sonra o müdür geldi. Önce gündelikçi işçilerle, sonra da biz kadrolu işçilerle konuşacakmış. Konuşurken bile bizi bölerek bunu yapmaya çalıştı. Gündelikçi işçiler toplantıda kendilerine sunulan şartları kabul etmediler. Yapılan teklif çok düşüktü, mesai ücreti yine yoktu. Bu şartlarla çalışmayacaklarını söyleyerek işi bıraktılar. Daha sonrasında biz kadrolu işçileri içeri aldılar. Dışarıda diğer toplantıyı beklerken biz de dersimize çalışmıştık. Öncelikle içerde herkes ne söyleyecek diye bir görev dağılımı yaptık. Şunu çok iyi biliyorduk ki biz destek vermezsek ve konuşmazsak hem daha fazla mesaiye kalacaktık, hem de gündelikçi arkadaşlarımız işlerini kaybedecekti. Sıra bize geldi. İçeri girdiğimizde sıra ile herkes söyleyeceğini söyledi. Herkes ortak bir şekilde konuşunca ne yapacaklarını şaşırdılar. İnanın o anda beraberliğin önemini bir kere daha anladım. Suratlarının şekilleri değişti. Ne dersek “evet” diyorlardı. Gündelikçi arkadaşlarımıza yeni bir teklif yapmak zorunda kaldılar. Bizim çalışma şartlarımızla ilgili kendi aramızda bir toplantı yapıp nelerin düzelmesini istediğimizin bir listesini oluşturmamızı istediler. Böylece birlik olan ve birbirine güvenen işçilerin neler yapabileceğini bir kere daha görmüş olduk.
Ne kazandık merak ediyorsunuzdur herhalde bu kadar sözden sonra? Gündelikçi işçiler bir sözleşme sahibi oldular. 1200 lira maaş, yemek, servis, sigorta ve artık aşırı mesai yok. Kadrolu işçiler içinse; aşırı mesai yok, daha iyi çalışma şartları, yol parası, geldiğimizden beri olmayan yemek masası ve sandalyeleri ve giysi dolapları. Tabii ki bunların yanında bence en önemlisi, işçilerin hepsinin kendine olan saygısını, birbirine güven duygusunu kazanmalarıdır. Birlikte hareket etmek onlara bile inanmadıkları şeylerin olabileceğini göstermiştir. İşçiler isterlerse ve birlikte hareket ederlerse, birbirlerine güvenirlerse yapamayacakları hiçbir şey yoktur.
Evet arkadaşlar; eminim ki çok kişi çalıştığı işyerine dair “bundan adam olmaz, bu işyerinde bir şey yapılmaz, bunlara güven olmaz, her yerde olur ama benim işyerimde olmaz” diyordur. Benim çalıştığım işyerinde de insanlar böyle düşünüyorlardı. Ama ben bilinçli bir işçi olarak bunun mümkün olacağını ve işçinin işçiye güvenmekten başka çaresi olmadığını bilerek bir çalışma yürüttüm. Ve bunu da derneğim UİD-DER’de katıldığım seminer ve etkinliklerden, orada tanıştığım sınıf bilinçli işçilerden, sınıfımızın deneyimlerinden öğrendim. Ben ve işçi arkadaşlarım bunu çalıştığımız işyerinde başardık. Sizler de başarabilirsiniz. Biz bir yemek yaptık. Ama bu tarifi UİD-DER’den aldık. Tadı damağımızda kaldı. Siz de gazeteler ve medyadan aldığınız tarifleri bırakıp gerçekten sizi mutlu edecek ve yediğinizde büyük bir haz duyacağınız tarifler almak için buyurun UİD-DER’in mücadele mutfağına.
- Düşük Ücret Dayatmasına Karşı Örgütlü Mücadeleye
- “Geçinemiyorsan Memleketine Dön”
- Neden Hayattan Sıkılıyoruz?
- Rakip Değiliz
- Savaşı Kınamak Sorumluluktan Kurtulmaya Yeter mi?
- Sağlık Alanında Birleşik Mücadele Şart!
- İyi ki Varsın UİD-DER
- Her Şeyin İçinde ve Her Şeyin Dışındayız
- Her Şey Karşıtıyla Vardır
- Çocuklar Öldürülmesin Şeker de Yiyebilsinler
- Bu Cesareti Nereden Alıyorlar?
- İlk Adımlarını Direnişte Atan, “Eylem” Adını Alan Çocuklarımız
- “Kim Uğraşacak Şimdi” Deme, Aradığın Çözüm Sende…
- “Hayal Vergisi” de İster misin?
- Bu Akşam Yemekte Tağşişli Gıda Var!
- “Bir Yemeklik Bamya”
- Kim Viral Olmalı?
- Sınıfına Ters Düşme!
- Asıl Hırsız Kim?
- Ruhumuzu Esir Alan Korkuyu Çıkarıp Atalım
Son Eklenenler
- Yeni bir yılın, 2025’in ilk günlerini yaşıyoruz. Ama işçi ve emekçilerin yüreğinde “yeni” olanın getirdiği heyecan ve umut yerine büyüyen endişeler ve kasvet var. Takvim yaprakları hariç hayatımızda değişen tek şey yaratılan ekonomik yıkımın...
- Her Aralık ayında izlediğimiz asgari ücret tiyatrosu bu yıl çok daha trajik bir şekilde sonuçlandı. Resmi enflasyonun, TÜİK’in uydurma rakamlarıyla bile yüzde 47 olduğu, ENAG’a göre yüzde 87 olduğu bir süreçte asgari ücrete sadece yüzde 30 zam...
- DİSK’e bağlı Birleşik Metal-İş Sendikası ile Türkiye Metal Sanayicileri Sendikası (MESS) arasında 2024-2026 dönemi için yürütülen TİS görüşmelerinde MESS’in yüzde 40 oranında zam dayatması üzerine Schneider Elektrik’in Manisa ve Kocaeli...
- İzmir Büyükşehir Belediyesi bünyesinde, İZENERJİ, İZELMAN, Ege Şehir Planlama, İZFAŞ şirketlerinde çalışan DİSK/Genel-İş Sendikasında örgütlü işçiler maaş, yılsonu ikramiye ve eğitim alacakları ödemelerinin geç ve eksik yapılmasını protesto etmek...
- UİD-DER’li emekçi kadınlar olarak, bir grup Polonez direnişçisi kadın kardeşimizle güzel bir sohbet gerçekleştirdik. Direnişçi bir ablamız “bize hep ‘aman kurulu düzenimiz bozulmasın’ düşüncesini bellettiler” dedi. Bu söz üzerine uzunca sohbet ettik...
- Polonez işçileri 173 gün süren mücadelelerinin kazanımla sonuçlanmasının ardından fabrika önünde kurdukları direniş çadırını halaylarla, sloganlarla kaldırdılar. 7 Ocakta direniş alanında zaferlerini kutlayan işçiler, davul zurna eşliğinde halaylar...
- İktidar ve sermaye sınıfının saldırıları böylesine ağırken işçilerin birlik olamayacağını düşünmek kime yarar sağlar? Bu düşünce doğru bir akıl yürütme yöntemi olabilir mi? Karşımızdaki yıkım tablosu, işçilerin birleşmek dışında bir çıkış yolu...
- İstanbul Çatalca’da bulunan Polonez fabrikasında işçiler Tekgıda-İş Sendikası’nda örgütlendikten sonra gerekli şartları sağlamalarının ardından yetki başvurusunda bulunmuş ve hemen ardından 146 işçi işten atılmıştı. İşten çıkarmaların ardından...
- Aile Sağlığı Merkezi (ASM) çalışanları, 1 Kasımda yürürlüğe giren Aile Hekimliği Sözleşme ve Ödeme Yönetmeliği’ni protesto etmek için 6-10 Ocak günlerinde Türkiye genelinde iş bırakıyor. ASM çalışanları “Eziyet Yönetmeliği” olarak nitelendirdikleri...
- Vivident, Mentos gibi sakız ve şekerleme markalarının üreticisi olan Perfetti Van Melle’nin İstanbul/Kıraç’ta bulunan fabrikasında çalışan işçiler Tekgıda-İş Sendikasında örgütlenmiş, şirket yönetiminin sendika düşmanı tutum ve baskılarıyla...
- Sevgili işçi kardeşlerim, Rus yazar Tolstoy “acı duyabiliyorsan canlısın, başkasının acısını duyuyorsan insansın” der. Tolstoy’un bu ifadeleri özü itibariyle insanlaşmayı anlatır. İşçi sınıfı olarak, sömürücü efendilerden insanlık için insanlaşma...
- İşçilerin mücadele örgütü UİD-DER, sözünü İşçi Dayanışması’yla söylüyor. Kapitalist sömürüye, zorbalığa, ayrımcılığa, haksız savaşlara karşı işçi sınıfına sesleniyor ve diyor ki kurtuluş ellerinizde, birliğinizdedir.
- İşçi ve emekçiler pek çok ülkede 2024 yılını mücadeleyle kapattı, 2025’i mücadeleyle karşıladı. Kapitalist sömürü düzeninin yol açtığı sorunlar büyürken, buna karşı işçilerin mücadelesi ve dayanışması da güçleniyor. Emperyalist savaşın yayıldığı,...