Buradasınız
Sendikal Mücadeleye Dair Kafamızdaki Çitler
Esenyurt’tan bir işçi
80’li yıllardan sonra Türkiye’de sendikal hareket hızla eridi. 1982 darbe anayasasıyla sendikalaşmanın önüne muazzam engeller konuldu. Türkiye işçi sınıfı o gün bugündür hâlâ bu sorununu yenemedi, aksine bugün de taşeronlaştırma adı altında Tekel, İtfaiye ve Belediye işçileri sendikalarından vazgeçirilmek isteniyor. Yani sendikalar kan kaybetmeye devam ediyor.
Son zamanlarda işçi eylemlerinde de birçok sendikacının ağzından bu rahatsızlık dile getiriliyor. Cümleler hep şöyle başlıyor: “80’li yıllardan sonra…” Kuşkusuz 1980 askeri faşist darbesinin sınıf mücadelesini yerle bir ettiği ve sınıfın bütün örgütlerini param parça ettiği ve o günden sonra aktarma kayışlarının kopartıldığı doğrudur. Ama artık yeter, aradan tamı tamına 30 yıl geçmiş ve hâlâ döne döne aynı şeyler söyleniyor. Bu tarihsel hafıza elbette unutulmamalı ama buradan yola çıkarak da somut ve doğru adımlar atılmalı.
Bu rahatsızlıkları dile getiren sendikacılara bakıyorum, özellikle takip etmeye çalışıyorum, birçoğunun laftan öteye geçen hiçbir icraatı yok. Bugün sendikal örgütlenmenin önünde birçok engel olduğu doğru. Bu engeller birçok işyerinde örgütlenmelerin başarısızlıkla sonuçlanmasına yol açıyor, birçok eksiklik de cabası. Ama sadece var olan durumdan yakınmak yerine onu değiştirmek için bir şeyler yapmalı. Oysa bugün birçok sendikanın tabana yönelik eğitim materyalinin bile olmaması, birilerinin hiçbir şey yapmaya niyetinin olmadığını ayan beyan göstermektedir.
Geçtiğimiz günlerde Çimse-İş sendikasının örgütlü olduğu bir fabrikanın önünde İşçi Dayanışması bültenimizi dağıtıyoruz. Burada yaşanan diyaloglar sendikaların içinde bulunduğu durumu fazla söze gerek duymadan anlatmaya yetiyor. Fabrikada hangi sendika olduğu sorusuna bir işçinin verdiği cevap, “bilmiyorum” şeklinde. Bir başka işçi ise sendikanın ismini hatırlamakta güçlük çekiyor, üstelik de bu fabrikada yıllardır çalışmakta olmalarına rağmen. Yani sözün kısası, işçiler sendikaların kapısını çalmamaları bir yana sendikanın adını bile bilmiyorlar. Şimdi gidip o sendikacılara sorsak “ya kardeşim nedir bu durum” diye, eminim ki onlar da işçilerden şikayetçi olacaklar. Her zaman olduğu gibi işçi sendikacılardan sendikacılar işçiden, bu yakınma devam ederek uzadıkça uzayacak. Peki hiçbirimiz bu durumu değiştirmek için rahatımızı bozmayacak mıyız? Önce biz işçiler bu durumdan rahatsız olmalıyız ve çalıştığımız her alanda taban örgütlerimizi kurarak işe başlamalıyız. İşçi sınıfının tarihi deneyimlerini rehber edinerek bugünkü hak gasplarını engellemek, var olan haklarımızı daha da geliştirmek için, sendikaların her kademesinde yan gelip yatanların rahatını bozacak amansız bir mücadele yürütmeliyiz.
Bugün sendikal mücadelenin önünde birçok yasal engeller bulunmakta. Ama bu yasaların aşılamayacak bir duvarmış gibi görülmesi hiç kuşkusuz sınıf mücadelesinin ilerlemesinde engel teşkil eden bürokratların düşüncesidir. Türkiye işçi sınıfı Kavel’i, Sungurlar’ı, 15-16 Haziran’ı, Tariş direnişini, DGM direnişini, Netaş grevini ve daha birçok eylemlikleri yaratarak, sorunun sadece “yasal” engeller olmadığını, başarının, işçi sınıfının kararlılığı ve örgütlü mücadelesinden geçtiğini kanıtlamıştır. 1987 yılında 30 bin işçinin greve katılması bugünün yılgınlarına iyi bir cevaptır. ‘80 sonrasından dem vurup söze başlayarak hep engellemeleri anlatan, hep tarihin olumsuzluklarını dile getirerek işçilere umutsuzluktan başka hiçbir şey vermeyen bu yılgınlar, işçi sınıfının bu şanlı tarihini unutmuşlar herhalde.
Ama o günler çok daha güçlü bir şekilde geri gelecek. Bugün bu mücadelenin önünde engel olanlar yarın kaçacak delik dahi bulamayacaklar. Sendikal yasakları delmek için, kendi geleceğimizi kendi ellerimizle yaratmak için, bütün işçiler mücadeleye!
Geçmişi unutma, geleceğini patronlara bırakma, haydi hep birlikte emek kavgasına!
Cam İşçileri de Ankara’daydı
- “Sizi Değil, İşgücünüzü Sattık”
- Cepteki Taşlar ve Tecrübe
- Hangi Hasan Olacağız?
- Grev ve Direniş Alanında Bir Muşambadan Ötesidir Çadır!
- Sınıfını Bil, Sen de Birlik ve Dayanışma Çatımızın Altına Gel!
- Örgütlü İşçiler Bin Bilse de Örgütüne Danışır…
- “Sendikadan Vazgeçin, Valizdeki Paraları Size Dağıtacağım”
- Birliğin ve Dayanışmanın Güzelliği
- Genç İşçiler UİD-DER’i Anlatıyor
Son Eklenenler
- İşçi Dayanışması yayınlandığı ilk günden bu güne biz işçilere kocaman bir sınıf olduğumuzu, yaşamlarımızın, sorunlarımızın ve çözüm yollarının ne kadar yakın olduğunu anlatmaya devam ediyor. Yazıların kaleme alınmasından görsellerin hazırlanmasına,...
- İstanbul Planlama Ajansının (İPA) Ekim ayı araştırmasına göre, İstanbul’da ortalama stres seviyesi 10 üzerinden 6,9 çıktı. Aslında bu veri sadece İstanbul’u yansıtmıyor. Mersin olsun, İstanbul olsun hiç fark etmiyor: Stres seviyemiz artıyor,...
- Sevgili işçi kardeşlerim, başlıktaki sözlere gelmeden meramımın tamamını anlatmak için 6 ay geriye gitmem gerekiyor. Mayıs ayının son haftasında iki azı dişime kanal tedavisi için Dokuz Eylül Üniversitesi diş bölümüne randevu alarak gitmiştim. İki...
- “Zeytinyağlı yiyemem aman/ basma da fistan giyemem aman…” Kütahya ya da Bursa yöresine ait olduğu düşünülen bu türkü düğünlerde, keyifli eş dost toplantılarında hep bir ağızdan söylenir. Hatta eğlenceli ritmi karşılıklı oynamaya da teşvik eder....
- Hayat pahalılığı, geçim sıkıntısı korkunç boyutlara ulaştı. Emekçiler olarak temel ihtiyaçlarımız olan barınma, beslenme gibi ihtiyaçlarımızı karşılamakta zorlanıyoruz. Aldığımız maaşlarla kirayı mı ödeyelim, karnımızı mı doyuralım diye kara kara...
- Kapitalist sistemde yaşıyoruz ve bu sistemin yol açtığı büyük-küçük pek çok sorunla boğuşuyoruz. Peki sorunlarımızı çözmek için ne yapıyoruz? Örneğin pek çoğumuzun ailesinde çocuk, hasta, yaşlı ya da engelli olduğu için bakıma muhtaç yakınlarımız...
- İşçi Dayanışması çıktığında her birimiz ilk görüşte etkilendiğimiz yazıyı seçiyoruz. Neden etkilendiğimizi, yazının bizi nasıl etkilediğini, neyi düşünmemizi sağladığını anlatıyoruz birbirimize. Bu yazıyı herhangi bir arkadaşımıza nasıl ve neden...
- Mutsuzluk ve umutsuzluk gençler arasında adeta bir salgın gibi yayılıyor. Etrafımıza, arkadaşlarımıza bakıyoruz, yaşamdan tat alamadığını söyleyenlerin sayısı her geçen gün artıyor. “Her günüm bir öncekiyle aynı”, “yarından bir beklentim yok”, “bana...
- Biz işçiler haftanın her günü vardiyalı bir şekilde 24 saat çalışırız. Yeri gelir Pazar mesai yaparız. Dinlenmeye, ailemize vakit ayırmaya zaman bulamayız. Sanki biz işçiler için hayat sadece çalışmaktan ibaretmiş gibi. Fabrikada mühendis bir...
- Eskiden her sorunun beni bulduğunu, bu sorunları yaşayan tek kişinin ben olduğumu düşünüyordum. Sonra UİD-DER ile tanıştım ve İşçi Dayanışması’nı düzenli olarak okumaya başladım. Bir genç olarak, gençlik yazılarını okudukça bu sorunları yalnızca...
- Ben büyük bir tekstil fabrikasında çalışıyorum. Başta Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek olmak üzere siyasi iktidar sözcülerinin, asgari ücret zammının hedeflenen enflasyon oranına göre yapılacağını her fırsatta söylemelerine rağmen asgari ücrete...
- Son günlerde sohbet edebildiğim her insana Türkiye’deki Suriyeliler hakkında ne düşündüklerini soruyorum. Devamındaysa nerede dünyaya geldiklerini, neden göçüp büyük kentlere geldiklerini soruyorum. Son olarak aile büyüklerinin nerelerden göçerek...
- Sevgili işçi kardeşlerim, 8 yaşına kadar babasız, 8 yaşından sonraysa hem anasız hem de babasız büyümüş sayılırım. 12-13 yaşıma kadar mahallede ve çalıştığım fabrikada anası-babası yanında olan arkadaşlarıma imrenmiş, onları kıskanmışımdır. O halimi...