Buradasınız
Grev ve Direniş Alanında Bir Muşambadan Ötesidir Çadır!
İstanbul’dan bir işyeri sendika temsilcisi

Nedir grev/direniş çadırı? Üzerine düşünmeden cevap verirsek, bir muşamba ve muşambaları ayakta tutan birkaç tahta direk... Fakat bunun ötesinde bir anlama sahiptir grev ve direniş çadırları. Elbette işçiler bu çadırı öncelikle kendilerini güneşten, soğuktan ve yağmurdan koruması için kuruyor. Ama zaman içerisinde bunun ötesinde bir anlam ifade etmeye başlıyor çadır. Grev veya direniş yaşamış herhangi bir işçiye sorarsanız; “bu senin için ne anlama geliyor” diye… Alacağımız cevaplar birbirine benzer: Grev çadırı direniştir, birliktir, dayanışmadır, okuldur, mevzidir, onurdur… Bunları simgeler yani. Peki, nasıl oluyor da temel görevi güneşten ve yağmurdan korumak olan bir çadır sınıf mücadelesinde bir sembol haline geliyor?
Grev çadırını kurmak bir ev kurmak gibidir. Başını sokabileceğin bir çatı demektir çadır. Mücadele eden işçiler bir ailenin sıcaklığını yaşar grev çadırında. Büyük bir aile olduğunun farkına varır insan. Bundan yıllar önce sendikalaştığımız için işten atılmıştık. İşyeri önünde direniş çadırımızı kurmuştuk. Direniş çadırında geçirdiğimiz aylar boyunca en derinden hissettiğim duygulardan biridir bu. Bu duygu aslında hangi sınıfın parçası olduğunu göstermiş olur insana. Bir tarafta grev çadırında ortak sorunlar için mücadele eden işçiler, diğer tarafta ise onların karşısına haksızlıkla, hukuksuzlukla, zalimlikle, engellerle çıkan patronlar sınıfı. Bir tarafta ellerinde çaylarıyla, şekerleriyle, tatlılarıyla ziyarete gelen sınıf dostları, diğer tarafta karşına dikilen polisi, jandarması… İnsan dostunu da düşmanını da iyi tanır grev çadırında.
Grev çadırı altında dayanışmanın en güzel örnekleri yaşanır. Çünkü grev kader ortaklığıdır. Birinin sorunu, artık tüm çadırın sorunudur. Buna dair yaşadığım bir örneği anlatmak istiyorum. Direnişe çıktığımızda sendikamız imkânları oranında maaş ödüyordu her birimize. Ancak bu para evin tek çalışanı olup çocuklu aile sahibi arkadaşlarımızın geçimini sağlamasına yetmiyordu. UİD-DER’den öğrendiklerimizden biliyorduk ki bu büyük bir sorundu. Boşuna dememiş bizden önceki işçi ağabeylerimiz; “grev ve direnişler mutfakta kırılır” diye. Bizler bu sorunu çözebilmek için sendikadan aldığımız maaşlardan bir fon oluşturduk. Geçim sıkıntısı yaşayan arkadaşlarımıza her ay bu fondan destek oluyorduk. Çünkü biz bir aileydik. Ayrımız gayrımız yoktu. Bu dayanışma sayesinde o arkadaşlarımızın da hiç kopmadan direnişe devam etmelerini sağladık.
Bu topraklarda “grevler, direnişler bir okuldur” derler. Çadırda dayanışmanın, birlik olmanın ve mücadele etmenin önemi çok daha iyi anlaşılır. Ön yargılar grev çadırlarında kırılır. Patronlar birlik olmayalım, mücadele etmeyelim ve koca bir sınıfın parçası olduğumuzu bilmeyelim isterler. Bizleri inançlarımıza, milletlerimize göre böler, birbirimize düşmanlık duymamızı isterler. İşte bu tür ön yargılar grev ve direnişlerde kırılır. Hangi memleket veya inançtan olduğumuzun çadırda ne önemi vardır? İnsan aynı yolda yürüdüğü işçi arkadaşlarına düşmanlık besler mi? Düşmanın işçi kardeşlerimiz değil aramıza nifak sokan patronlar olduğunu kavrarız çadırda. Üstelik bu çadırlarda öğrendiklerimizi kitaplar yazmaz, televizyonlar söylemez.
Buna dair yaşadığım bir deneyimi de örnek vermek isterim. Direnişimize yurt içinden çeşitli sektörlerden işçi arkadaşlarımız, demokratik kitle örgütleri ve özellikle UİD-DER çok destek oldu. Ama sadece yurt içinden değil, yurt dışından da birçok sektörden işçi kardeşlerimiz maddi, manevi bizlere destek oldular. Çadırımızı ziyaret ettiler, evlerimize kadar geldiler. Bizim için kendi bulundukları ülkelerde iş bıraktılar, çeşitli eylemler yaptılar. Verdikleri destek sayesinde bizler mücadelemizde başarılı olduk. Çoğu işçi arkadaşım başka ülkeden ve inançtan insanlara düşmanlık beslerdi. Bizlerin kazanması için bu işçi kardeşlerimizin gösterdikleri çabalardan sonra bir arkadaşımız; “bu insanlara gavur diyorduk, düşman diyorduk. Adımızı sanımızı bilmeden bizlere en büyük desteği verdiler. Yeri geliyor ailemiz bile bize karşı çıkıyor ama baksana düşman bildiklerimiz ‘bunlar Müslüman’ deyip bizlere sırtlarını dönmüyorlar. Aksine bizleri ailesi gibi görüyorlar” demişti. Boşuna dememişler, grev ve direnişler işçilerin okuludur.
Grev ve direniş çadırı mücadelenin devam etmesi açısından bir işaret, bir umut olur. Mesela bir sabah çadırı çeşitli aksaklıklardan kaynaklı bir saat geç kurmak zorunda kalmıştık. İçerde çalışan bir arkadaşımız da tedirgin olmuş ve direnişteki bir işçiyi arayarak; “ne oldu ağabey neden çadırı kurmadınız, direniş bitti mi?” diye sormuş. O da “bitmedi devam ediyoruz” demiş. İçerde çalışan işçi, mücadelenin devam ettiğini duyduktan sonra rahatlamış ve içerdeki diğer arkadaşlarına da haber vermiş: “Pes etmemişler, devam ediyorlar.”
Tabii çadırın mücadelenin simgesi olduğunu, yukarıda sıraladığım anlamları olduğunu bir tek işçiler bilmez. Patronlar da bunun farkındadır. Çadırın işçiler için ne anlama geldiğini en az işçiler kadar onlar da bilir. Onların gözünde çadırın kaldırılması mücadelenin de biteceği/kırılacağı anlamına gelir ve sürekli farklı yollarla çadıra saldırmaya başlarlar. Bununla ilgili de ziyaret ettiğim ilk grevlerden birinden örnek vermek istiyorum. Serna Seral fabrikasında greve çıkan işçiler çadır kurarlar ve patron çadırı, dolayısıyla işçilerin verdiği mücadeleyi karalamak için elinden geleni yapar. Yetmez, polise defalarca yıktırır. Polis güç kullanarak yıkmıştır çadırı ama işçiler her seferinde direnmiştir ve neticede çadırlarını da yeniden kurmuşlardır. Bu olay 4-5 sefer böyle devam eder ve sonunda işçiler çadırlarına sonuna kadar sahip çıkacaklarını, geri adım atmayacaklarını patrona ve polise kabul ettirirler.
Kimimiz çadır olmadan da orada durulamaz mı diye sorabilir, bu kadar önemli olan nedir diye düşünebilir. Doğrudur, durabilirler ve grevlerine çadırsız da devam edebilirler. Ama o çadır artık onları yağmurdan ve soğuktan koruyan bir muşambadan çok fazlasıdır. O çadır işçiler için onur demektir, çocuklarının geleceği demektir. Grev çadırı patronlar karşısında kazanılmış ve korunması gereken bir mevzidir.
Patronların işçilerin mücadelesini temsil eden çadırlardan korkmaları yeni değildir. 1980 darbesi öncesi yüzlerce fabrikada işçiler çadırlarını kurmuş grev yapıyorlardı. 12 Eylül 1980 askeri faşist darbesinin toplumun direncini kırmak için yaptığı ilk iş grevleri yasaklamak ve çadırları kaldırmak olmuştur. Bu sadece Türkiye’de değil dünyanın her yerinde böyledir. İşçi sınıfının mücadelesinin sembolü haline gelen her şey, patronlar açısından büyük tehlike arz eder ve bunları yok ederek bu mücadeleyi sonlandırmak isterler ama nafile! Türkiye’de egemenler 1980’de çadırları yıkarak işçi mücadelesini bitireceklerini sandılar ama yanıldılar. 1986 yılında grev yapmanın çadır kurmanın yasak olduğu bir dönemde Netaş işçileri çıktı sahneye! Darbenin karanlığını yırtan bir greve imza attılar. Bu topraklarda işçi sınıfı mücadelesinin zincirine eklemlenen önemli bir halka oldular. Bizlere düşen görev de o zincire eklemlendiğimizin farkında olarak, zulme ve sömürüye karşı mücadelemizi sınıfımıza layık bir şekilde vermek, bunun için çaba göstermektir!
- “Sizi Değil, İşgücünüzü Sattık”
- Cepteki Taşlar ve Tecrübe
- Hangi Hasan Olacağız?
- Grev ve Direniş Alanında Bir Muşambadan Ötesidir Çadır!
- Sınıfını Bil, Sen de Birlik ve Dayanışma Çatımızın Altına Gel!
- Örgütlü İşçiler Bin Bilse de Örgütüne Danışır…
- “Sendikadan Vazgeçin, Valizdeki Paraları Size Dağıtacağım”
- Birliğin ve Dayanışmanın Güzelliği
- Genç İşçiler UİD-DER’i Anlatıyor
Son Eklenenler
- Kocaeli Gebze’de bulunan Alman sermayeli Erlau Metal fabrikasında işçiler, Birleşik Metal-İş Sendikası Gebze 1 No’lu Şube’de örgütlendi. Sendika yakın zamanda Çalışma Bakanlığından yetki belgesini almasına rağmen işveren yetki itirazında bulundu....
- Kasım 2024’te Esenyurt Belediye Başkanı Prof. Dr. Ahmet Özer tutuklanarak görevden alınmış ve ardından belediyeye kayyum atanmıştı. İşçiler üzerinde baskı uygulayan kayyum yönetiminin tazminatlarını ödemeden, haklı gerekçe göstermeden pek çok işçiyi...
- Milli Eğitim Bakanlığı (MEB) geçtiğimiz hafta Özel Program ve Proje Uygulayan Eğitim Kurumlarına Öğretmen Atama ve Yönetici Görevlendirme sonuçlarını açıkladı. Sonuçların açıklanmasının ardından eğitim sendikaları atamaların ölçülebilir ve somut...
- Gerek dünyada gerekse yaşadığımız ülkede öyle olaylar, öyle gelişmeler yaşanıyor ki ilk bakışta her şey çok bilinmeyenli bir matematik denklemi gibi karmaşık ve anlaşılmaz görünebilir. Nasıl ki matematikte karmaşık problemleri çözebilmek için...
- İrfan Yalçın’ın “Ölümün Ağzı” romanı, 1940’lı yıllarda Zonguldak köylüsünün “mükellef” adı altında bedavaya çalıştırıldığını belgeleyen bir tanıklıktır. Dönemin tek partili rejiminde, İsmet İnönü madeni teftişe gittiğinde, karşısına dizilen...
- Ha geldi, ha gelecek, yok yok bu sene gelmeyecek derken Yaren leylek Bursa’nın Karacabey ilçesinde, Uluabat Gölünün kıyısında balıkçı Âdem amcayla buluştu. On dört yıllık dostluk! Adı gibi yarenlik yapıyor Âdem amcaya. Aslında kimsenin haberi...
- 11 Nisan’da Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu (KESK), Emek ve Demokrasi Güçleri ve öğrenciler birçok ilde tutuklu öğrencilerin serbest bırakılması talebiyle basın açıklamaları gerçekleştirdi. İstanbul’da KESK İstanbul Şubeler Platformunun...
- Yunanistan’da işçi ve emekçiler bir kez daha kamu ve özel sektörde 24 saatlik genel grev gerçekleştirdi. Tembi tren felaketinin ikinci yıldönümü olan 28 Şubatta tarihindeki en büyük grev ve protestolara sahne olan Yunanistan’da, 9 Nisanda bir kez...
- KESK’e bağlı Eğitim Sen, Birleşik Kamu-İş’e bağlı Eğitim-İş ve Hürriyetçi Eğitim Sen, 10 Nisanda birçok ilde Milli Eğitim Müdürlükleri önünde, kent meydanlarında, sendika şubelerinde proje okullara yapılan keyfi atamalara karşı basın açıklamaları...
- Üzerine sayfalarca yazı yazılabilecek, saatlerce sohbet edilebilecek bir konunun en öz, en çarpıcı halidir sloganlar… Hele ki işçi sınıfının sloganları! Birkaç kelimeyle büyük anlamlar sırtlanırlar. Kimisi somut bir talebi anlatır, kimisi bir...
- Ankara’nın Beypazarı ilçesinde bulunan Çayırhan Maden Ocağında 10 Nisanda gece vardiyası sırasında meydana gelen patlamada 2’si ağır olmak üzere 14 işçi yaralandı.
- Evrensel sağlık kapsamı; tüm insanların ihtiyaç duydukları sağlık hizmetlerine, ihtiyaç duydukları yer ve zamanda, mali sıkıntı çekmeden erişebilmeleri anlamına gelir. Sağlığın geliştirilmesinden, hastalıkların önlenmesine, rehabilitasyon ve...
- Gençlik yılları insanın en güzel, en verimli, en dinamik yılları olarak tanımlanır. Fakat gençlerin dinamizmleri yok ediliyor, gelecekleri ve hayalleri çalınıyor, toplum nefessiz bırakılıyor. Kapitalizm genç kuşaklara bir gelecek vaat etmiyor....