Buradasınız
Hacettepe’nin “Oturmuş Düzeni”
Hacettepe Üniversitesinden bir işçi

Bayram öncesi herkeste öyle ya da böyle bir bayram telaşı yaşandı. Herkesin dilinde ya kurbanlıkların ne kadar pahalı olduğu, ya bayramda bir yere gidilip gidilmeyeceği ya da bayram izniyle ilgili cümleler dönüp durdu. Ben Hacettepe Üniversitesi bünyesinde yeni çalışmaya başlayan taşeron bir işçiyim. Aynı sohbetler bizim işyerimizde de geçti. Ama bizler öyle günlerce tatil izni yapabilmekten bahsedemiyoruz. Çünkü buranın “oturmuş bir düzeni” var ve resmi tatil de olsa bayramlarda izinli olmak gibi bir durum söz konusu değil. Ben işe başladığımdan beri geçen bu ikinci bayram ama biz hiç izin kullanamadık ya da bunun yerine fazla mesai de alamadık.
Geçen gün serviste bir arkadaşla konuştuk bu konuyu ama o işçi arkadaşım gayet net hiçbir şeyin değişmeyeceği konusunda. Daha doğrusu konuştukça anladım ki bu durumdan rahatsızlık dahi duymuyor, çünkü ona göre bu tavır bu işyerine yerleşmiş durumda. Peki siz hiç bunun için hakkınızı aradınız mı, gidip sordunuz mu dediğimde, “birkaç kere giden arkadaşlar oldu ama hiçbir şey değişmedi” dedi. Tabii insanın hemen aklına şu geliyor ve soruyorsunuz: “Peki sen neden gitmedin, diğer arkadaşlar neden gitmedi, siz resmi tatillerde izin kullanmak istemiyor musunuz?” Cevap şu: “İsteriz tabii ama çok zor, kimse uğraşmıyor, zaten şirket de izin vermez.”
Ben dayanamayıp sormaya devam ediyorum: “Çoğu zaman tek başına yaptığımız işlerden pek de olumlu sonuçlar alamıyoruz, hele de söz konusu olan haklarımızsa ve karşı karşıya kaldığımız işverenimizse. Sence de hepiniz gidip hakkınızı talep etseydiniz daha iyi olmaz mıydı?” Bunun da bir cevabı var elbette: “Daha iyi olur ama burada herkes birinin tanıdığı, herkes torpille girdi bu işe, o yüzden kimse bulaşmak istemiyor.” Ben de diyorum ki, “tamam haklısın, herkes birinin tanıdığı, ben de öyleyim, ben de senin deyiminle torpille girdim buraya, ama bak ben uğraşıyorum böyle işlerle de. Çünkü hakkımızı elimizden alıyorlar, ne izin veriyorlar ne de yerine fazla mesai ücreti alabiliyoruz, üstelik yasalara göre bunu yapmak zorundalar, gel birlikte gidelim, diğer arkadaşlara da söyleyelim, hep birlikte konuşalım” diyorum. Ama karşı taraf da inatla, “boş ver, bir şey çıkmaz, çok uğraşmak gerekir” diyor. Ben de, onlar uğraşmak istiyorsa biz de uğraşırız diyorum ama ne fayda, o sadece bir nöbet izin alabilirse onun kâr olduğunu söylüyor. İşyerlerine çöreklenmiş işveren temsilcileri de bu durumu gayet iyi kullanıp “burada böyle, boş ver fazla kurcalama” diyorlar. Elbette bu duruma karşı çıkan arkadaşlar da var, ama hadi gidip konuşalım, isteyelim hakkımızı dediğimde onlar da yanaşmıyor, yani öfkeleri kendi kendilerine.
Tabii bu kadar şeyi birlikte çalıştığım arkadaşlarımı suçlamak için yazmadım. Benim anlatmaya çalıştığım şey, işçiler örgütsüz davrandıkça işverenler binbir bahaneyle bizlerin kazanılmış haklarını gasp ediyorlar. Bizim işyerimizdeki arkadaşlar için sessiz kalmanın bahaneleri ise, birilerinin tanıdığı oldukları için pek bir şeye karışmak istemedikleri, seçim öncesi kadro alabilmek umuduyla seslerini çıkarmadıkları ve işin çok yorucu olmadığı şeklinde. Oysa fiziksel olarak çok yorucu bir iş yapmıyor olsak da, bizler, özellikle de gece personeli, haftanın 3 günü 16 saat nöbet tutarak çalışıyoruz. Sabaha kadar diken üstündeyiz, üzerimizdeki sorumluluk oldukça fazla, nöbet tuttuğumuz binada herhangi bir zarar oluşursa bunun bedeli bizim maaşlarımızdan kesiliyor. Gece uyuyamıyoruz, uyusak bile sandalye üstünde ne kadar verimli bir uyku olabilirse o kadar uyuyabiliyoruz. Birçok arkadaşımız sürekli oturmaktan, hareketsiz kalmaktan bel problemi yaşıyor. Gece çalıştığımız için vücudumuzun dengesi bozuluyor ve bu irili ufaklı sağlık problemlerine yol açıyor. Yani aslında çok da rahat koşullarda çalışmıyoruz.
Bizler görmeliyiz ve bilmeliyiz ki ve inatla anlatmalıyız ki, patronlar yani sermaye sınıfı haklarımızı gasp edebiliyorsa, bu, bizler örgütsüz olduğumuz ve küçük çıkarların peşinde koştuğumuz içindir. Yapılan hak gasplarına karşı durabilmenin tek yolu örgütlü olmaktır, ancak bu şekilde mücadele edebilir ve yeni haklar kazanabiliriz. Biz örgütlü işçilere düşen görev de hiç yılmadan, yorulmadan önümüze konan tüm zorluklara inat mücadeleye daha fazla işçi kardeşimizi kazandırmaktır.
Hacettepe Üniversitesinden bir işçi
Kam Beton’da “İşçi Dayanışması”
Günümüz Toplumunda Gençlerin Sancıları
- Patronlar “Kullan At” İşçi İstiyorlar!
- İşçi Sınıfı Olarak Ders Çıkaralım
- Grönland’ın Buzulları ve Egemenlerin Kâr Arzusu
- Dünü Unutmadan, Bugüne ve Geleceğe Bakabilmek…
- Emekliliği Kim Bitirdi?
- Servis mi Eziyet mi?
- Yamyam Fareler Gibi Olmamak İçin…
- “Keşke Bizim de Bahçeli Bir Evimiz Olsaydı”
- “Polonez İşçileri Kazanmış”
- Kumarla Köşeyi Dönenler Neye Dönüyor?
- Düşük Ücret Dayatmasına Karşı Örgütlü Mücadeleye
- “Geçinemiyorsan Memleketine Dön”
- Neden Hayattan Sıkılıyoruz?
- Rakip Değiliz
- Savaşı Kınamak Sorumluluktan Kurtulmaya Yeter mi?
- Sağlık Alanında Birleşik Mücadele Şart!
- İyi ki Varsın UİD-DER
- Her Şeyin İçinde ve Her Şeyin Dışındayız
- Her Şey Karşıtıyla Vardır
- Çocuklar Öldürülmesin Şeker de Yiyebilsinler
Son Eklenenler
- İzmir Çiğli Belediyesine bağlı Çibel’de çalışan işçiler Toplu İş Sözleşmesi (TİS) görüşmelerinde anlaşma sağlanamaması üzerine 17 Nisanda greve çıktı. İzmir Narlıdere Belediyesine bağlı Narbel’de de Genel-İş İzmir 4 No’lu Şube ile SODEMSEN arasında...
- İzmir’de Tekgıda-İş Sendikasının örgütlü olduğu Oryantal Tütün Paketleme (OTP), TTL Tütün ve Sunel Tütün fabrikalarında süren grevler anlaşmayla sonuçlandı. Genel-İş Sendikasında örgütlü İzmir Konak Belediyesine bağlı MER-BEL işçileri düşük ücret...
- Dünyada ve Türkiye’de olup bitenler üzerine sohbet ederken genç bir işçi kardeşimiz, “valla artık haberlere bakmıyorum, zaten benim kendi derdim başımdan aşkın” dedi. Aslında hepimizin derdi başından aşkın. Ama belki de bu nedenle çevremizdeki...
- Sömürüye başkaldırının sembolü, tüm dünya işçilerinin ortak duygularla ve taleplerle alanlara çıktığı, evrensel bir mücadele günü olan 1 Mayıs yaklaşıyor. Yüreği 1 Mayıs coşkusuyla, sınıfsız ve sömürüsüz bir dünya özlemiyle çarpan tüm işçilere selam...
- 2 Nisan 2024’te İstanbul Beşiktaş’ta Masquerade isimli gece kulübünde çıkan yangında 29 işçi yaşamını yitirmişti. Aileler aradan geçen bir senede adaletin sağlanmamış olmasına, asli kusurluların tutuklanmamasına tepkili. Mahkemeye sunulan ikinci...
- Arjantin’de faşist devlet başkanı Javier Milei’nin 2023 yılı sonunda iktidara gelmesinden bu yana işçiler üçüncü kez genel greve çıktı. Genel İş Konfederasyonu’nun (CGT) çağrısıyla 10 Nisan Perşembe günü ülke çapında 24 saatlik grev gerçekleşti....
- Panayırdaki gösteri için adam avazı çıktığı kadar bağırarak müşteri çekmek istiyormuş ama gösteri o kadar kötüymüş ki kimse adama kanıp gösteriye gitmiyormuş. Panayır açılalı epey olmuştur ve çığırtkana kanarak girenlerin söyledikleri de kulaktan...
- İşçi Sınıfının Uluslararası Birlik, Mücadele ve Dayanışma Günü 1 Mayıs yaklaşıyor. Peki, hangi koşullarda karşılıyoruz 1 Mayıs’ı? İşçiler, emekçiler olarak hepimiz ağırlaşan sorunlarımızın çözülmesini, üzerimizdeki baskının hafiflemesini istiyoruz....
- Kocaeli Gebze’de bulunan Alman sermayeli Erlau Metal fabrikasında işçiler, Birleşik Metal-İş Sendikası Gebze 1 No’lu Şube’de örgütlendi. Sendika yakın zamanda Çalışma Bakanlığından yetki belgesini almasına rağmen işveren yetki itirazında bulundu....
- Kasım 2024’te Esenyurt Belediye Başkanı Prof. Dr. Ahmet Özer tutuklanarak görevden alınmış ve ardından belediyeye kayyum atanmıştı. İşçiler üzerinde baskı uygulayan kayyum yönetiminin tazminatlarını ödemeden, haklı gerekçe göstermeden pek çok işçiyi...
- Milli Eğitim Bakanlığı (MEB) geçtiğimiz hafta Özel Program ve Proje Uygulayan Eğitim Kurumlarına Öğretmen Atama ve Yönetici Görevlendirme sonuçlarını açıkladı. Sonuçların açıklanmasının ardından eğitim sendikaları atamaların ölçülebilir ve somut...
- Gerek dünyada gerekse yaşadığımız ülkede öyle olaylar, öyle gelişmeler yaşanıyor ki ilk bakışta her şey çok bilinmeyenli bir matematik denklemi gibi karmaşık ve anlaşılmaz görünebilir. Nasıl ki matematikte karmaşık problemleri çözebilmek için...
- İrfan Yalçın’ın “Ölümün Ağzı” romanı, 1940’lı yıllarda Zonguldak köylüsünün “mükellef” adı altında bedavaya çalıştırıldığını belgeleyen bir tanıklıktır. Dönemin tek partili rejiminde, İsmet İnönü madeni teftişe gittiğinde, karşısına dizilen...