Buradasınız
Omuz Omuza Verirsek Sermayenin Saldırılarını Durdurabiliriz!
İşçiler, emekçiler, kardeşler!
Bugün işçilerin karşı karşıya kaldığı en büyük sorun, birlik olamamaktır. Kriz, hayat pahalılığı, eriyen ücretler, yoksulluk, işsizlik… Bunlar canımızı yakan sorunlardır. Ama tüm bu sorunların üstesinden gelemiyorsak, bunun nedeni birliğimizi ve dayanışmamızı güçlendiremiyor oluşumuzdur. Oysa haklarımızı korumak ve geliştirmek için örgütlenebiliriz. Biz kaderi bir olan bir sınıfız, işçi sınıfıyız. Biz, hayatın her alanında emek veren, alın teri döken milyonlarız. Biz, emeğin sınıfıyız. Bizi birbirimize bağlayan sınıf kimliği ve sınıf kardeşliğimizdir. Sınıf kimliği, diğer tüm kimliklerin üzerine çıkarak birleştirici bir güce dönüşür. Türk ya da Kürt olabiliriz ama her şeyden önce işçiyiz, emekçiyiz. Sünni ya da Alevi olabiliriz ama her şeyden önce işçiyiz, emekçiyiz. Tek tek işçiler hangi düşünce ve inanca mensup olurlarsa olsunlar, büyük işçi sınıfı ailesi içinde yer alırlar. Ve bu dev aile gücünü birleştirdiği zaman önüne çıkan engelleri aşıp geçer.
Peki, şu anda işçi sınıfı neden tüm gücünü birleştiremiyor? Neden sınıf kimliği kuşatıcı ve birleştirici olamıyor? Çünkü işçi sınıfı yani büyük ailemiz egemenler tarafından bölünüp parçalanmış durumda. Geçmişten günümüze dek iktidar sahiplerinin yöntemi aynıdır: Denetim altında tutmak istedikleri toplulukları ya da yoksulları bölüp parçalamışlardır. Bölünmeyle birlikte aynı toplumun üyeleri birbirine yabancılaşır, birbirini anlamaz olur. Bölünmek, aslında dilsizleşmektir. Oysa insanın en üstün yanı dilini kullanarak anlaşması, organize olması ve en büyük sorunların üstesinden gelmesidir. Egemenler, işçi sınıfının evlatları birbirlerini anlamasın ve örgütlenmesin istiyorlar.
Kardeşler!
Tarih bilgisi, insanlar için pusuladır. Pusulası olmayanlar yollarını bulamazlar. Bu yüzden, bugünü anlamak için kısaca geriye gitmekte fayda var. Türkiye işçi sınıfının birliği, 12 Eylül 1980’de yapılan askeri darbeyle parçalanmıştır. Darbe öncesinde işçi sınıfı örgütlü ve güçlüydü. İşçiler sınıf kimliği temelinde birleşmişlerdi; korkmuyor, kendilerini yalnız hissetmiyor ve haklarını almak için asla mücadele etmekten çekinmiyorlardı. En önemlisi, işçi sınıfı patronlar sınıfı karşısında psikolojik üstünlüğü elinde tutuyordu. O zamanın hükümetleri, işçi sınıfının haklarını hedef alan yasaları Meclis’ten geçiremiyorlardı. Çünkü yüz binlerce işçi anında üretimi durdurarak yanıt verebiliyordu.
İşte Kenan Evren liderliğindeki 12 Eylül askeri darbesi, bu durumu tersine çevirdi. Askeri yönetim mücadeleci sendikaları kapattı ve işçilerin birliğini parçaladı. 3 Ekimde Kenan Evren’e bir mektup yazan Vehbi Koç, askeri darbenin liderine teşekkür ediyor ve o dönem işçileri birleştirmiş olan DİSK’in ezilmesini istiyordu. Bu sermayedara göre işçilerin birliğinin önü kesilmeliydi. Nitekim bu doğrultuda, işçi sınıfını bölüp parçalamak için dinsel, mezhepsel ve kültürel kimlikleri daha fazla kışkırtıp öne çıkardılar. Sendikalaşmak, hakkını aramak kötülendi, suçmuş gibi gösterildi. Mücadeleci sendikacılar ve işçiler karalandı, “terörist” muamelesi yapıldı. Böylece eski deneyimli işçi kuşakları geri çekilirken, yeni kuşak işçiler bu yalan ve safsatalarla büyüdü. Zaman içinde hak arama bilinci zayıfladı, diplere vurdu.
Egemenler, medyayı da kullanarak öylesine kara propaganda yürüttüler ki, kimi işçiler kendi örgütleri olan sendikalara üye olmaktan korkar hale geldi. “Başınıza bir iş gelir” denerek işçiler korkutulmak, hak arama mücadelesinden uzak tutulmak istendi. İşçi sınıfının birliği zayıfladıkça, iktidar sahiplerinin kara propagandası daha fazla etkili oldu. Meselâ bugünkü siyasi iktidar, yani AKP, yıllardır toplumu yapay temelde kutuplaştırıyor. İnsanların dini inançlarını, kültür ve ahlâk anlayışlarını, başörtüsünü istismar ediyor. Muhalefeti ve muhalif kesimleri vatan haini ilan etmekten geri durmuyor. Yandaş medya, zehir saçan, nefret ve kin kusan bir dil kullanıyor. İnsanlar birbirlerinden nefret etsin, düşünmesin, sorgulamasın, karşı tarafı dinlemesin, anlamasın isteniyor. Böylece aynı tezgâhta çalışan ve birlikte sömürülen işçiler, bu şekilde bölünüp parçalanıyor.
Kardeşler!
Siyasi iktidar, sonuçlarını tanımayarak yenilettiği İstanbul seçimleri üzerinden kutuplaştırma siyasetine devam ediyor. İktidar eliyle kışkırtılan bu kutuplaşma, sahte bir kutuplaşmadır. İktidar sahipleriyle işçilerin çıkarı bir ve aynı olamaz. İşçilerin bu sahte kutuplaşma tuzağına düşmesi, kendi sınıf kimliklerini unutmaları ve iktidar sahiplerinin diliyle konuşmaları anlamına gelir. Nitekim bugün pek çok işçi, kendi konumunu unutup iktidarın ya da yandaş medyanın diliyle konuşuyor, muhalefet partilerini destekleyen arkadaşlarını suçlayabiliyor. Muhalif işçiler de aynı şekilde cevap veriyor, onları koyun olmakla itham ediyor. Böylece aynı tezgâhta çalışan işçiler birbirlerini anlamıyor, dinlemiyorlar. Çünkü aynı dili, işçi sınıfının dilini konuşmuyorlar. Bu yüzden birbirlerine karşı kör ve sağır olabiliyorlar.
Bu sahte kutuplaşmayı aşmanın yolu, haklarımız temelinde birleşmekten geçiyor. Unutmayalım kardeşler, siyasi iktidar ve patronlar sınıfı karşımızda birleşmiş durumda. Ekonomi Bakanı Albayrak’ın açıkladığı Yeni Ekonomi Programı, işçilerin değil patronların programıdır. Kıdem tazminatımız fona devredilerek yok edilmek, BES zorunlu hale getirilmek, emekçilerin sırtındaki vergi yükü daha da ağırlaştırılmak isteniyor. Sermaye sınıfının taleplerini yerine getiren bu siyasi iktidar, milyonlarca EYT’liye kulak tıkıyor. Sadece son bir yılda 1 milyon 376 bin kişi işsizliğin kucağına itildi. Resmi rakamlara göre bile işsiz sayısı 4 milyon 730 bine yükselmiştir. İşsizlik çaresizlik, değersizleşme, psikolojik sorunlar ve toplumsal yıkım demektir.
Tüm işçiler olarak sahte kutuplaşmaya ve bu iktidarın haklarımıza saldırmasına HAYIR demeliyiz! Gerçek sorunlarımızın üzerinin örtülmesine izin vermemeliyiz. Biz birleşmeden, omuz omuza vermeden bu gidişata dur diyemeyiz. Bizi birleştirecek olan sınıf kimliğimiz ve sınıf kardeşliğimizidir. Öyleyse işçi sınıfının bayrağı altında toplanalım, örgütlenelim, haklarımız için mücadele edelim!
İstihdam Artıyormuş!
İlk 1 Mayıs’ım
- İşçi Sınıfının Ortak Mücadele Dili: GREV!
- Umudumuzu ve Direncimizi Güçlendirelim, Mücadelemizi Büyütelim!
- İşçi Dayanışması 201. Sayı Çıktı!
- Zeytinyağı, Margarin, Süt Tozu
- Toplumsal Sorunların Bireysel Çözümü Mümkün mü?
- Gelişen Ufkumuz, Değişen Dünyamız
- Köşemize Çekilmiyoruz, Emekçi Gençlik Köşemizle Güçleniyoruz!
- Her Şeyi Paraya Bağlayanlar Kim?
- Devlet Bütçesi Kimin Bütçesi?
- İşçilerin Tek Çıkış Yolu Birlik, Dayanışma ve Mücadeledir!
- İşçi Dayanışması 200. Sayı Çıktı!
- Muhammed Ali’nin Haykırışı ve Gerçek Düşmanlar
- Kapatılan Ocakların Susmayan Bandosu
- Umut Sende Bende Bizde...
- “Ne Olacak Bu Memleketin Hali?”
- Anastasya, Dilan ve Hafızamız
- Ülkeyi Şirket Gibi Yönetmek…
- İşçilerin Birliği ve Dayanışması Güçlendikçe Umut da Büyür!
- İşçi Dayanışması 199. Sayı Çıktı!
- Gerçek Adalet Mücadelemizle Gelir
Son Eklenenler
- Balıkesir Gönen’de bulunan Arıtaş Kriyojenik’te 19 Aralıkta başlayan grev 10 Ocakta anlaşmayla sonuçlandı. DİSK/Emekli-Sen 11 Ocakta Türkiye genelinde İzmir’den Trabzon’a, İstanbul’dan Denizli’ye pek çok ilde “TÜİK Verileri Kirli ve Yalan; Açlık,...
- Aralık ayında Birleşik Metal-İş sendikasının örgütlü olduğu Hitachi Energy, GE Grid Solutions, Schneider Elekrik, Arıtaş Kriyojenik ve Green Transfo fabrikalarında peşi sıra grevler başladı. Çok geçmeden de sermaye sınıfının tatlı kârlarını düşünen...
- İzmir Buca’da sendikal baskıların ve işten atma saldırısının devam ettiği Telus önünde direniş başladı. Adana’da SASA Polyester’in PTA tesis şantiyesinde Gemont Endüstri ve ardından Metropol İnşaat adlı taşeron şirketler bünyesinde çalışan inşaat...
- Yeni bir yılın, 2025’in ilk günlerini yaşıyoruz. Ama işçi ve emekçilerin yüreğinde “yeni” olanın getirdiği heyecan ve umut yerine büyüyen endişeler ve kasvet var. Takvim yaprakları hariç hayatımızda değişen tek şey yaratılan ekonomik yıkımın...
- Her Aralık ayında izlediğimiz asgari ücret tiyatrosu bu yıl çok daha trajik bir şekilde sonuçlandı. Resmi enflasyonun, TÜİK’in uydurma rakamlarıyla bile yüzde 47 olduğu, ENAG’a göre yüzde 87 olduğu bir süreçte asgari ücrete sadece yüzde 30 zam...
- DİSK’e bağlı Birleşik Metal-İş Sendikası ile Türkiye Metal Sanayicileri Sendikası (MESS) arasında 2024-2026 dönemi için yürütülen TİS görüşmelerinde MESS’in yüzde 40 oranında zam dayatması üzerine Schneider Elektrik’in Manisa ve Kocaeli...
- İzmir Büyükşehir Belediyesi bünyesinde, İZENERJİ, İZELMAN, Ege Şehir Planlama, İZFAŞ şirketlerinde çalışan DİSK/Genel-İş Sendikasında örgütlü işçiler maaş, yılsonu ikramiye ve eğitim alacakları ödemelerinin geç ve eksik yapılmasını protesto etmek...
- UİD-DER’li emekçi kadınlar olarak, bir grup Polonez direnişçisi kadın kardeşimizle güzel bir sohbet gerçekleştirdik. Direnişçi bir ablamız “bize hep ‘aman kurulu düzenimiz bozulmasın’ düşüncesini bellettiler” dedi. Bu söz üzerine uzunca sohbet ettik...
- Polonez işçileri 173 gün süren mücadelelerinin kazanımla sonuçlanmasının ardından fabrika önünde kurdukları direniş çadırını halaylarla, sloganlarla kaldırdılar. 7 Ocakta direniş alanında zaferlerini kutlayan işçiler, davul zurna eşliğinde halaylar...
- İktidar ve sermaye sınıfının saldırıları böylesine ağırken işçilerin birlik olamayacağını düşünmek kime yarar sağlar? Bu düşünce doğru bir akıl yürütme yöntemi olabilir mi? Karşımızdaki yıkım tablosu, işçilerin birleşmek dışında bir çıkış yolu...
- İstanbul Çatalca’da bulunan Polonez fabrikasında işçiler Tekgıda-İş Sendikası’nda örgütlendikten sonra gerekli şartları sağlamalarının ardından yetki başvurusunda bulunmuş ve hemen ardından 146 işçi işten atılmıştı. İşten çıkarmaların ardından...
- Aile Sağlığı Merkezi (ASM) çalışanları, 1 Kasımda yürürlüğe giren Aile Hekimliği Sözleşme ve Ödeme Yönetmeliği’ni protesto etmek için 6-10 Ocak günlerinde Türkiye genelinde iş bırakıyor. ASM çalışanları “Eziyet Yönetmeliği” olarak nitelendirdikleri...
- Vivident, Mentos gibi sakız ve şekerleme markalarının üreticisi olan Perfetti Van Melle’nin İstanbul/Kıraç’ta bulunan fabrikasında çalışan işçiler Tekgıda-İş Sendikasında örgütlenmiş, şirket yönetiminin sendika düşmanı tutum ve baskılarıyla...