Buradasınız
Sağlıklı Yaşam Masalları
Sermaye yanlısı gazetelerin ekleri sağlıklı yaşam önerileriyle dolup taşıyor. Televizyonlarda da sık sık sağlıklı yaşam ve beslenme programları yapılıyor. Bu konuyla ilgili yazılıp çizilenleri okudukça, televizyonlarda anlatılanları izledikçe biz işçilerle dalga geçildiğini düşünmek işten değil.
Meselâ hafızamızın güçlenmesi için her gün 2-3 tepeleme yemek kaşığı yaban mersini, o yoksa orman meyvesi yememiz gerekiyormuş. Yaban mersininin fiyatı 20-25 lira. Beyin hücrelerimizi korumak için haftada iki defa somon, samur balığı, sardalya, ringa ve çiftlik istiridyeleri gibi omega-3 açısından zengin balık ve deniz ürünleri yemeliymişiz. Oysa soframıza ancak hamsi, uskumru ya da istavrit ara sıra misafir olabiliyor. Günümüzde, insanların yaşam koşullarıyla baş etmek için özellikle B, C, D ve E vitaminlerine ağırlık vermesi gerekiyormuş. Yoğun iş temposu, ağır çalışma koşulları ve uzayıp giden iş saatleri üstümüze üstümüze gelirken, yaşam koşulları ile baş etmek için bize sadece vitamin öneriliyor.
Haftada üç kez kırmızı et yiyerek ve her gün süt, yoğurt, peynir ve yumurta tüketerek vücudumuza B12 vitamini almamız gerekiyormuş. Kırmızı etin kilosu 30 liradan aşağı değil. 5 kişinin oturduğu sofraya hiç değilse 1 kg et pişirip koyman lazım. Soframıza haftada 3, ayda 12 kere 1 kilo et pişirip koymaya kalkışsaydık, sırf kırmızı ete ayda 360 lira harcamamız gerekirdi. Biz kilosu 8-10 liralık tavuk etini soframıza koyabildiğimizde kendimizi şanslı sayıyoruz. Sonra düzenli olarak spor yapmak sağlığımıza iyi gelirmiş. Patronlar günde 10-12 saat çalıştırıp posamızı çıkarıyorken, aşırı çalışmaktan belimiz bükülüp dermanımız kalmıyorken “spor yapın” demek nasıl bir ikiyüzlülüktür?Zenginlerin gazete ve dergilerinde sağlıklı beslenme ve yaşama önerileri sıralayan uzmanlar, sıkıysa gelsinler de bir işçinin maaşıyla bir işçi ailesi nasıl sağlıklı beslenir onun formülünü de yazsınlar. Zengin sınıflar için organik ürünler tüketmeyi önermek kolay. Organik pazarlar sadece zengin semtlerinde kuruluyor. Sağlıklarına ve beslenmelerine özen gösteren zenginler, buralardan alış-veriş ediyorlar. Organik satanlar işçilerin yaşadığı semtlerde tezgâh açmaya tenezzül bile etmiyorlar. Hadi açtılar diyelim, o ürünlere verecek para işçilerde yok. Ay sonunu getirme derdindeki işçi ve emekçi sınıflar hormonlu ürünlerle idare ediyorlar.
İşyerlerinde önümüze konan etli yemeklerde et bulmak mucize. Zeytinyağlı yemeklerde zeytinyağı yok. Ama patronlar karnımızı tok hissetmemizi sağlayacak formülü bulmuşlar. Meselâ bulgur pilavının yanına yoğurt ya da ayranı dayıyorlar. İşçinin karnı şişiyor ve tok hissediyor. Ekmek banabileceğimiz sulu yemeklerin yanında pilav ve makarna gibi karbonhidrat yüklü yemekler sağlıklı beslenmemiz açısından pek bir işe yaramasa da uzun saatler çalışacak enerjiyi alabiliyoruz. Patronlar bizi ucuz enerjiyle şarj edip işe koşuyorlar.
Bizim ruhen ve bedenen sağlıklı bir yaşam sürmemiz için patronların önerilerine ihtiyacımız yok. Örgütlenmek işçilerin sağlıklı yaşayabilmesinin yegâne yoludur. Örgütlenmeyi başaran işçiler, öncelikle ruh sağlığına kavuşurlar. Patronların amacının işçileri olabildiğince sömürmek olduğunu, bu sömürüye ancak kendilerinin son verebileceğini bilirler. Örgütlü işçi yalnız değildir. Arkasında mücadeleci işçi kardeşleri vardır. Örgütlü işçi kendisinin yalnız ve çaresiz olmadığını bildiğinden ruhen sağlığına kavuşur. Mutsuz, umutsuz, çaresiz ve güvensiz, zavallı işçilerin yerini, kendisine de sınıfına da güvenen, dayanışma içinde geleceğe yürüyen, cesur, bilinçli, yürekli işçiler alır. Örgütlenen işçi hakkını patrona yedirtmez.
Elbette sağlıklı beslenmek hakkımızdır. Ama sadece fiziksel olarak değil. Sınıfımızın mücadele bilinciyle ve örgütlü gücüyle de beslenmemiz gerekir. Biz beslendikçe patronlar sınıfının saldırıları boşa çıkacaktır.
Yatağan İşçilerinden Barikat
AKP’nin İşsizlik Oyunu
- Senin Memleket Nere?
- Düşmanlığı ve Savaşları Nasıl Meşrulaştırıyorlar?
- İşçi Sınıfının Sömürüye Karşı Mücadelesi Durdurulamaz!
- İşçi Dayanışması 196. Sayı Çıktı!
- Zulme Karşı Çıkmanın Mutlaka Bir Yolu Vardır
- “Kendimiz İçin Yürüdük…”
- Umut Şarkılarını Birlikte Söyleyelim!
- Bahis Oyunu Aslında Kimin Oyunu?
- Depremin Yaraları Kanamaya Devam Ediyor
- Ne Kadar Vergi Veriyoruz, Karşılığında Ne Alıyoruz?
- Dert Bizde Derman Ellerimizde, Birliğimizdedir!
- İşçi Dayanışması 195. Sayı Çıktı!
- Direnç Çiçekleri İşçi Sınıfının Bağrında Filizlenir
- Anne Karnında Başlayan Eşitsizlik
- Sendikal Örgütlülük Kâğıt Üstünde Kalmasın
- Tarihin Bir Yankısı: Sınıfına İnan, Gücüne Güven!
- Bu Fikirleri Kimler Üretiyor?
- Kamuda Tasarruf Paketinden Payımıza Düşenler
- Kapitalizm Yıkılmadan İnsanlık Nefes Alamaz!
- İşçi Dayanışması 194. Sayı Çıktı!
Son Eklenenler
- İngiltere’de geçtiğimiz haftalarda üç çocuğun öldürülmesinin ardından bu cinayetlerden göçmenleri ve Müslümanları sorumlu tutan güruhlar sokaklara dökülmüştü. Ülkede göçmen ve Müslümanları hedef alarak ırkçı saldırılar başlatan faşist çetelere karşı...
- İstanbul Bakırköy Metro şantiyesinde Bayburt Group taşeronu Modüler Teknik firmasında çalışan DİSK Dev Yapı-İş üyesi inşaat işçileri ücretleri aylardır ödenmediği için 12 Ağustosta Bayburt Group önünde eyleme başladı.
- Herkesin dilinde olan basit, masum bir soru… Ama aynı zamanda soranın da cevaplayanın da belli düşünce kalıplarına hapsolduğunu gösteren bir soru: Senin memleket nere? Fabrikada yeni işe başlayan birine, sokakta, otobüste, parkta tanıştığımız birine...
- İki kız kardeş, 15 yaşındaki Esmanur Argun ve 18 yaşındaki ablası Elif Argun, Urfa Viranşehir’den tarım işçisi olarak Bursa’ya gelmişlerdi. İşe giderken onları taşıyan traktörün devrilmesi sonucu hayatlarını kaybettiler. Kısacık yaşamları gibi...
- Tekgıda-İş Sendikasına üye oldukları için işten atılan Polonez işçilerinin sendikalı çalışma hakkı ve işe iade talebiyle başlattıkları direniş sürerken 9 Ağustosta İstanbul Valiliği önüne giderek seslerini duyurmaya çalıştılar. Türk Harb-İş...
- Geçtiğimiz günlerde Cerrahpaşa Üniversitesine bağlı Murat Dilmener Hastanesinin su tesisatının patlaması üzerine, yeni doğan yoğun bakım ünitesinin tavanı çöktü. Solunum cihazına bağlı bir bebek hayatını kaybetti. Solunum cihazına bağlı olan ve...
- UİD-DER’e gelmeden önce de bu dünyada olup bitenlere karşı öfkeliydim. Bir şeyler yapmak istiyordum fakat ne yapacağımı bilmiyordum. Yani öfkemi doğru yerekanalize edebilmiş değildim. UİD-DER sayesinde kapitalist bir sistemde yaşadığımızı ve tüm...
- 31 Mart yerel seçimleri sonrası belediye işçilerine yönelik işten atma ve ücret gaspı saldırıları devam ediyor. İşten atılan işçiler işe iade talebiyle direnişe başlarken ücretleri gasp edilen, düşük ücret dayatılan işçiler de çeşitli eylemlerle hak...
- Sokak köpeklerinin katledilmesinin önünü açan yasa geçtiğimiz günlerde AKP’li ve MHP’li vekillerin oylarıyla Meclisten geçti. Yasa hazırlanırken ve oylanırken yaşananlara baktığımızda nasıl bir düzende yaşadığımızı daha iyi anlıyoruz. Yasa gündeme...
- 6 Şubat depremlerinin üzerinden bir buçuk yıl geçmesine rağmen deprem bölgelerinde barınma sorunu bile çözülmüş değil. Depremden sonra TOKİ, 18 ilde 674 bin 238 konut yapılmasını hedeflediğini açıklamıştı. Şimdiye kadar teslim edilen konut sayısı...
- İkinci Dünya Savaşının son aylarında ABD’nin Hiroşima’ya atom bombası atması ve yüzbinlerce insanın ölümüne neden olması insanlık tarihinin en büyük katliamlarından biri olarak acıyla hatırlanmaya devam ediyor. Bu büyük katliamın 79. yıldönümü olan...
- 28 Temmuz 1914’te dünyanın o güne kadar gördüğü en kanlı savaş başladı. Tam dört yıl süren ve 20 milyon insanın ölümüne, milyonlarcasının yaralanmasına ve sakatlanmasına, kentlerin yakılıp yıkılmasına yol açan bu savaş tarihe Birinci Dünya Savaşı...
- İspanya’da bir duvarda şöyle yazıyor: “El que nos roba es de aqui y rico no inmigrante y pobre.” Yani “Bizi soyanlar göçmen ve yoksul değil, buralı ve zengin.” Bu kısacık bir duvar yazısı içinde bulunduğumuz durumu çok çarpıcı bir şekilde anlatıyor...