Buradasınız
Sermaye Sınıfı Neden Açgözlüdür, Neden Şükretmez?
Uygarlığın gelişiminin temelinde, doğadaki zenginliği işleyip dönüştüren emek vardır. Soframıza gelen yemek, oturduğumuz evler, arabalar, köprüler, makineler, kısacası hayatımızda olan her şey emeğin ürünü değil midir? Bu yüzden emek ve onun bir simgesi olarak “alın teri” tüm dinlerde kutsal sayılmıştır. Emek harcamak ile iyilik etmek birbirine sıkı sıkıya bağlıdır. Birisine iyilik ettiğimiz zaman karşılığında teşekkür alırız. Çünkü onun için emek harcamış, iyilik etmişizdir. Peki, gece gündüz demeden emek güçlerini harcayan işçiler bunun karşılığında bir iyilik görüyorlar mı? Mesela işçilerin emeği sayesinde muazzam servetler biriktiren patronlar, “çok şükür tüm zenginliğimi işçiler sayesinde elde ediyorum, onlara minnet borçluyum” diyorlar mı?
Şükür kavramı, verilen herhangi bir nimetten dolayı, bu nimeti verene karşı söz, fiil veya kalp ile gösterilen saygı ve minnettarlığı anlatır. Şükür aslında teşekkürü anlatır. Arapça olan şükür kelimesini dil bilgini İbn Manzur “iyiliği bilip yaymak, iyiliği anıp sahibini övmek, iyiliğe karşı söz ve davranışlarla minnettarlık göstermek, iyiliği iyilikle anmak” olarak tanımlamıştır. Bütün toplum, kültür ve dinlerde adı farklı da olsa şükür aynı anlama sahiptir. Örneğin İngilizcede şükür kelimesinin karşılığı “iyiliği iyilikle geri ödeme eğilimi” anlamında “gratitude”dir. “Gratitude”nin kökeni Latince bir kelime olan “gratia”dır. “Gratia” ise iyilik anlamına gelen aratia ile sevindirici anlamına gelen gratus kelimelerinden türetilmiştir. Keza İspanyolca teşekkür ve minnettarlık ifade eden “gracias” kelimesi de buradan gelmektedir.
Dolayısıyla şükretmek kıymet bilmektir; nankörlük, vefasızlık, bencillik, açgözlülük etmemektir. Şükretmek, aynı zamanda israftan kaçınmak ve paylaşmaktır, çünkü paylaşmak paylaşılan şeyin değerini arttırır. İyiliğin kıymetini bilmek, iyiliğe karşı iyilik yapmak, paylaşmak en güzel toplumsal değerlerdendir. Bu değerler insanı ve içinde yaşadığı toplumu mutlu eder, huzur verir, hayatı anlamlı kılar. Emekçiler şükretmeyi, paylaşmayı, iyiliğin kıymetini bilir. Ama patronlar öyle mi?
Bırakalım şükretmeyi, onları zengin eden işçileri nankör olmakla itham eder ve hep daha fazlasını isterler. Emeğin değerini bilmez, insafsızca sömürürler. Emeği, doğayı talan edenler, doymak bilmez bir açgözlülükle hep daha fazlasını isteyenler, sermayelerini büyütmek uğruna işçileri sefalete mahkûm edenler, bilim ve teknolojiyi kendi çıkarları için kullananlar patronlar değil midir? Ne yapacaklar bu kadar zenginliği? Değil çocuklarını, yedi sülalelerini akla hayale gelmeyecek bir lüks içinde yaşatacak kadar büyük servetleri ne yapacaklar? Neden şükredip ihtiyaçlarından fazlasını paylaşmıyorlar? Neden bir kere olsun “bu kadar kazandığım yeter” demiyorlar?
Demiyorlar, çünkü kapitalist sistem rekabet ve açgözlülük üzerine kurulmuştur. Bu sistem her şeyin kâr için üretildiği bir sistemdir. Böyle bir sistemde kârını ve sermayesini büyütmeyen bir patron varlığını sürdüremez. Her sermaye sahibi sürekli daha fazla büyümenin, daha çok üretip satmanın hesabını yapmak, buna göre hedefler koymak zorundadır. O yüzden “çok şükür kazandığım yeter” demek yerine, her yıl önlerine yeni hedefler koyarlar. Kârı büyütmenin yolu, işçileri düşük ücretlerle daha yoğun ve daha uzun saatler boyunca çalıştırmaktır. İşçileri sefalete mahkûm etmektir. Bir patron işçisini ne kadar çok sömürür, hakkını ne kadar çok yerse o kadar büyür. Sermayenin kitabında şükretmek yazmaz!
Gelin görün ki kitabında şükretmek olmayan patronlar ve onların hizmetindeki siyasi iktidarlar, sıra emekçilere gelince “halinize şükredin, nankörlük etmeyin” diyorlar. Kendi çıkarları için en güzel toplumsal değerlerin içini boşaltıyor, anlamını değiştiriyor ve emekçilerin dini duygularını istismar ediyorlar. Kendi bencilliklerini ve açgözlülüklerini haklı görürken, yoksulların sefalete razı gelmesini ve şükretmesini istiyorlar. Eşitsizlik ve adaletsizlik karşısında itiraz eden, hakkını arayan, insanca yaşamak isteyen, sömürüye başkaldıran işçiye, utanmadan nankör diyorlar. Çünkü biliyorlar ki, sömürdükleri işçiler başlarını kaldırıp “artık yeter” dedi mi rahatları bozulacak, ihtişamlı ve ayrıcalıklı yaşamlarını sürdürebilmeleri mümkün olmayacak.
Emek harcayan, üreten ve iyilik eden biziz. Sömürüye ve haksızlığa karşı durmak, zulme boyun eğmemek, haklarımızı geliştirmek için mücadele etmek nankörlük değildir, insan olmanın gereğidir. İnsana yakışan, güzelliklerin değerini bilmek ve bu güzelliklerin herkesle eşit bir şekilde paylaşılması için el ele vermektir.
- Kapatılan Ocakların Susmayan Bandosu
- Umut Sende Bende Bizde...
- “Ne Olacak Bu Memleketin Hali?”
- Anastasya, Dilan ve Hafızamız
- Ülkeyi Şirket Gibi Yönetmek…
- İşçilerin Birliği ve Dayanışması Güçlendikçe Umut da Büyür!
- İşçi Dayanışması 199. Sayı Çıktı!
- Gerçek Adalet Mücadelemizle Gelir
- Özgür Olmak Demek…
- Hangisi Daha Zor?
- Olur Kardeşim Olur!
- Yiyorlar, İçiyorlar Hesabı Bize Ödetiyorlar
- 2025, 2024’ten Daha mı İyi Olacak?
- Ters Yüz Edilen Gerçekler: Suç Ne? Suçlu Kim?
- Dünya İşçi Sınıfının Birliği Yolunda Mücadelemizi Büyütelim!
- İşçi Dayanışması 198. Sayı Çıktı!
- Artan Zenginliğin Arkasında Büyüyen Yoksulluğumuz
- Kaynakları Tüketen Kim?
- Yaşadım Diyebilmek İçin!
- Sınır Tanımayan Irmaklar Gibi
Son Eklenenler
- Bir film sahnesi: İngiltere’de bir madenci bandosu, Rodrigo’nun gitar konçertosunu çalmaktadır. Madencilerin emektar ellerinden ahenkli melodiler akıp giderken arka planda hükümet tarafından kapatılmak istenen bir madenle ilgili toplantılar, yürüyen...
- Bugün 18 Kasım. Türkiye işçi sınıfının mücadele tarihinde önemli bir yer tutan Netaş Grevinin yıldönümü… Netaş işçileri, 12 Eylül 1980 askeri faşist darbesinin baskı koşullarında bile işçilerin örgütlülüğünün patronları alt edebilecek güçte olduğunu...
- UİD-DER, grevlerinin 81. gününde MKB Rondo işçilerine dayanışma ziyaretinde bulundu. “Sermayenin ve İktidarın Saldırılarına Birlikte Karşı Duralım” pankartı ile grev yerine yürüyen işçiler; “MKB İşçisi Yalnız Değildir”, “Yaşasın Sınıf Dayanışması”...
- Bireysel Emeklilik Sistemi (BES) ilk olarak 2001 yılında gündeme getirildi ancak AKP iktidarı 2018’de işçilerin iradelerinin dışında bu sistemi zorunlu hale getirdi. 2018 yılından beridir işçilerin maaşlarından her ay bu kandırmacaya para...
- As Plastik işçileri grevlerinin 58. gününde İstanbul Marmarapark AVM’de As Plastik ile iş ilişkileri olan Mavi Jeans önünde basın açıklaması yaptı. Toplu iş sözleşmesinde anlaşma sağlanamaması halinde 26 Kasımda greve çıkacak olan DİSK/Genel-İş...
- 100 küsur günü geride bırakan Polonez direnişine, kadın işçilerin kararlılığı damgasını basıyor. Sendikaları Tekgıda-İş’te örgütlenen işçiler sendika düşmanı patronları tarafından işlerinden atıldılar. Direnişe geçtiler, işlerine örgütlü bir biçimde...
- Geçtiğimiz günlerde İzmir’in Selçuk ilçesinde baraka gibi bir evde, elektrikli sobanın devrilmesiyle çıkan yangında en büyüğü 5 yaşında olmak üzere 5 kardeş hayatını kaybetti. Bu sırada hurda toplamaya giden anne eve döndüğünde çocuklarının cansız...
- Narin, Leyla, Sıla ve niceleri. Haberlerde duyuyoruz onların adlarını. Bir süre gündemde kalıyorlar, sonra unutuluveriyorlar. Oysa hafızayı diri tutmak gerekir mücadeleyi sürdürebilmek için. Bizler de bu mektubu, yaşananları unutmamak, unutturmamak...
- Son zamanlarda pek çok insanın aklında, dilinde aynı sorular var: Biz nasıl bir toplum olduk böyle? Nasıl olur da insanlar bu kadar kötü olabilir? Teşbihte hata olmaz derler. Toprağı düşünelim. Toprakta her zaman zehirli bitkiler yetişebilir. Ama bu...
- İşyerinde, mahallede, parkta, sokakta, kahvede… Sohbetler döner dolaşır hep aynı soruya bağlanır: “Ne olacak bu memleketin hali?” Soru bakidir, cevabı ise yaşadığımız koşullara, ait olduğumuz sınıfa göre değişiklik gösterir. Çünkü işçi ve...
- Şair “Kuşların vurulduğu zamandır şimdi” demiş. Gerçekten de haksızın haklı, hırsızın namuslu, haydudun yiğit sayıldığı zamandır şimdi. Her gün yeni bir “bu kadarı nasıl olur?” sorusuyla başlıyoruz güne. Geçtiğimiz günlerde Bursa’da bir tekstil...
- Yaklaşık iki ay boyunca hakları için mücadele eden, bu süreçte polisin ve jandarmanın saldırısına maruz kalan, gözaltına alınan Fernas işçilerinden biri arkadaşlarından birinin çocuğunun ilk adımını direniş alanında attığını söylemişti. Bir başka...
- Bir an için hafızamızı kaybettiğimizi düşünelim. Annemizin, babamızın, kardeşlerimizin, evlatlarımızın kim olduğunu, nereli olduğumuzu, yaşadığımız evi, ne iş yaptığımızı hatırlamadığımızı hayal edelim. Bütün yüzlerin, sokakların yabancı olduğunu...