Buradasınız
Üzgünüz Size Ulaşamadık!
Ankara’dan genç işçiler

Üzgünüz Size Ulaşamadık, filmlerinde işçi sınıfının yaşamını anlatan sosyalist yönetmen Ken Loach’un son filmi. Filmin senaryosu gerçek bir olaydan esinlenerek yazılmış. Kargo şirketinde günde 14-15 saat çalışan diyabet hastası bir işçi işyerindeki çalışma baskısı yüzünden doktoru ile olan randevularının hiç birine gidemeyerek sonunda yaşamını yitirmiş. Britanyalı Ken Loach bu acı gerçekten yola çıkarak, İngiltere’de işçilerin çalışma ve yaşam koşullarını, 2008 krizinde işsiz kalmış, kredi ile aldığı evini kaybetmiş, yaşamını tekrar toparlamaya çalışan bir kargo işçisi ve ailesinin yaşamı üzerinden anlatıyor. Biz filmi izlerken film İngiltere’de çekilmiş olsa da hikâyenin kapitalizm altında ezilen bütün işçilerin hikâyesi olduğunu düşündük.
Bir depo işçisi: Filmi izlediğimde çalıştığım depoda her gün yaşadıklarım gözümün önüne geldi. Filmin başrolündeki işçinin çalıştığı depoda olduğu gibi bizde de günlük çalışma 14 saati aşıyor. İşyerindeki ağır çalışma temposu pek çok arkadaşımızın psikolojisini bozmuş durumda. Kimisinin kredi borcu var, kimisi nişanlı ve düğün için para biriktirmek zorunda. Kimisi ise aylardır işsiz olduğu için bu koşullara katlanıyor. Ama buna dayanamayıp işe girdikten birkaç gün sonra çıkan arkadaşlarımız da oluyor. Filmdeki gibi esnek çalıştırma hayatımızı mahvediyor. Özellikle kadın arkadaşlarımızın çilesi bitmek bilmiyor. Tıpkı filmdeki anne karakteri gibi bir yandan bitmek bilmeyen ev işleri ve çocuk bakımı diğer yandan sonu gelmeyen mesailer… Filmde işçi kadının ağzından dökülen şu sözler işçi ailesinin çaresizliğini sergiliyor: “Sanki kaygan bir kuma basıyoruz. Daha çok çalışıp, daha fazla mesai yaptıkça kuma daha çok gömülüyoruz.” Film adeta Elif Çağlı’nın “Böylesi Yaşamak Değil” şiirinin sinemaya çekilmiş hali.
Aynı zil sesleriyle uyanmak uykulardan
İki kara zeytin tanesi atıştırmak
Hep aynı yollardan geçmek mi yaşamak?
Bir masanın, bir tezgâhın başında tüketmek bir günü daha
Hep aynı otobüslerde yorgun yüzlere eklenmek mi?
Akşamlarında bir kara kutuda yitirmek mi anlamı?
Aynı saatlerinde yatıp gecelerin hep aynı şeylere uyanmak mı?
Bir temizlik işçisi: Filmi izlediğimde en çok dikkatimi çeken nokta, şirket müdürünün işçiye, çalıştıkları işyerinin ülkenin en hızlı kargo şirketi olduğunu ve burada imkânsızı başardığını anlatmasaydı. Benzer bir konuşmayı işyerimdeki müdürden de duymuştum. 8 kişiyle imkânsızı başardığını övünerek anlatıyordu. Aslında bu başarı denen ölesiye çalışmanın altında dizginsiz bir sömürü yatıyor. Tıpkı filmde olduğu gibi bütün hayatımızın işyeri olduğu, ailemizin yüzünü bile görmediğimiz, pestilimizin çıktığı bir yaşam.
Bir metal işçisi: Bugün koronavirüs bahane edilerek bizim fabrikada da esnek çalışma biçimine geçildi. Egemenler yeniden krizin bütün faturasını bize kesmeye çalışıyorlar. Biz 2008 krizinde de bu sürecin aynısını gördük. Aynı dönem İngiltere’de de krizin faturası milyonlarca işçiye kesildi. Krizden çıkmak için kısa çalışma sisteminin devreye girmesi, esnek çalışmanın yaygınlaştırılması gibi uygulamalarla işçilerin hayatı çekilmez hale getirildi. Milyonlarca işçi açlıkla, yoksullukla ve evsizlikle baş başa bırakıldı. Filmde 2008 krizinden sonra işsiz kalan bir babanın hikâyesi anlatılıyor. Esnek çalışma sistemi işçileri fiziksel ve ruhsal olarak yıkıma sürüklüyor. Filmde tek isteği bir ev sahibi olmak olan bir işçi ailesinin çilesine tanık oluyoruz. Biz aynı tabloyu şu an yaşıyoruz. “Çocuklarım aç” diye kendini yakan babanın feryadı, iş bulamadığı için intihar eden gençlerin çığlığı, bizlere dünyanın her yerinde işçilerin dertlerinin aynı olduğunu gösteriyor.
Bir işçi-öğrenci: Biz gençler bu sistemin çarkları arasında ufalanıp gidiyoruz. Yıllar boyu okuyor, ileride doktor, avukat olma hayalleriyle büyütülüyoruz. Ailelerimiz bu hayaller gerçekleşsin diye var gücüyle bizi okutmaya çalışıyor. Bir işçi ailesi için bu ekstradan çalışmak, temel ihtiyaçlardan kısmak ve ailesiyle daha az zaman harcamak anlamına geliyor. Peki, sonuçta ne oluyor? Okul bitiyor ve bizler kapitalist sistemin gerçek yüzüyle karşı karşıya kalıyoruz. Uzun süren işsizlik ve aynı zamanda üniversite yıllarında okuyabilmek için devletten aldığımız kredinin borcu ile iki büklüm atılıyoruz hayata. Filmde işçi ailesinin çocuğundan benzer ifadeleri duyunca, işçi ailelerinin dünyanın her yerinde aynı zorluklara katlandığını bir kez daha gördük. Kapitalist sistem nereye gidersek gidelim bize bir çıkış yolu sağlamıyor. Her seferinde kendi bataklığına daha fazla çekiyor. Bu bataklıktan çıkıp kendimize gelmeliyiz. Bu çürümüş düzene karşı omuz omuza savaşmalıyız. Bu savaş tek başına olabilecek bir şey değil. Gerçek kazanım ancak işçi sınıfının mücadele saflarında yer alarak mümkün olur!
Film bizlere dünyanın neresine gidersek gidelim biz işçilerinin kaderinin ortak olduğunu bir kez gösterdi. Biz işçilerin acılarının, sevinçlerinin ve hayallerinin birbirine ne kadar da benzediğini gördük. Ken Loach, filmin bir sahnesinde bizi 1980’lerdeki madenci grevlerine götürüyor. Böylece bize umudun nerede olduğunu da gösteriyor. Bugün patronlar sınıfı dünyanın her yerinde yaşamlarımızı cehenneme çevirebiliyorsa bunun nedeni işçi sınıfının örgütsüzlüğüdür. Nice mücadelelerle kazanılan haklarımızın birer birer gasp edilmesinin, bizlerin sefalete ve güvencesizliğe mahkûm edilmesinin nedeni de örgütsüzlüğümüzdür. Filmde madenci grevlerine tanıklık etmiş işçi ablamızın “nerede kaldı 8 saatlik çalışma” sözüyle dile gelen öfkesi, bizlere haklarımızı korumanın ve ilerletmenin yolunun mücadele etmek olduğunu gösteriyor. Elif Çağlı’nın dediği gibi,
Değil be kardeşim değil,
Böylesi yaşamak değil.
Yaşamak, yeşermek bitkiler gibi,
Yaşamak, dönüşmek geleceğe.
Güçlü ellerle kavrayıp çelişkiyi
Birlikte dövüşüp, birlikte büyütmek geleceği.
Son Eklenenler
- Rosa’nın yaşamına ve yüreğine 7 yıl süren bir yolculuk yapan Jülide Kural, yazdığı ve oynadığı “Ben Rosa Luxemburg” adlı tiyatro oyunuyla onu kadınlarla, gençlerle, işçilerle, öğrencilerle buluşturuyor. Bu oyunla, onu tanıyan ve mücadelesini...
- “Yoksulluk, bir annenin başını yastığa koyduğunda gündüz çocuğuna istediğini alamadığını düşünüp üzülmesidir.” Bu sözler iki çocuğu olan ve üçüncü çocuklarını bekleyen bir anneye ait. Bugün pek çok anne de yaşadığımız yoksulluğu çocuklarına...
- Kocaeli Başiskele’de bulunan Kartonsan fabrikasında işçiler, toplu sözleşme görüşmelerinin tıkanması üzerine 22 Aralıkta greve çıktı. Selüloz-İş üyesi işçiler, ücretlerine gerçek enflasyon oranında zam yapılmasını, çalışma koşullarının...
- 29 Ocakta İran’ın Batı Azerbaycan eyaletine bağlı Hoy kentinde 5,8 büyüklüğünde bir deprem meydana geldi. Kışın en soğuk günlerinde, gece 21.44’te meydana gelen depremde en az 3 kişi öldü, 122 kişi yaralandı, çok sayıda ev hasar gördü. Hoy halkı...
- Toplumda çoğunluğun doğru kabul ettiği fikirleri sorgulamak, yanlışları görmek, bunları dile getirmek kolay değildir. Kolay olan herkesin söylediğini söylemek, herkesin yaptığını yapmaktır; çünkü bu çaba sarf etmeyi gerektirmez ve “zararsızdır.”...
- 31 Ocak 2008’de İstanbul Davutpaşa’da kaçak bir maytap atölyesinde meydana gelen patlamada 20’si işçi 21 kişi ölmüş 100’den fazla kişi yaralanmıştı. Katliamın 15. yıl dönümünün Anayasa Mahkemesi kararıyla tekrar görülen davanın 2. duruşmasının...
- Bizler İşçi Dayanışması gazetesi okuru bir grup petrokimya işçisiyiz. Geçtiğimiz günlerde bir araya geldik ve “Artık Yeter! Şimdi Birlik ve Mücadele Zamanı” kampanyamızın bildirisini okuduk. Hayat pahalılığı, sosyal hayattan kopma ve baskılar...
- Sendikaların araştırmalar sonucunda açıkladıkları rakamlara göre yoksulluk sınırı 27 bin liranın üzerine çıktı. Türkiye’de bu miktarın üzerinde bir ücrete çalışan işçi sayısı neredeyse parmakla sayılacak kadar azdır. Yani Türkiye’de işçiler...
- Binlerce demiryolu işçisi, 300 bin öğretmen, 70 bin üniversite çalışanı, 100 bin kamu işçisi, 2 bin otobüs şoförü… Bugün İngiltere’de farklı sektörlerden 500 bin işçi grevde. İşçiler mücadelelerini birleştirdiler, grevlerini ortaklaştırdılar ve hep...
- Fransa işçi sınıfı 10 gün arayla 2. kez genel greve gitti. Macron hükümetinin emeklilik yaşını yükseltmek istemesine karşı 31 Ocakta 2,8 milyon işçi bir kez daha meydanları doldurdu. Ülkedeki 8 sendikanın çağrısıyla; Paris, Nice, Toulouse, Lille,...
- İstanbul Esenyurt’ta bulunan LCW’nin deposunda çalışan ve Kod-46 ile işten atılan 14 işçinin 10 Ocakta başlayan mücadelesi kazanımla sonuçlandı. British American Tobacco işçileri greve çıkma kararı aldı. 2022’nin Ağustos ayından bu yana sendikal...
- 2022 sonlarına doğru fırınlarda ekmeğin fiyatı 5 liraydı. İzmir Büyükşehir Belediyesinin Kent Ekmek fiyatı ise 3 liraydı. Kent Ekmek fiyatı artık 4 liraya çıkartılmış oldu. Yani ekmeğe yüzde 33 zam bindirilmiş oldu. Ekonomik kriz yukarıya doğru...
- Türkiye’de hızla yükselen enflasyon karşısında emekçilerin alım gücü iyice eridi. TÜİK’in resmi enflasyonu ile gerçek enflasyon arasında uçurum olduğu için ve ücret artışları resmi enflasyon veri alınarak yapıldığı için, yapılan zamlar reel...