Buradasınız
Birleşik Metal-İş Sendikası 2 Nolu Şube Başkanı Yılmaz Bayram ile Röportaj
Merhaba Yılmaz Başkan. MESS grup sözleşmeleri dönemi yeniden başladı, sendikanıza ve metal işçilerine başarılar dileriz. Görüşmeler bu sefer nasıl bir ortamda sürüyor? Sendikanızca hazırlanan taslaktan söz eder misiniz?
Yılmaz Bayram: Şahsım ve bölgemde yönetim kurulundan arkadaşlarım adına emek hareketinin, sınıfın tamamına taşınması noktasında sizin alâkanıza teşekkür ederek başlamak istiyorum. Metal işkolu emek hareketinin siyasetini belirleyen, bu yüzden önemsenen bir işkolu. İçinde bulunduğumuz sürecin toplumun bireyleri ve katmanlarıyla buluşturulması konusunda sizin çok önemli katkınız olduğunu düşünüyorum.
Bu dönemki TİS görüşmelerinin çok çetin geçeceğini biz baştan itibaren iddia ediyoruz. Biz 2010-2012 döneminde BMİS olarak fabrikalarda greve gitme kararı alıp son ana kadar münferiden bağımsız bir sözleşme imzaladık. O dönemde yaptığımız sözleşme Türk Metal’e, işverene, sermayeye karşı yaptığımız bir sözleşmeydi. Türk Metal’in imzaladığı ihanet sözleşmesinden farklı bir sözleşmeydi. Orada sınıf bir kazanım elde etti. Yani mücadele edildiğinde yasalara rağmen kazanılacağı ortaya çıktı. Dolayısıyla içinde bulunduğumuz 2012-2014 sözleşmesi Türk Metal’in bir önceki TİS’te yediği golün neticesiydi. MESS, Türk Metal’i biraz rahatlatmak için Türk Metal’in tabanının beklentisinin üzerinde bir TİS imzaladı. Bu iki dönem bizim 2010’da başlatmış olduğumuz mücadelenin sonucu olarak gelişti. Esas itibariyle aradan geçen iki dönemden sonra bu dönem işçilerde bir beklenti oluştu. Yani çıtanın yukarı doğru gittiği bir süreç yaşadık. Dolayısıyla biz rakamlardan çok bu dönem sınıf hareketinin nasıl bir yapılanma içine gireceğiyle ilgileniyoruz. Bu konuda BMİS’in önemli bir görevi var. Baktığımızda metal işkolundaki üç sendikanın hazırladığı taslağın üçü de ayrı. Çelik-İş Sendikası’nın yetkili olduğu MESS’e bağlı işyerlerinde çok örgütlü işçisi olmadığı için taslağı önemsemediği çok açık biçimde görülüyor. Sarı-gangster-faşist sendikanın hazırlamasının da ötesinde, Türk Metal Sendikası’nın hazırladığı taslağın işveren destekli hazırlandığı görülüyor. Yani sermayeyle karşılıklı görüş alınarak hazırlanmış bir taslak olduğu belli. Türk Metal’in kalesi olarak bilinen Arçelik, Renault, Tofaş fabrikalarında çalışan işçiler Türk Metal’in taslağına tepkili. Çünkü Türk Metal’in taslağının ne olduğunu, hazırlanan taslak işveren örgütüne verildikten sonra Bursa’daki Nilüfer şubesinde yapılan bir açıklamayla öğreniyorlar. Diğer sendikalarla aramızdaki sınıfsal bakış oldukça derinleşmiş durumda, bunu Türk Metal’in tabanı da görüyor. Özellikle benim bölgemde bulunan Türk Metal’de örgütlü Mercedes Benz’de çalışan işçi arkadaşlarımız temsilci odalarını basarak temsilcilere “bu nasıl bir sözleşme taslağıdır?” şeklinde baskı yaptıklarını bizi arayarak ifade ettiler.
Bizim hazırladığımız taslak çalışmalarına ise tabanımızın oldukça fazla katılımı oldu. Hazırladığımız taslak, tam anlamıyla hayata geçiremesek dahi önemli ölçüde tabanın söz ve karar sahibi olma ilkesiyle işyeri komite ve komisyonlarıyla birlikte hazırlandı. Daha sonra TİS uzmanı, bölge ve şube başkanı arkadaşlarımız kendi bölgelerinde bir kaç tur toplantılar yaptılar. Dolayısıyla önemli ölçüde sendikamızın tabanının desteği ve onayı alınarak hazırlanmış bir taslak oldu. Tabii bu taslağın hazırlanması ve destek alınması yetmiyor; aynı zamanda hayata geçirilmesi ve tabanla buluşması da gerekiyor. Biz bugün, taslağımızı hazırladıktan sonra MESS örgütüyle bir toplantı yaptık. Biz birkaç dönemdir, özellikle de sendikamızda yeni oluşturulmaya çalışılan “sınıfsal mücadele ve kavga ahlâkı” gereği diğer sendikalardan farklı olarak toplantılara sadece sendika yöneticileri olarak değil bölgelerdeki sendika temsilcisi arkadaşlarımızla birlikte katılıyoruz.
Görüşmelerin akıbeti konusunda öncelikle sizin, sonra metal işçisi arkadaşların beklentilerini öğrenebilir miyiz?
Şunu söylemekte fayda var: Ben 80’li yıllardan beri bu sendikanın içerisinde görev yapıyorum. Bizim 2010 yılında yaptığımız grevli TİS’ten sonra MESS’in genel sekreteri değişti. Geçtiğimiz gün MESS ile yaptığımız toplantıda MESS Genel Sekreterinin açıkça “bu sendikayla aramızdaki ilişkinin düzeltilmesi gerektiğine inanıyoruz” demesiyle farklı bir müzakere şekli gördük. Görüşmelere daha önce hiç olmadık şekilde MESS’in de çok geniş bir kadroyla katıldığını gördük. MESS Genel Sekreterinin BMİS’e gelerek sendikada da toplantı yapabileceklerini söylemesi şu zamana kadar MESS’in alışık olmadığımız bir tutumu oldu. TİS önerisinde tek tek ele alınarak görüştüğümüz 21 maddeden 18’i üzerinde tartışma ve müzakere yürüttük. Bu önceden böyle değildi. Bunun anlamı bu sendika artık dikkate alınmaya başlanmıştır. Ancak bu dikkate alınma bizi rehavete sürüklememelidir. Diğer taraftan bir tehlike ise henüz önümüze teklif olarak gelmese de sermaye, TİS’in 3 yıllık bir zamana yayılmasını istiyor. Bu bizim açımızdan kabul edilebilir değil. Bu ülkede bugünden yarına ne olacağını 2 yıllık sözleşmede zor kestirirken 3 yıllık grup sözleşmesi yapmak çok doğru değil. Baştan karşı çıkacağımız bir öneri olmalı diye düşünüyorum.
İşçiler, ücretler tartışılmaya başlandığında mevcut ücretleriyle, seslendirilen zam diye tabir edilen ücret ortaya çıktığında hesap yapmaya başlıyor. Bu noktada bir gevşeme olmaması için BMİS olarak aldığımız karar neticesinde bölgelerde tekrar bir komisyon toplantısı yapacağız. Sendikanın her an greve çıkabilecek şekilde hazır olması lazım. Sendikanın işçileri greve hazırlaması lazım. BMİS’in dinamiğini canlı tutarsak diğer iki sendikanın tabanına da yansıyacağını düşünüyoruz. O sendikaların üyelerinin de sendikalarına baskı yapacağını, sendikaları işçilerin basıncıyla bir arada buluşturabileceğimizi düşünüyoruz.
MESS’in özellikle BMİS’i bu dönem masada tutmak gibi bir görevi var. BMİS’i eğer masadan kaçırırlarsa sınıfsal duygu, düşünce, heyecan bu işin arkasında olacak. Bu taslağın müzakere değil mücadele taslağı olduğunu ifade ediyoruz. Bu iş masada bitecek bir mesele değil. Sapanca’da yaptığımız başkanlar kurulunda da gördüm ve ben bütün arkadaşlarımızın kararlılığını size ifade edebilirim. Biz bölgelerde, fabrikalarda örgütlü çalışan arkadaşlarımızdan referans alıyoruz. Kavgaya şimdiden hazırlıklı olmak ve bu kavganın derinleşebileceğini ifade etmek gerek. Şimdiden işletmelerde yapılan toplantılarda bu hakkın alınabilmesinin yolunun mücadeleden ve grevden geçtiğini bilerek hazırlanmak gerek. En önemli mesele de bu üç sendikanın tabanının sınıfsal içerikle beslenmesine ihtiyaç var. Sizin de bugün yapmış olduğunuz şey, haber yapmanın ötesinde sınıfsal altyapıyı hazırlamak, örmek ve bu noktada dayanışma ağını genişletme işidir.
Geçen dönem sözleşme görüşmelerinde yaşanan uyuşmazlık üzerine grev kararı alan sendikalar, işçilerin basıncıyla bazı eylemler yaptılar ve MESS’in dayatmalarını kabul etmeyeceklerini açıkladılar. Ancak her zaman olduğu gibi Türk Metal yönetimi, bir gece ansızın patronların dayattığı sözleşmeyi imzaladı. Türk Metal’i eleştiren Birleşik Metal-İş de sonrasında MESS’in dayattığı aynı sözleşmeyi imzaladı. Böylece sözleşme tekliflerinde %18-20 zam isteyen sendikalar, %7’lik zamma imza attılar. Siz bu durumu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Bu soruya çok samimi cevap vermek istiyorum. Benim söyleyeceklerimi lütfen parmağın arkasına saklanma politikası olarak algılamayın. Parmağın arkasına saklanmak istemiyoruz. Ancak bir dönem önce mücadeleden çıkmış BMİS, içinde bulunduğumuz 2012-2014 dönem sözleşmesini tabanımızın önemli bir bölümünün onayıyla imzalamıştır. Türk Metal’in tabanı da bizim tabanımız da “bizim işveren bu kadar zam vermez” yönünde düşünüyordu. Bu yüzden işçilerin önemli bir bölümü sözleşmenin imzalanmasından yanaydı. Yani çoğunluğun verdiği karara uyduk. Elbette “imzalansın” diyen işçiler varken “imzalanmasın” diyen işçiler de vardı. Tabii ki sınıfsal bakış açısı olan, siyasallaşmış sınıf bireyleri, sermayeye karşı her koşulda kavgayı alanlara taşımaya çalışan işçiler vardı. Bu sendika bir önceki dönemde yükseltmiş olduğu çıtayı bu dönemde de sözleşmeyi imzalamayarak en sonuna kadar götürmelidir diyenler de olmuştur. Elbette mücadele edilseydi farklı noktalarda kazanımlar elde edilebilirdi. Ancak sendikal hareketteki bir sığınma ilkesi olan taban söz ve karar sahibi olma ilkesi gereğince böyle bir karar aldık. BMİS, Merkez TİS Komisyonu’nda alınan karar sonucunda sözleşmeyi imzalamıştır. Kuşkusuz sarı ve gangster sendika dediğimiz -aslında sendika bile dememek lazım- Türk Metal’in imzalamış olduğu sözleşmeyi imzalamış olduk.
Bu dönemde ciddi bir kavgayı hazırlamak lazım. Türk Metal’in hazırladığı taslakla bizim taslağımızı karşılaştırdığımızda Türk Metal’in taslağının düşük bir taslak olduğunu görüyoruz. Bu nedenle Türk Metal bu taslağı bir operasyonla gece yarısı da bitirmek isteyebilir. İlk yaptığımız MESS görüşmesinde sermayenin bizi masada tutmak gibi bir yaklaşımı olduğunu görerek BMİS’in bu mücadelede sınıfsal sancısı tuttuğunda alanlara inmesinin kaçınılmaz olması gerekiyor. Taleplerimiz karşılanmadığı takdirde alanda olacağımızı tabanımızın da buna hazır olduğunu belirtmek istiyorum.
Pek çok sektörde işçilerin haklarına el koyan patronlar karşısında sendikaların teslim olmuş halini nasıl açıklıyorsunuz?
Ben bu konuda bir sınıf devrimcisinden farklı düşünmüyorum. Yaptığımız işin sorumluluğu ve sırtımızdaki yumurta küfesinin bize yüklediği bir takım görevler var. 2012 yılından itibaren sınıf hareketine baktığımızda Topkapı Şişecam işçilerinin aileleriyle birlikte işyerini işgal etmesi ve Kristal-İş Sendikası’nın ister istemez bu kavgaya sahip çıkması sonucunda başarı elde etti. Daha sonra liman işçilerinin hareketi yaşandı. Tüm bu kıpırdanmalar umutlarımızı arttırmıştı. Daha sonra yaşananlar ise sınıf hareketindeki ilerlemenin zorlu bir süreç olacağını bir kez daha gösterdi. Gıda-İş’in öngörüsüzlüğü ve tabanla buluşamaması sonucunda Çaykur’da sözleşme rezaleti yaşandı. Hava-İş’te kongreler, değişimler oldu. THY’deki grev yok sayıldı. Günümüze geldiğimizde yine Kristal-İş Sendikası’nın greve çıkmasına ve tabanın arzulamasına rağmen siyasi iktidarın grevi ortadan kaldırdığı bir süreç yaşadık. Dolayısıyla şunu görmek mümkün: Bu siyasi iktidar ve özellikle Cumhurbaşkanı çıkardığı yasalarla “bir kişi iki sendikaya üye olacak” dedi. “İşçiler istediği sendikada özgürce örgütlenecek”, “Biz grevlerin önündeki engelleri kaldırıyoruz” falan derken gördük ki bu ülkede emek greve giderken grev ortadan kaldırıldı. Ben bunları niye anlatıyorum? Biz, özellikle yöneticiler kararlılığımızı devam ettirebilirsek bu sözleşme başta da ifade ettiğim gibi müzakere değil mücadele teklifiyse -ki böyle görünüyor- bugün BMİS sendikası, tabanını hazırladığı noktada başarılı olur. Çünkü tekrar ifade ediyorum bu taslağın hayata geçmesi ancak ve ancak grevle mümkün. Dolayısıyla ben kendi bölgemdeki arkadaşlarımla ruhen bir greve hazırlanıyorum. Metal işkolunda bir grev olursa hükümetin bu grevi yasaklaması hiç umurumuzda değil. Kararlılığımızı sürdürürüz. 2010 yılında yaptığımız o küçücük olay bile önemliyse, bu dönem onun önüne geçilmelidir. Bu sendika iddiasını ileri doğru taşımalıdır. O halde bu sözleşme ancak grevle bu noktaya gelebilir. Eğer başarılı olamazsak bir dönem sonra sizinle yine neden ve niçinleri tartışmış olacağız. Bugün sendikal hareketin hiç değilse işçilerin mali ve ekonomik çıkarları temelinde bir çalışma yürütmesi gerekir ve düzenden yana olanlar “sendikalar siyasetten uzak durmalıdır” dese bile bu çalışmayı işçi sınıfının siyasetiyle yapmak gerekir. Sınıf siyasetiyle, karşı sınıfla bir hesaplaşmaya girmesi gerekir; aksi halde bu sözleşme öyle ya da böyle bitecektir. Bugün işçiler için çekim merkezi olacak bir siyasi hareket, örgütlenme olmadığı için işçiler dağınık ve savrulmuş durumda. Ama kendisinin sınıf kavgasının içinde olduğunu iddia eden biz gibi sendikaların bu noktada birleşmesi ve bu uğurda bir çığır açması gerekir. Özellikle bu dönemde böyle hazırlanmanın ihtiyaç olduğunu düşünüyorum.
Elbette sendikalar işçi sınıfının siyasetinden, sınıfsal temelden uzak hareket ettiğinde işçiler de düzen partilerinin peşinden gitmek durumunda kalıyorlar. Esasında ekonomik mücadelenin yanı sıra işçi sınıfının siyasetinin savunulması gereken, bu bilinçle mücadele örgütleri haline getirilmesi gereken sendikalar için “hiç değilse işçilerin ekonomik sorunlarını doğru temelde sahiplensinler” dememiz büyük bir eksikliği ortaya koymuyor mu? Siz, sendikaların işçilerden bu kadar kopmasının kaynağını nerede görüyorsunuz?
Tabii önce özeleştiri yapmalıyız. Ancak özeleştiri yapmak da yetmez. Esas sorun sınıfın siyasallaşması noktasında ortak iş yapamama sorunudur. Eğer sendikalar ketum davranmasa, siyasal yapılarla, sokakla, alanla işbirliği yapılsa sınıfın siyasallaşması sağlanabilir. Sendikacıların koltuklarına bağlı ve bağımlı olması sınıfın siyasallaşması önünde ciddi bir engel olarak duruyor. Bunu bir ya da birkaç kişinin söylemesi yetmiyor ama inadına bunları söylemenin, bunları ortaya çıkarmanın doğru olduğunu düşünüyorum. Şunu da söylemek istiyorum; günümüz Türkiye’sinde sendikalar çok iyi paralar alınan kurumlar haline dönüştü (mücadele geleneğini sürdüren kimi sendikaları tenzih ediyorum). 12 Eylül öncesinde sendika yönetimine ideolojik ve politik anlamda birikimi ve altyapısı olan insanlar geliyordu, o dönemin işçileri de bunu gerekli olarak görüyordu. Ama bugün bunlar önemli değil. Bugün “düzenli olarak paramı alayım, altımda bir araba, üstümde takım elbise, kravat olsun, sendikanın nüfuzunu kullanayım, sendikayı sıçrama tahtası olarak kullanıp milletvekili de olurum” düşüncesi var. Kemal Türkler’e bakanlık teklifi edilmesine rağmen Türkler, onurlu mücadelesinden ve görevinden vazgeçmemiş, bu teklifi kabul etmemişti. Ama bugün DİSK yöneticisi olup DİSK’i basamak olarak kullanıp parlamentoya taşınma fikrine sahip olanları görüyoruz. DİSK yöneticisiyken farklı parlamentoya geçtikten sonra farklı davrananları da biliyoruz. Bu çelişkilerin ortadan kalkmasının tek yolu sınıfın siyasallaşmasıdır. Sınıfın siyasallaşması demek bugünkü köhnemiş, çürümüş sendikal anlayışın ortadan kalkması demektir, dolayısıyla koltukların kaybedilmesi demektir. Bugünkü sendikacılar koltuk kaybetmemek için sınıfın siyasallaşmasını çok da önemsemezler, böyle de bir dertleri yoktur. Böyle bir yapıdayken sendikalar içindeki birkaç duyarlı insanın bu durumu ortadan kaldırması mümkün değil. Ancak alanla, sokakla, diğer siyasal yapılarla bir araya gelerek sınıfın değişimini, dönüşümünü sağlayabiliriz. Sendikalar yalnızca toplu iş sözleşmeleri yapan kurumlar olmanın ötesine geçmeliler. Sendikalar artık siyaset yapmalı, üyesi olduğu veya olmadığı işçilerin yaşam alanlarına doğru müdahil olmalı. En önemlisi de sendikacılar işçiler tarafından güvenilir olduklarına inanılan kişiler olmalı. Aksi halde her geçen gün çürümeyi, yok olmayı yaşayacağız.
Tüm dünyada egemenlerin baskıcı yönetimi ve patronların saldırıları altındaki işçi sınıfının, nasıl bir sendikal anlayışa ve örgütlenmeye ihtiyacı var?
Sendikal hareketler dünya siyasal hareketinden bağımsız değil. Dünya siyasetinin olumlu ya da olumsuz yöndeki gelişimi veya değişiminin sınıf sendikacılığını direkt olarak etkilediğini biliyoruz. İçinde bulunduğumuz sıkıntı ve sorunlardan kurtulmanın tek yolu uluslararası alanda enternasyonal dayanışmanın yapılmasıdır. Ama bu söylediğimizi soyut kavramların ötesine taşıyabilmemiz gerekir. BMİS’in özellikle son 10 yıldır bu mesele üzerinde eğitimlerin biraz daha yoğunlaşması biraz daha sınıfsal karaktere bürünmesi noktasında emeği ve gayreti var. Sınıf hareketinin içinde bulunduğu durumdan sıçrama yapabilmesi için verilen eğitimlerin yalnızca Türkiye işçi sınıfı tarihinden ibaret olmaması gerekir. Elbette içerik olarak kavganın, siyasal duruşun, bundan sonraki muhtemel gelişmelerin, kapitalizmin nasıl ortadan kaldırılacağı gibi meselelerin de olması gerekir. Bu anlamda sınıf örgütlerinde olan sınıf devrimcilerinin sınıfın siyasallaşmasına yönelik enternasyonal anlamda kavga verip birlikteliği sağlamasını bir ihtiyaç olarak görüyorum. Sendikalar, sendikacılar tek başına iş yapmaya kalkıştığında kendi üyeleriyle birbirine benzeşirler. Bu benzeşmeden kurtulmak için inatla söylemek gerekir ki sınıf devrimcilerinin işçiyle buluşmasını sağlamalıdır. Ortak alanlarda ortak eğitimler yapmalıdır. Bugün sendikacıların böyle bir derdi yoktur, böyle bir isteği de yoktur. Bu nedenle, sendikalar buluşmuyorsa, sınıf devrimcilerinin sendikaların yöneticilerini dürtmesiyle, zorlamasıyla bunu sağlayabileceğini düşünüyorum.
Yeniden MESS görüşmelerine dönecek olursak, metal işçilerine neler önermek, son olarak nasıl seslenmek istersiniz?
Metal işçileri bu dönemde öncelikli olarak en kötü taslak olan Türk-Metal’in taslağının bile müzakere masasında bitmemesinin bir zorunluluk olduğunu bilmeliler. Bu sözleşme masada bitecekse masada biten sözleşme ile metal işçisi kendi bulunduğu alanı ancak ağlama duvarına çevirir. Tabii öncelikli olarak iş bize düşüyor; duyarlı işçilere, sınıf öncülerine, sınıfın devrimcilerine, demokrat ve dürüst sendikacılara. Metal işçileri öncelikle bunlara yüzünü dönmelidir. Bu sendikacıların ve sınıf öncülerinin tüm bilgi birikimi ve deneyimlerini tabanındaki işçilere aktarması, işçilerin ise önce temsilcisini sonrasında şubesini, merkezini sorgulayabilir hale gelmesi gerekir. Ekonomik açıdan kendi durumlarının düzelmesini istiyorlarsa, yönlerini bizlere karşı dönmelidirler. Biz resmi olarak yapacağımız açıklama üzerinden olmasa da gayri resmi olarak kimi yerlerde arkadaşlarımızın yapacakları açıklamalara da yönelmeliler. Bu sendikalar toplu iş sözleşmesini masada bitirme hedefinde olabilirler. Bence masanın dışına çıkabilmek için tabanın duyarlı olması gerekir. Bu, duyarlı işçilerle örülebilecek bir meseledir. Ekonomik açıdan hiç değilse iyi bir para alalım diyorlarsa sözleşmenin masada değil de alanda bitmesi için herkesin elinden geleni yapması gerekir diye düşünüyorum.
Teşekkür ederiz.
Yılmaz Bayram: Biz de sizlere teşekkür ediyoruz.
Örgütsüz Toplumun Hafızası Siliktir
Omuz Omuza
- Grevci Tarkett İşçileri: “Birliğimizi Güç Haline Getirelim!
- Grevdeki MKB Rondo İşçileriyle Söyleşi
- Durak Tekstil İşçileriyle Söyleşi
- Bursa’dan Bir Özel Okul Öğretmeniyle Söyleşi
- Malatyalı Kadın Tekstil İşçisi İle Deprem ve Kadın İşçiler Üzerine Söyleşi
- Nilgün Soydan ile Kemal Türkler Söyleşisi
- Genel-İş İzmir 8 No’lu Şube Başkanı Gümüştekin ile Söyleşi
- İş Güvenliğimiz İçin 1 Mayıs’ta Sınıfımızın Saflarındayız
- Avukatlar Anlatıyor: Yasalar Yetmez, İşçi Sınıfını Örgütlülük Kurtarır
- Bir Afgan Göçmen İşçiyle Söyleşi: “Ölmek ya da Özgürce Yaşamak”
- Ekmekçioğulları İşçileri ve Anadolu Şube Başkanı Deniz Ilgan’la Direniş Üzerine
- Söz Hakları İçin Direnen Ekmekçioğulları İşçilerinde
- Trelleborg İşçileriyle Grev Üzerine Söyleşi
- Cargill İşçileriyle Sohbet
Son Eklenenler
- İstanbul Çatalca’da bulunan Polonez fabrikasında işçiler Tekgıda-İş Sendikası’nda örgütlendikten sonra gerekli şartları sağlamalarının ardından yetki başvurusunda bulunmuş ve hemen ardından 146 işçi işten atılmıştı. İşten çıkarmaların ardından...
- Aile Sağlığı Merkezi (ASM) çalışanları, 1 Kasımda yürürlüğe giren Aile Hekimliği Sözleşme ve Ödeme Yönetmeliği’ni protesto etmek için 6-10 Ocak günlerinde Türkiye genelinde iş bırakıyor. ASM çalışanları “Eziyet Yönetmeliği” olarak nitelendirdikleri...
- Vivident, Mentos gibi sakız ve şekerleme markalarının üreticisi olan Perfetti Van Melle’nin İstanbul/Kıraç’ta bulunan fabrikasında çalışan işçiler Tekgıda-İş Sendikasında örgütlenmiş, şirket yönetiminin sendika düşmanı tutum ve baskılarıyla...
- Sevgili işçi kardeşlerim, Rus yazar Tolstoy “acı duyabiliyorsan canlısın, başkasının acısını duyuyorsan insansın” der. Tolstoy’un bu ifadeleri özü itibariyle insanlaşmayı anlatır. İşçi sınıfı olarak, sömürücü efendilerden insanlık için insanlaşma...
- İşçilerin mücadele örgütü UİD-DER, sözünü İşçi Dayanışması’yla söylüyor. Kapitalist sömürüye, zorbalığa, ayrımcılığa, haksız savaşlara karşı işçi sınıfına sesleniyor ve diyor ki kurtuluş ellerinizde, birliğinizdedir.
- İşçi ve emekçiler pek çok ülkede 2024 yılını mücadeleyle kapattı, 2025’i mücadeleyle karşıladı. Kapitalist sömürü düzeninin yol açtığı sorunlar büyürken, buna karşı işçilerin mücadelesi ve dayanışması da güçleniyor. Emperyalist savaşın yayıldığı,...
- Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK), Aralık ayı yıllık enflasyonunu yüzde 44,38, 12 aylık ortalama enflasyonu ise yüzde 58,51 olarak açıkladı. Kamu emekçilerinin ve emeklilerin maaş artışında önemli bir faktör olan altı aylık enflasyon ise yüzde 15,75...
- Harb-İş Sendikası Eskişehir Şubesi, 3 Ocakta basın açıklaması gerçekleştirdi. Basın açıklamasında kamu işçilerinin toplu iş sözleşmesi (TİS) sürecine, TÜİK’in açıkladığı enflasyon rakamlarına ve Harb-İş üyesi işçilerin yaşadıkları ekonomik...
- İşçi Dayanışması yayınlandığı ilk günden bu güne biz işçilere kocaman bir sınıf olduğumuzu, yaşamlarımızın, sorunlarımızın ve çözüm yollarının ne kadar yakın olduğunu anlatmaya devam ediyor. Yazıların kaleme alınmasından görsellerin hazırlanmasına,...
- İstanbul Planlama Ajansının (İPA) Ekim ayı araştırmasına göre, İstanbul’da ortalama stres seviyesi 10 üzerinden 6,9 çıktı. Aslında bu veri sadece İstanbul’u yansıtmıyor. Mersin olsun, İstanbul olsun hiç fark etmiyor: Stres seviyemiz artıyor,...
- Sevgili işçi kardeşlerim, başlıktaki sözlere gelmeden meramımın tamamını anlatmak için 6 ay geriye gitmem gerekiyor. Mayıs ayının son haftasında iki azı dişime kanal tedavisi için Dokuz Eylül Üniversitesi diş bölümüne randevu alarak gitmiştim. İki...
- “Zeytinyağlı yiyemem aman/ basma da fistan giyemem aman…” Kütahya ya da Bursa yöresine ait olduğu düşünülen bu türkü düğünlerde, keyifli eş dost toplantılarında hep bir ağızdan söylenir. Hatta eğlenceli ritmi karşılıklı oynamaya da teşvik eder....
- Hayat pahalılığı, geçim sıkıntısı korkunç boyutlara ulaştı. Emekçiler olarak temel ihtiyaçlarımız olan barınma, beslenme gibi ihtiyaçlarımızı karşılamakta zorlanıyoruz. Aldığımız maaşlarla kirayı mı ödeyelim, karnımızı mı doyuralım diye kara kara...