Buradasınız
Borç Yiğidin mi Yoksa Patronun mu Kamçısı?
Gazi Mahallesinden bir işçi
Türkiye işçi sınıfının hocası merhum Süleyman Üstün’ün bir sözü vardır: “İşçiler 1980 öncesinde para biriktirerek ev, arsa, araba gibi şeyler alırlardı. Bu durum ‘80 sonrası tersine döndü. İşçiler artık borçlanarak bir şeylere sahip olmaya çalışıyor.” Bu sözü ilk duyduğumda yaşanan süreci ne kadar da güzel bir şekilde özetlediğini, 1980 askeri faşist darbesinin patronlar için ne kadar önemli olduğunu düşünmüştüm.
Günümüzde bu örnekleri görmek için en yakınımıza bakmak yeterli olacaktır. Çünkü bugün işçilerin-emekçilerin önemli bir çoğunluğu banka kredileriyle borç bataklığında cebelleşiyor. Özellikle banka kredisiyle ev alan birçok akraba ve arkadaşım var. Bunların birçoğunun çalıştığı işyerlerinde aldıkları ücret ortalama 800 TL, borçlandıkları miktar ise 40 ilâ 80 bin TL arasında değişiyor.
Bir işçi ailesinde üç kişinin çalıştığını düşünürsek, aylık eve girecek para miktarı maksimum 2500 ya da 3000 bin TL. Bu durum asgari ücretle çalışan işçiler için ise daha da vahim. Borçlarıyla gelirleri arasında müthiş bir fark var. İşçiler bu farkı kapatmak için işten eve evden işe mekik dokuyorlar.
Sadece barınabilmek için emekçilerin çektiği çileye ve hayatlarından verdikleri ödünlere bir bakalım. Var olan borcunu bir an önce bitirebilmek, senetleri gününde ödeyebilmek için daha fazla para kazanmak gerektiğini düşünen bir işçinin öncelikle yaptığı şey fazla mesaiye kalmak. İşçi, biraz olsun para biriktirebilmek için akşamları ve hafta sonları dur durak demeden çalışıyor. Çalıştığı işi kaybetmemek için tam da istemeye istemeye patronların istediği tipte bir işçi oluveriyor. En temel gıda harcamalarından, çocuğunun okul harçlığından, sabah yediği iki üç poğaçadan kısıyor. Öyle ki, içtiği bir dal sigaranın hesabını yapmaya başlıyor. Bir yerde oturup bir çay içmenin lüks olduğunu düşünmeye başlıyor. Eş-dost ziyareti bile çok masraflı geliyor. Sosyal yaşamdan tamamen kopuyor. O işçi için dünyadaki en önemli şey bu borcun bir an önce bitmesi. Kendisini öylesine ikna etmiş ve sosyal yaşamdan öylesine kopmuş ki, bir pazar günü işe gitmediğinde, “Neden bugün çalışmadık ki? Evde kalıp da ne yapacağım? Boşuna masraf. İşe gitmiş olsaydım 20-30 lira kazanırdım” diye ciddi ciddi dert yanıyor. Ve bu durum yıllarca böyle devam ediyor. Ne için? Başını sokacak bir ev için.
Kazandıklarımızın yanında ya kaybettiğimiz ömrümüz? Bir daha geri gelir mi? O çalışmaktan başka hiçbir şey yapmadığımız, dalda açan çiçeğin kokusunun, gökte doğan güneşin sıcaklığının, paylaşmanın erişilmez mutluluğunun farkında bile olmadan geçen o yıllar bir daha geri gelir mi? Varın siz hesap edin artık, biz gerçekten bir şey kazandık mı?
Geçtiğimiz günlerde otobüste iki işçi kendi aralarında sohbet ediyorlardı. Bir işçi diğerine ne kadar borcu olduğunu anlatıyordu. Tüm iyi niyetiyle, diğer işçiyi de borcun altına girmeye ikna etmeye çalışıyordu. Kiradan kurtulması gerektiğini, nasıl olsa çalıştığı ve bunu bir şekilde ödeyeceği konusunda üsteledikçe üsteliyordu. Karşısındaki işçi ikna olmamakta kararlı görünüyor ve “ya ödeyemezsem ne olacak?” diyordu. İkna etmeye çalışan işçinin sözlerine bir bakın: “Borç yiğidin kamçısıdır, devletin devlete borcu var, bu devirde insan borca girmezse hiçbir şeye sahip olamaz! Onun için korkmayacaksın borca girmekten.” İneceğim durak geliyor, kapı açılıyor ve ben iniyorum otobüsten. İki işçinin konuştukları kulaklarımda, zihnimi zorluyorum. Benzer konuşmalara ne kadar tanık olduğumu hatırlamaya çalışıyorum. Sayısı o kadar çok ki, farklı mekânlar, farklı kişiler ama konuşulanlar hep aynı: “Borç yiğidin kamçısıdır!”
Evet, bu öyle bir kamçı ki, işyerinde canın çıkıyor da sesini çıkaramıyorsun. İnsanlığımız, onurumuz, namusumuz ayaklar altına alınıyor da yine de sırtımızdaki kamçının korkusuyla sesimiz çıkmıyor. Aslında bu sözü şöyle düzeltmek gerekiyor: “Borç patronun kamçısıdır!” Çünkü borcu olan işçiler işyerlerindeki her türlü baskıya boyun eğmek zorunda kalıyorlar, nedeni ise işten atılmamak. Yiğitlik bunun neresinde?
İşten atıldığımız takdirde senetlerimizi ödememiz mümkün olamayacak. Bu durum da patronların pekâlâ işine gelmekte… Sırf bir evimiz olsun diye koskoca bir ömrü çarçur edip her türlü baskıya eyvallah diyerek robotlaşarak yaşıyoruz işte. Adına yaşamak denirse! Evimiz olsun tabii, ama nasıl? Parasız ve sağlıklı konutlarda oturmak herkesten çok biz işçilerin hakkıdır. Ama bunun için örgütlenerek mücadele vermemiz gerekiyor. Hayatı kendimize ve çoluk çocuğumuza zehir etmeye hakkımız yok. Daha güzel bir dünyada ve daha mutlu bir şekilde yaşamak ellerimizde… Böyle bir dünyada yaşamak için birleşelim. Patronların sırtımızdan eksik etmediği kırbacı elimize geçirerek bu kırbacı onların sırtında parçalayalım!
Ellerinize Ve Yalana Dair
Ortak Direniş Ortak Komite
- Her İşyerine, Her Mahalleye Kreş İstiyoruz!
- Hayat Pahalı Ama Hayatımız Çok Ucuz!
- “Neyin Yoksa Ondan Sakın Vazgeçme Oğlum”
- Yarına Gidenler, Yarınlar İçin Mücadele Edenler
- Büyüyen Yoksulluk ve Sosyal Yardımlar
- Rakamların Ardına Gizlenen Gerçekler
- Sermayenin ve İktidarın Saldırılarını Püskürtmek İçin 1 Mayıs Ruhuyla Birleşelim
- İşçi Dayanışması 192. Sayı Çıktı!
- Bumerang Geri Döner!
- Engelli Koşu ve Örgütlülük
- “İş Barışı” mı Hak Arayışı mı?
- Dünden Bugüne Barış ve Adalet Özlemimiz İçin
- Yoksulluk Azaldı mı?
- Sermayenin Saldırılarına Karşı Birliğimizi Örgütleyelim!
- İşçi Dayanışması 191. Sayı Çıktı!
- Bir Ana ile Tanışmak…
- Sağlığımızı Mucizelerle Değil Birliğimizle Koruyabiliriz
- Koca Yusuf’tan Köroğlu’na, Onlardan Bize Kalan
- MESS Sözleşmesinden Çıkardığımız Bir Ders Var
- Patron Haklı mı?
Son Eklenenler
- İşçi sınıfının kadınları olarak birçok sorun yaşıyoruz ve bu 1 Mayıs’ta bizim de yükselteceğimiz taleplerimiz var. Sohbetimiz sırasında emekçi kadın kardeşlerimiz hangi taleplerle 1 Mayıs’a katılacaklarını anlattılar.
- Bizler bir grup petrokimya işçisiyiz. Tüm sınıf kardeşlerimizi 1 Mayıs’ın birlik, mücadele ve dayanışma coşkusuyla selamlıyoruz.
- İşçilerin sendikalaşma hakkı, ücretleri patronlar tarafından gasp edilirken bu duruma itiraz eden, hakkını arayan işçiler cezalandırılıyor, darp ediliyor. Ancak saldırılara, baskılara boyun eğmeyen işçiler mücadeleyi sürdürüyor. İstanbul Finans...
- Tekirdağ Çorlu’da 8 Temmuz 2018’de meydana gelen tren katliamında 7’si çocuk 25 kişi yaşamını yitirmiş, 300’den fazla kişi yaralanmıştı. Katliama ilişkin davanın karar duruşması 25 Nisanda Çorlu Halk Eğitim Merkezi’ne kurulan 1. Ağır Ceza...
- Emekçi kadınlar olarak hayatın her alanında çeşitli sorunlarla karşılaşıyoruz. Bu sistem bizi sokakta katledip, savaşlarda öldürüyor. Emeğimiz yok sayılıp hayatımız değersizleştiriliyor. Bizler işçi sınıfının kadınlarıyız, ellerimizdeki hünerle...
- Biz işçilerin yaşadığı sıkıntılar, zorluklar gün geçtikçe artıyor. Aldığımız ücretler açlık sınırına denk durumda. Üstelik ücretlerimizin enflasyon karşısında erimesi belimizi iyice büküyor. Çalıştığımız işyerlerinde, fabrikalarda çalışma...
- Her geçen gün yoksullaşan, hayat pahalılığıyla beli bükülen işçiler olarak vergi rekortmeni olmamız pek mümkün görünmeyebilir. Ancak gerçek bu. Milyarlarca dolarlık servetlere sahip patronlar servetleriyle kıyaslayınca tabiri yerindeyse bir kuruş...
- Bizler, Avcılar’dan genç işçi ve öğrencileriz. Kimimiz fabrikalarda saatlerce çalışıyor, kimimiz ise okul sıralarında dirsek çürütüyor. Hepimiz işçi çocuklarıyız ve bizi birleştiren, bir araya getiren ortak sorunlara sahibiz. Çünkü içinde...
- 1 Mayıs’a sayılı günler kaldı ve biz emekçi kadınlar böylesine anlamlı bir güne hep birlikte hazırlanmak üzere yan yana geldik. Sınıfımızın birlik, dayanışma ve mücadele günü için UİD-DER’de birleştik. Hep birlikte coşkulandık, umutla dolduk. 1...
- Bir haykırış duyuldu derinden/ Sanırsın dağlar kalktı yerinden/ Mahalleden, fabrika köşelerinden/ Ayağa kalktı yürüyor işçi/ Yürüyor işçi, yürüyor işçi!
- Her işçinin hayalidir bir gün emekli olmak, hayatının kalan kısmında çalışmadan mutlu mesut yaşamak ve kendini güvende hissetmek… Bunun için sigortalı bir işte çalışmaya, SGK primlerimizin gerçek ücretimiz üzerinden ödenmesine dikkat ederiz. İşe ilk...
- Geçenlerde manava yolum düştü, eve bir iki parça şey alayım diye uğradım. Alışveriş bitti, tam para ödeme esnasında 17 yaşlarında bir genç gelerek kasadaki kişinin kulağına bir şeyler fısıldadı. O ise kafasını sallayarak “tamam tamam al” dedi. Genç...
- Ramazan bayramı boyunca, insanlar birbirlerine temenni mesajları attı. Sevdiklerine onların mutluluklarını içeren dilekler ilettiler. Sevdikleri kişilerin kötü günler görmemesini, her türlü beladan ve kazadan uzak olmasını, açlık ve yoksulluk...