Buradasınız
Büyükada, Küçük Hayaller
Sancaktepe’den genç bir işçi
Geçen bayram, tatil olması ve ulaşımın ücretsiz olması vesilesiyle iki arkadaş Büyükada’ya gitme kararı aldık. Büyükada’yı görecek olmamızın sevinci ve heyecanının yanı sıra ulaşıma ücret ödemeyecek olmamızın rahatlığı da vardı. Bu duruma sevinenin sadece biz olmadığımızı fark etmemiz çok uzun sürmedi. Vapurdan indiğimiz anda bizim gibi düşünen yüzlercesi hatta sonrasında da binlercesi olduğunu gördük. Bir ülke düşünün ki insanları tatilde başka ülkeleri gezmek, dünyayı keşfetmek bir yana dursun, zaten burunlarının dibinde olan, çoktan görmüş olmaları gereken bir adaya bile ancak ulaşımın ücretsiz olduğu gün gidebiliyorlar. Bu, durumumuzun ne kadar vahim olduğunun bir göstergesi olduğu gibi insanların gezmeye, görmeye, yeniliklere ve değişime ne kadar aç olduğunun da göstergesidir. Ne kadar acı ki bu açlığımızı, midemizin suyunu alsın diye ufak lokmalarla bastırmak/geçiştirmek zorunda bırakılıyoruz. Oysa ne güzelliklere sahip dünyamız…
Ufak bir hesap yaparsak bayramda adaya gitmenin neden bu kadar cazip olduğunu anlayabiliriz. Bizim bulunduğumuz noktadan adaya gitmek ve aynı şekilde geri dönmek için 98 lira ödememiz gerekiyordu. Bu yolcuğun ücretsiz olması adaya gitmemiz için yeterince teşvik edici bir sebep değil mi? Peki… Bu ada kimin? Kimin o sokaklar, bağlar-bahçeler? Denizin kenarları, kayalıklar, ağaç altları, kediler-köpekler kimin? Kimler döşedi o kaldırım taşlarını, kimler döktü o asfaltı, kimler budadı o ağaçları? Kimler ördü o köşklerin duvarlarını, kimler bir indirip bir kaldırdı o tuğlaları, kimler suladı o bahçeleri? Kimler temizledi sokaklarını adanın? Bir soru daha soralım kendimize; bu adanın havasına-suyuna, sokaklarına, ağaçlarına, yamaçlarına, denizlerine, kedisine-köpeğine 98 lira bedel biçenler kim/kimler?
Büyükada’nın tarihi M.Ö. 300’lü yıllara kadar uzanıyor. Bu ada, zaman zaman savaşlara, istilalara, sürgünlere ve esaretlere tanık oldu. Savaşlarında ölen, istilalarında sömürülen bizlerdik. Bizler de sürgün edildik, bizler de esir düştük o adada. Biz döşedik o kaldırım taşlarını sokaklar boyunca, bizler budadık ağaçlarını. Bizler ördük köşklerin duvarlarını, indirip kaldırdık tuğlalarını. Bizler örttük çatılarını, perdelerini biz diktik, bahçelerini biz suladık. Süpürdük sokaklarını, ak pak ettik. Hayatı, güzellikleri ve yaşamı var eden bizler, Büyükada’yı da var ettik. Nedir o zaman bu sokaklarında göz kaçırarak gezinmek, restoranlarından seyirlik geçmek, ağacına-suyuna, taşına-toprağına, tepesine-berisine para ödemek?
Tam adanın sokaklarından bunları düşünerek geçiyorduk ki o anda yanımızdan geçen bir kadın telefonla konuşurken “Ay buradaki evleri bir görsen… Çok güzeller, insan benim de burada böyle bir evim olsun istiyor” dedi. İşte bu yazıyı yazmama ilham veren, bu yazıya da bu başlığı atan kişi kendisidir. İnsanın, kollarından tutup “Ne köşkü, ne evi, ne arabası, hayat bizim, dünya bizim, taş toprak gökyüzü bizim” diye sarsası ve haykırası geliyor. Bir düşünün; Hindistan’da Tac Mahal’i inşa etmişsin, Paris’te Eyfel Kulesini... Mısır’da Gize Piramitlerini örmüşsün, Mayıs’ta bir olmuş hayatı değiştirmiş, Haziran’da İstanbul’u zapt etmiş, Ekim’de dünyayı sarsmışsın. Köşk ne, ev ne, araba ne? Biz değil miyiz hayatı var eden? Biz değil miyiz evi de köşkü de arabayı da üreten?
Biziz biz olmasına ama bu düzen hayallerimizi sömürüyor, onları çiğneyip küçültüyor, un ufak ediyor. Sahte hedefler koyuyor önümüze. Üç günlük insan ömründe o hedefler için çırpınmamızı, hayatlarımızı harcamamızı istiyor, bunu da normalleştiriyor. Gencecik hayatlar yitip gidiyor ucuz “özgürlüklere.” İstemiyorlar hayal kurmamızı, düşlememizi, umut etmemizi. Geçmişi hatırlamamızı, birlik olmamızı, gücümüzün birliğimizden geldiğini fark etmemizi istemiyorlar. Çünkü onlar da çok iyi biliyor; sahibi biziz adaların, kıtaların, denizlerin ve yeryüzünün. Ellerimiz anasıdır tüm dünya varlığının, ellerimizden doğmuştur tüm zenginlikleri. Ve yine ellerimizdir tarihe gömecek tüm bunları bir avuç asalağa veren düzeni.
Hayal et delikanlım, hayal et,
Öfkene tutun, yarını hayal et…
- Onlar “Kazanalım” Dedikçe Biz Kaybediyoruz
- Yalnız Taştan Duvar Olmaz
- Köşemize Çekilmiyoruz, Emekçi Gençlik Köşemizle Güçleniyoruz!
- Muhammed Ali’nin Haykırışı ve Gerçek Düşmanlar
- Özgür Olmak Demek…
- Asıl Sorumlular Kim? Emekliler mi? Egemenler mi?
- Yaşadım Diyebilmek İçin!
- Milletvekili Maaşları Seni de Kızdırıyor mu?
- Biz Yeni Bir Dünya Kuracağız!
- “İşçiye Verilen Değer” Bu mu Olmalı?
- Cep Telefonu, Okul Gezisi ve Hayatın Gerçekleri
- İyi ki UİD-DER’liyim…
- Zulme Karşı Çıkmanın Mutlaka Bir Yolu Vardır
- Bizi “Biz” Yapan Şarkılarımız…
- Nasırlı Ellerin Yumruğu Bugün!
- Kariyer Gelişim Masallarıyla Geleceği Çalınan Gençler
- Bir Şarkının İzinden: Bir Yere Gitmiyoruz!
- “Neyin Yoksa Ondan Sakın Vazgeçme Oğlum”
- Yarına Gidenler, Yarınlar İçin Mücadele Edenler
- “Yarın Ölmek Dün Ölmekten Daha Saçma”
Son Eklenenler
- İzmir Büyükşehir Belediyesinde 158 işçinin ücretsiz izne çıkarılması üzerine DİSK/Genel-İş Sendikası İzmir 1, 2, 3 ve 9 No’lu Şubeleri 3 Şubatta direnişe başladı. Sosyal-İş Sendikasının örgütlendiği Turkcell Global Bilgi’nin Siirt Şubesinde 4 işçi...
- Adalet Peşinde Aileleri Platformu, 6 Şubat depremlerinin 2’nci yılında Kadıköy İskelesi önünde anma programı düzenledi. 2 Şubatta düzenlenen anmada “Rant Uğruna Ölenlerin Hesabını Sormaya Geldik! Susmak İhanettir, Hesap Sormak Görevdir!” yazılı...
- Çalıştığım işyerinde 60 yaşlarında bir abiyle sohbet ediyorduk. “Ne zaman emekli olacaksın?” diye sordu. “60 yaşında emekli olacağım” dedim. “Ooo senin işin çok zor yahu, o yaşa kadar çalışılır mı?” dedi. “Ama sen de emeklisin, hâlâ çalışıyorsun”...
- Sırbistan’da Belgrad ve Novi Sad başta olmak üzere ülke genelinde kitlesel protestolar devam ederken bir yandan da öğrenciler dersleri boykot ederek üniversiteleri işgal ediyorlar. Yunanistan’da 2023'teki tren kazasının yıldönümünde işçiler,...
- Birleşik Metal-İş Gebze 2 No’lu Şubenin örgütlü olduğu Kaynak Tekniği (Lincoln Electric) fabrikasında işçiler, 2024 Eylül ayından bu yana süren toplu sözleşme sürecinde, ücret ve sosyal haklarda anlaşma sağlanamaması üzerine greve çıktı. Sabah...
- Bazen gün ağarmadan, bir bardak çay bile içmeden, bir tabak yemek yemeden yeri geldiğinde hoş bir sohbeti yarıda bırakarak gözümüz sürekli saatte, servis bekleriz. Hastanede, okulda, düğünde, misafirlikte bile bir telaşımız oluyor, işyerinin...
- Bolu Kartalkaya’daki Grand Kartal Otelde göz göre göre gerçekleşen katliam, iktidarın bugüne kadarki denetimsizlik ve cezasızlık politikalarının yeniden sorgulanmasına neden oldu. İktidar sahipleri her zamanki gibi “bu meseleye siyaset karıştırmayın...
- Egemen sınıfın siyasetçileri sıklıkla gençliğin öneminden bahsediyor ve gençliği kazanmanın gerekliliğinden dem vuruyorlar. Mesela geçen ay Erzurum’da “Gençlerle Buluşma” programına katılan Erdoğan şöyle seslendi gençlere: “Bizim keyfi yere feda...
- İngiltere’nin başkenti Londra’nın meydanlarında aylardır emekçilerin barış talebi yankılanıyor. 18 Ocak Cumartesi günü, Filistin halkıyla dayanışma kapsamında Londra’da düzenlenen 24. ulusal gösteriye on binlerce kişi katıldı. Sırbistan'da...
- Hatay’ın Payas ilçesinde bulunan Yolbulan Metal fabrikasında 219 gündür grevde olan işçiler, 24 Ocakta Payas Belediyesi önünde eylem yaptılar. 20 Haziranda greve çıkan işçiler, grevlerinin 217. gününde de fabrikanın önünden yürüyüş yaparak yolu...
- İş güvenliği önlemlerinin yetersizliği ve denetimsizlik sebebiyle iş kazaları yaşanmaya, işçiler iş cinayetlerinde ölmeye devam ediyor. Yakın tarihte yaşanan çeşitli iş kazaları ve bunlarla ilgili yayınlanan bilirkişi raporları patronların kâr hırsı...
- İşçi Dayanışması’nın ilk sayısı 2008 Nisan ayında yayın hayatına başlamıştı. Elbette çıkarken kardelenler gibi toprağında kök saldıktan sonra filiz vermişti. İşte o günden beridir 1 Mayıs meydanlarında kırmızı şapka ve önlüklerle gelincik tarlası...
- 24 Ocak 1980’de, sermaye sınıfının ortak talepleri doğrultusunda bir dizi ekonomik karar alınmıştı. Adına “yapısal dönüşüm programı” denilen bu kararların alınmasında IMF, Dünya Bankası gibi emperyalist güçler, bu süre zarfında kurulan hükümetler,...