Buradasınız
“Ekonominin Gerçekleri”: Büyüyen Kârlar Düşen Ücretler!

İşçi ve emekçiler için zorlu geçen bir yılı geride bıraktık. 2018 yılı daha da zorlu geçecek. Çünkü iş ve yaşam koşullarımız her geçen gün katlanılmaz hale geliyor. On milyonlarca işçi, yaşam koşullarının olumlu yönde değişmesini bekliyor. Ancak asgari ücrete yapılan zam, bir kez daha bu beklentiyi boşa çıkardı. Asgari ücret, asgari geçim indirimi de içinde olmak üzere 1603 lira oldu!
Çalışma Bakanına ve hükümete sorarsanız 1603 lira işçiye yeterli! Nitekim Çalışma Bakanı asgari ücret zammının “enflasyon oranının üzerinde” olmasıyla övünüyor, 1603 lira için “pozitif rakam” diyebiliyor. Güya hükümet “işçi kesimi ile işveren kesimi arasında bir orta yol bulmaya” çalışmış. Ama ne hikmetse bu “orta yol” açlık sınırının bile altında kaldı! 4 kişilik bir aile için açlık sınırı 1608 lira, yoksulluk sınırı 5 bin 238 lira. Hükümetin “orta yolu” 1603 lira!
Bakan belirlenen rakamın gerekçesini şöyle açıkladı: “Türkiye’nin büyümesini sürdürmesi önceliğimizdir.” Bu gerekçeyle hükümet o unutulmaz film repliğindeki gibi “yaptım ama bir sorun bakalım, niye yaptım?” demiş oluyor. “Türkiye ekonomisinin büyümesi için sizi aç bırakıyoruz” diyerek adeta aklımızla dalga geçiyor.
Oysa asgari ücretin belirlendiği günlerde Türkiye ekonomisinin kaydettiği büyüme gündemde geniş yer bulmuştu. Hükümetin adeta davul zurnayla duyurduğu rakamlara göre, yılın üçüncü çeyreğinde %11’lik bir büyüme gerçekleşmişti ve beklenen yıllık büyüme oranı da %7,4 civarında olacaktı. Hükümet “Türkiye’yi kimse durduramaz, büyümeye devam edeceğiz” diye peş peşe açıklamalar yapıyor. Bu büyümeden dolayı herkesin gurur duyması gerektiğini söylüyor. Ama malum, ne gurur ne de 1603 lira karın doyurmuyor! Ekonominin büyümesi işçinin derdine derman olmuyor; zengin daha zengin oluyor, yoksul daha yoksul hale geliyor.
Meselâ 2016’nın son çeyreğinde üretilen toplam değerden işçi ücretlerine ayrılan pay yüzde 36 iken 2017’nin son çeyreğinde bu oran yüzde 32,7’ye düşmüş. Yani milli gelir artıyor ama işçilere düşen pay azalıyor. Türkiye büyürken asıl olarak patronlar büyüyor, üretilen toplam değerden işçilerin payına düşen kısım küçülüyor. Buna rağmen, sanki çok ihtiyaçları varmış gibi, işverenlere 100 liralık asgari ücret desteği veriliyor.
Asgari ücret tespit komisyonunda yer alan işveren örgütlerinin temsilcisi tam da bu nedenlerle komisyona, hükümete, Cumhurbaşkanına defalarca teşekkür etti. “Asgari ücretin tespitinde ülkemizin içinde bulunduğu ekonomik ve sosyal durumun yanı sıra işsizlik oranları, verimlilikteki gelişmeler ve rekabet gücü gibi başka değişkenlerin de dikkate alınmasının temel beklentimiz olduğunu her toplantıda ifade ettik” dedi. Demek ki patronlara ve hükümete göre “Türkiye’nin içinde bulunduğu ekonomik ve sosyal durum” milyonlarca işçiyi 1603 liraya mahkûm etmeyi gerektiriyor! İşçilerin daha yüksek asgari ücret istemesi sakıncalı, ülke çıkarlarına, ekonominin gerçeklerine aykırı! Baksanıza, devletin en tepesindekiler daha yüksek asgari ücret isteyene “eline diline dursun” diyebiliyorlar.
Öte yandan metal patronlarının örgütü MESS, metal işçilerine gülünç bir zam önerdi. Bahane yine aynı: “Ekonominin istikrarı zedelenir”! KHK ile taşeron düzenlemesi yapıldı. Özel sektörde çalışan işçiler bu düzenlemenin dışında bırakıldı. Kamuda çalışan taşeron işçilerin çoğuna kadro verilmedi. Peki, gerekçe ne? “Rekabet gücü etkilenir”. İşçi taşeron belasından kurtulmasa da olur, yeter ki şirketlerin rekabet gücü zayıflamasın, patronların kârı azalmasın! Kadro isteyene verilecek cevap belli: “Ne kadrosu? Çalışıyorsunuz ya!”
Artık farkına varmamız lazım: Egemenler için mesele ekonominin büyümesiyle herkese refah sağlamak değil, tüm zenginliği sermayeye akıtmaktır! Karşımıza hep aynı yalanlarla çıkıyorlar, “aynı gemideyiz” diyerek sırtımıza biniyorlar! “Ülke çıkarları”, “milli güvenlik”, “ekonominin gerçekleri”, “işyerinin gerçekleri”, “rekabet gücü”… deyip duruyorlar. Bu sihirli sözcükler karşısında boyun eğmemizi, tüm politikalarına koşulsuz destek vermemizi istiyorlar.
Meselâ ülkeyi bir buçuk yıldır OHAL ile yöneten AKP hükümeti, bunu herkesin güvenliği için yaptığını iddia ediyor. Ama bizzat Cumhurbaşkanı işverenlere şöyle diyor: “OHAL’i biz iş dünyamız daha rahat çalışsın diye yapıyoruz. Soruyorum: İş dünyasında herhangi bir sıkıntınız, aksamanız var mı?” Ve sonra devam ediyor: “Grev tehdidi olan yere biz OHAL’den istifade ederek anında müdahale ediyoruz. Çünkü iş dünyamızı sarsamazsınız. Bunun için kullanıyoruz biz OHAL’i.” Nitekim OHAL sürecinde neredeyse bütün grevler “milli güvenliği bozucu nitelikte” oldukları gerekçesiyle yasaklandı. İşverenler rahat rahat işçileri sömürmeye devam ederken, işçilerin haklarını aramaları devlet tarafından engellendi, engelleniyor.
Her şey çok açık: Düşük ücretler, taşeronluk, grev yasakları, OHAL bahanesiyle haklarını arayan işçilerin polis tarafından engellenmesi, işçilerin sendikalı olmasının önüne engeller konulması ülkenin değil, apaçık sermayenin çıkarları gereğidir. Tüm bu bahanelerin arkasında sadece ve sadece sermayenin çıkarlarının korunması vardır. Bu yalanların amacı sermayenin daha fazla kâr elde etmesi uğruna işçilerin daha fazla sömürülmesine kılıf uydurmaktır.
Teknolojinin gelişmesi ve ekonominin büyümesi işçi sınıfına daha yaşanabilir bir hayat sunmuyor. Ekonomi büyüyor ama işsizlik artıyor! Ekonomi büyüyor ama işçilerin alım gücü düşüyor! Ekonomi büyüyor ama işçilerin payına düşük ücretler, uzun iş saatleri ve katlanılmaz yaşam koşulları düşüyor! Yani kısacası tek büyüyen sermayedir, onların kârlarıdır. Bu gidişatı tersine çevirecek olan ise işçilerdir! İşçilerin bir araya gelmeye, örgütlenmeye, hakları temelinde mücadele etmeye su kadar, ekmek kadar ihtiyaçları var. Açgözlü egemenlerin süslü yalanlarını ve gerekçelerini reddetmeliyiz! Kendi sınıf çıkarlarımızı görmemizin, onlara sahip çıkmamızın ilk şartı budur. Şairin dediği gibi “aldanmazsak varız, aldanırsak yok!” İşte bütün mesele bu!
İnsan Sohbetlerine Hasret Kaldık
- Baskılara, Zorbalığa, Sömürüye, Emperyalist Savaşa Karşı Umut Örgütlü Mücadelede!
- İşçi Dayanışması 205. Sayı Çıktı!
- “Kıyamet Sığınakları” ve Bizim Sığınağımız
- Bu Kadar Çok Parayı Nereden Buluyorlar?
- “Çingene Kızı” ve İşçi Sınıfının Birliği
- Nefes Almak İçin…
- Sadeleştirince Açığa Çıkanlar…
- Kurtuluş Yok Tek Başına, Ya Hep Beraber Ya Hiçbirimiz!
- 1 Mayıs: Gün Gelir Zorbalar Kalmaz Gider!
- İşçi Dayanışması 204. Sayı Çıktı!
- Uçurumun Kenarından Özgürlüğün Dünyasına
- Fitre Asgari Ücretliye, Emekliye Veriliyorsa…
- Fiyonklu Kazıklar Çoğalırken
- Doğru Tarafta, Bizim Safta Olabilmek…
- Arenalardan TikTok’a Uyuşturma Araçları
- Özlemini Çektiğimiz Güzel Günler İçin Birleşelim!
- İşçi Dayanışması 203. Sayı Çıktı!
- Uyanmak İçin Sabırsızlanacağımız Günler İçin
- “Hey Kızlar Siz de Katılın Bize!”
- Hak Verilmez, Alınır!
Son Eklenenler
- Nakba’nın 77. yılında dünyanın dört bir yanında işçi ve emekçiler, Filistin halkına yapılan zulmü protesto ediyor, şehir meydanlarında kitlesel gösteriler düzenliyor. Dünya genelinde yüzbinlerce işçi ve emekçi, 77 sene önce Filistin halkının...
- Adana ve Mersin’de faaliyet gösteren Toros Tarım tesislerinde çalışan 213 işçi 21 Mayıs sabahı greve çıktı. Kocaeli Dilovası OSB ve İzmir Çiğli’de üretim yapan DYO Boya fabrikalarında eş zamanlı grev başladı.
- Karabağlar, İzmir’de ikamet ettiğim ilçedir. Mahallelerinin büyük çoğunluğunda işçi ve emekçiler yaşar. Küçük bir kesimse tuzu kuru, küçük burjuvalardan oluşur. Belediye bu zengin semtlere gösterişli hizmetler sunarken, yoksul mahalleler hep ikinci...
- Grevdeki Temel Conta işçileri 22 Mayısta fabrika önünde kitlesel basın açıklaması gerçekleştirerek işverenin grev kırıcı uygulamalarını ve saldırgan tutumunu protesto etti. Eyleme Türk-İş’e bağlı sendikalar, KESK İzmir Şubeler Platformu, Genel-İş...
- Küçük bir işçi çocuğu. Elinde, üstünde “Kreşe Gidemediğim İçin Greve Geliyorum” yazan kartonuyla poz vermiş. Muhtemelen annesi tarafından grev yerine getirilmiş. En küçük olmanın verdiği şirinlikle bütün işçilerin göz bebeği olmuş. Kreşte...
- Bugün size, belki de her gün karşılaştığımız ama çoğu zaman duyulmayan, görmezden gelinen bir gerçeği anlatmak istiyorum. İstanbul’da ya da herhangi bir şehirde üniversite öğrencisi olmak, giderek zorlaşıyor. Hele de bu ekonomik şartlarda…
- İbni Sina Üniversite Hastanesinde çalışan SES ve Dev Sağlık-İş üyesi işçiler, yetersiz yemek, su ve hijyen koşullarına karşı 16 Nisanda üç gün süren yemekhane boykotu yaptı. Genel-İş Sendikasının örgütlü olduğu İzmir’in ilçe belediyelerinde işçiler...
- Kardeşlerim, ben emekli bir işçiyim. Bu yıl da UİD-DER’le 1 Mayıs kortejinde yürüdüm. Bahtiyarım. Bir sene ayağım kırıldığından 1 Mayıs’a katılamamıştım. Yaşım itibariyle, onca mitinglere katıldım, başka kortejlerde yürüdüm, ama her defasında UİD-...
- Petrol-İş Sendikası’nın örgütlü olduğu TPI Compozit fabrikalarında yaklaşık 2300 işçi, 13 Mayısta greve çıktı. Çoğunluğu Menemen’de, bir bölümü de Çiğli Sasalı’da çalışan işçiler, İzmir Serbest Bölgede (İZBAŞ) uygulanan grev yasağı nedeniyle, greve...
- Sevgili işçi kardeşlerim, Bu mektubu yazmama bir grevci işçinin sorusu vesile oldu. TPI Composit grevinde bir işçi kardeşimiz, “Abi, sen deneyimli bir işçiye benziyorsun. Sence grevi nasıl sürdürmeliyiz?” diye sormuştu. Pek çok kez grev yaşamış,...
- UİD-DER’li işçiler, 19 Mayısta Portakal Plastik ve Porvil Çatı işçilerini grevlerinin 13. gününde ziyaret etti.
- Filistin halkıyla dayanışmayı ve emperyalist savaş karşıtı mücadeleyi büyütmek üzere sayısız protesto ve işyeri eylemleri düzenleyen İngiltereli işçi ve emekçiler 27. kez ulusal gösteri gününde bir araya geldi. Ülkenin dört bir yanından başkent...
- Felsefe yapmak, olgular, olaylar, süreçler, varlıklar üzerine düşünce üretmektir, neden ve sonuçlar üzerine düşünmektir, sormaktır, açıklama getirmektir. Ama sıradan insanlar, mesela örgütsüz işçiler gerçek manada düşünmeyi, düşünce üretmeyi...