Buradasınız
Hangi sağlık güvencesi?
Ankara’dan bir işçi
Merhaba dostlar,
Kapitalist sistemin kanayan yaralarından bir tanesi olan sağlık sorunu üzerine yaşadığım sıkıntıları paylaşmak istiyorum sizlerle.
İki hafta kadar önce bir sağlık problemimden dolayı tıp fakültesi hastanesinde ameliyat oldum. Sistemin kokuşmuşluğu, orada da derin bir şekilde hissediliyordu. Parası olan, insanca tedavi görebiliyordu. Ancak sözde sağlık güvencesine (SSK, BAĞ-KUR, Emekli Sandığı) güvenip gelenlerse ölüme terk ediliyordu usulca. Şu çok açık görülüyor ki, zenginlerle, sözde “sosyal güvenceli” işçilerin yaşam koşulları arasındaki uçurum alabildiğine derinleşiyor.
Özel tedavi ücreti ödeyerek ertesi gün bile tedavi olunabilirken, devletin “bahşettiği” bir şey sanılan ama aslında tamamıyla işçi-emekçilerin emeklerinin ürünü olan “sağlık güvencesi”yle tedavi olmak isteyenler ancak iki ay sonrasına gün alabiliyorlar. Bu durum ameliyat olmak, tomografi çektirmek vb. işler için de aynen geçerli. Yani tedaviye başlanma zamanının ve koşullarının parayla belirlendiği çok açık. Dahası, bu işlemleri özelde yaptırmak isteyip, örneğin özel tomografi merkezlerine gittiğinizde de, tıbbi araçlarını devlete kiralayan özel sağlık merkezleriyle karşılaşıyorsunuz. Anlaşmalı olarak bir tezgâh kurulmuş ve bunun sonucunda avuç dolusu paralar kazanılıyor. Üstelik can pahasına sizinle “pazarlık yapmaktan” bile kaçınmıyorlar.
Bunlarında ötesinde ameliyatınızı öne aldırmak için de sıkı bir pazarlık yapıyorsunuz. Size bakan doktorlar, 24 saat aralıksız çalışmanın vermiş olduğu sinir ve stres sonucu, insanlık dışı bir tavır sergiliyorlar. Yine de tüm bunlarla karşılaştığımda şaşırmamalıydım aslında, nasıl bir sistemde yaşıyorduk ki! Günde onlarca hastaya bakan sağlık işçilerinde de tahammül kalmıyor, hastalıklarıyla kıvranan insanlarda da. Bunların sorumlusu yaşadığımız bu sistemdir! Kapitalist sistemde işleyen düzen, kendisi gibi çelişkilerle dolu bir düzendir.
Şunu net bir biçimde gördüm; yıllarca emeğiyle çalışıp didinen ve hâlâ 10-12 saat çalışan insanların, insanca yaşama hakları yok. Yaşadığımız toplumu bir sorunlar yumağı haline getirenler kapitalistler, bu sorunları yaşayanlar ise bizleriz. Yani sefayı onlar sürüyor, cefasını biz çekiyoruz. Peki nereye kadar sürecek bu durum? Cevabı belli, bizler örgütlenip mücadeleye atılıncaya kadar!
Kaybetmek de Güzelmiş!
Sağlık sisteminde de taşeronlaştırma
- “Geçinemiyorsan Memleketine Dön”
- Neden Hayattan Sıkılıyoruz?
- Rakip Değiliz
- Savaşı Kınamak Sorumluluktan Kurtulmaya Yeter mi?
- Sağlık Alanında Birleşik Mücadele Şart!
- İyi ki Varsın UİD-DER
- Her Şeyin İçinde ve Her Şeyin Dışındayız
- Her Şey Karşıtıyla Vardır
- Çocuklar Öldürülmesin Şeker de Yiyebilsinler
- Bu Cesareti Nereden Alıyorlar?
- İlk Adımlarını Direnişte Atan, “Eylem” Adını Alan Çocuklarımız
- “Kim Uğraşacak Şimdi” Deme, Aradığın Çözüm Sende…
- “Hayal Vergisi” de İster misin?
- Bu Akşam Yemekte Tağşişli Gıda Var!
- “Bir Yemeklik Bamya”
- Kim Viral Olmalı?
- Sınıfına Ters Düşme!
- Asıl Hırsız Kim?
- Ruhumuzu Esir Alan Korkuyu Çıkarıp Atalım
- Konserve Yapmak Çözüm mü?
Son Eklenenler
- İşçi Dayanışması yayınlandığı ilk günden bu güne biz işçilere kocaman bir sınıf olduğumuzu, yaşamlarımızın, sorunlarımızın ve çözüm yollarının ne kadar yakın olduğunu anlatmaya devam ediyor. Yazıların kaleme alınmasından görsellerin hazırlanmasına,...
- İstanbul Planlama Ajansının (İPA) Ekim ayı araştırmasına göre, İstanbul’da ortalama stres seviyesi 10 üzerinden 6,9 çıktı. Aslında bu veri sadece İstanbul’u yansıtmıyor. Mersin olsun, İstanbul olsun hiç fark etmiyor: Stres seviyemiz artıyor,...
- Sevgili işçi kardeşlerim, başlıktaki sözlere gelmeden meramımın tamamını anlatmak için 6 ay geriye gitmem gerekiyor. Mayıs ayının son haftasında iki azı dişime kanal tedavisi için Dokuz Eylül Üniversitesi diş bölümüne randevu alarak gitmiştim. İki...
- “Zeytinyağlı yiyemem aman/ basma da fistan giyemem aman…” Kütahya ya da Bursa yöresine ait olduğu düşünülen bu türkü düğünlerde, keyifli eş dost toplantılarında hep bir ağızdan söylenir. Hatta eğlenceli ritmi karşılıklı oynamaya da teşvik eder....
- Hayat pahalılığı, geçim sıkıntısı korkunç boyutlara ulaştı. Emekçiler olarak temel ihtiyaçlarımız olan barınma, beslenme gibi ihtiyaçlarımızı karşılamakta zorlanıyoruz. Aldığımız maaşlarla kirayı mı ödeyelim, karnımızı mı doyuralım diye kara kara...
- Kapitalist sistemde yaşıyoruz ve bu sistemin yol açtığı büyük-küçük pek çok sorunla boğuşuyoruz. Peki sorunlarımızı çözmek için ne yapıyoruz? Örneğin pek çoğumuzun ailesinde çocuk, hasta, yaşlı ya da engelli olduğu için bakıma muhtaç yakınlarımız...
- İşçi Dayanışması çıktığında her birimiz ilk görüşte etkilendiğimiz yazıyı seçiyoruz. Neden etkilendiğimizi, yazının bizi nasıl etkilediğini, neyi düşünmemizi sağladığını anlatıyoruz birbirimize. Bu yazıyı herhangi bir arkadaşımıza nasıl ve neden...
- Mutsuzluk ve umutsuzluk gençler arasında adeta bir salgın gibi yayılıyor. Etrafımıza, arkadaşlarımıza bakıyoruz, yaşamdan tat alamadığını söyleyenlerin sayısı her geçen gün artıyor. “Her günüm bir öncekiyle aynı”, “yarından bir beklentim yok”, “bana...
- Biz işçiler haftanın her günü vardiyalı bir şekilde 24 saat çalışırız. Yeri gelir Pazar mesai yaparız. Dinlenmeye, ailemize vakit ayırmaya zaman bulamayız. Sanki biz işçiler için hayat sadece çalışmaktan ibaretmiş gibi. Fabrikada mühendis bir...
- Eskiden her sorunun beni bulduğunu, bu sorunları yaşayan tek kişinin ben olduğumu düşünüyordum. Sonra UİD-DER ile tanıştım ve İşçi Dayanışması’nı düzenli olarak okumaya başladım. Bir genç olarak, gençlik yazılarını okudukça bu sorunları yalnızca...
- Ben büyük bir tekstil fabrikasında çalışıyorum. Başta Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek olmak üzere siyasi iktidar sözcülerinin, asgari ücret zammının hedeflenen enflasyon oranına göre yapılacağını her fırsatta söylemelerine rağmen asgari ücrete...
- Son günlerde sohbet edebildiğim her insana Türkiye’deki Suriyeliler hakkında ne düşündüklerini soruyorum. Devamındaysa nerede dünyaya geldiklerini, neden göçüp büyük kentlere geldiklerini soruyorum. Son olarak aile büyüklerinin nerelerden göçerek...
- Sevgili işçi kardeşlerim, 8 yaşına kadar babasız, 8 yaşından sonraysa hem anasız hem de babasız büyümüş sayılırım. 12-13 yaşıma kadar mahallede ve çalıştığım fabrikada anası-babası yanında olan arkadaşlarıma imrenmiş, onları kıskanmışımdır. O halimi...