Buradasınız
Kod-A’nın Direnişçi Kadın İşçileri Anlatıyor
Türk Telekom’un arşivleme bölümünde çalışan Kod-A Bilişim işçilerinin 3 Ekimde, Güneşli’de bulunan Türk Telekom binası önünde başlattığı direniş devam ediyor. Sosyal-İş Sendikasında örgütlenen ve işten atılan işçiler, sendikalı olarak işlerine dönmek istiyorlar. İşçi Dayanışması olarak işten atılan ve mücadele yolunu seçen kadın işçilerle konuştuk. Emekçi kadınlara yönelik saldırıların arttığı OHAL koşullarında direnişe çıkan direnişçi kadın işçilerle bir röportaj gerçekleştirdik.
Sizleri sendikalaşmaya ve mücadele etmeye iten süreçten, çalışırken neler yaşadığınızdan, çalışma koşullarınızdan bahseder misiniz?
Birinci işçi: Koda Bilişim’de yaklaşık 90 kişi çalışıyoruz. Kocaman bir alanda dip dibe çalışıyoruz fakat birbirimizle hiçbir şekilde diyalog kuramıyoruz. Çünkü konuşmak yasak! Sabah işe geldiğimizde “günaydın, nasılsın?” bile demeden yerine geçip çalışıyorsun. Yemek molası, çay molası sınırlı. İşin aslı iki kişinin bir araya gelip sohbet etme, örgütlenme ortamı yok. Çoğumuz uzun yıllardır birlikte çalışıyoruz. Uzun süredir maaş sıkıntımız var. Asgari ücrete zam gelmeden önce yemek parası da veriliyordu ancak zam geldikten sonra onu da kestiler. Öncesinde çalışma koşullarımızda zorluklar vardı ama yemek paramızın kesilmesiyle birlikte baskılar artmaya başladı. Biz hep birlikte bu kesintilere karşı çıktık. Sözleşmenin yenilenme döneminde patronlar gidip geldiler, bir sürü teklifle aslında dayatmalarla geldiler. Patronlar yol paramızın tamamını kesmek isterken biz uzun çabalar sonucunda 180 lira olan yol paramızın 100 lirasını koparabildik. Bundan sonra da çalışmaya devam ettik ama baskılar artarak devam etti. Konuşma! Çalış! Hiçbir hakkın yok! Hastalandığımızda, rapor aldığımızda, izin almak istediğimizde sürekli sıkıntılar yaşıyorduk. Önceki işyerimiz İkitelli’deydi, işyerimiz buraya taşındığında yeni sorunlar yaşamaya başladık. Biz Türk Telekom’un taşeronları olarak çalışıyorduk. Türk Telekom’un kadrolu işçileri ile aramızda hep bir fark vardı, kendilerini bizden üstün görüyorlardı. Türk Telekom’un psikolojik baskısı, aldığımız paranın bize yetmemesi, bununla beraber artan baskılar bizi bir patlama noktasına getirdi. Biz de dilekçeler vermeye, imzalar toplamaya başladık. Ancak bu şekilde bir sonuca varamadık. Patronun söylediği şu oldu: “Üç çıkış kapısı var, hangisinden çıkmak istersen…” Bu yollarla bir çözüme ulaşamayınca sendikalaşmaya gittik. “Bunlarla bu şekilde mücadele edemeyiz, sendikalaşalım” diyerek örgütlenmeye başladık. İzmir’deki arkadaşlarımızla da sözcülerimiz aracılığıyla haberleşerek yavaş yavaş sendikalaşmaya başladık. Çünkü artık buramıza kadar gelmişti, sendika da bize kurtuluş yolunu gösterince, hiç durmadan bu yola girdik.
Sendikalaşma sürecinde nelerle karşılaştınız?
Birinci işçi: Patron sendikalaştığımızı duyunca işyerine gelip toplantılar yapmaya başladı. “Bir şey yapamazsınız, boşuna uğraşmayın. Mahkemeler olur, iki yıl gider gelirsiniz, bir sonuca ulaşamazsınız. Yol yakınken çıkın sendikadan” diyerek sendikalaşmamızı engellemeye çalıştı. Bu şekilde bir sonuca ulaşamayınca da “kim sendikalı, kim sendikalı değil?” diye sorarak sendikalıları tespit etmeye çalıştı. Ama öte yandan “arkadaşlar korkmayın, sendikalaşmak sizin en doğal hakkınız” diye konuşuyordu. Hiçbir şekilde istediğini elde edemeyince açık açık “ben sizi kovmasını bilirim, sendikalı olduğunuz için değil de başka şekilde gerekçe göstererek işten attırırım” dedi. Sonra projelere yönlendirmeler, yani aslında sürgünler başladı. Mesela nişanlı olan çiftlerden birini Üsküdar’a birini Avcılar’a göndermeye kalktı. Bu şekilde sürgünlerin, baskıların sayısı artınca sendika bir basın açıklaması düzenledi. Basın açıklamasına katıldık ve sonra eylememizi başlattık.
Emekçi kadınlar bugün yaşamın her alanında birçok sorun, zorluk yaşıyorlar. İşyerinde, evde, sokakta… Kadına şiddet, taciz, emeğinin yok sayılması alabildiğine artmış vaziyete. Sizler bilişim sektöründe çalışan kadın işçiler olarak ne gibi zorluklar yaşıyorsunuz?
İkinci işçi: Bir kadının, bir erkekten çok daha farklı zorunlu, temel ihtiyaçları vardır. Ama bizim işyerinde lavaboya gidip gelen kadınların dakikasının hesabı soruluyordu. Bunun sorgusu bile benim kanaatimce kadın üzerinde bir tacizdir. Aramızda evli olan arkadaşlarımız var. Mesai olduğu akşamlar mesaiye kalamayacaklarını, çocuklarıyla ilgili sorunlarının olduğunu veya gitmeleri gerektiğini söylüyorlardı. Mesela bir arkadaşımız “çocuğum hasta” dediği zaman patron “babası nerede, halası, teyzesi yok mu?” diyerek kadını evine göndermek yerine kendince çözümler(!) üretiyor. Aslında bunlar mobing. Sorunları biz böyle teker teker anlattığımızda insanların gözünde çok küçük sorunlarmış gibi görünüyor. Ama hepsi bir araya gelince ve bu baskılar her gün uygulanınca o kadar da küçük olmadığı ortaya çıkıyor.
Birinci işçi: Kadınlar olarak çok farklı sorunlarla karşılaşıyorduk. Mesela işyerine gittiğimiz yol, ulaşımı olmayan, tenha bir yol. Bir kadının yürüyebileceği bir yol değil. Başımıza her türlü şey gelebilirdi. Sözde servis imkânı sunuluyordu bize ama servisin kalktığı saate bir dakika geç kaldığımızda kendi imkânlarımızla, yani yürüyerek, gitmek zorunda kalıyorduk. Servisle gittiğimiz zaman da sabahın 6’sında evden çıkmak zorundaydık, işyerine varınca da en az yarım saat mesainin başlamasını bekliyorduk. Bu sorunlarımızı biz kadınlar olarak dile getirdik. Ama öldük mü, kaldık mı, onların umurunda değildik.
İkinci işçi: Mesela çalışma sırasında iki kadının birbirine ihtiyaç duyduğu durumlar oluyor ve bir dakikalığına gidip başka bir kadından acil bir şey istediğinde, bir sorununu anlattığında hemen erkek müdür gelip burnunun dibinde “ne konuşuyorsunuz siz, bana da söyleyin” diyerek ısrarda bulunuyor. Bunlar yıpratıcı durumlar ve aslında taciz. Bu sorunlar her gün birikiyor ve artık çekilmez duruma geliyor.
Yaklaşık 40 gündür direniştesiniz. Direniş süreci boyunca nelerle karşılaştınız?
Birinci işçi: Direniş boyunca birçok destek oldu, ziyaretler yapıldı. Özellikle kadınlardan daha çok destek geliyor. Kadınlar daha ön planda. Bunu burada fark ettim. Buraya yakın oturan teyzelerimiz, ablalarımız var. Kekleriyle, börekleriyle bize ziyarete geliyorlar. İşyerinden de en çok kadın arkadaşlarımız desteğe geliyor. Kısıtlı vakitleri olmasına rağmen yemek molalarında ziyarete geliyorlar. Her şey zorlaşmaya başladı. Havalar soğuk, koşullar zorlaşıyor. Ama buna rağmen burada oturacağız. Direnişimiz bitmeyecek.
İkinci işçi: İşveren bize “siz burada davullu, zurnalı, pankart açarak eylem yapabileceğinizi mi zannediyorsunuz?” diyordu. Patron bize bunu dedikten bir ay sonra bu olay olunca, içerideki işçilere çok büyük cesaret verdi. İşverenin sözünün çürüdüğünü gördüler. İçerideki arkadaşlarımızın bizi ziyarete gelmesi bizi çok motive ediyor. Çay saatlerimizi içerideki arkadaşlarımızın mola saatlerine göre belirliyoruz. Bizi ziyaret eden herkes bize yalnız olmadığımızı hissettiriyor.
Direnişinize ailelerinizin, çevrenizin tepkisi nasıl oldu?
Birinci işçi: Ailelerimiz sonuna kadar destek veriyor. Süreci tam olarak kavrayamasalar da köstek olmuyorlar, destek veriyorlar.
İkinci işçi: İşin hukuksal boyutunu anlayamıyorlar tabii ki. Çoğumuzun ailesi okuma-yazma bilmiyor. Ortaya emeğini, haklı olan bir şeyi koyduğun zaman arkanda duruyor. Süreci ailelerimize anlayabilecekleri şekilde anlattığımız zaman destek veriyorlar. “Gidin kızım sonuna kadar orada oturun” diyorlar. Ve direnişimize destek verme açısından kadınlar daha etkin, daha duyarlılar. Bir kadın olarak da böyle bir direnişin parçası olmak güzel. Gelen insanların da kadın olması bizi motive ediyor ve bizler de o kadınlara örnek oluyoruz. Aslında onlar için de mücadele ediyoruz.
Bu direniş sizlere neler kattı?
Birinci işçi: Şunu söyleyebilirim; hiç mutlu olmadığım bir ortama her gün zorla çalışmaya geliyordum. Ama şimdi buraya kendim için, kendi isteğimle, gülerek geliyorum. Bir sürü şeyden haberimiz yokmuş aslında. Biz burada birçok şey öğrendik. Direnişler oluyor da neden oluyor? Niye bunlar yaşanıyor? Bu konuda birçok bilgi edindim. Artık kendi sorunlarımın dışında başka sorunlara karşı da duyarlı olmamı sağladı.
İkinci işçi: İnsanların bazı şeyleri fark etmesi mutluluk veriyor. Aslında burada hayatında mücadele, örgütlenme, paylaşım kelimelerini hiç bilmeyen insanların ortak bir noktada buluşması, bunları benimsemesi çok güzel, çok önemlidir.
İşçi Dayanışması aracılığıyla direnişçi kadın işçiler olarak sesinizi ulaştıracağımız işçilere neler söylemek istersiniz?
Birinci işçi: Baskılar bir yere kadar. Artık “böyle gelmiş böyle gider” demekle hiçbir şey olmuyor. Bir yerden sonra korkmadan haksızlığa karşı çıkmak gerekiyor. Baskılara karşı çıkmakla hiçbir şey kaybedilmez ama çok şey kazanılır. Aslında patronlar o kadar da büyük değilmiş. Ben bunu burada fark ettim. Bize söyledikleri her şey yalanmış. Bizi bunca zaman kandırmışlar. İçeride baskı kuruyorlar, kendilerini büyük gösteriyorlar ama direnişe çıktığımız zaman söyledikleri her şeyin yalan olduğunu fark ettik.
İkinci işçi: İşyerlerinde birliği ve birleşmeyi sağlamak gerekiyor. Evimizde elektrikler kesildiğinde bir mumla sabahı edebiliyorsak, bir kişinin bile mücadeleye katılmasının önemini anlamak gerekiyor. Daha güzel günleri görmek için sabırlı olmak ve cesareti bulaşıcı hale getirmek gerekiyor.
İşçi Dayanışması olarak mücadelenizde başarılar diliyoruz.
Biz de size teşekkür ediyoruz. Sizlerin buraya gelip destek vermesi bizi çok motive ediyor. Her zaman çayımızı içmeye bekliyoruz.
Sınıfımın Halleri ve Sınıf Bilinci
“Hayat Böyle Bir Şey Olsun Anne!”
- Grevci Tarkett İşçileri: “Birliğimizi Güç Haline Getirelim!
- Grevdeki MKB Rondo İşçileriyle Söyleşi
- Durak Tekstil İşçileriyle Söyleşi
- Bursa’dan Bir Özel Okul Öğretmeniyle Söyleşi
- Malatyalı Kadın Tekstil İşçisi İle Deprem ve Kadın İşçiler Üzerine Söyleşi
- Nilgün Soydan ile Kemal Türkler Söyleşisi
- Genel-İş İzmir 8 No’lu Şube Başkanı Gümüştekin ile Söyleşi
- İş Güvenliğimiz İçin 1 Mayıs’ta Sınıfımızın Saflarındayız
- Avukatlar Anlatıyor: Yasalar Yetmez, İşçi Sınıfını Örgütlülük Kurtarır
- Bir Afgan Göçmen İşçiyle Söyleşi: “Ölmek ya da Özgürce Yaşamak”
- Ekmekçioğulları İşçileri ve Anadolu Şube Başkanı Deniz Ilgan’la Direniş Üzerine
- Söz Hakları İçin Direnen Ekmekçioğulları İşçilerinde
- Trelleborg İşçileriyle Grev Üzerine Söyleşi
- Cargill İşçileriyle Sohbet
- Schneider Elektrik’te Anlaşma Sağlandı
- Genel-İş Üyesi İZBB İşçileri İş Bıraktı
- Her Yer Bizim Düzenimiz Olsun Diye
- Direnişçi Polonez İşçileri: “Direne Direne Kazandık!”
- Polonez Direnişçisi: “Biz Başardık, Şimdi Hep Birlikte Başaralım!”
- Betek Boya’da İşten Atma Saldırısı
- Green Transfo’da Grev Başladı
- İşçilerin Grev-Direniş Rehberi
- İşçiler “146+Bir Polonez” Belgeselinin Galasında Buluştu
- Arıtaş Kriyojenik İşçileri de Greve Çıktı
- Metal İşçileri Yasak Tanımıyor, Grev Coşkusu Sürüyor
- Polonez Direnişçileri Çatalca Adliyesi Önünde
- Polonez İşçileri Baskılara Rağmen Mücadeleyi Sürdürüyor!
- Metal Sektöründe Bir Kez Daha Grev Yasağı
- Grev Ateşi Büyüyor: Grid Solutions ve Schneider Elektrik de Grevde!
- Grevlerden Direnişlere İşçilerin Mücadelesi Büyüyor
- Hitachi Energy’nin 4 Fabrikasında Grev Başladı
- Aile Hekimleri Grevde
- Çayırhan Maden ve Enerji İşçilerinin Eylemi Sona Erdi
- Direniş Çadırına Tezek Döktüren Korku
Son Eklenenler
- Siyasi iktidarın sahte enflasyon verilerine dayanarak 2025 yılı için kamu emekçilerine yaptığı yüzde 11,54 oranındaki zam, kamu emekçileri tarafından ülke genelinde protesto edildi. 13 Ocakta iş durduran KESK, Birleşik Kamu-İş, Hür-Sen, ASİM-Sen...
- Aylardır uzmanların, siyasetçilerin, patronların hatta uluslararası finans kuruluşlarının yaptığı tartışma, analiz ve hesaplamaların sonunda 2025 yılı için asgari ücret 22 bin 104 lira olarak açıklandı. Bu açıklamayı, Türkiye İşveren Sendikaları...
- Günümüzde fabrikalarda, işyerlerinde “kolay yoldan para kazanma” hayaliyle şans ve bahis oyunları oynamak gitgide yaygınlaştı. Teknolojiyle birlikte kumarhane herkesin cebine girdi. Her molada, her köşede tüm başlar cep telefonlarına eğiliyor,...
- Balıkesir Gönen’de bulunan Arıtaş Kriyojenik’te 19 Aralıkta başlayan grev 10 Ocakta anlaşmayla sonuçlandı. DİSK/Emekli-Sen 11 Ocakta Türkiye genelinde İzmir’den Trabzon’a, İstanbul’dan Denizli’ye pek çok ilde “TÜİK Verileri Kirli ve Yalan; Açlık,...
- Aralık ayında Birleşik Metal-İş sendikasının örgütlü olduğu Hitachi Energy, GE Grid Solutions, Schneider Elekrik, Arıtaş Kriyojenik ve Green Transfo fabrikalarında peşi sıra grevler başladı. Çok geçmeden de sermaye sınıfının tatlı kârlarını düşünen...
- İzmir Buca’da sendikal baskıların ve işten atma saldırısının devam ettiği Telus önünde direniş başladı. Adana’da SASA Polyester’in PTA tesis şantiyesinde Gemont Endüstri ve ardından Metropol İnşaat adlı taşeron şirketler bünyesinde çalışan inşaat...
- Yeni bir yılın, 2025’in ilk günlerini yaşıyoruz. Ama işçi ve emekçilerin yüreğinde “yeni” olanın getirdiği heyecan ve umut yerine büyüyen endişeler ve kasvet var. Takvim yaprakları hariç hayatımızda değişen tek şey yaratılan ekonomik yıkımın...
- Her Aralık ayında izlediğimiz asgari ücret tiyatrosu bu yıl çok daha trajik bir şekilde sonuçlandı. Resmi enflasyonun, TÜİK’in uydurma rakamlarıyla bile yüzde 47 olduğu, ENAG’a göre yüzde 87 olduğu bir süreçte asgari ücrete sadece yüzde 30 zam...
- DİSK’e bağlı Birleşik Metal-İş Sendikası ile Türkiye Metal Sanayicileri Sendikası (MESS) arasında 2024-2026 dönemi için yürütülen TİS görüşmelerinde MESS’in yüzde 40 oranında zam dayatması üzerine Schneider Elektrik’in Manisa ve Kocaeli...
- İzmir Büyükşehir Belediyesi bünyesinde, İZENERJİ, İZELMAN, Ege Şehir Planlama, İZFAŞ şirketlerinde çalışan DİSK/Genel-İş Sendikasında örgütlü işçiler maaş, yılsonu ikramiye ve eğitim alacakları ödemelerinin geç ve eksik yapılmasını protesto etmek...
- UİD-DER’li emekçi kadınlar olarak, bir grup Polonez direnişçisi kadın kardeşimizle güzel bir sohbet gerçekleştirdik. Direnişçi bir ablamız “bize hep ‘aman kurulu düzenimiz bozulmasın’ düşüncesini bellettiler” dedi. Bu söz üzerine uzunca sohbet ettik...
- Polonez işçileri 173 gün süren mücadelelerinin kazanımla sonuçlanmasının ardından fabrika önünde kurdukları direniş çadırını halaylarla, sloganlarla kaldırdılar. 7 Ocakta direniş alanında zaferlerini kutlayan işçiler, davul zurna eşliğinde halaylar...
- İktidar ve sermaye sınıfının saldırıları böylesine ağırken işçilerin birlik olamayacağını düşünmek kime yarar sağlar? Bu düşünce doğru bir akıl yürütme yöntemi olabilir mi? Karşımızdaki yıkım tablosu, işçilerin birleşmek dışında bir çıkış yolu...