Buradasınız
Mücadele Okulundan Geçmek
Son dönemde krizden ve sendikalaşmadan dolayı işçiler işten atılıyor, işyeri işgalleri, grevler ve fabrika önünde direnişler yaşanıyor. Elbette pek çok eksiklik var. 12 Eylül darbesi işçi sınıfının örgütlü geleneğini parçaladığı için, deneyimler genç işçi kuşaklarına aktarılamadı. Bundan dolayıdır ki, yaşanan deneyimleri paylaşmak çok önemlidir. Ben yıllar önce yaşadığım sendikalaşma mücadelesini, bu temelde yapılan hazırlıkları, sonrasında gelen direnişi ve mücadelenin başarıya ulaşmasını siz kardeşlerimle paylaşmak istiyorum.
Uzun yıllar deri işkolunda çalıştım. İlk defa 1 Mayıs mitingine 1979 yılında İzmir’de katıldım. O sırada henüz 14 yaşındaydım. Beni 1 Mayıs’a götüren işçi ağabeylerimden, ablalarımdan öğrendim 1977 1 Mayısında 500 bin işçinin Taksim’e yürüdüğünü. Ve 12 Eylül karanlığı üzerimize bir karabasan gibi çöktü 1980’de. Ancak yine de 1980 öncesi mücadele deneyimleri birçok öncü işçinin hafızasında capcanlı duruyordu. Bizler de genç deri işçileri olarak deri fabrikalarında işçilerin birliğini sağlamak için sendikalaşma mücadelelerine katılıyorduk. Örgütlenme hakkımızı tanımak istemeyen patronlar tarafından işten atıldığımız için sıkça direnişler örgütlüyorduk. Genç bir deri işçisi iken yaşadığım grev ve direnişler bana çok şey öğretti. Örgütlü olduğumuzda ne kadar güçlü olduğumuzu ve neleri başarabileceğimizi yaşayarak öğrendim.
Bizler İzmir’de bir deri fabrikasında sendikalaşma mücadelesi verdiğimiz için işten atıldık. Fabrika içinde 6 ay süren bir direnişimiz oldu. O altı ay boyunca her gün disiplinli bir şekilde direnişimizi ilk günün heyecanıyla sürdürdük. Ve sonunda kazandık. Sendikalı olarak yeniden işbaşı yaptık. Bu nasıl oldu? Birincisi, işçilerin direngenliği, mücadelesi ve öğrenme arzusu henüz tam anlamıyla yok olmamıştı. İkincisi, işyerinde direnişten iki sene önce kurduğumuz beş kişilik bir komite vardı. Her bölümde bir alt komitemiz vardı. Sendika işyerine girdikten yıllar sonra bile ne patron ne de adamları komitede kimlerin olduğunu öğrenebilmişti. Öncelikle direniş ve işten atılma olasılığını daima aklımızda tutarak fabrika içinde işçiler arasında bir fon oluşturmuştuk. Fonu ilk oluşturduğumuzda, katkı yapan işçi sayısı çok azdı. Gittikçe fona katkı yapan işçi sayısı çoğaldı, sonunda her bölüm kendi içinde toplamaya başlamıştı. Hatta patron ve adamları örgütlendiğimizi anlamasın diye her bölüm kendi içinde “gün” yapıyormuş gibi topluyordu fonu. Bu fonu oluşturmak hiç kolay olmamıştı. Ama 6 ay süren direnişimiz boyunca oluşturduğumuz fonun ne kadar önemli olduğunu hepimiz yaşayarak görmüştük. Bugün ise direniş yerlerinde işçilerle yaptığım sohbetlerde direniş veya grev öncesinde böyle bir hazırlık yapılmadığını görüyorum. Hatta çoğu durumda işçiler fon ve komitenin ne olduğunu bilmeden direniş başlatıyorlar.
İşyerimize sendikanın yetki alabileceğine dair belge gelene kadar bizim sendikaya üye olduğumuzu ne patron ne de adamları öğrenebilmişti. İşyerinin postalarını kontrol ederek yetki belgesini almış ve 6 gün sonra patronumuzun masasına bırakarak itiraz etmesi için gerekli yasal sürenin geçmesini sağlamıştık. 500 işçinin çalıştığı fabrikada, sendikaya üye olmayanlar, işçilerin güvenmediği 9 işçi, ustabaşları ve şeflerdi. İki yıl süren sendikalaşma mücadelemizi son anda öğrenen patron çılgına dönmüştü. Patron sendikayla anlaşmayı kabul etmedi. Direniş kararı almıştık. Direnişi 6 ay boyunca fabrikanın içinde sürdürdük. Bu süre boyunca fabrikadan bir tek iğne bile çıkmasına izin vermedik. 6 ayın sonunda patron sendikayla görüşmeyi kabul etmişti. Ama bir şartı vardı. İşçileri örgütlediklerini tahmin ettiği 3 işçiyi işe geri almayacağını söyledi. Ben de işe geri alınmayan bu 3 işçiden biriydim. Biz de fabrikanın ön bahçesinde çadır kurarak direnişi sürdürüyorduk. Artık sendika işyerine girmişti. İşçilerin ve sendikanın da bazı şartları vardı ve bunlar toplu sözleşmeye yansıtılacaktı. Toplu sözleşmenin ilk maddesini atılan işçilerin geri alınması olarak belirlemiştik. Bu madde kabul edilmeden ikinci maddeye geçilmeyecekti. 6 aydır çalışmayan makinelerin şalterleri açılmıştı ama bütün işçiler üretime başlamak için ilk maddenin kabul edilmesini bekliyordu. Biz işe alınmayan 3 işçi, işyerinin ön bahçesine kurduğumuz direniş çadırında gece gündüz direnişimizi sürdürüyorduk. Üretimin artık bir an önce başlamasını isteyen patron 29 gün sonra bizi de işe geri almayı kabul etmişti. Bugün yaşanan grev ve direnişlerde ne yazık ki bizim o zaman yaşadığımıza benzer örnekler henüz yok. Bugün de daha en başından grev ve direnişlerin uzun sürebileceği göze alınarak mücadele yürütülmelidir.
Direnişte edindiğimiz deneyimlerden biri de disiplinin hayati derecede önemli olduğuydu. Hastamız olduğunda, birimize bir şey olduğunda direniş yerindeki komitemizden izin alıyorduk. Evlerimize haftada bir gün banyo ve benzeri ihtiyaçlarımız için nöbetleşe gidiyor, bu haller dışında devamsızlık yapmıyorduk. Direnişin ilk günlerinde ailelerimizin çoğu direniş yerine gelmiyordu. Hatta benim annem direnişin ilk günlerinde “oğlum sen gitme, bırak başkaları gitsin” diyordu. Direnişin ilerleyen günlerinde ailelerimizi bilinçlendirdik. Artık ailelerimiz de gece gündüz bizim yanımızda oluyorlardı.
Her direnişçi işçinin basın-yayın, aile, eğitim, temizlik, güvenlik komitelerimizde ve nöbet çizelgemizde bir sorumluluğu ve görevi vardı. Bu işleri üstlenen arkadaşlarımız başlarda deneyimsiz olsalar da sonradan çabucak deneyim kazandılar ve kendilerini geliştirdiler. Böylece direnişi yaymak, anlatmak ve destek toplamak için elimiz güçlenmiş oldu. Güvenlik komitemiz birkaç kez olası saldırıları önceden haber alarak, önlem almamızı sağladı. Bugün yaşanan direniş ve grevlerde işler sadece bir komitenin üzerine kalıyor. Diğer işçiler hiçbir sorumluluk almıyorlar. Böylece sabahtan akşama kadar boş oturmanın, hiçbir iş yapmamanın verdiği ruh haline giriyorlar. Oysaki grev ve direniş yerleri bizim için okul olmalıdır. Okuma saatleri, işçi tiyatrosu gibi eğitici faaliyetler düzenlenmelidir.
Birkaç yıl sonra başka bir deri fabrikasında işe başladığımda patron bana daha önce hangi fabrikada çalıştığımı sormuştu. Ben de söylemiştim. Patron “ama o fabrikada sendika var. Benim fabrikamda sendika yok, ne yapacaksın” diye sormuştu. Ben de “sendikayı bu fabrikaya da sokacağız” demiştim. Dediğimi de yapmıştım. Çünkü yaşadığım deneyimden çok şey öğrenmiştim. Fabrikalarda patronlar için çalışırken farkına varmadığımız her şeyi kendi okulumuzda, grev ve direniş yerinde öğrenmek mümkündü. Yeter ki işçi disiplinini bu okullara taşıyabilelim.
Termikel’de Angarya Dayatması
- Gençliğe Çağrı: Bize Kılavuz Gerek!
- Anna’nın Annesi ve Anneler Günü
- Baskılara, Zorbalığa, Sömürüye, Emperyalist Savaşa Karşı Umut Örgütlü Mücadelede!
- İşçi Dayanışması 205. Sayı Çıktı!
- “Kıyamet Sığınakları” ve Bizim Sığınağımız
- Bu Kadar Çok Parayı Nereden Buluyorlar?
- “Çingene Kızı” ve İşçi Sınıfının Birliği
- Nefes Almak İçin…
- Sadeleştirince Açığa Çıkanlar…
- Kurtuluş Yok Tek Başına, Ya Hep Beraber Ya Hiçbirimiz!
- 1 Mayıs: Gün Gelir Zorbalar Kalmaz Gider!
- İşçi Dayanışması 204. Sayı Çıktı!
- Uçurumun Kenarından Özgürlüğün Dünyasına
- Fitre Asgari Ücretliye, Emekliye Veriliyorsa…
- Fiyonklu Kazıklar Çoğalırken
- Doğru Tarafta, Bizim Safta Olabilmek…
- Arenalardan TikTok’a Uyuşturma Araçları
- Özlemini Çektiğimiz Güzel Günler İçin Birleşelim!
- İşçi Dayanışması 203. Sayı Çıktı!
- Uyanmak İçin Sabırsızlanacağımız Günler İçin
Son Eklenenler
- İngiltere’de işçi ve emekçiler, İsrail’in Gazze’de yürüttüğü soykırıma karşı her Cumartesi günü yüz binler olup meydanlara çıkıyorlar. Ulusal Demiryolu, Denizcilik ve Ulaştırma İşçileri Sendikası (RMT), bu eylemlere geniş katılım sağlıyor. UİD-DER,...
- Otobüs yolculuğunda 81 yaşında Menemenli bir Yörük amca ile tanıştım. O yaşında hâlâ kâğıt toplayarak geçimini sağlamaya çalıştığını anlattı. Çocukları olmamış. Eşinin küçük tarlalarının işlerinin dışında çalışmasına karşı çıkmış. “Benim kazandığım...
- 31 Mart 2024’te yapılan yerel seçimler sonrası CHP yönetimindeki İzmir Çiğli Belediyesi, bütçe yok diyerek 146 işçiyi işten attı. Verilen kararlı mücadelenin sonucunda 50 işçinin işe iadesi yapıldı. Yaklaşık 1 yıldır mücadele eden ve verilen sözlere...
- KESK Ankara Şubeler Platformu basın açıklaması yaparak Sayıştay’ın giyim yardımı ücretinin çalışanlardan geriye dönük olarak talep edilmesini protesto etti. Tüm Emeklilerin Sendikası, Türkiye genelinde düzenlediği eylemlerle düşük ücretlerle...
- İspanya’nın başkenti Madrid’de 25 Mayıs Pazar günü on binlerce emekçi sağlıktaki özelleştirme politikalarına karşı sokakları doldurdu. Kamu sağlık hizmetlerinin yıllardır sistematik olarak ortadan kaldırıldığını belirten sağlık işçileri ve emekçiler...
- Tren yolculuğumda, karşı koltukta cam kenarında oturan bir kadın dikkatimi çekti. Yüz çizgileri 50 yaşında gibiydi ama yaşı 38’miş. Eşini Soma’daki katliamda kaybetmiş bir madenci eşiydi. Manisa’da bir gıda fabrikasında çalışıyor, Soma’da çocukları...
- İnsanın gençlik dönemleri heyecan doludur, coşkuludur, dinamizm yüklüdür. Gençliğin bu hali var olanı sorgulayan, ezber bozan, sınırları zorlayan, değişim isteyen düşünce yapısının da temelini oluşturur. Bundan birkaç ay önce bu ifadelerle Türkiye...
- 1 Mayıs’ta da taleplerimizi haykırmak için meydanlardaydık. Sağlık ve eğitim başta olmak üzere her alanda kamu harcamalarının giderek daha çok kısıldığı, sağlık ve eğitim sisteminin çöktüğü, hizmetlerin daha niteliksiz ama daha pahalı hale geldiği...
- 2012 yılının Mayıs ayıydı. UİD-DER’in kış ayları boyunca sürdürdüğü “Kıdem Tazminatımızı Gasp Ettirmeyeceğiz” kampanyasında 62 bin imza toplanmıştı. UİD-DER’li işçiler, o dönemde milletvekili olan Sırrı Süreyya Önder ile beraber Meclis’te yapılan...
- Ruhen ve zihnen sağlıklı bir insan haksızlığa uğradığında, zulme tanık olduğunda rahatsız olur, bunu dile getirme, itiraz etme, tepkisini ortaya koyma ihtiyacı duyar. Normal koşullarda bu haksızlığın giderilmesini sağlamak ister. Gücü yetiyorsa bunu...
- Kapitalizm öyle bir ekonomik ve toplumsal düzendir ki insanların vefa, bağlılık, sevgi gibi duygularını bile istismar eder, tüketimi kışkırtmak için kullanır. Bunu öyle bir sinsilikle yapar ki normal koşullarda uzak durmamız gerektiğini düşündüğümüz...
- Geçtiğimiz günlerde bir marketin önünde, lise öğrencisi bir gencin beş market çalışanı tarafından depoya sürüklenmeye çalışıldığını gördüm. Müdahale ettim. Genç, iki parfüm çaldığını itiraf etti. Korkmuştu, gözleri büyümüştü. Market çalışanlarından...
- Erik ağaçları durmuşsa çiçeğe/ Işıldamışsa kavakların yaprakları/ Sular yürümüşse söğütlerin dallarına/ Sarmışsa madımaklar çimenleri/