Buradasınız
Otobüs Olmak ve İşçi Hayali!
Sarıgazi’den bir işçi
Hep hayallerimizle yaşıyoruz değil mi? Hayallerimiz belki bizi daha umutlu ve dirençli, belki de daha kör ve sağır kılıyor etrafımızdaki sorunlara. Meselâ sayısal loto oynayıp zenginlik hayali kuruyoruz ve böylelikle kurtulacağımızı düşünüyoruz her şeyden. Yatımız olsun, evimiz olsun, bankada şu kadar paramız olsun istiyoruz. Küçükken gözde mesleklerden birini seçer ona göre hayaller kurardık. İlginç bir anımı anlatmak istiyorum.
İlkokula ilk başladığımda sınıf öğretmenimiz hem bizi tanımak hem de kendini bize tanıtmak için adımızı ve büyüyünce ne olmak istediğimizi sormuştu. Sırayla herkes kalkıyor, adını ve hayalindeki mesleği söylüyordu. Kimi avukat, kimi doktor, kimi pilot, kimi asker, kimi hâkim derken sıra en arkada oturan en son kişiye geldiğinde, arkadaşım “adım Dursun, Ali Dursun. Ben büyüyünce otobüs olmak istiyorum” dedi. Hep birlikte güldük. Sonra Dursun’un adı “otobüs” olarak kaldı. Ama ilginçtir, o sınıftan, o sayılan mesleklere sahip kimse çıkmadı. Dursun otobüs olmadı ama bir otobüse şoför oldu. Aslında anlatmak istediği de buydu.
Aslında çocukluğumuzdan beri hayallerimiz hiç bitmedi. Benim de bir hayalim var. Umarım hoşunuza gider. Bir kulüp kurmak istiyorum. Sıradan, adını henüz düşünmedim. Ama meselâ, bütün şöhretli futbolcular olacak içinde. Örneğin Messi, Ronaldo, öyle milyon dolarlar falan da olmayacak asla. Lüks evler ve arabalar da. Bir fabrika işçisi gibi gidip gelecekler kulübe. Sonra statlara bedava girecek taraftar, forma, bilet satmakmış falan yok. Umarım bir gün böyle bir kulübüm olur. Bu hayalim gerçekleşmiş olsa, belki futbol izlenir ama bu kadar da taraftarı olmaz değil mi? Böyle bir kulüp olduğunda para getirmeyeceği için belki hiçbir çocuk okul sırasından kalkıp “ben futbolcu olmak istiyorum” demezdi.
Evet, bugünlerde gazetelerde, televizyonlarda, bilmem hangi kulüp hangi futbolcuya şu parayı teklif etti yazıyor. Bizim gibi fabrikada çalışan ve asgari ücretli bir işçinin rüyasında bile göremediği paralar, milyon dolarlar, lüks evler, son model arabalar… Elbette ki futbolcunun aldığı parada gözümüz yok. Ama bir yanda emeğini, zamanını ve hayatını ortaya koyup asgari ücretle hayat kavgası veren yoksul çoğunluk, diğer tarafta paylaşılan büyük bir servet olunca zoruna gidiyor insanın. Belki de düşünülmesi gereken şu ki, bizim, gönlümüzce sevdiğimiz ve taraftarı olduğumuz kulüp, bizden aldığı paralarla milyon dolarları havalara saçıyor ve bizi taraftar adı altında kendine müşteri yapıyor. Patlak veren şike olayı profesyonel futbolun ne hale geldiğini ve kimlere hizmet ettiğini de gözler önüne seriyor. Bunlar duygularımızı ve cebimizi sömürüyor. Diğer taraftan zaten ayrılıkların ve farklılıkların ortasında bizi daha da farklı ayrımların, farklılıkların içine atıyor.
Evet, umut ve hayal dünyası bizim için vardır. Her an zengin olabilirdik, futbolcu olabilirdik, sanatçı, türkücü, şarkıcı… Bir yerinden tuttum mu kurtulurduk bu yoksulluktan. Oysa kafamızı nereye çevirsek çevirelim şurası bir gerçek ki bu umut dünyasında, kurtuluş yok tek başına. Senin kurtuluşun o sorunların bittiği anlamına gelmiyor, aksine daha da katmerleşmesi anlamına geliyor. Gene savaşlar, gene yokluk, gene hak gaspları, gene yoksullukla boğuşan çoğunluk... Sorgulanması gereken, futbolculara o parayı verenlerin kendi fabrikalarında çalışanlara asgari ücreti bile çok görüyor oluşu ve bizim buna razı oluşumuz. Sorgulanması gereken, bu adaletsiz paylaşımın ve düzenin her şeyi ortadayken ve belliyken bizi bütün bunlara razı eden şey. İşte bu sistemin bilincimizde yarattığı yanılsama: “Futbolcu olursam kurtuldum”, “sanatçı olursam kurtuldum”, “büyük ikramiye bana çıksa kurtuldum…” İşte bu yüzdendir o futbolculara dağıtılan milyon dolarlar, başka bir nedeni yok. İşçi sınıfının şairi Nazım Hikmet’in dediği gibi:
ses yalan söylüyorsa,
söz yalan söylüyorsa,
ellerinizden başka her şey
herkes yalan söylüyorsa,
elleriniz balçık gibi itaatli,
elleriniz karanlık gibi kör,
elleriniz çoban köpekleri gibi aptal olsun,
elleriniz isyan etmesin diyedir
Haklıydı şair. İnandırıldığımız yalanları yaşıyor ve o yalanların peşinden koşuyoruz. Oysa bizim, yani her gün aynı sorunlara uyananların hayali şu olmalı: Her şeyiyle daha yaşanılır bir dünya kurabilmek ve elleriyle ürettiklerini eşit bir şekilde paylaştırabilmek. Belki o zaman futbol da yalancı olmaktan kurtulur ve yeni bir dünya ellerimizin isyanıyla var olur. İnanın, işte o zaman hayallerimiz bize hiç olmadığı kadar yakın olmuş olur.
- Aşçı ya da Doktor… Çocuklarımız Ezilmekten Nasıl Kurtulur?
- Söyleyecek Sözümüz, Verecek Hesapları Olmalı
- Gazze ve İnsanlığın Onur Mücadelesi
- Bizi Güçlü Kılan Birlik ve Dayanışmadır!
- Emekten Yana Bir Bilim İnsanı: Alice Hamilton
- Kölelerin İsyanı, Ücretli Kölelerin Gücü
- İşçi Dayanışması 208. Sayı Çıktı!
- Brecht ve İşçiler İçin Sanat
- Örgütlü Olamayan Ucuz İşgücü Olur
- Komşunun Evi Yanarken…
- İşçi Gençlik Patronların Kölesi Olmayacak
- On Depo Benzin İle Ölçülen Emek
- Yaşadığımız Çağın Sorumluluğunu Almak, Guido Gibi Olmak!
- “Greve Çıktık, Elimize Ne Geçti?”
- Sağlıksız Bir Sağlık Anlayışı
- Kim Bu Herkes?
- Zeytin Ağacına Bile Düşmanlar!
- Sorunlarımızı Aşmak İçin Birlik Olmaya İhtiyacımız Var!
- İşçi Dayanışması 207. Sayı Çıktı!
- Yıkanan Eller, Hayatları Kurtulan Anneler ve Geleceğimiz
Son Eklenenler
- İzmir’den İstanbul’a belediye çalışanları, ücretlerinin geç veya eksik ödenmesi, tazminatlarının ve yan haklarının ödenmemesi nedeniyle çeşitli eylemler yapıyor. Evlerini geçindirmekte zorlanan emekçiler, alacaklarının bir an önce ödenmesini talep...
- 600 bin kamu işçisini ilgilendiren Kamu Toplu İş Sözleşmeleri Çerçeve Protokolü (KÇP) süreci, kamu işçilerinin taleplerinin görmezden gelinerek sefalet zammına imza atılmasıyla sonuçlandı. Harb-İş İstanbul Şube Başkanı Murat Yalçınkaya ile Kartal...
- Grev yerindeki bir sohbet sırasında bir işçi kardeşimiz çocuğunun aşçılık bölümünü seçtiğini anlatırken bu durumun onu üzdüğünü şu sözlerle dile getirmişti: “Biz istedik ki bizim gibi işçi olmasın, mühendis olsun, doktor olsun, ezilmesin. Ama olmadı...
- Biz Gebze’den bir grup UİD-DER’li işçi olarak Omsa Metal direnişini ziyaret ettik. Direnişçi işçilerle sorunlarımız üzerine sohbet ettik.
- Kapitalist sistemin tarihsel krizi, siyasi iktidarın sermaye sınıfının çıkarlarına göre yürüttüğü politikalar biz emekçileri derinden etkiliyor. Açlık sınırı altında kalan sefalet ücretlerine mahkûm edilmiş durumdayız. Bizler insanız, sadece...
- Metal işkolunda grup toplu iş sözleşmesi yaklaşıyor. Bu sözleşme MESS ve metal işkolunda örgütlü bulunan Birleşik Metal-İş, Türk Metal ve Çelik-İş sendikaları arasında gerçekleşecek. Biz işçiler bir araya geldiğimizde futbol üzerine konuşur, sohbet...
- BM destekli Entegre Gıda Güvenliği Aşaması Sınıflandırması (IPC), Gazze’de yaklaşık 500 bin kişinin yaşadığı yerleşim bölgesinde kıtlık ilan etti. Gazze’de açlıktan ölenlerin sayısı her geçen gün artıyor. İsrail’in uyguladığı bu soykırımı protesto...
- Birleşik Kamu-İş Konfederasyonu, taleplerini iletmek için 22 Ağustosta konfederasyon genel merkez binası önünde toplanarak Cumhurbaşkanlığına yürümek istedi. Kamu emekçilerinin yürüyüşü polis tarafından engellendi. Emekçiler sendika binası önünde...
- Hatay’dan İstanbul’a emekçiler rant uğruna evlerinden, tarım arazilerinden, geçim kaynaklarından ediliyorlar. Hatay Samandağ’da gece vakti alınan acele kamulaştırma kararıyla arazilerine giren ve narenciye ağaçlarını söken iş makinelerini durduran...
- Türkiye’de sayıları 16 milyona yaklaşan emeklilerin büyük bölümü, açlık sınırının altında maaşlarla yaşamaya çalışıyor. Yaşlılık dönemlerini huzur içinde geçirmesi gereken emekliler; temel ihtiyaçlarını karşılayamıyor, kiralarını ödeyemiyor,...
- Jack London’ın 1900’lü yılları resmettiği “Uçurum İnsanları” kitabını geçtiğimiz günlerde, arkadaşlarla birlikte okuduk. Yaşadığımız bazı şeyler nasıl da bu kitapta anlatılanları çağrıştırıyor.
- Hüzünlüsün, biraz durgun, biraz da dalgınsın kardeşim./ Evet ve tabii olmadan, hayat zor bizim için./ Her gün, günün en aydınlık, en sıcak, en soğuk, en kıpır kıpır saatinde/ Kapanmak dört duvar arasına, esaret saatlerine mahkum ve mecbur olmak...
- Siyasi iktidarın “aile yılı” ilan ettiği 2025’te nice ailenin ocağına ateş düştü, düşmeye de devam ediyor. Ocak ayında meydana gelen ve 78 kişinin hayatını kaybettiği Kartalkaya’daki otel yangını felaketiyle başladı yeni yıl. Ama bu felaket ne ilkti...