Buradasınız
Öyle Bir Geçer Zaman Ki
Söğütlüçeşme’den bir kız öğrenci
Geçen gün bir arkadaşımla sohbet ederken konu bu aralar çok fazla izlenen “Öyle Bir Geçer Zaman ki” dizisinden açıldı. Her ne kadar sohbetimiz adamın karısına ve çocuklarına yaptıklarından açılsa da, daha sonra günümüzde gerçekten derin yara olan bir noktaya geldi. Dizide o dönemlerin devrimci üniversite gençliğinden biri olan karakterden konuşmaya başladık. Kararlılığı, azmi ve çok az tanıdığı biri için yaptıkları gerçekten çok güzel. Bugünlerde ise şimdi tanımadığı adam şöyle dursun, tanıdığı insanlar için bile iyilik yapan, ona yardımcı olan insan pek yok. “Bugün adam 100 milyarlık arabayla selpak satan çocuğun önünden geçiyor, dönüp bakmıyor bile” dedi arkadaşım. Ne kadar doğru değil mi? Sonra konu konuyu açtı. O bir örnek verdi, ben bir örnek verdim ve eskiden var olan paylaşma ve yardımlaşma duygusunun nasıl köreldiği, aslında “köreltildiği” üzerine konuştuk.
Biz işçi aileleri, işçi çocukları, selpak satan o küçücük çocukların önünden geçerken eminim duygulanıyoruz. Yardım edemediğimiz için vicdanımız sızlıyor. Yardım etmek istiyoruz. Ama bizim de durumumuz belli. Anne-babalar ya da ailede çalışan herhangi biri aldığı asgari ücretle ev geçindirmeye çalışıyor. O para en temel ihtiyaçlarımıza bile zor yetiyor. Hem de işçiler gece demeden, gündüz demeden çalıştıkları halde. Bizim, bize bile zor yettiği için veremediğimiz parayı ya da illâ para olması gerekmez, yapamadığımız yardımı patronlar rahatça yapabilirler. Ama onlar için çok daha önemli şeyler var. Kendi rahatları meselâ. Onlar, yani patronlar sınıfı, o çocukların annelerinin, babalarının üstüne basarak, makinelerin içine alıp kollarından, bacaklarından ederek kazanmıyorlar mı o paraları? Böyle doldurmuyorlar mı ceplerini? Öylesine insanlıktan çıkmışlar, öylesine kâr hırsı bürümüş ki gözlerini; vicdanları bile sızlamıyor, yürekleri burkulmuyor yol kenarındaki o çocuklara bakarken!
Diğer bir taraftan, onların çocukları kolejlere gidip “adam gibi” bir eğitim alırken, çalışmak zorunda olan çocuklar da var. Çalışmak zorunda olanları bir köşeye bırakalım. Biz okula giden emekçi çocuklarının durumu, aldığımız eğitim çok mu iyi? Ben de okula gidiyorum, bu sohbeti yaptığım arkadaşım da. Belki de bu yazıyı okuyan genç arkadaşım da gidiyor okula. Ama okullarımız çok mu iyi, çok mu güzel? Hayır! Çok mu iyi eğitiliyoruz? Hayır! Patronların çocukları bilgisayarlarla, donanımlı laboratuarlarda ders işlerken, biz işçi çocukları okulumuzda zaten bulamadığımız, para vererek kendimizin aldığı uyduruk malzemelerle ders işliyoruz ya da işlemeye çalışıyoruz.
O dönemlerde yaşamak istediğini söylemişti arkadaşım. Çünkü en azından belli bir paylaşım, yardımlaşma varmış bir zamanlar. Şimdi ise bizler öyle bir hale getirilmişiz ki; az tanıdığımız insanlar şöyle dursun, aynı sınıflarda okuduğumuz insanlara güvenmiyoruz, inanmıyoruz. Bize bu öğretiliyor. Babamıza bile güvenmememiz gerektiği söyleniyor. Oysa bu dünyada hiç kimseye güvenmeden, günün 8 hatta 12 saatini yan yana geçirdiği adama güvenmeden yaşayabilir mi insan? Bizden öyle korkuyor ki patronlar sınıfı, 2 işçinin, 2 işçi çocuğunun yan yana gelmesinden öyle korkuyor ki, bize güvenmemeyi öğretiyor.
Ama ben şunu biliyorum. Bu dünyayı daha yaşanabilir, insanların birbirine güvendiği, inandığı bir dünya haline getirmek mümkün. O yaşamak istediğimiz zamanlardaki yardımlaşmayı ve dayanışmayı bugün de yaşayabilmek mümkün. O zamanlarda yaşamak istemektense, zamanı değiştirebilmek, daha güzel bir dünya için mücadele edebilmek gerek bence. Her şey bizim elimizde. İşçilerin, işçi çocuklarının ellerinde. Eğer biz mücadele edersek, insanlara güvenmeyi, inanmayı anlatırsak, “öyle bir geçer zaman ki”!
Umut Nedir?
- Geçmişten Bugüne Uçurum İnsanları
- Doğru Tarafta, İşçi Sınıfının Safındayım
- Emekçi Kadınlar ve Barış
- Gene Takmışsın Kırmızı Şapkayı, Greve mi Gidiyorsun?”
- “Çöpçü” Demek Hakaret mi?
- Gençlere Örgütlü Mücadele Deneyimi Aktarmak…
- “Kurt Ağladı, Biz de İnandık”
- “Gerekirse Grev de Yap!”
- Sınıfımızın Yaşlılarının Payına Ölüm Düşüyor
- “Sınıfsal Bir Tarafı Var mı?”
- Ana-Baba-Oğul UİD-DER Saflarında Yürüyenlere Selam Olsun
- Bu Kalp Nasıl Atmaya Devam Edecek?
- Egemenlerin Değil, Sınıfımızın Gözüyle Bakalım!
- “Kendini de Beni de Yaktın Celal!”
- Uğruna Mücadele Ettiğimiz Bizimdir
- Grev Çocukları
- “Felsefe Yapma Birader!”
- Şeytanla Dost Olunmaz!
- Reklam Deyip Geçmeyelim!
- “60 Bin Maaşla Çoban Bulunmuyor.” Yersen!
Son Eklenenler
- Filler Sultanı ile Kırmızı Sakallı Topal Karınca adlı romanında Yaşar Kemal, sömürülenlerle sömürücüler arasındaki büyük çelişkiyi anlatır. “Çünkü” der, “sömüren güçlü azınlıkla, sömürülen ve güçsüz sanılan çoğunluk, her çağda vardı. Ama bu çelişki...
- İktidarın “Kamu Çerçeve Protokolü” sürecindeki tutumunu protesto etmek için yapılan bir eylemin ardından bir kadın işçi çevresindeki insanlara sordu: “Bu sene hiç kiraz yediniz mi?” Bu soruya evet diyen tek bir kişi çıkmadı. Kilosu 700 lirayı aşan...
- Mücadele örgütümüz UİD-DER’in saflarında yer almış her işçi kardeşimizden, çoğu zaman övgü dolu sözler duyarız. Bu sözler tesadüf değil, UİD-DER’in sınıf mücadelesinin tarihsel deneyimlerinden süzülüp gelen mücadele kültürünün bir sonucudur. Ben de...
- İstanbul Emek Barış ve Demokrasi Güçleri, 1 Eylül Dünya Barış Günü kapsamında 31 Ağustos Pazar günü Kadıköy’de bir miting düzenleyeceklerini duyurdu. Miting çağrısı, Mecidiyeköy’de bulunan Tüm Bel-Sen İstanbul Şube binasında 27 Ağustosta...
- Toplamda 6,5 milyon kamu emekçisi ve emeklisini ilgilendiren 8. Dönem Toplu Sözleşme görüşmelerinde, anlaşma sağlanamadı. Kamu İşveren Heyeti ile konfederasyonlar arasında görüşmeler çıkmaza girdiği için, süreç Kamu Görevlileri Hakem Kuruluna...
- İzmir’den İstanbul’a belediye çalışanları, ücretlerinin geç veya eksik ödenmesi, tazminatlarının ve yan haklarının ödenmemesi nedeniyle çeşitli eylemler yapıyor. Evlerini geçindirmekte zorlanan emekçiler, alacaklarının bir an önce ödenmesini talep...
- 600 bin kamu işçisini ilgilendiren Kamu Toplu İş Sözleşmeleri Çerçeve Protokolü (KÇP) süreci, kamu işçilerinin taleplerinin görmezden gelinerek sefalet zammına imza atılmasıyla sonuçlandı. Harb-İş İstanbul Şube Başkanı Murat Yalçınkaya ile Kartal...
- Grev yerindeki bir sohbet sırasında bir işçi kardeşimiz çocuğunun aşçılık bölümünü seçtiğini anlatırken bu durumun onu üzdüğünü şu sözlerle dile getirmişti: “Biz istedik ki bizim gibi işçi olmasın, mühendis olsun, doktor olsun, ezilmesin. Ama olmadı...
- Biz Gebze’den bir grup UİD-DER’li işçi olarak Omsa Metal direnişini ziyaret ettik. Direnişçi işçilerle sorunlarımız üzerine sohbet ettik.
- Kapitalist sistemin tarihsel krizi, siyasi iktidarın sermaye sınıfının çıkarlarına göre yürüttüğü politikalar biz emekçileri derinden etkiliyor. Açlık sınırı altında kalan sefalet ücretlerine mahkûm edilmiş durumdayız. Bizler insanız, sadece...
- Metal işkolunda grup toplu iş sözleşmesi yaklaşıyor. Bu sözleşme MESS ve metal işkolunda örgütlü bulunan Birleşik Metal-İş, Türk Metal ve Çelik-İş sendikaları arasında gerçekleşecek. Biz işçiler bir araya geldiğimizde futbol üzerine konuşur, sohbet...
- BM destekli Entegre Gıda Güvenliği Aşaması Sınıflandırması (IPC), Gazze’de yaklaşık 500 bin kişinin yaşadığı yerleşim bölgesinde kıtlık ilan etti. Gazze’de açlıktan ölenlerin sayısı her geçen gün artıyor. İsrail’in uyguladığı bu soykırımı protesto...
- Birleşik Kamu-İş Konfederasyonu, taleplerini iletmek için 22 Ağustosta konfederasyon genel merkez binası önünde toplanarak Cumhurbaşkanlığına yürümek istedi. Kamu emekçilerinin yürüyüşü polis tarafından engellendi. Emekçiler sendika binası önünde...