Buradasınız
Soma’yı Unutmayalım, Hesabını Soralım!
Çayırova’dan bir metal işçisi

Türkiye işçi sınıfı olarak çok acı bir sınavdan geçiyoruz. Kaç gündür hepimizin yüreği dağlandı. Neresinden tutsan acı, neresinden tutsan gözyaşı. Gözünü kâr hırsı bürüyen patronlar yüzlerce kardeşimizi katletti. Resmi rakamlara göre Soma’da maden ocağında tam 301 canımız gitti. 301 madenci kardeşimizi iş cinayetine kurban vermenin acısını yüreğimizin en derin yerinde hissediyor, acılarını paylaşıyoruz… Kimi daha yeni nişanlanmıştı, kiminin çocuğu daha küçücüktü. Birisi hasta çocuğunun hastane masrafları için maden ocağının yolunu tutmuştu. İki kardeş aynı gün doğmuş ve aynı gün hayata gözlerini yumdu. Daha bunlar gibi birçok acı hikâye. Bu acılar hepimiz biliyor ve yaşıyoruz. Burada sorulması gereken çok hayati bir soru var. Neden? 301 işçi kardeşimiz neden öldü. İşçi sınıfına bu acıyı kimler yaşattı. Bu acının sorumluları kimler ve bu sorumlulardan nasıl hesap sorulacak? Bütün işçilerin şapkasını önüne koyup düşünmesi gerekiyor. Neden?
Tabii ki bu facianın en başta sorumlusu Soma Holding patronudur. Soma Holding patronu Alp Gürkan kömürün tonunu 140 dolardan 24 dolara düşürmekle övünürken, bunu nasıl başardığını anlatmıyordu. İşçilerin yediği yemekten içtiği suya, işçilerin alacağı ücreti kısıp, mesai saatlerini fazla mesailerle nasıl arttırdığını anlatmıyordu. En önemlisi de işçilere vermesi gereken eğitimleri vermediğini, işçi sağlığı ve güvenliği önlemlerini aldırmadığından bahsetmiyordu tabiki. Bir de pişkin pişkin bu olay üç dört ay sonra olsaydı işçiler ölmeyecekti diyebiliyor. Neymiş hayat odaları yapacakmış. Bu güne kadar neredeydin, uyuyor muydun diye sormazlar mı adama. Hayat odaları maliyet olduğu için yapmadım demiyor da zaten yapacaktım zaman yetmedi diyor. Başka bir sorumlu da devlet ve AKP hükümetidir. O maden ocağının çok kısa bir süre önce denetlendiğinden bahsediyorlar. Biz kendi çalıştığımız yerlerden de bu denetimlerin nasıl yapıldığını çok iyi biliyoruz. Bilmem kaç ay öncesinden işyerine haber veriliyor: “Bakın biz denetime geleceğiz önlemlerinizi alın.” Gidip şöyle bir bakınıp “bu işyerinde iş sağlığı ve güvenliğini tehdit eden hiçbir olumsuzluk yoktur” diye rapor yayınlıyorlar. Hiçbir olumsuzluk yok da bu kadar işçi neden öldü? Bu kadar ocağa neden ateş düştü? Bir de başbakan utanmadan “bu işin fıtratında var” diyor.
Aslında en önemli sorun ise içinde yaşadığımız ve hayatımızın her alanını biz işçilere zehir eden kapitalist sistemdir. Doğasında rekabet ve kârdan başka hiçbir şey olmayan kapitalist sistemde patronlar sermayelerini büyütmekten ve rakiplerini ezmekten başka hiçbir şey düşünmezler. Bunun için de her şeyi yaparlar. İşçileri uzun saatler boyunca çok düşük ücretlere çalıştırıp, sonra fazla mesaileri bir kurtuluş yolu diye önümüze sürerler. İş temposunu arttırıp hiç bir güvenlik önlemi almazlar. Uzun iş saatleri ve yoğun iş temposunda işçiler ölmüş ya da kolunu, parmağını koparmış hiç umurlarında değildir. Yeter ki daha çok para kazanılsın. Tıpkı Soma madeninde yapıldığı gibi; 301 işçinin ölümünden sonra aynı patrona ait başka maden ocaklarında işçiler baskı ve tehdit ile işbaşı yapmaya zorlanıyor. Aslında bu olay bile patronların gözünde hiçbir değerimizin olmadığını gösteriyor.
Acımız büyük ama öfkemiz de büyük. Acımız yitirdiğimiz 301 madenci kardeşimiz için büyük. Öfkemiz de patronlara ve onların temsilcisi AKP’ye karşı büyük. AKP hükümeti 2012 yılında göstermelik bir İş Sağlığı Ve Güvenliği yasası çıkarttı. Kömürün maliyetinin 140 dolardan 24 dolara indiği bir maddende 301 işçinin feci bir şekilde ölmesi bir kez daha gösteriyor ki patronların da, devletin de, hükümetin de düşündüğü tek şey işçi sağlığı değil. Eğer işçi sağlığını birazcık olsun düşünselerdi kıs bir süre önce denetlenen bir maden ocağında 301 işçi iş kazasında ölmezdi.
Peki ya bizler, biz işçiler? Biz işçiler kendimizi ve sınıfımızı düşünmeyecek, bu cinayetlere karşı hiçbir şey yapmayacak mıyız? Patronlar kazanacak diye daha kaç sınıf kardeşimizin ölmesi gerekiyor. Zaten her ay üçer beşer ortalama 100 işçi iş kazaları sonucu hayatını kaybediyor. Son 13 yılda 13 bini aşkın işçi iş kazaları sonucu hayatını kaybetmiş. Patronlar biz işçilerin canı ve kanı pahasına servetlerine servet katıyor, ekonomilerini büyütüyor. Ama artık yeter. Patronların kârı için bir işçinin bile ölmesine sabrımız yok.
Bunun için işyerlerimizde, fabrikalarımızda örgütlenip mücadele etmekten başka hiç bir seçeneğimiz yok. Artık ölmek istemiyorsak, patronundan devletine, hükümetine ve bize hayatı zehir eden kapitalist sisteme karşı mücadele etmekten başka bir seçeneğimiz yok. Bu sistem var oldukça biz işçilerin hayatından iş kazası eksik olmayacak. Daha düne kadar Soma diye bir yerin olduğunu bilmeyenler bile bugün Soma için ağlıyor. Başka Somaların yaşanmaması için ölmemek için mücadele etmekten başka seçeneğimiz yok.
Mükellefiyet!
- “Benim Suçumdu Abla”
- Toplu Konut Değil, Toplu Mezar!
- Örgütlenmeye İhtiyacımız Var
- Kâr Hırsı Doğayı ve İşçileri Katlediyor
- Gençlerimiz Ölmeye Devam Ediyor
- Kocaeli’de “MESEM’e ve Çocuk İşçiliğine Son”Eylemi
- Sağlıksız ve Kötü Çalışma Koşullarına Karşı Birleşelim
- Mesleki Eğitim mi Kâr Hırsı mı?
- Hayatımızı Değiştirecek Parolayı Unutmayalım!
- Gizli Açlık Tehlikesi Büyüyor
- Biz Mücadele Edersek Her Şey Düzelir!
- Hasköy Sanayi Sitesinden Sonra Şimdi Sıra Kimde?
- Ya Beni İşten Atarlarsa?
- İSG-SEN Ankara’da Siyah Baret Eylemi Yaptı
- Patronların Prestiji Yangın Riskinden Daha Önemli
- “El Cerrahisi 7/24 Yanınızda”
- Yangından Haberimiz Bile Olmadı!
- TMO Silosundan Fabrikalara Patlamalar ve Yangınlar Ne Anlatıyor?
- Aşırı Sıcaklar İşçi Sağlığı ve Güvenliğini Tehdit Ediyor
- Teknoloji Çağındayız Ama İşçiler Çalışırken Ölüyor!
Son Eklenenler
- Gerek dünyada gerekse yaşadığımız ülkede öyle olaylar, öyle gelişmeler yaşanıyor ki ilk bakışta her şey çok bilinmeyenli bir matematik denklemi gibi karmaşık ve anlaşılmaz görünebilir. Nasıl ki matematikte karmaşık problemleri çözebilmek için...
- İrfan Yalçın’ın “Ölümün Ağzı” romanı, 1940’lı yıllarda Zonguldak köylüsünün “mükellef” adı altında bedavaya çalıştırıldığını belgeleyen bir tanıklıktır. Dönemin tek partili rejiminde, İsmet İnönü madeni teftişe gittiğinde, karşısına dizilen...
- Ha geldi, ha gelecek, yok yok bu sene gelmeyecek derken Yaren leylek Bursa’nın Karacabey ilçesinde, Uluabat Gölünün kıyısında balıkçı Âdem amcayla buluştu. On dört yıllık dostluk! Adı gibi yarenlik yapıyor Âdem amcaya. Aslında kimsenin haberi...
- 11 Nisan’da Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu (KESK), Emek ve Demokrasi Güçleri ve öğrenciler birçok ilde tutuklu öğrencilerin serbest bırakılması talebiyle basın açıklamaları gerçekleştirdi. İstanbul’da KESK İstanbul Şubeler Platformunun...
- Yunanistan’da işçi ve emekçiler bir kez daha kamu ve özel sektörde 24 saatlik genel grev gerçekleştirdi. Tembi tren felaketinin ikinci yıldönümü olan 28 Şubatta tarihindeki en büyük grev ve protestolara sahne olan Yunanistan’da, 9 Nisanda bir kez...
- KESK’e bağlı Eğitim Sen, Birleşik Kamu-İş’e bağlı Eğitim-İş ve Hürriyetçi Eğitim Sen, 10 Nisanda birçok ilde Milli Eğitim Müdürlükleri önünde, kent meydanlarında, sendika şubelerinde proje okullara yapılan keyfi atamalara karşı basın açıklamaları...
- Üzerine sayfalarca yazı yazılabilecek, saatlerce sohbet edilebilecek bir konunun en öz, en çarpıcı halidir sloganlar… Hele ki işçi sınıfının sloganları! Birkaç kelimeyle büyük anlamlar sırtlanırlar. Kimisi somut bir talebi anlatır, kimisi bir...
- Ankara’nın Beypazarı ilçesinde bulunan Çayırhan Maden Ocağında 10 Nisanda gece vardiyası sırasında meydana gelen patlamada 2’si ağır olmak üzere 14 işçi yaralandı.
- Evrensel sağlık kapsamı; tüm insanların ihtiyaç duydukları sağlık hizmetlerine, ihtiyaç duydukları yer ve zamanda, mali sıkıntı çekmeden erişebilmeleri anlamına gelir. Sağlığın geliştirilmesinden, hastalıkların önlenmesine, rehabilitasyon ve...
- Gençlik yılları insanın en güzel, en verimli, en dinamik yılları olarak tanımlanır. Fakat gençlerin dinamizmleri yok ediliyor, gelecekleri ve hayalleri çalınıyor, toplum nefessiz bırakılıyor. Kapitalizm genç kuşaklara bir gelecek vaat etmiyor....
- Ruhunda özgür bir dünyanın umudunu taşıyan, yüreği bencil çıkarlarla değil, toplumsal kurtuluş özlemiyle çarpan sevgili büyüklerimiz ve değerli genç arkadaşlarımız, merhaba!
- Rejimin 19 Martta başlattığı saldırı dalgasına karşı başlayan protestolarda öğrenci gençler kitlesel katılımıyla dikkati çekmişti. Günlerce süren eylemlerde, polis barikatlarına, polisin şiddetli müdahalesine rağmen alanları terk etmeyen yüzlerce...
- Çünkü büyük kapitalist ülkeler, milyonlarca emekçinin vergileriyle oluşan bütçeleri sağlık, eğitim, barınma gibi temel ihtiyaçlara değil daha fazla silahlanmaya akıtıyorlar. Baskıcı ve otoriter uygulamaları arttırıyor, demokratik hak ve özgürlükleri...