Buradasınız
Mükellefiyet!
Kartal’dan bir belediye işçisi

Merhaba arkadaşlar,
Soma’da yaşanan katliamın ardından, 1940’lı yıllardan, mükellefiyet döneminden beri aslında işçilerin çalışma koşullarında çok da fazla iyileşmenin olmadığı sonucu ortaya çıktı. Peki, mükellefiyet nedir? Mükellefiyet 1940’lı yıllarda, devletin çıkardığı yasayla Zonguldak madenlerinde işçilerin zorla çalıştırılması kanunudur. Cumhuriyetin ilk dönemlerinde TC’nin burjuva sınıfını yaratma yolunda attığı adımlardan biri olup, toplumun her kesiminden insanların gayrimüslimler de dâhil olmak üzere Zonguldak madenlerinde jandarma ve asker baskısı ile insanlık koşullarından uzak şartlarda vahşice sömürülmesidir.Başlığı mükellefiyet olarak belirledim. Çünkü Soma’da, başka madenlerde, tersanelerde, fabrikalarda her ay yüzlerce işçi kardeşimizi iş cinayetlerinde yitiriyoruz. Soma’da işçileri can güvenliği olmadan ağır çalışma koşullarında madene indiren bir mükellefiyet değil de neydi? Açlık sınırında, yoksulluk sınırında yaşamaya iten neydi? Tüm işçiler gibi orada katledilen yüzlerce kardeşimiz de, emeğini satarak geçinmek, evine ekmek götürmek, kirasını ödemek, faturasını ödemek, çocuğunu okutmak yerin yüzlerce kat derinine indiler. Yerin derinliklerinde çalışarak yerin üstünde zenginliği yarattılar. Yerin üstünde patronları kuş tüyü yataklarında rahat rahat uyurken, madenciler yer altında onları zengin ediyorlardı. Peki, madencilere kalan neydi? Açlık sınırında yaşamak, güvencesiz çalışma, göçük, gaz, ölüm… Maden şirketlerinin patronları, işçi sınıfının emeğini, kanını, canını almaktan geri kalmıyorlar. Çünkü vahşi kapitalizm doymak bilmiyor. Para için madende işçileri, petrol için savaşları, para için HES’leri, nükleer santralleri üretiyorlar…
Biz işçiler için SOMA demek;Madenlerde ağır çalışma koşulları demek, madenlerde cisimleşen emeğin sömürüsü demek, ihmal demek, kanunsuzluk, hukuksuzluk, katil işveren ve devlet demek, işbirlikçi sendikal bürokrasi demek, iş kazası değil iş cinayeti demek, patronların cenneti işçilerin cehennemi demek!
Patronlar için Soma demek; daha çok kâr, daha çok para, işçi hayatını hiçe saymak demek, kader demek!
Hükümet için Soma demek; ölen işçiler “güzel öldüler”, “bu işin fıtratında ölüm var” demek.
Peki, bunlar gizleyebilir mi katil burjuvazinin ve devletin mükellefiyetini?
Türkiye kömür üretiminde dünyada ilk sıralarda yer alıyor ve dünyanın 17. büyük ekonomisi konumunda bulunuyor. Bu büyümeden işçilerin payına düşen ise ölümdür. Ülke tarihinin en büyük katliamlarından biri Soma’da gerçekleşti. Tüm bunlar patronların bitmek bilmeyen kâr hırsı ve bu uğurda hükümetin her fırsatta sermayenin ayağındaki “prangaları” çözmek için patronlara kol kanat germesindendir. Çıkarılan İş Güvenliği Yasasının kâğıt üzerinde kalması, düşük ücretler, uzayan iş saatleri, alınmayan iş güvenliği önlemleri yüzlerce kardeşimizi toprağa vermemizin temel nedenleridir. Şu an ben bu yazıyı yazıyorken bile yüzlerce iş kazası meydana geliyor. İşçi kardeşlerimiz ya sakat kalıyor ya da ölüyor. Nasıl ki depremlerden sonra “deprem öldürmez binalar öldürür” deniyor ya, işçileri iş kazaları değil gerçekte patronlar, burjuva devlet ve çürümüş vahşi kapitalizm öldürüyor. Soma birçok gerçeği yerin altından çıkardı!
Hükümet milli yas ilan etti. Fakat bu, katliamda parmağı olan işverenleri, bürokrat, siyasetçi ve bakanları kurtarmaya yetmeyecek. İş cinayetleri önlenmedikçe, sorumluları kanun önüne çıkarılmadıkça, taşeronlaştırmaya son verilmedikçe iş cinayetleri önlenemez. Hiçbir açıklama işçi sınıfının yüreğini soğutamaz. Gün, işçi sınıfının birlik ve dayanışma içinde sınıfın gücünü gösterme günüdür. Sendikalar göstermelik eylemler değil hayatı durduran grevler, dayanışmalar gerçekleştirmelidir. İşçi sınıfının asıl mükellefiyeti, sınıf mücadelesini, hayatını kaybetmiş kardeşlerimiz için zirveye taşımaktır!
Yerin derinliklerinden geldiler
Ellerinde susmak bilmeyen bir yer altı güneşi ile
Ağır ağır geldiler, kadınları, çocukları, alkışları ile
Yoğurt mayalar gibi, pişkin ekmekleri bölüp paylaşır gibi
Her gün yeni ağızlar eklendi ağızlarına
Yeni kulaklar duymaya başladı
Bir kent oldular sonunda
Ve adını değiştirdiler ülkenin…
Bu mücadeleyi dizelerdeki gibi örmek gerek!
İş Kazaları Kader Değildir! İş Cinayetlerini Durduralım!
Kurşun Sıkma Geri Dön
Soma’yı Unutmayalım, Hesabını Soralım!
- İşyerinde Gelen Ölümler
- Çocuk İşçilikle Mücadele İşçi Sınıfının Örgütlü Mücadelesinin Büyümesiyle Mümkün
- 301’i, Soma’yı, O Günden Beri Hiç Unutmadık…
- Nurtani İçin Adalet, Adalet İçin Mücadele Gerek
- Sorumluluğu İşçiye Yıkmanın Yolu: “Ya Güvenli Çalış Ya Hiç Çalışma”
- “Benim Suçumdu Abla”
- Toplu Konut Değil, Toplu Mezar!
- Örgütlenmeye İhtiyacımız Var
- Kâr Hırsı Doğayı ve İşçileri Katlediyor
- Gençlerimiz Ölmeye Devam Ediyor
- Kocaeli’de “MESEM’e ve Çocuk İşçiliğine Son”Eylemi
- Sağlıksız ve Kötü Çalışma Koşullarına Karşı Birleşelim
- Mesleki Eğitim mi Kâr Hırsı mı?
- Hayatımızı Değiştirecek Parolayı Unutmayalım!
- Gizli Açlık Tehlikesi Büyüyor
- Biz Mücadele Edersek Her Şey Düzelir!
- Hasköy Sanayi Sitesinden Sonra Şimdi Sıra Kimde?
- Ya Beni İşten Atarlarsa?
- İSG-SEN Ankara’da Siyah Baret Eylemi Yaptı
- Patronların Prestiji Yangın Riskinden Daha Önemli
Son Eklenenler
- Bazı zenginlerin “ölmeden yapılacaklar listesi”nde dünyanın en yüksek tepesi olan Everest’e tırmanmak vardır mesela. Zaman zaman sosyal medyada bu insanların “başarı”larını anlatan çeşitli videolar, haberler çıkar karşımıza.
- Şeker-İş Sendikasının örgütlü olduğu Kütahya Şeker Fabrikasında, Mart ayından bu yana süren toplu sözleşme görüşmelerinde anlaşma sağlanamaması üzerine 30 Ağustosta başlayan grev, 3’üncü gününde sürüyor.
- İstanbul Emek Barış ve Demokrasi Güçleri’nin çağrısıyla İstanbul Kadıköy’de yapılan mitinge binlerce kişi katıldı. Kadıköy Söğütlüçeşme’de toplanan kitle, “Savaşa ve Sömürüye Karşı Demokrasi ve Barış Kazanacak” pankartı arkasında rıhtımdaki miting...
- Türk-İş’e bağlı Koop-İş Sendikasının örgütlü olduğu Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı’na bağlı Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfı’nın (SYDV) Türkiye genelindeki 1003 kurumunda çalışan 10 bin kamu işçisi 29 Ağustosta greve çıktı.
- Güvenliğin ve danışmanın olduğu katta her 5 dakikada bir “sistemsel hata ve arıza olduğu için tüm katlarda hizmet verilemiyor” şeklinde anonslar yapılıyordu. Önce güvenliğe gidip bu yapılanın yanlış olduğunu, insanlara memurların iş bıraktığının...
- Filler Sultanı ile Kırmızı Sakallı Topal Karınca adlı romanında Yaşar Kemal, sömürülenlerle sömürücüler arasındaki büyük çelişkiyi anlatır. “Çünkü” der, “sömüren güçlü azınlıkla, sömürülen ve güçsüz sanılan çoğunluk, her çağda vardı. Ama bu çelişki...
- İktidarın “Kamu Çerçeve Protokolü” sürecindeki tutumunu protesto etmek için yapılan bir eylemin ardından bir kadın işçi çevresindeki insanlara sordu: “Bu sene hiç kiraz yediniz mi?” Bu soruya evet diyen tek bir kişi çıkmadı. Kilosu 700 lirayı aşan...
- Mücadele örgütümüz UİD-DER’in saflarında yer almış her işçi kardeşimizden, çoğu zaman övgü dolu sözler duyarız. Bu sözler tesadüf değil, UİD-DER’in sınıf mücadelesinin tarihsel deneyimlerinden süzülüp gelen mücadele kültürünün bir sonucudur. Ben de...
- İstanbul Emek Barış ve Demokrasi Güçleri, 1 Eylül Dünya Barış Günü kapsamında 31 Ağustos Pazar günü Kadıköy’de bir miting düzenleyeceklerini duyurdu. Miting çağrısı, Mecidiyeköy’de bulunan Tüm Bel-Sen İstanbul Şube binasında 27 Ağustosta...
- Toplamda 6,5 milyon kamu emekçisi ve emeklisini ilgilendiren 8. Dönem Toplu Sözleşme görüşmelerinde, anlaşma sağlanamadı. Kamu İşveren Heyeti ile konfederasyonlar arasında görüşmeler çıkmaza girdiği için, süreç Kamu Görevlileri Hakem Kuruluna...
- İzmir’den İstanbul’a belediye çalışanları, ücretlerinin geç veya eksik ödenmesi, tazminatlarının ve yan haklarının ödenmemesi nedeniyle çeşitli eylemler yapıyor. Evlerini geçindirmekte zorlanan emekçiler, alacaklarının bir an önce ödenmesini talep...
- 600 bin kamu işçisini ilgilendiren Kamu Toplu İş Sözleşmeleri Çerçeve Protokolü (KÇP) süreci, kamu işçilerinin taleplerinin görmezden gelinerek sefalet zammına imza atılmasıyla sonuçlandı. Harb-İş İstanbul Şube Başkanı Murat Yalçınkaya ile Kartal...
- Grev yerindeki bir sohbet sırasında bir işçi kardeşimiz çocuğunun aşçılık bölümünü seçtiğini anlatırken bu durumun onu üzdüğünü şu sözlerle dile getirmişti: “Biz istedik ki bizim gibi işçi olmasın, mühendis olsun, doktor olsun, ezilmesin. Ama olmadı...